VATAN İLE BİRLİKTE, DİN DE ELDEN GİDİYOR.!
VATAN
İLE BİRLİKTE, DİN DE ELDEN GİDİYOR.
Gittiği bütün yollar Feto ve Fetö’ye Çıkan, Hıristiyanlık Kitapları
Yazan ve Dinler arası Diyalog’un Mimarlarından Olan Birisi Diyanet İşleri
Başkanı Olursa.!
DİYANET'İN HUTBEDE ATATÜRK YASAĞI ABD PROJESİ Mİ.?
ABD
Dışişleri Bakanlığı'nın her yıl yayınladığı “Dini Özgürlükler Raporu”nu
hatırladım.
15 gün kadar önce Diyanet
İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Din istismarıyla mücadele seferberliğini başlattık.
Bütün illerimizi, köylerimizi, kasabalarımızı, ilçelerimizi dolaşıyoruz, ehil
isimlerle. Buna ihtiyaç var” dedi.
Sandım ki, şehit naaşı yanında
nutuk atma, cami önlerinde siyasi açıklama yapma devri bitecek.!.. 
Erbaş'ın bir açıklaması daha
oldu; Çeşitli “izm”lerle gençlerin zihinlerini, gönüllerini karıştırmak
isteyenler bulunduğunu belirtip, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bunlarla
mücadele ettiklerini söyledi.
Yine sandım ki, en önce
“akraba, eş, dost, siyasi veya dini kayırma” anlamına gelen “Nepotizm”e savaş
açılacak!..
Zira 2015'te bizzat dönemin
Başbakanı Ahmet Davutoğlu, “Bizim kültürümüzde nepotizm yoktur. Bu benim
yakınımdır, akrabamdır diye kayırmaya başladığınızda çöküşün izlerini
görürsünüz” dediğine göre, böyle bir sorunumuz da var. 
İMAMLARA SİYASET YASAĞI EN ÖNCE KİMİN GÜNDEMİNDEYDİ.?
Maalesef umduklarım olmadı, ama
Diyanet'ten iki şok “açılım” geldi. Sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
değil, bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurucusu olan Mustafa Kemal
Atatürk'ün adı, 10 Kasım'dan önceki Cuma hutbesinde anılmadı.
Ve diğer günler torbaya girmiş
gibi, Başkan Ali Erbaş 10 Kasım'da, “Keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet, ne
şeriat yıkılırdı” diyen Kadir Mısırlıoğlu'nu ziyaret fotoğrafını
paylaştı. 
Bu olaylardan sonra da Diyanet
İşleri Başkanı tartışılmaya başlandı. Acaba tüm sorun Ali Erbaş'ta mı.?
Hutbe ve Mısırlıoğlu
ziyaretinden 3-5 gün önce bir başka konu daha gündeme geldi. Diyanet Hukuk
Müşavirliği’nin 9-12 Ekim’de Ankara Kızılcahamam’da düzenlediği Hukuk
Çalıştayı'nda, daha önce de iptali istenen, ancak Anayasa Mahkemesi'nin “laiklik”
gerekçesiyle reddettiği “İmamlara siyaset yasağı” getiren Diyanet Teşkilat
Yasası'ndaki hükümlerin yeniden masaya yatırıldığı ortaya çıktı.
Bu gerçekleştiği takdirde ne
olacağı açıktı; İmamlar, hükümeti övüp, muhalefeti eleştirebilecekti.! 
Söz konusu girişimin medyaya
yansıması üzerine yazılı bir açıklama yapan Diyanet İşleri Başkanlığı;
Bir yandan bunu yalanlarken,
öte yandan “siyaset yasağının geniş ve ayrıntılı bir şekilde tanımlanmamış
olması sebebiyle, hangi fiillerin bu kapsamda yer alacağı hususunda tereddütler
yaşandığını” bildirip, “Hukuk Çalıştayı sonuç bildirgesinde yer alan, 'Siyaset
yasağı kavramlarının yeniden tanımlanması amacıyla başkanlık birimlerinin de
katılımı ile hukuk müşavirliğimiz koordinesinde bir çalışma başlatılacaktır.' İfadesi,
siyaset yasağının kalkması şeklinde anlaşılamayacağı gibi, siyaset yasağının
kaldırılmasına yönelik bir çalışmanın Anayasa ve yasal düzenlemelere aykırı
olacağı açıktır” dedi. 
İşte bu gelişme üzerine bir kez
daha ABD Dışişleri Bakanlığı'nın her yıl yayınladığı “Dini Özgürlükler
Raporu”nu hatırladım.
Bu raporlarda Türkiye'den adım
adım “Yeni dini azınlıkların tanınması, misyonerliğin serbest bırakılması,
kaçak kiliselerin yasallaştırılması, nüfuz cüzdanlarındaki din hanesinin
kaldırılması” gibi birçok şey istendi.
Sıra hutbelere geldi;
“Misyonerlik karşıtı” konuşmalar yapılması, hatta “İslâm yegâne hak dindir”
denilmesinden duyulan rahatsızlık iletildi vs. 
ABD'NİN “DİNİ ÖZGÜRLÜK KISITLAMASINDAN” ANLADIĞI
Bu raporlarda laiklik ve
Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili “rahatsızlıklara” gelirsek;
2002-2003 yılları raporlarında
böyle değilken, 2004'ten itibaren “Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laik olduğu”
ifadesindeki laiklik tırnak içine alınmaya başlandı...
Tarikat ve cemaatlerin 1920'den
itibaren yasak olduğu vurgulanırken, bu yasakla ilgili hassasiyetin adresi
olarak Milli Güvenlik Kurulu, askerler, yargı ve diğer bürokrasi gösterildi.
Siyasi ve sosyal liderlerin ise tarikat, cemaat ve diğer dini gruplarla yakın
ilişki içinde olduğu, ayrıca hükümetin tarikat yasağı kararlarını uygulamadığı
kaydedildi...
Dini meseleleri, Anayasal bir
kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yönettiği, görevinin de Sünni İslâm'ın
uygulanmasını teşvik etmek olduğu anlatıldı...
ABD, 2006'dan itibaren ise yeni
bir “rahatsızlığa” yakalanıp, “Dini özgürlük kısıtlamaları” başlığı altında,
2017'deki son rapor da dâhil, şunu söylemeye başladı: 
“Ceza Kanununun 219. Maddesi,
imam, papaz, haham veya diğer dini yetkililerin görev sırasında hükümeti ya da
devlet yasalarını 'karalama veya saygınlığına zarar vermesini' yasaklıyor. Buna
aykırı hareket edenler, 1 ay ile 1 yıl arasında hapis cezasına
çarptırılabiliyor.”
Görüldüğü üzere, din adamlarına
siyaset yasağından rahatsız olan Diyanet'ten önce ABD'dir.
Çok şükür, henüz buna ilişkin yasal
düzenlemeler değişmedi, ama Diyanet'in, Atatürk'ün adını 10 Kasım münasebetiyle
bile anmaması, aslında başlı başına “siyaset” yapmak ve emperyalizmin
“Atatürk’ü silme” projelerine hizmet etmek değil midir.?
Müyesser Yıldız - Odatv.com, 11.Kasım.2018

@#ÖkkeşBölükbaşı ©#MedyaGünebakış
Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Kasım.2018- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
|