SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI…

Toplum nedir.? Toplumun Sivili nasıl olur.? Toplum Kuruluşlarına Bizde Neden Sivil deniliyor.? Bu Toplum Kuruluşlarının Resmi Olanları da mı var.?

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI 

Toplum nedir.? Toplumun Sivili nasıl olur.?

Toplum Kuruluşlarına Bizde Neden Sivil deniliyor.?

Bu Toplum Kuruluşlarının Resmi Olanları da mı var.?

Diğer Dünya Ülkeleri Neden Bu Tür Oluşumlara “Hükümet Dışı” Ve Menfaat Gütmeyen” diyorlar.?

Acaba askerlerin emekli olunca kurdukları dernekler filan da sivil toplum kuruluşu mudur.?

Yoksa çıplak olmak mı sivil anlamına geliyor.?  

Partiler Sivil Toplum Kuruluşu sayılır mı.?

Kurtuluş ve Fetih Kutlaması Yapmak Sivil Toplum Kuruluşlarının İşi midir.?

Sivil Toplum Kuruluşları; Rant peşinde koşmayan, ticaret yapmayan ve kar gütmeyen dayanışma amaçlı işler yapması gerekirken, başkanlarının kişisel kazanç sağlayan işler yapmaları doğru mudur.? 

Yukarıdaki kısaltmaların yerine geçerli olmak üzere uluslar arası uygulama şöyledir. Fransızlar, İngilizler ve Amerikalılar dolayısıyla da Dünyanın geri kalanı NGO, NPO kavramlarını kullanıyorlar.  

NGO- Non Govermental (Hükümet dışı) Organization,  

NPO- Non Profit (menfaat-kâr amacı gütmeyen) Organization.

Dikkat ettiniz mi.? Aradaki büyük farkı görebiliyor musunuz.? Diğer ülkeler, “ecnebiler”, AB üyeleri ve diğerleri neden bizim gibi “sivil” demiyorlar da “hükümet dışı” diyorlar.?
Sanırım arada şöyle ince bir ayrım ( nüans ) var: Bazen Dernek, Vakıf ve benzeri kuruluşlar sivil insanlarca kurulmuş olmakla birlikte “hükmet dışı” olamıyorlar. Bazen de “sivil” olamıyorlar.

“Sivil” olanlarını ve olamayanlarını, bu ülke insanı 28 Şubat ve daha önceki birçok süreçte gördü. “Hükümet Dışı” kavramını da açalım. Acaba CHP, MHP ya da BDP hükümette yer almadıkları için NGO / NPO olarak kabûl edilebilirler mi.? Elbette hayır. Aslında bir dernek, vakıf ya da benzeri bir kuruluşu hükmet dışı yapan onun söz söylerken ya da eylem yaparken kendisini hükümetten ve siyasetten üstün ya da ayrı tutabilmesidir.

Menfaat gütmeyen –daha doğru bir ifade ile gütmemesi gereken- kuruluşlar toplumun gelişmesinde de birincil rolü oynarlar.

Zaten bunun için değil midir ki bu tür kurumların üyelerine “gönüllü” denmektedir.

Gönüllü. Profesyonel sayılmaz. Bu işi para karşılığı yapmaz. Çıkar için de yapmaz. Toplumun iyiliği için yapar. Ya da biz öyle sanırız.
Hükümet dışı örgütlenme elbette ki hükümeti hedef alır, eleştirir. Ama sadece kendi çalışma alanına giren konularda.

Bu eleştirinin biçimi asla bir muhalefet partisi ağzı / tavrı gibi olmamalıdır. Esasen bir muhalefet partisinin ağzı ile konuşmakla ilgili kuruluş kendi seviyesini düşürmektedir.


SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLENMESİ

Demokratik yaşam biçiminin, vazgeçilemeyecek kurumlarının tek “olmazsa olmaz”ı Sivil Toplum Kuruluşları ( Vakıflar, Cemiyetler, Dernekler ) dir.

Toplumu oluşturan bireyler, ilgi ve çıkarlarını paylaşmak ve de savunmak için, o ilgi ve çıkarları çevresinde Sivil Toplum Kuruluşları olarak örgütlenirler.

Ancak, bu örgütlenmelerin başkalarının ilgi ve çıkarlarını zedelememesi için o başkalarının da örgütlenmiş olmaları gereklidir. Aksi halde, tek yanlı bir ilgi ve çıkar savunuculuğu ortaya çıkar ki, bu doğrudan doğruya başkalarının ilgi ve çıkarlarına bir tecavüz demektir.
Hiç örgütlenmemiş bir toplum olarak -üstünlüğü her zaman tartışmalı- “üstün otorite” ler tarafından yönetilmek kötü sonuçlar yaratır. Nitekim ülkemizin bugünkü durumu ne yazık ki böyledir.
Toplumumuzun niçin “tam” örgütlenemediği, ayrıca incelenmesi gereken bir konudur*.

Ama en önemli nedenlerden birisi de, mevcut Sivil Toplum Kuruluşlarımızın genellikle başarılı olamayışlarıdır.

İçlerinde etkin ve de yararlı çalışmalar yapanlar, ulusal ve uluslar arası seslerini duyuranlar ise çok azdır. Bu genel başarısızlığın maliyeti yüksektir.

Çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşlarının kurucuları, üye ve destekleyicilerinin harcadıkları zaman, para, enerji ve de kaybolan umutlarının ölçümü bile yapılamamaktadır.

Ayrıca tam da bu noktada parmak basılması gereken bir konu da şudur.

Örgütlendiğini zannederek kendilerini ve hedef kitlelerilerini yanıltan, yanlış yönlendiren, daha doğrusu yönlendiremeyen. Ve oyun (iskambil kâğıdı ve okey) salonu, maç izleme salonu durumundan ileri gidemeyen. Sadece cenazelerde bir araya gelen, başsağlığı dilemekten başka bir şey yapmayıp, beş-on öğrenciye burs adı altında aylık harçlık veren DERNEKÇİLİK adı altında faaliyet gösteren, kendilerine “sivil toplum örgütü” süsü verenlerin durumudur.

Bu yaklaşımlar çerçevesinde Genel Başarısızlığın sebepleri nelerdir.? Eğer bu nedenler doğru olarak saptanır ve bilinirse bunlardan sakınmak mümkün olabilecektir.

Önemlilik düzeyleri bakılmaksızın başlıca nedenler şunlardır:
a) “Belirsiz” ya da “türev” hedefler koymak,

b) Başkalarının işini bizzat yapmaya kalkmak,

c) Başkalarını yok saymak,

d) Etkin örgütlenememek,

e) Etkin yönetememek,

f) Örgüt içi eğitimi önemsememek,

g) “Benden önce yapılanlar yanlıştır” geleneğimiz.
Bunlardan birincisi, örgütlenme hedeflerinin ya belirsizliği ya da ancak bir başka hedefin gerçekleşmesinden türeyebilecek, dolayısıyla da tek başına gerçekleştirilmesi mümkün olmayan hedefler olmalarıdır.
Örneğin, kendisine “sokakları çamurdan kurtarma” hedefini seçen bir STK' nun bunu gerçekleştirebilmesine olanak yoktur. Çünkü çamur, sokaklardaki toz'un bir türevi, hatta toz da başka nedenlerin (açık alanların varlığı, ağaçsızlık vbg) bir türevidir. Dolayısıyla ne “Çamurdan Arındırma Derneği” ve ne de “Tozdan Kurtarma Vakfı” doğrudan başarılı olamazlar.
Kendisine, “karakol dayağını önleme' yi hedef olarak seçen bir STK da aynı tuzağa düşer. Çünkü karakol dayağı “kendi başına var” yani nedeni kendisi olan bir olgu olmayıp, kendi arzusunu mutlaka benimsetmenin “doğru” ve de “zorunlu” olduğunu düşünen bir dizi gelenek ve kurumun kaçınılmaz bir türevidir.
Kendi doğrularını ezber yoluyla “zorla” öğretmeye -ki öğretmek zaten zorlama demektir- çalışan devlet adına hareket ettiğini düşünerek, dersini ezberlememiş öğrencisini döven öğretmen ile karakolda dayak atan polis arasında bir fark var mıdır.? Her ikisinin de ortak yanı, “kendi doğrularını zorla benimsetmeye çalışmak” tır.

Bir Sivil Toplum Kuruluşu başarılı olabilmek için daha kuruluş aşamasında “zorla benimsetme” yi ortadan kaldırmayı hedef olarak almalıdır.

 

ÇEVRE KİRLİLİĞİ..

Hedef belirlemede çok sık düşülen ikinci tuzak “belirsiz ifade” kullanımıdır. Bu belirsizlik birkaç biçimde olabilmektedir. Bir türü, “iyi tanımlanmamış kavramlar” nedeniyle doğan belirsizliklerdir.
Örneğin, “çevre kirliliğinin önlenmesi”, hem türev ve hem de belirsizlik içeren bir kavramdır.

Dünya yüzünde sapıklar ve bu işi belirli bir amaçla -mesela bir başka ülkeye zarar vermek gibi- yapan profesyoneller ve okumamış, görmemiş cahiller dışında çevreyi kirletmek için kirleten kimse yoktur. Çevre kirliliği, başka faaliyetlerin birer türevi olarak ortaya çıkmakta olup ve burada üzerine gidilmesi gereken “çevre kirliliği” değil, “kendi çıkarını, başkalarının çıkarlarını çiğneyerek sağlamak” ya da ‘’bana ne’’ olgusudur. Şöyle ki. Temizlik konusunda hastalık derecesinde titiz bir toplum gibi görüntü veren hatta ‘’Temizlik imandan gelir’’ diye bir Atasözüne sahip olan toplumumuzun yaşadığı çevreye, cadde ve sokaklarına, piknik yaptıktan sonra terk ettikleri alanlara bir bakın bakalım gördükleriniz hakkında neler düşüneceksiniz.? Bu eğilim ise yalnız çevreyi değil birçok başka sosyal kurumu da tahrip etmektedir.

Ayrıca da buradaki “çevre” ve “kirlilik” kavramları da iyi tanımlanmamış deyimlerdir. Dünyayı kirletmemek için nükleer atıkların uzaya yollanması halinde kirletilen bir “çevre” var mıdır, varsa hangisidir.?

Ya da Nükleer atıklarını kendi ülkesi dışında başka ülkelerin topraklarına ve denizlerine gönderen, dökenlerin yarattığı Kirlilik konusu da en az çevre kadar belirsizdir. Birisi için kirlilik sayılan bir eylem bir başkası için uyanıklık, bir diğeri içinse zorunluluk olarak değerlendirilebilmektedir.
“başkalarının işini bizzat yapmaya kalkmak”,
Genel başarısızlığın ikinci nedeni kamu yönetimlerinin geleneksel beceriksizliklerinin sonucunda üremiş bir olgudur. İdarelerce üstlenilen -doğru ya da eğri- işlevlerin yapılamayışı, birçok STK 'nün ortaya çıkmasına ve çok dar bir alanda o işlevi yapmalarına (ya da yapmaya çabalamalarına) yol açmıştır. Örneğin, sağlık ya da eğitim alanında ki boşlukları doldurmak ya da boşluktan yararlanmak üzere yüzlerce gönüllü kuruluş mevcuttur.
Bu kuruluşlar, yapılamayan işlevlerin yapılamayışlarının nedenlerini ortadan kaldırmaya ya da katalizör rolü oynayarak yapılmalarını sağlamaya değil, "bizzat yapmaya" soyunmuşlardır. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi, kuran kursu adı altında faaliyet gösteren ve çoğu başka amaçlar taşıyan örgütlenme, bir diğeri ise "devlete yardımcı" olmak üzere silahlanıp eylemde bulunan örgütlenmedir
.

"Başkalarını yok saymak", bir diğer hastalıktır. Birlikte çalışamamak, -ağ-network- oluşturamamak, başarıyı paylaşamamak ya da başkalarıyla pay edilmesi mümkün olmayan çıkara yönelik amaçlar taşımak gibi nedenlerden dolayı başarısız olmuşlardır.
"Etkin örgütlenememek" ise yine genel bir yetmezliktir. Sıcak bir odada rahatça otururken ya da içkili yemekte demlenirken kendini bir sorunu çözebilir sanma hissini hemen herkes duyar. Ama başarının, yüzlerce -ve çoğu da sevimsiz- ayrıntıyla uğraşmak olduğunu denememiş olan insanların yalnızca kendi akıllarına geldiğini zannettikleri "Novalgine tipi çözümler", bir örgütlenmenin iğne oyası inceliğindeki ayrıntılarını Unutturmakta ve sonuçta kusurun, bambaşka nedenlerde aranmasına yol açmaktadır.

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI OLARAK DERNEKLERİMİZ….

Yukarıda anlatılanların dışında bir de Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Dernekleri vardır ki sürekli etkinlik ve iletişim durumunda çalışmaktadırlar. Ancak Bu dermeklerin isimlerinde yer alan Kültür için neler yaptıkları, nasıl yaptıkları ve ne gibi yararlar sağladıkları tartışılır.

Çünkü yukarıda yazılı akademik görüşler çerçevesinde değerlendirirsek. Kültür ile yaşatılması gerektiğine inanılan Gelenek ve Göreneklerimiz ulusal Devlet politikaları çerçevesinde çok önemsenmeyen, önem verilmeyen (Turizm il Müdürlüklerinin ve TRT nin yaptığı bir takım çalışmalar hariç) bir konu gibi görülmektedir.

Bunun için vatandaş kendi işini kendisi yapmak amacıyla bu konuda yaygın bir şekilde örgütlenerek kültürüne sahip çıkmaya, yaşatmaya ve kendilerinden sonraki kuşaklara aktarmaya çalışıyorlar. Ancak burada önemli olan bu yapılan çalışmalar ne denli yararlıdır, gerçekten kültürün bozulmasını önlemede etkili midir.? kültürün yozlaşmasına güç yetirebilecekler mi.?

DÜĞÜNLERİMİZ…

Bu konuda bir örnekleme yapacak olursak, bir yandan kültür ve geleneklerimizi koruyalım çabasıyla dernekleşenlerin düğünlerini nasıl yaptıklarına bakın. Eskiden bir çok kurallar zinciri ile görüp beğenmekten, alıp götürmeye kadar detaylı uygulamaları olan, açık havada, tarafların bahçe ve avlu’larında yapılan düğün törenleri şehirlerde adına düğün salonu denilen kapalı kutulara sıkıştırılıp, yarısında fazlası çöpe giden, yiyenleri ertesi gün hasta eden pasta ve uyduruk limonata ile dinleyenleri sağır eden yoz bir müzik eşliğinde yapılan “-ayaklı dilencilik-takı geçidi”- Bu mudur.? Korunan kültür. Bu mu miras bırakılacak gelecek kuşaklara…  

Evet, bu da bir kültürdür ve bugüne kadar gelmiştir fakat çağ’a ayak uydurulacaksa, Çağcıl, çağdaş olunacaksa devam ettirilmeyebilir.

ASKER GÖNDERME…

Bir başka örnek gençleri askere gönderme olayı eskiden nasıldı.? Şimdi nasıl.?

İçkili sarhoş gruplarının araçlar üzerinden sarkarak oluşturdukları konvoylarla ‘’En büyük asker bizim asker’’ nidalarıyla apar topar otobüslere yüklenenleri sonra ya başlarına çuval geçirilmiş olarak televizyonda görüyoruz. Ya da Telefonda başınız sağ olsun ‘’vatan sağ olsun’’ tekerlemesi ile kandırılıyoruz. Başka ülkeler iki askeri kaçırıldığı için çoluk çocuk demeden binlerce sivili öldürüyor.

Bizler ise hiç uğruna pis terör kurşunlarıyla ölenler için şehitlik hikâyeleri dinliyoruz. Hangi şehitlik, ne şehidi, ne için şehit…

Ve hangi Sivil Toplum Kuruluşu buna sahip çıkıyor, ses çıkarıyor ya da bir eylem yapıyor. Giden gidiyor herkes seyirci… Askeri sivil toplum kuruluşu Mehmetçik Vakfı bir gazete ilanıyla bile bir kınama yapmadı bu güne kadar, sadece bağış toplamakla meşguller. 

 

Sivil Toplum Kuruluşları

Arama Kurtarma Dernekleri    Atatürkçü Düşünce Derneği   Çevre Koruma Dernekleri
Çocuk ile ilgili Dernekler      eDevlet.Net    Halk Eğitim Merkezleri    Kadın Haklarını Koruma Dernekleri   Kültür, Yardımlaşma ve Dayanışma Dernekleri   Ticaret Odaları   Mesleki Birlikler

Odalar    Sanayi ve Ticaret Kuruluşları    Sendikalar Siyasi Partiler Sanayi ve Ticaret Odaları     Sivil Toplum Kuruluşları Linkleri Arşivi    Sivil Toplum Kuruluşları ve Etik   Kooperatifler
Sivil Toplum Kuruluşlarında Gönüllü Yönetimi    Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu

  

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Diğer Haberler

  • DARBE KİMDEN GELİRSE GELSİN KARŞIYIZ..
  • TRABZONLULAR BİRLEŞİNİZ
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI…
  • KUL VE MAHLÛKAT HAKKI..
  • ADAM OLMAK–OLAMAMAK VE GAZETECİLİK
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI..
  • DERNEKLER KANUNUNA MUHALEFET
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP