CANAN BİLİM
DÜNYASINI AYAĞA KALDIRDI.! 
Türk Bilim İnsanı Canan Dağdeviren; Dünyayı
Sarsan Buluşlarına Rağmen Mütevazı Tavırları Ve Sade Hayat Felsefesiyle Bizden
Biri…

Geçen ay medyada geniş yer bulan bir haber
içimizi gururla doldurmuş, bir Türk kızı; Canan Dağdeviren gencecik yaşına
rağmen iki önemli medikal cihaz geliştirmeyi başararak, dünyanın önemli bilim
insanları arasına girmişti. Kısa sürede böylesine büyük başarılara imza atan bu
özel insan Türkiye’nin adını ve Türk insanının zekâsını tüm dünyaya duyurdu.
Canan’ın haberi ajanslara
ilk düştüğünde resmine baktım ve boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini
hissettim. Hani İstiklal Marşı okunurken, törenlerde, vatan şiirlerini
dinlerken ağlamaklı oluruz ya; hissettiğim aynı yoğunlukta bir gurur ve milli
duygu bombardımanıydı.
Çocuğunun ilk müsameresine
gitmiş bir anne gibi; dokunsalar ağlayacaktım adeta. O aydınlık ve sağlıklı
yüz; sanki benim kızımdı, kardeşimdi, kanımdandı. İşte böyle yakın, candan,
içten biri Canan Dağdeviren; bizden biri…
Projelerine gömülüp, sadece
bilimle meşgul olan ve kapılarını dünyaya kapatan türden bir bilim insanı
değil; hayatımızı kurtarmaya adadığı hayatı hiç de öyle soluk ve sıkıcı değil.
O sadece ne istediğini çok iyi biliyor ve hedefine doğru emin adımlarla
ilerliyor. Yolu kesildiğinde alternatif yollar buluyor, tökezlemiyor,
yorulmuyor. 
Peki, Canan Dağdeviren’in
başarısının sırrı nedir.?
Böyle özel bir insan nasıl
yetişir.?
Bu noktaya gelebilmek için
nelerden fedakârlık etmek gerekir.?
Cevapları Hep Beraber
Öğrenelim.
Bu zorlu başarı öyküsünün
okuyan herkese ışık tutması dileklerimizle…
Canan Hanım merhabalar,
Türkiye’de sizi medyaya yansıyan geliştirmiş olduğunuz iki adet tıbbi cihaz
(PZT MEH ve cilt kanserini teşhis eden cihaz) sayesinde tanıdık. Harvard
Üniversitesi’nin Genç Akademi Üyeliği’ne seçilen ilk Türk sizsiniz ve Forbes
dergisinin “30 yaşından küçük 30 bilim insanı” listesine girdiniz.

Başarılarınız saymakla
bitmiyor. Öncelikle kendinizi tanıtmanızı istesek neler söylersiniz.?
4 Mayıs 1985’te İstanbul’da doğdum.Üniversiteye kadar
Kocaeli’ de yaşıyordum. 1999 Körfez depreminde okulum hasar
gördüğü için, Adana Seyhan ÇEAŞ Anadolu Lisesi’ne misafir öğrenci olarak
gönderildim, İngilizce hazırlık sınıfını orada okudum; keyifli bir yıldı. Şu an
kullandığım İngilizceyi orada inşa ettim.
Ben ailemin en büyük çocuğuyum; 2 erkek kardeşim var. Caner benden
2 yaş küçük. Bilgisayar Mühendisi; bir bankada müfettiş olarak çalışıyor.
Emre, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi, aramızda 10
yaş var. İleride birlikte ortak çalışmalar yapmayı planlıyoruz.
Haziran 2007’ de Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği’nden
mezun oldum. Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Programı’nda
yüksek lisans eğitimimi 2009′da tamamladım. Yüksek lisans için Sabancı
Üniversitesi’ne başvuru yaptığım 2007 yılında, sadece bir öğrenciye tam burs
verilmişti; o bursu da ben almıştım.
2009′da ilk defa verilmeye başlanan Fulbright Doktora Bursu’ nu
kazandım ve The University of Illinois at Urbana, Champaign’ de (UIUC) Malzeme
Bilimi ve Mühendisliği bölümde doktora eğitimine başladım. Doktora süresince
fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren,
esnek ve katlanabilir, vücut içine ve deri üstüne yapıştırılabilir veya
giyilebilir elektronik aletler üzerinde çalışmalar yaptım.
Ben, insan kalmayı hayal eden bir bilim emekçisiyim.

PZT MEH adı verilen pilsiz çalışan kalp çipi ve
cilt kanserini teşhis eden cihaz geliştirdiniz.
Bu iki önemli buluş nasıl
ve ne kadar sürede ortaya çıktı.?
Projelerin seçilmesi ve
çalışmaların hangi alana yöneleceği fikri nasıl ortaya çıktı.?
Doktora süresince yapmış olduğum projelerden biri olan
‘giyilebilir kalp pili’ (PZT MEH)
benim çocukluk hayalim. Dedem 28 yaşında iken kalp yetmezliği nedeniyle vefat
etmiş, ben bunu 5 yaşımdayken öğrendim ve 5 yaşında bir çocukken, hayal yaşımı
28 olarak belirledim. 28 yaşıma gelene kadar kalp sorunları yaşayan hastalar
için bir şey yapmak istedim ve kendi çapımda bir şey yaptım.
Belki çok ufak bir adım şu an itibariyle ama inanıyorum ki ileride
birçok uygulama alanı ile karşımıza çıkacak. Manevi açıdan böyle bir önemi var:
kendi hayalimi gerçekleştirdim ve aynı zamanda hayalleri olan ama sorgulanan
gençlere örnek oldum.
Bilimsel açıdan önemini ise şöyle özetleyebilirim:
‘Giyilebilir kalp pili’; kalbin, akciğerin ve diyaframın hareketi
ile elektrik enerjisi üreten, bu enerjiyi depolayan esnek ve ultra ince piezo
elektrik entegre aleti anlatmakta. İnsan vücuduyla uyumlu plastik bir yüzeye
tutturulan bu malzeme; saç telinden yüz kat daha ince olup, kâğıt gibi katlanıp
bükülebiliyor.

Arizona Üniversitesi Sarver Kalp Merkezi ile yürütülen ortak
çalışma ile yapılan esnek alet, kalp boyutları insana
yakın olan koyun, dana, domuz üzerinde denendi ve başarılı oldu.
Ayrıca, canlı metabolizmasıyla uyumunu kanıtlamak amacıyla yapılan kontrol
deneyinde, fare kas hücrelerinin alet üzerinde sorunsuz büyüyebildiği görüldü.
20 milyon kere katlanıp büküldüğünde dahi mekanik olarak sağlamlığını
koruyabilen alet, 3,8 Voltluk pile enerji depolayabiliyor.
Bu teknoloji, günümüzde kullanılan boyutça büyük, maliyetli ve
kalp ile herhangi mekanik yakınlığı bulunması mümkün olmayan teknoloji için
yeni kapılar açıyor. Tamamen esnek, kâğıt gibi katlanabilir- bükülebilir alet,
kıvrımlı hatlara sahip organlar ile sıkı kontak kurabiliyor. Bu sayede enerji
verimliliği yüksek ve organların
hareketini
sınırlamayan bir sistem oluşturulmuş oluyor.

Günümüzde kullanılan kalp pillerinin 5 ile 7 yıl arasında ömürleri
var ve pilin işlevini yitirmesi durumunda bütün mekanizmanın riskli bir
ameliyatla değiştirilmesi gerekiyor. Fakat tasarladığımız bu alet ile kalbiniz,
akciğeriniz veya diyaframınız, kalp pili için gereken enerjiyi kendisi
üretiyor.
Giyilebilir olması, gerçekten de vücut ile uyumlu olması anlamına
geliyor. Alışılmışın dışında bir tasarım bu. Kalın, kıvrımsız, esnek olmayan
bir elektronik alet, esnek ve yumuşak olan biyolojik sistemler üzerine problem
çıkartmadan ‘giyilebiliyor’.
Vücut / deri mekanik özelliklerini tespit eden cihazım ise,
annemin fikriydi. Kullandığı yüz kremlerinin ise yarayıp yaramadığını
tespit eden bir alet olup olmadığını sormuştu. Ben de sadece annemi değil, deri
hastalıklarına yakalanma riski olanları da memnun eden bir alet tasarladım. 
Klinik deneyler, Arizona’da deri kanseri taşıyan hastalar üzerinde
yapıldı, harika sonuçlar alındı ve çalışmam gecen ay itibariyle çok prestijli
bir dergi olan Nature Materials’
ta yayınlandı.
Bu projelerde kimlerden
destek aldınız? Ekibiniz var mıydı?
Doktora hocam, Prof. John Rogers ve ailemin desteğini aldım. Tabii,
benimle çalışan bir öğrenci ekibi de vardı.
Bilim insanı olmaya ne
zaman ve nasıl karar verdiniz? Sizi teşvik eden, yönlendiren olaylar ve
kişilerden bahseder misiniz?
Küçük yaşta bilime olan merakım, dedemin vefatını öğrenmem ile
ivmelendi diyebilirim. Mesela, küçükken bir çakıl taşını parçalayarak
içerisindeki atomları bulmaya çalışıyordum (üstelik herkesin bunun imkânsız
olduğunu söylemesine rağmen) Atom mikroskobuyla tanışınca yaptığım şeyin
imkânsız olduğunu iyice anladım, ama bu şekilde ailemin ilgi alanımı fark
etmesini sağlamış oldum.

Memleketimizdeki her genç gibi ben de üniversite sınavına girdim.
Fizik, kimya gibi temel bilimlerden bir dal okumak istiyordum; fakat karar
veremiyordum.
İşte tam bu dönemde; Kocaeli kitap fuarında Erdal İnönü ile
tanıştık. Çocuklarla sohbet etmeyi seven biriydi sanıyorum; çünkü anne ve
babamdan çok ben ve kardeşim Caner ile sohbet etmeyi tercih etmişti. Nerede
okuduğumuzu ve ne olmak istediğimizi sormuştu. Tabii, ben de bu imkânı
kaçırmayıp, Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden Prof. İnönü’ye kafamdaki
soruları sormuştum.
Bana, Anılar ve Düşünceler (1.cilt) isimli kitabını imzalayıp
vermişti ve ‘Kitabi
okuyunca, eğitim alacağın dala karar vereceğine inanıyorum’ demişti.
Caner’de de 2. cildi mevcut. Henüz bebek olan Emre’nin adına da
3.cildini imzalamıştı. Belki o sırada olayı tam kavrayamamıştım ama kitabı
okumamla birlikte, hayatım derin bir şekilde değişti.
ABD’ye gitmeden önce
Türkiye’de medikal teknoloji alanında çalışmalarınız oldu mu?
Sabancı Üniversitesi, hem öğreten hem de öğrenen bir birey olmayı
yaşadığım bir üniversiteydi, çok mutluydum. Hayalimdeki aletleri
yapabiliyordum; fakat istediğim gibi vücut ile entegre edebilmem mümkün
değildi. Esnek giyilebilir aletler üzerinde çalışan araştırmacıları araştırmaya
başladım ve Prof. John A. Rogers’ı buldum. 
Genç yaşta başarılı bir
kariyer elde etmeyi başardınız. Bu kolay olmadı sanırız. Ne gibi zorluklar ve
mücadeleler yaşadınız? Böyle bir kariyer için nelerden fedakârlık ettiniz?
Tüm öğrenim hayatım boyunca burslu okudum, maddi açıdan pek bir
sorunum yoktu ama manevi açıdan vardı. Yapmak istediğim projeyi Türkiye’de
yapabilecek bir kurum bulamamıştım. Kendime bir strateji belirlemeye karar
verdim ve lisans dönemi sırasında yaz dönemlerinde üst sınıflardan ders alıp,
dönem içindeki ders yükümü azaltarak ulusal ve uluslararası konferanslara
katıldım. Konferanslardaki konu yelpazem çok genişti ve bazı hocalarım; ‘Sen daha ne yapacağına karar
verememişsin, başarıya ulaşman neredeyse imkânsız, işin zor.’ diyorlardı. Fakat
odaklanabilmem için farklı insanlarla tanışıp farklı konuları nasıl
birleştirdiklerini görmem gerekiyordu, çünkü benim yapmak istediğim proje
sadece fizik değil, malzeme, elektronik, tıp ve kimyayı da kapsıyordu.
Konferanslara katılabilmek için
maddi destek bulmam çok güç olmuştu; çünkü daha önce öğrencilerin
üniversitelerden böyle bir talebi olmamıştı. 
Bir örnek vermek gerekirse: Doktora hocamla tanıştığım
Amerika’daki bir konferans için Türkiye’den seyahat bursu alamamıştım ama
araştırmış ve Amerika’dan seyahat bursu almayı başarmıştım. Kısacası insanlara
kendimi anlatmam kolay olmamıştı; sınırları, çerçeveleri yıkmak zordu.
Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü gerçekten de çok
zorlu bir program, fakat çok değerli hocalarım olduğu için şanslıydım.
Kaliteli bir eğitim
aldığımı düşünüyorum. Aldığım karma eğitimin verdiği üretkenlik, esneklik ve
aynı probleme farklı açılardan bakabilme kabiliyetinin bana çok şey kattığını
düşünüyorum. Özellikle kazandığım analitik düşünme gücü, deney yapabilme ve
tasarlama kabiliyeti Hacettepe Üniversitesi’nde kazandığım niteliklerdir.
Devlet üniversitesinde tecrübe ettiğim maddi destek eksikliğini,
Sabancı Üniversitesi’nde neredeyse hiç yaşamadım. Hem öğreten hem de öğrenen
bir birey olmayı deneyimledim, çok mutluydum. Hayalimdeki aletleri
yapabiliyordum fakat istediğim gibi insan vücuduna entegre edebilmem mümkün
değildi. Esnek giyilebilir aletler üzerinde çalışan Prof. John A.

Rogers’ı buldum. Hatta kendisiyle 2008 yılında Boston, ABD’de
yapılan bir konferansta yüz yüze tanıştık, sunumunu dinledim ve kendi sunumuma
davet ettim. Yine önyargıların ve eleştirilerin tersine, gideceğim okulu değil,
çalışacağım hocayı seçmiştim.
Daha sonra, doktora eğitimim için burs arayışına başladım. Direk
hocadan da burs alabilirdim fakat akademik olarak özgür olmak finansal açıdan
da özgür olmayı gerektiriyordu. Özellikle de doktoranın ilk seneleri için,
kendini ispat edene kadar… 2009′da ilk defa verilmeye başlanan Fulbright
Doktora Bursu’nu kazandım ve The University of Illinois at Urbana, Champaign’de
(UIUC) Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümde doktora eğitimine başladım.
Tahmin ettiğim gibi doktora hocam, Prof. John A. Rogers,
farklı bir konu üzerinde çalışmamı istiyordu ve yapmak istediğim şeyi grubunda
önceden yapmış biri yoktu. Aslına bakarsanız hayalimdeki konsept henüz hiç
kimse tarafından yapılmamıştı. Rogers, beni kararlı görünce ve maddi özgürlüğüm
de olunca, istediğim projeye başlamama izin verdi. 5 yıl sürecek kişisel
savaşım böylece başlamıştı. Kadın olmak bilime hizmet ederken de zordu. 
Bu konuda birkaç örnek vermek isterim:
C: “Öğretmenim, tahtadaki çarpma işlemini tamamladım.”
X: “Hesap makinesi mi kullandın?”
(Aynı işlemi, ‘erkek’ bir arkadaşım benden sonra çözdü ve kocaman
bir ‘aferin’ aldı.)
C: “Fizik eğitimi almayı düşünüyorum.”
X: “Emin misin? Kadın fizikçi mi olurmuş, senden fizikçi olmaz.”
C: “Aylardır üzerinde çalıştığım proje çalışıyor.”
X: “Tek başına mı yaptın? Kim yardım etti?”
C: “Doktora hocamla yaptığım toplantı harika geçti.”
X: “Gerçekten mi? Sen bayan olduğun için hoca sana iyi
davranıyor.”
08- 
Geçmiş ve gelecek tüm eleştirilere yaptığım ve yapacağım bilimsel
çalışmalar ile cevap veriyorum. Hiçbir ayrım gözetmeksizin, yaptığım işleri
insanlığa hizmet olarak sunuyorum. Bilimin olanca ateşiyle herkesi
kucaklıyorum, bilhassa da X’ leri…
Nasıl bir yapınız var?
Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Sizi bulunduğunuz noktaya getiren en önemli
kişilik özelliğiniz nedir?
İnançlı, inatçı ve çalışkanımdır. Bir de yaptığım her işte
tutarlıyımdır.
Başarımın nedeni yaşamayı ciddiye almamdır. Hayallerimin peşinden
tutkuyla koşuyorum, az zamanda çok şey yapabilmek için çalışıyorum. Yaptığım
işe olan inancım ve insanlığa verdiğim / vereceğim hizmet motivasyon
kaynağımdır. İddialı ve inatçı olmam da yapacaklarıma ivme katıyor.
Akademik kariyerimin yanında sevgileri yarına bırakmadığım sosyal
bir hayatım var.
Gençlere ve bilim alanında
kariyer yapmak isteyenlere önerileriniz nelerdir? Hangi konularda kendilerini
geliştirmeliler? Nasıl bir alt yapı oluşturmalılar?
En başta pes etmemelerini öneriyorum, tutkuyla, aşkla hayal
ettikleri şeye sarılmalarını istiyorum.
Soru sormalarını, hayal kurmalarını, plan yapmalarını, literatürü
taramalarını, mümkün olduğunca kendilerinden farklı insanlarla iletişim içinde
olmalarını tavsiye ederim. En çok bilgiyi farklı insanlardan öğrenir, olaylara
farklı açılardan bakabilme kabiliyeti kazanırız.
Kendimizi bizden daha iyi tanıyacak biri yok; o nedenle
kendilerine de soru sorup hayattan ne istediklerini sorgulamalarını isterim,
hepimiz ara sıra kendimizle baş başa kalmalıyız. 
Şartlar el verdiği kadar alanlarında iyi hocalarla temasa
geçmeleri iyi bir strateji olur.
Eğer sevdiğiniz işi yaparsanız, başarısız olma ihtimaliniz çok
düşük. Ve asla kendilerini başkalarıyla kıyaslamamalarını öneririm. Model
alabilirsiniz, şevk duyabilirsiniz, ama ileri gidip karşılaştırma yaparsanız
mutlu olamazsınız -ki farklı olan iki insanı karşılaştırmak bence mantıklı
değil.
Buradan anne ve babalara, çocukları destekleyen büyüklere de bir
ricamı iletmek isterim; Gençlere, bizlere güvensinler. Hayatımızı kendi
kendimize şekillendirmemize izin versinler, sınırlardan ziyade bize yeni
ufuklar çizsinler. 
Sıradaki projeniz ne
olacak?
Su an, Parkinson ve farklı beyin hastalıklarıyla mücadele eden
hastalara yardımcı olabilmesi için iğne seklinde bir pil tasarlıyorum; henüz
yapım aşamasında. Gerçekten çok büyük bir inançla üzerinde çalışıyorum, zor
olduğunu biliyorum fakat imkânsız olmadığının da farkında olduğum için
motivasyonumu sağlam tutuyorum.
Gelecekle ilgili
hedefleriniz ve planlarınız nelerdir?
Hedefim az zamanda çok iş yapmak. Ölmeden yaptığım aletlerden
birinin bir hastaya derman olduğunu görmek istiyorum. İnsan ayırt etmeden,
bilimin birleştirici gücünü bir kez daha tecrübe etmeyi şiddetle istiyorum. 
Eklemek istediğiniz son bir
mesajınız var mı?
Bana hayattaki en hakiki mürşidin ilim ve fen olduğunu öğreten ulu
önder Atatürk’e, benim ben olmamda değerli katkıları olan sevgili annem Mine’ye
ve babam Cavit’e, ilham kaynağım olan erken yaşta kaybettiğim Hüseyin dedeme,
hocalarıma, öğrencilerime, arkadaşlarıma teşekkür ederim. Ayrıca maddi ve
manevi sponsorlarım; Niyazi dedem, İpek nenem, amcalarım Nihat, Nahit,
yengelerim Fatoş, Elif, dayım Murat ve teyzem Fatma’ya sevgilerimi
gönderiyorum. 
Sosyal medyadan teşekkür ve iyi dilek mesajlarıyla bana ulaşan
güzel ülkemin güzel insanlarına sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Bundan sonraki projelerinizde
başarılar diler; insan hayatına katkılarınız ve göğsümüzü kabartan
başarılarınız için en içten teşekkürlerimizi sunarız.
Medikal Teknik Dergisi.

Canan Dağdeviren (d. 4 Mayıs 1985, İstanbul),
Fizik Mühendisi, Harvard Üniversitesi’nin
Genç Akademi üyeliğine (Junior Fellow of Harvard) Seçilen İlk Türk.
İlk ve orta eğitimini Kocaeli'nde yaptı.
2007’de Hacettepe
Üniversitesi Fizik
Mühendisliği bölümünden mezun oldu. 
Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği
programındaki yüksek lisans eğitimini 2009'da tamamladı.
Aynı yıl Fulbright bursu
kazanarak UIUC'da
Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümünde doktora eğitimine başladı. Bu süreçte
esnek ve katlanabilir, deri üstüne yapıştırılabilir veya
giyilebilir elektronik aletler
üzerine çalışmalar yaptı.
Medikal
teknoloji alanında çalışarak
pilsiz çalışan giyilebilir bir kalp çipi (PZT MEH) ve cilt kanserini
teşhis eden bir cihaz geliştirdi.

Forbes dergisinin ‘30 yaşından küçük 30 bilim insanı’ listesine
girdi Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi üyeliğine (Junior Fellow of
Harvard) seçildi. 
MIT Technology Review’un her yıl derlediği 35 Yaş Altı Mucitler
listesinde yer aldı. Illinois Innovation Prize
"Biyografi". 13 Aralık 2015
tarihinde kaynağından arşivlendi.
"Mezunumuz Canan Dağdeviren Türkiye'den Harvard'a
seçilen ilk 'Genç Akademi Üyesi' oldu". 16 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 09.10.2015.
"BİLİM DÜNYASINI AYAĞA KALDIRAN TÜRK!".
13 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 10.10.2015.
"Benim ayakkabı kutumun içinde insanlık için önemli
şeyler var'". 23 Ağustos 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 09.10.2015.
"2015 30 Under 30: Science Canan Dagdeviren,
29". 13 Ekim 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 10.10.2015.
"SOCIETY OF FELLOWS 2015/2016". 10
Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 10.10.2015.
"Mezunumuz Canan Dağdeviren MIT Technology Review’un
35 Yaş Altı Mucitler Listesinde". 9 Ekim 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 10.10.2015.
"KI postdoc Canan Dagdeviren recognized as an
honoree of MIT Technology Review’s annual "Innovators Under 35"
list". 13 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 10.10.2015.
"Motivated By Family, Illinois Innovation Prize
Winner Helps Create Flexible Piezoelectric Energy Device". 19
Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 10.10.2015.

Ökkeş
Bölükbaşı, İstanbul – Ekim.2015 – okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ –okkesb@turkfreezone.com,
|