Bugün Cumhuriyetten Başkanlık İsteyenler,
Geçmişte Osmanlıdan Koordinatörlük Alanlar..!
Paylas:
KOORDİNATÖRLÜKTEN BAŞKANLIĞA
Bugün Cumhuriyetten Başkanlık İsteyenler,
Geçmişte Osmanlıdan Koordinatörlük Alanlar..!
Bülent Arınç, 1948 yılında sıcak bir mayıs ayının 25'inde Bursa'da dünyaya geldi. Arınç, doğumuyla da her insan gibi olmayacağının, aykırı cephede yer alacağının işaretlerini veriyordu.
Arınç'ın doğumu sıradan bir doğum değildi, önce bacakları görünmüş, paniğe kapılan doğumdakiler, onu ana karnında düzeltmeye çalışmışlarsa da becerememişler, bacaklarından tutarak çekip çıkartmışlardı. Evet; 13.733.688.728 T.C numaralı Bülent Arınç 25.05.1948 tarihinde Bursa'da ters bir doğumla gözlerini dünyaya açıyordu. Arınç'ın, Manisa Merkez ilçe Büyük Sümbüller Köyü'nde yer alan kütüğü 1959 yılında Manisa merkez ilçeye naklediliyordu. Bülent Arınç, her ne kadar babasını "Komutan" olarak tanımlasa da 13.748.688.218 kimlik numaralı babası İbrahim Arınç, Jandarma uzatmalısı olarak tanınıyordu. Arınç'ın dedesinin kütükte geçen ismi Ahmet, nenesinin adı ise Raziyeolarak yer alıyordu. Baba Arınç 28.12.1908 tarihinde Manisa'da doğmuştu. GILMAN, GİRİT, RAZİZİYE, SEVDİYE, SİİRT
Musa'nın Mücahiti İbrahim Arınç'ın annesi Raziye'nin, 13.691.690.184 numaralı kimlik bilgilerinden gördüğümüze göre baba adı Mehmet, annesinin ismi ise Gılman'dı.
Raziye Hanım Bergama'da doğmuştu. Bergama'ya da Girit'ten gelmişlerdi. Girit'e gitmeleri ise Siirt'in Baykanilçesi Arınçköyünden olan, Arınç ailesinin Tunceli ve yöresinde isyana kalkışmaları sonucuydu.
KOORDİNATÖRLÜK GİRİT GÖTÜRDÜ
BAŞKANLIK CUMHURİYETİ GÖTÜRECEK
Böylece Tayyip'in karısı Emine'den, Abdullah Gül'den, Beşir Atalay'dan sonra Siirt kökenli olduğu belgelenen Arınçlar, Bedirhan aşiretinin uzantılarındandılar.
Osmanlı bunları Girit'e sürdükten sonra Girit isyanları başlamıştı.
Arınç'ın İbrani kökenli dedeleri Osmanlı'ya başvurarak bugünkü deyimle Koordinatörlük istemiş, koordinatör olmalarının ardından Girit elimizden çıkmıştı.
Girit'in elimizden çıkmasının ardından Arınç ailesi Manisa'ya yerleşiyorlardı. Manisa, Yunan'a kurşun atmadan teslim olan tek ilimiz olarak tarihte yerini alıyordu. Manisa'da yetişen Bülent Arınç, Meclis Başkanı olduğu zaman 12 mil olayının Yunanistan lehine kabul edilmesini istiyordu.
Oysa Bülent Arınç, Mekke'de sarı, kırmızı ve yeşil renkli bir çadırda yaptığı açıklama da Yunanistan'ı Helencilikle, Megalo İdea peşinde koşmakla suçluyor ve ardından kükrüyordu: "Kahpe Yunan"Bülent Arınç'ın annesi Ayşe Sevdiye ise 13.745.688.372 numaralı kimlik bilgilerine göre; 01.07.1919 yılında Alanya'da dünyaya gelmişti. Annesinin adı Emine, babası ise Kazım'dı. Anne Sevdiye ve Baba İbrahim 10.03.1937 tarihinde evleniyorlardı. NEŞŞAR RUHUNUN İNTİKAM DUYGULARI
Bu evlilikten Bülent Arınç'ın dışında; 15.02.1938 tarihinde Yıldıray, 26.01.1940 yılında Kutlay, 19.05.1943'de Ümit Doğay ve 12.07.1956'ya geldiğimiz de Tülay isimli çocukları oluyordu. 21.05.2007 tarihinde Manisa ETV Televizyonunda yayınlanan konuşmasında Bülent Arınç, annesinin, büyükbaba ve büyük annesinin Bergama ve Yunt Dağı bölgelerinde doğup büyümüş kişiler olduğunu söylüyordu.
Oysa yukarıda da belirttiğim gibi annesi Ayşe Sevdiye 13.745.688.372 numaralı kimlik bilgilerine göre; 01.07.1919 yılında Alanya'da dünyaya geliyordu.
Arınç'ın annesi Sevdiye Mısır'dan Alanya'ya göçen bir ailenin kızıydı. Aynı Baykalailesi gibi onlar da Mısır'dan gelmişlerdi.
Deniz Baykal'ın dedesi yani annesinin babası Mısır'dan göç edip Antalya'ya yerleşen çok iyi derecede Arapça bilenŞeyh Ahmet Neşşar'dı.
Deniz Baykal'ın dayısının oğlu Mehmet Uğur Neşşar CHP Denizli milletvekiliydi.
Mısır kökenli ve İskenderiye doğumlu bir başka milletvekili ise Tayyip'in sırdaşı Emin Şirin'di.
Emin Şirin kendini tanımlarken; "Ben de Türk kanından başka her kan var"diyordu.
Arınç'ın büyük babası Mehmet, Derviş Mehmet olarak tanınıyordu. Büyük baba ölünce Arınç'ın kütükte Ahmet adı ile kayıtlı dedesi, Derviş Mehmet diye çağrılmaya başlanıyordu.
Bilindiği gibi Derviş Mehmet, Asteğmen Kubilay'ı şehit eden gurubun başını çekiyordu.Bülent Arınç'ı çok yakından tanıyan ve onun çocukluk arkadaşı olan Nedim Çakmak, "Bülent, çocukluk ve gençlik yıllarında, Manisa sokaklarında “Dedemin İntikamını Alacağım.” diye dolaşıyor" diyordu.
MANİSA'NIN ÜÇ BÜLENT'İ VE YAHUDİ DÖNMELERİ
Manisa'nın "Üç Bülent'i diye anılan gurupta yer alan Arınç, Manisa kökenli ve İzmir Karşıyaka'da oturan Yahudi Sara Hanım'ın derslerine katılıyor, onun tekkesinden çıkmıyordu.
Yahudi düşmanlığı yaparak, Müslümanları saflarına katmak bu derslerde öğretilen başlıca konulardandı.
AKP yönetiminin kare asları olarak nitelenen İsrail Dışişleri Müsteşarı Alon Liel ve İshak Alaton gibi Yahudilerin rahle-i tedrisatından geçen Tayip Erdoğan Maça ası olarak adlandırılırken, Kupa ası Bülent Arınç ise Yahudi Sara'nın derslerinden ayrılmıyordu.
Karo ası Abdullah Gül ise Sabahattin Zaim'in öğrencisiydi. Sabahattin Zaim, Abdullah Gül gibileri bulup kullanacaksınız diyen bir isimdi.
Arınç da Erdoğan ve Gül gibi Necip Fazıl'ın talebeleri arasında yer alıyordu. Abdullah Gül, Hülya Avşar'a hayranlığı yüzünden teşkilattan tepki alırken, Bülent Arınç Tekirdağ-Malkara'da yaptığı konuşmada; "Hülya Avşar fettan bir kadın her önüne gelenle düşer kalkar" diyor ve alkış alıyordu.
Hülya Avşar'ın eski kocası Kaya Çilingiroğlu ise AKP'li olduğunu ilan etmekten çekinmiyordu.
Süleyman Yeşilyurt, "Yahudi Dönmeleri ve Mum Söndü Ayini" adlı kitabında Sabahattin Zaim için şunları yazıyordu: "1924 yılında Köprülü'de dünyaya gelen Prof. Cevat Babuna'nın baba tarafı Selanik ve Üsküp dönmelerindendir.Annesi Nazire Hanım ise Selanikli Sabetaist bir ailenin kızıdır.
O yıllarda köprülü yani Üsküp, Selanik'ten sonra Yahudi dönmelerin en büyük merkezleri konumundaydı.Babuna'nın teyzeoğlu ünlü Prof. Sabahattin Zaim de Selanik doğumludur. Zaim'in annesi Saime Hanım da Selanik dönmesidir. Zaim'in eşi Ulya (Cıngıllıoğlu) da Sabetaist bir ailenin mensubudur. Ailedeki diğer ünlü isim ise Leyla Neyzi'dir..."
Karenin dördüncü ismi yani Sinek Ası Abdüllatif Şener, Cumhurbaşkanlığı hayali ile uçtuğu için onunla ilgili bilgilere şimdilik yer vermiyoruz. SİZ SABETAYCI MISINIZ.? Yalçın Küçük "Tekelliyet 2" adlı kitabında "Bülent Arınç'a yanıt" başlığı altında Uğur İpekçi'nin 14 Mayıs 2003 tarihinde yayınlanan Habertürk Gazetesi'nde yer alan yazısını aktarıyordu: "TBMM Başkanı Bülent Arınç'ı Habertürk'teki Basın Kulübü'nde izledim. Sayın Arınç, üç saati aşan program esnasında sadece bir kez sinirlendi. O da “Siz Sabetaycı yani Yahudi Dönmesi bir aileden mi geliyorsunuz.?” sorusu yöneltildiğinde. Niye bu kadar sinirlendiğini ben pek anlayamadım. 'Değiliz' deyip tartışmayı bitirebilirdi.
Ancak demedi. Onun yerine hep başka şeyler söyledi. Ve hep sinirli konuştu. Sabetaycılık meselesinde bu kadar hassas olan Bülent Arınç'ın, 'Sabetaycıların okulu' olarak bilinen Fevziye Mektepleri ile birlikte, Nişantaşı'nda sergi açılışı yapacak olmasına ne buyurulur.? - Geçelim... YAHUDİ DÖNMESİ İDDİASINA DAVA AÇAMADI
Bülent Arınç, 23 Nisan 2003 günü, eski Meclis binasında yaptığı konuşmada, Nakşibendî şeyhi Ata Efendi'nin Anadolu'ya nasıl asker ve cephane kaçırdığını övgüyle anlattı. Peki, Bülent Arınç, Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi şeyhi hukukçu Ata Efendi'nin Sabetaycı olup olmadığını bilmekte midir.? Tüm bunlar tesadüf müdür.? "Bülent Arınç, programda kendini Yahudi Dönmesi olarak niteleyen Yalçın Küçük'e dava açıp açmayacağının sorulması üzerine "Dava açmayacağım" diye cevap veriyordu. Ve dava açamıyordu. MÜSLÜMAN-YAHUDİ SAVAŞI AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesi "Şeref Madalyalarımız" dediği konuşmalarında Yahudiler için şöyle diyordu: "...Şöyle bir hadisi şerif var, Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harpte Müslümanlar galip gelecektir, öylesine galibiyet ki, Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak, ağaçlar haber verecektir, "Ey Müslüman arkama Yahudi saklandı gel onu öldür" diyeceklerdir." Seçimlerde insanlarımızdan oy almak için böyle konuşan Bülent Arınç, istedikleri oyları aldıktan ve meclis başkanı olduktan sonra, Yahudilerle ilgili düşüncelerini tamamen değiştiriyordu. Bülent Arınç, 26 Mayıs 2005 tarihinde TBMM Başkanı sıfatıyla Washington'da Musevi Toplumu ve ATAA temsilcileriyle biraraya geliyordu. ARINÇ’TAN MUSEVİ BAŞKANLARA ÖVGÜLER
Arınç Musevi başkanlara övgüler yağdırıyordu. Meclis'in İnternet sitesinde Musevilerle buluşma şöyle aktarılıyordu: "ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Dennis Hastert'ın davetlisi olarak Washington'a gelen TBMM Başkanı Bülent Arınç, Musevi toplumu temsilcileri ve ATAA - Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi yetkilileriyle ayrı ayrı bir araya geldi.
Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği’nde bir çalışma toplantısı yapan Arınç, daha sonra ATC - Amerikan-Türk Konseyi'nin düzenlediği öğle yemeğine katıldı.
Bülent Arınç, bugün ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Dennis Hastert ile biraraya gelecek. Arınç'ın ayrıca Beyaz Saray'da ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley ile görüşmesi öngörülüyor.
Bülent Arınç, ABD Kongresi'ndeki Türk Dostluk Grubu ve Kongre Türkiye Çalışma Grubu üyeleriyle de görüşecek. Dennis Hastert, Arınç onuruna kongrede bir resepsiyon verecek. TBMM Başkanı Arınç'ın, cuma günü Chicago'ya geçmesi ve burada Türk toplumu üyeleriyle bir araya gelmesi bekleniyor..."
Arınç, Chicago'daki temaslarını tamamladıktan sonra Türkiye'ye hareket edecek... " Arınç, ABD'de Musevilere, Amerika ve İsrail'e muhalefetin az sayıda bir grup aşırı dincilerin görüşü olduğunu anlatıyor, kendinin bu küçük gruba dahil olmadığını vurguluyordu. 29 Mayıs 2005 tarihli Yeniçağ Gazetesi'nde "Washington'da neler oluyor" başlığı altında şunlar vurgulanıyordu: MUSEVİ LOBİSİ VE PAPAZLARLA TEMAS
"Başbakan Erdoğan'dan önce Amerika'ya giden TBMM Başkanı Arınç, Musevi lobisi ve papazların yönettiği üniversitede temaslarda bulundu. Bülent Arınç'ın, Amerika ve İsrail'e muhalefetin az sayıda bir grup aşırı dinci unsurların görüşü olduğunu belirtmesi, Washington ve Kudüs"e mesajdı. Zaten ne hikmetse, koştura koştura Musevi lobisi ile temasta bulundu. Ayrıca Washington'da, papazlar tarafından yönetilen George Üniversitesi temasları da ilgi çekici. TBMM Başkanı'nın bu ziyareti neden yaptığı, kendi açıklamalarının arasındaki kelimelerde gizlidir. ABD'nin Chicago kentinde temaslarda bulunan TBMM Başkanı Bülent Arınç, Dünya Ticaret Merkezi'nin Chicago Kulübü'nde verdiği akşam yemeğine katıldı. Küresel emperyalizmin beyni olan Dünya Ticaret Örgütü, emirlerine direnen ülkelerin iktidarlarını devirmekle ünlü..." ARINÇ'IN YAHUDİLERE KARDEŞLİK MESAJI 26 Ocak 2006 tarihinde Meclis İnternet'inde TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, İsrail Meclis Başkanı'na Uluslararası Anma Günü nedeniyle bir mesaj gönderdiği açıklanıyordu. Yahudilerle savaşmadan kıyamet kopmayacağını ilan eden Arınç, yukarıda da yer alan görüşlerinin aksine Yahudilere yapıldığı iddia edilen soykırımı "korkunç" olarak niteliyordu. Sitede Arınç'ın büyük değişimini (!) gösteren haber şöyle yer alıyordu: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç, Yahudi soykırımı kurbanları anısına BM Genel Kurulu tarafından ilan edilen 27 Ocak Uluslararası Anma Günü nedeniyle İsrail Meclis Başkanı Reuven Rivlin'e bir mesaj gönderdi. GASP DEVLETİ VE HOLOKOST
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın mesajı şöyle: "Bu tür korkunç olayların tekrarlanmaması için yeni nesillerin bilinçlendirilmesine verdiğimiz önem çerçevesinde, 1 Kasım 2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen "Yahudi Soykırımının (Holokost) anılması" başlıklı karar tasarısının ortak sunucuları arasında Türkiye de yer almıştır.
27 Ocak tarihinde ülkemizde de Yahudi soykırımı kurbanlarının anılması ve Dışişleri Bakanlığımızca bu amaçla bir açıklama yapılması kararlaştırılmıştır.
Aynı tarihte, günün anlamı ile ilgili TBMM adına bir açıklama yapılmasını da öngörmekteyim." İsraillilere bu şekilde şirin demeçler yollayan Arınç, RP hatibi sıfatıyla yaptığı konuşmalarda İsrail'i "Gasp Devleti" olmakla suçluyor, esiyor, gürlüyordu: "İsrail bir gasp devletidir. Çalınmış bir toprakta gasp devleti kurmuştur. Müslümanların kanlarını akıtmıştır. İsrail'in Mossad örgütü bugünkü terör olaylarında başı çekmiştir..." BÜLENT ARINÇ ABD'DE 24 Mayıs 2005 yılında Bülent Arınç Meclis Başkanı sıfatıyla Amerika'yı ziyaret ediyordu. Ziyaret sırasında ilginç gelişmeler yaşanıyordu. Bu ziyareti Yılmaz Polat'tan izleyelim: "Tarih 24 Mayıs 2005'i gösterirken Beyaz Saray Basın Bürosu'ndan kısa bir açıklama yapıldı. Açıklamada, Başkan Bush'un Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la 8 Haziran'da görüşeceği duyuruldu. BÜLENT ARINÇ, DENNİS HASTERT BULUŞMASI Açıklamada, görüşme süresi yoktu. Liderlerin, Irak, Büyük Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkaslar konularını görüşme imkânı bulacakları yazıldı. Açıklamanın yapıldığı gün TBMM Başkanı Bülent Arınç da Amerika'ya ayakbastı. Arınç'ın ziyareti daha önceden planlanmıştı. Arınç'ın ilk teması Temsilciler Meclisi Başkanı Dennis Hastert'la idi. Arınç, Hastert'ı Kongre'deki başkanlık odasında ziyaret etmeden önce kısa süreli bir fotoğraf çekme fırsatı olacağı bildirildi. Türk Basın Müşavirligi'nden gazetecilere gönderilen elektronik posta yani e-mail de fotoğraf çekmek isteyen gazetecilerin Hastert'in ofisinden Olga'yı aramaları gerektiği bildirildi.
Bunun üzerine bazı gazeteciler Olga'yı aradı. Olga da gereken bilgileri verdi. Ancak daha sonra yine Basın Müşavirliği'nden gönderilen başka bir mail de, Temsilciler Meclisi Başkanı'nın ofisine dayanarak, Arınç-Hastert görüşmesinden önce fotoğraf çekme fırsatının olmayacağı bildirildi.
Yani Temsilciler Meclisi Başkanı Arınç'la fotoğrafının çekilmesi ve TV görüntüsünün alınmasını istememişti. Arınç'ın bu gelişmeden haberi yoktu.
Türk basınının kendini izlemediğini düşünerek çok kızdı. Bu kızgınlığını da gazetecilerin yanında AA ve TRT muhabirlerine laf atarak belli etti. Arınç, aleyhine yazı yazan gazeteciler için de isim vermeden ağır konuştu. Cumhuriyetçi partili olan Hastert aslında Türklerden fazla hoşlanmıyordu. ULUSAL GÜVENLİK ÇIKARLARIMIZ
Ermeni ve Rum Lobisinin etkisi altındaydı. 2000 yılındaki sözde Ermeni soykırım tasarısının geçmesi için büyük gayret göstermişti.
Dönemin Başkanı Clinton, "Amerika'nın Ulusal Güvenlik çıkarlarını etkileyeceği" gerekçesiyle Haster'a baskı yapıp tasarının Genel Kurula gelmesini önlemişti.
Ancak burada hatırlanması gereken bir husus ta, Yahudilerle savaş yapılmadan kıyametin kopmayacağını açıklayan Arınç'ın Amerika'da Yahudilere methiyeler düzmesinin yanında sözde Ermeni soykırım konferansına destek vermesi, konferansın yapılmasını desteklemesi ve istemesiydi.
Yahudilere tepki gösterenlerin ise bir avuç dinci fanatiğin, işi olduğunu anlatmasıydı.
Neyse dönelim biz Arınç'ın ABD gezisine; ABD'deki bu gelişmelerden haberi olmayan Arınç, Hastert'i Ermeni soykırım tasarısının karşısında duran birisi olarak tanımlıyordu.
Gerçeklere takla attırarak, Arınç, Beyaz Saray Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Başkan'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley'le de görüşüyordu.
Arınç'a göre görüşmede, Türk-Amerikan ilişkilerinin önemi ve bu ilişkileri hiçbir şeyin zedeleyemeyeceği üzerinde duruldu. Bu güzel ilişkilerin gidişini kıskananlar olabilirdi..." Oysa Amerikalılara; "Köpek, katil" gibi sıfatları layık gören yine kendisiydi.
Demek ki dün öyleydi bugün de böyle, Amerikan düşmanlığı ile oy kazanıp, Amerikan sevgisiyle erime bu şekilde oluyordu.
Bir Varmış, Bir Yokmuş… Sebatay Olduğu İçin Can Kokusuyla Suriye’den Alanya’ya Kaçarak Yerleşen Bir Ahmet Neşşar Varmış… Yıl 1860. Bizim Saftirik Yörükler, Arapça Bildiği İçin Ona “Şeyh” Ahmet Neşşar Demişler… Kırripto Sebatay Şeyh Ahmet Neşşar’ın, Bir Oğlu İki Kızı Varmış… Kızlarından Biri Raziye, Diğeri Şadiye… Raziye’nin Lakabı Da Var “Alık Raziye”… Raziye Bergama Yahudilerine Gelin Gitmiş, Bugün Ki İsrail Büyükelçisi Levi Ailesi… Raziye’nin Kızı Sevdiye, Sevdiye’nin Oğlu Bülent Arınç…
Bir Yaşıma Daha Bastım.!.!.!
Samandag Arap Alevileri, Değerli Cumhuriyet Halk Partili Dostlarım.! Lütfen Bu Yazımı Her Yerde Paylaşın.
Paylaşın ki Cumhuriyet Halk Partisini, Yıllarca Kim Yönetmiş Herkes Bilsin Ve Duysun, Saygılarımla.
Malınızı Mülkünüzü De İstiyorum, Hepsi Bizim.! Büyük Bir Bölümünü Aldık Zaten, Siz Uyuyun.! Dedik, Dinlemediniz Ne Oldu.?
“Ben Bir Muktediri Zorba Olarak;
Alırım, Almam Lazım, Almasını Bilirim. Dedim.!
Verin, Vermeniz Lazım, Vermesini Bilin. Dedim.!
Vermezseniz; Verdirmesini Bilirim.! Dedim.!
Öyle Bir Vereceksiniz Kiii.!, Vermezseniz Siz Bilirsiniz.! Dedim.!
Sonra Bana Gelip, Yandım Anam, Babam, Oğlum, Kızım, Gelinim, Torunum, Askerim, Polisim Diye Ağlaşmayın.!Hiç Birinizi Tanımam.!”Dedim mi.?
Dedim, Sonuç Ne Oldu.? (%49) Şimdi Gerisini Siz Düşünün.!
Şimdi de BAŞKANLIĞI İstiyorum. Başkanlığı da Alacağım, SARAYLARA da Yerleşeceğim. Sizlere de Tavsiyem; Artık, YANDI GÜLÜM KETEN HELVA Türküsünü Söylemeye başlayabilirsiniz.!
YAA, SİZ NASIL İNSANLARSINIZ,
HİÇ RUH YOK MU SİZDE,
Üstünüze Ölü Toprağı Mı Serpildi.?
Adamın birine “ananı da al sktr git dedim. Tınmadınız..
Özelleştirme adı altında 80 yılda oluşturulan, Tekel’den Telekom’a tüm devlet birikimlerinizi sattım. Sesiniz çıkmadı..
Askerlerinizi, polislerinizi, gazetecilerinizi içeri atıp, uyduruk suçlama ve davalarla yıllarca içerde yatırdım, bir kısmının ölmesine, öldürülmesine sebep oldum. Kıpırdamadınız..
Cumhuriyet 100. yıldönümünü kutlayamayacak, endişesindeyim... ...daha nice nice gizli kapaklı kalmış, örtbas edilmiş canavarlıklar var... - Peki; orijinal adı nedir bu dökümanter filmin? - Klibin üzerinde şöyle yazılı: Handicapped communities...
Some kind of project of the NWO... - NWO nedir? Yeni Dünya Düzeni, fakat adını değiştirdi;
JWO diye anılıyor sözel alanlarda; JewWorldOrder.
İzleyen klip bunu daha ayrıntılı belgesel biçiminde içeriyor; etiketi:
Neo-Imperialist process runs by the Zionist lobbies. It's most performed
modernized barbarity. JWO exposed by the horny satanistical
experiments and it was been a global laboratory and its almost realized
on the satellite regimes in the EU, MidEast, Minor Asia etc... - İnsanlığa karşı tarihsel köktenci düşmanlık, kendine kılıflar ararken
önce bir dinsel temel türetmiş sonra bir teori de uydurmuş... - Zulmün de teorisi Yahudilerle başlamış oluyor; anladım da, bu nedir,
neresidir bu Minor Asia? - TurCIA, Gladio laboratuarı.! – İzleyelim.!
TV NeoFascism-Watch Net Channel'da medyadan ilginç belgeseller ve
kesitler gösteriliyor; iyi bakalım! Konu: *MentalZionFaşist hareketler,
kendilerini bir halkı ve bir dini savunuyormuş gibi lanse ederek eylemlerini
halk gözünde legalleştirmeğe yatırım yaparlar; politik yatırım...
Sözde millidirler, dincidirler; gerçekte o halka kanağlatan, politik ve
dinsel maskelerle halkın sırtına yuvalanmış kaniçen kenedirler...*
DÖNÜŞÜM PROJESİDENİLEN MAYMUN AVLAMA TUZAĞI
Size bir maymun öyküsü... Bu Hindistan'da yaşayan bir maymun, bizimle ilgili değil... Bizde maymun yok zaten... Öküz, eşek daha çok... * Hintliler onun nadide bulunmaz bir maymun olduğunu düşündüler...
Daha çok işe yarasın diye canlı yakalamak istediler... Tek yakalama yöntemi vardı: Bir hindistancevizinin üzerinden maymunun elinin zar zor gireceği
kadar delik açıyorlardı avcılar... Cevizin içine maymunun en ilgisini çeken ve
en sevdiği yiyecekten
bir avuç kadar koyuyorlardı... * Maymun gelip cevizin içine elini sokuyor, sevdiği yiyeceği avucuna alıyor,
ama eli yumruk biçimine girdiği için delikten çıkmıyordu... Avucunu asla açmıyordu... Cevizle birlikte kaçmak istiyordu o zaman... Ama cevizi ağaca bağlamışlardı... Kaçamıyordu da... * Böylece yakalanan maymunlar artık onu kullanmak isteyen insanların
esiriydi dünya pazarlarında... Dünya milletleri ona bakıp bakıp gülüyorlardı... O üstün ırk, soytarısı olmuştu bir global sistemin. * Neydi maymunu tutsak eden?.. Yumruk olan eli mi?.. Ceviz mi?.. İçindeki yiyecek mi?.. Cevizi ağaca bağlayan ip mi?.. Hiçbirisiydi aslında... * Onu tutsak eden, bir kez avucuna aldığı beleş yiyecekten vazgeçmesini
engelleyen o lanet duyguydu... Böyledir bu çünkü... Bir kez avucunda hissettin mi avantayı... Bırakmak istemezsin... * Eminim o yiyeceğin, maymun açısından nasıl bir vazgeçilmez ve
çekici şey olduğunu çok merak ettiniz... Hintliler cevizin içine herhalde gıda yardım paketi koyacak değiller... Kömür, nohut... Makarna... Ya da üçlü kanepe, çocuk başına altın falan... * Sonunda... Sonunda maymun bir lokma beleş için tutsaktır artık... Ormanların o yerinde duramaz, özgür, cin gibi akıllı canlısı,
eline bir lokma avanta koyan avcının tutsağıdır... Ve avcının malı... O ne isterse... Doğrusu; soytarısı olmuştur bir avuç beleşin...
“Bakın Söylüyorum, AK Parti İçindeki birtakım kişiler, AK Parti hükümetindeki her seviyedeki bürokrat, belediyelerdeki, parti içindeki idari ve siyasi kadrolarla ilgili gözlemler yapıyorlar. Parti içindeki bu AKP’liler ve kripto isimlerin tasfiyesi için yeni bir süreç başlatılacak.
Bana göre, Beştepe’de de, bakanlıklarda da, üst düzey bürokratlar ve emniyet teşkilatı içinde kripto isimler olduğunu düşünüyorum. Birileri iktidarın elini kolunu bağlayarak sistemi kilitlemeye çalışıyor.
AKP içinde kendilerini dışlanmış hissedenler de, kendilerine mikrofon uzatıldığında rahatsızlıklarını ifade etmek konusunda, zamanlama ve malum çevrelerinin tuzağına düşme konusunda çok da ihtiyatlı davranmıyorlar. Hani birileri bir umut olarak, 5. Parti için zemin yokluyor sanki.” Dedi. Abdurrahman Dilipak
ÜLKER’LERİN GERÇEK HİKÂYESİ:
Gerçek yüzü hızla deşifre olmaya devam eden Ülker, taktik hareketlerle vurguna devam etmek gayretinde. Bunlar koskoca bir millet ile bir de alay edip dalga mı geçiyorlar? Sokaktaki insana "Ülker İslami bir firma mı?" diye sorulduğunda on kişiden dokuzu hiç düşünmeden "Evet." diyorsa, Ülker kendini onlarca yıldır İslami göstermeden halkın tamamında böyle bir algının oluşması mümkün müdür.? Bu yaptıkları, "Biz sizi onlarca yıdır 'kek' ledik... Aslında İslam düşmanı Yahudilerdendik. Bütün ortaklarımız Yahudi, Ermeni, Rum, Sabetayistler ve Masolardı. Güzel de oynadık ama ne yapalım deşifre de olduk nihayetinde." diyememenin ve iddialar/ispatlar karşısında sessiz de kalamamanın bir tezahürü mü.? Muhafazakâr gelenekten gelenlerin yakından tanıdığı Yıldız Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, iş hayatında hiçbir zaman muhafazakâr olmadıklarını söyledi.
See more at: http://www.gercekulker.blogspot.com.tr/#sthash.0CHGvo8F.dpuf
ÜLKER’LERİN GERÇEK HİKÂYESİ:
Ülker Fabrikası, Beşler Bisküvi Fabrikası’nda çalışan Asım Berksan, merhum kayınpederim Hayim Vitali Nahum, Palasko (Rum) ve Asım’ın kardeşi Sabri Berksan beyler tarafından Sirkeci’de ufak bir odada kurulmuştur. Merhum kayınpederim Hayim Vitali Nahum’un anlattıklarını size anlatacağım.
Kırım Tatarlarından gelen bir ailenin çocukları olan Berksanlar’ın büyük ağabeyleri Asım, Beşler’de isçi iken orada çalışan bir Musevi kızına aşık olmus ve Vitali Bey’in araya girmesi ile bu iki fakir genç evlenmişler. Beşler’in işi bozulduğunda kendilerine geçim yolu arayan Vitali Bey’in arkadaşı Asım’a yaptığı teklif üzerine Ülker Şekerleme diye bir işyeri kurmuşlar ve şekerleme işinin üstadı olan Rum asıllı Palasko adlı biri ile de anlaşmışlar ve 4 ortak olarak işe başlamışlar.
Zamanla zenginleşmeye başladıklarında Palasko işten ayrılmış ve 3 ortak olarak ve kollektif şirket halinde işe devam edilmiştir. İşler daha da iyileştiğinde Berksanlar soyadlarını ÜLKER’e çevirmişlerdir.
Yani Sayın Sabri Ülker Bey’in beyan ettiği gibi kendisi ÜLKER’i kurmamıştır. Ülker’i kuran Hayim Vitali Nahum ve Asım Ülker’dir. Sabri Bey’i, Asım Bey kardeşi olduğu için ortak yapmıştır. Sabri Bey, o sıralarda üniversite örgencisi idi. Hiç bir şekilde fabrika ile alakası yoktu.
Sabri Bey üniversiteden döndükten sonra karşısında 2000 kişiyi aşkın işçisi olan bir fabrika bulmuştur. Bu iki parasız meteliksiz kişinin Ülker’i büyütebilmelerinin yegane sebebi Hayim Vitali Nahum’un kendi çevresinden faizle para bulmasından dolayıdır. Bu gün kendini dini bütün Müslüman kabul eden Sayın Sabri Ülker, fabrikasını faizle tefecilerden alınan paraya borçludur.
Sabri Bey, daha sonra Vitali Nahum’u ortaklıktan çıkarmıştır. Kayınpederime göre kendisinin hakkı yenmiştir. Çünkü kendisine ödenen para muhasebe defterlerindeki rakamlara göre yapılmıştı. Mesela bir milyon lira eden fırın defterlerde amortismanla 50 bin liraya düşmüş ve 50 bin lira üzerinden payı ödenmiştir. Keza binalar, keza kamyonlar keza her şey… “Ben dini bütün Müslümanım kimsenin hakkını yemem” düsturu altında yapılmıştır. Sayın Asım Ülker ile Vitali Nahum’un arkadaşlığı hiç bir zaman, her şeye rağmen bozulmamıştır. Asım Bey’in asıl adı Fani olan eşinden olan çocukları Musevi dinine göre Musevidirler. İsrail’e göç etmek isterlerse İsrail vatandaşlığını otomatikman alırlar. Fani Hanım’ın Müslümanlaşmış olması fark etmez. Sayın Sabri Bey’in ömrü uzun olsun ama kayınpederimi görmeye gitmeden evvel bir kere de bunları okusun ve yaptıklarının ne kadar güzel şeyler olduğunu görsün dedim.
Erroll Gelardin - Odatv.com, 10.01.2011 - 21.56
See more at: http://www.gercekulker.blogspot.com.tr/2013/09/ulker-bir-kripto-yahudi-tuzag-m-sabri.html#more
ADNAN MENDERES SABETAYCI YAHUDİ
Adnan Menderes Sabetaycı Yahudi Bir Aileye Mensuptu!
ADNAN Menderes'in eşi Berrin hanımın, meşhur Dr. Nazım beyin yeğeni olduğunu biliyoruz. Dr. Nazım, ünlü ve ileri gelen Sabutaycılardandır, İttihatçıdır ve İzmir suikasti hadisesinde idam edilmiştir. Bilindiği gibi Sabataycılar üç büyük kabileye ayrılır ve bunların araları hiç iyi değildir; hatta zaman zaman aralarında dehşetli kapışmalar, hesaplaşmalar olmaktadır. İzmir suikastında mağdur olup okka altına giren Sabataycılar, Karakaşlara mensuptur; onları ezenler de Kapancıdır. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra da böyle olmuştur. Peki Sabataycı aşiretler niçin kendi aralarında bu kadar şiddetle çekişiyordu.? Bu savaşın ardında büyük menfaatler, ikbal hırsları bulunmaktadır. İslâm tarihine bakınız, Müslüman’ın Müslüman’a yaptığını gâvur yapmamıştır. Sünnilerle Şiiler arasında asırlar süren kanlı savaşlarda nice şehirler yıkılmış, ülkeler tahrip edilmiş, kesilen kellelerden tepeler yapılmıştır. Sabataycıların Yakubiler kolu, Kapancılara karşı Karakaşları desteklemektedir. Son birkaç yılda Türkiye Sabataycıları içinde, kapalı kapılar ardında hayli gizli ve çetin müzakereler yapıldı, üç aşiretin ileri gelenleri anlaşmaya, uzlaşmaya çalıştılar, lakin anlaşamadılar. İsmini vermek istemediğim bir Sabataycının Cumhurbaşkanı seçilmesi isteniyordu. ABD dışişleri bakanı Madamın da desteği alınmıştı. Lakin birbirine rakip ve hasım üç dönme aşiretinin kurmayları bu hususta bir türlü uzlaşamadılar. Sabataycı aday dışarıdan da baltalandı ve ülkenin başına geçme hayalleri söndü. Gelelim Berrin Hanım ile Adnan beyin durumuna. Adnan Menderes aile içi bir izdivaç yapmıştır; Evliyazadeler ailesindendir; hanımı da aynı aileye mensuptur. İzmir suikastında asılan Maliye nazırı Cavid bey Sabataycıların en mutaassıp kolu olan Karakaşlara mensuptur. Dr. Nazım Bey de Karakaşlar'dan Berrin Hanım ve Adnan Bey de... Bir bomba daha: 27 Mayıs darbesinden sonra asılan dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu da...
Asılanlar Karakaş, asılmalarına yol açanlar Kapancı... Son yıllarda Kemal Derviş, İsmail Cem, Rahşan Ecevit, Mehmet Ali Bayar arasındaki çekişmeleri, zıtlaşmaları, entrikaları anlamak için çok şey bilmek gerekiyor. Mason locaları içinde bütün üyeleri Sabataycı olan localar vardır. Biz Türkiyeliler ne yakın tarihimizi, ne de bugünümüzü biliyoruz. Tarih diye bir sürü maval, masal, martaval, mitos öğretiliyor. Yakın tarihimize ait ciltlerce kitap, külliyat yayınlandı. Bunların hangisinde Dönmelerin son devirdeki ihtilal, reform, inkılâp, değişim faaliyetlerindeki rolleri anlatılmaktadır? Liselerde okutulan tarih kitaplarında bir kelime ile olsun Masonların, Dönmelerin rolünden, gücünden, tesirinden bahsediliyor mu.?
Biz, Masonlar denilince tek, homojen, birlik ve beraberlik içinde olan gizli bir teşkilatı düşünüyoruz. Hâlbuki ülkemizde dört ayrı Mason teşkilatı bulunmaktadır. Bunların biri Kâinatın Yüce Mimarı dediği Allah'a inanmayanı teşkilata üye kaydetmez. İlerici Mason grubu ise ateist veya agnostiktir ve bu ikisinin arasında geçimsizlik, soğukluk, kavga, çekişme vardır. Sabataycılar diye tutturmuş gidiyoruz. Peki Sabataycılık nedir.? Bunlar kaç gruba veya aşirete ayrılmaktadır.? Hangi köşebaşlarını tutmuşlardır. Türk siyasetinde, Türk iktisadiyatında, Türk üniversitelerinde, Türk medyasında rolleri, ağırlıkları nedir?.. Bu gibi soruların cevabını veren ilmî, ciddî, tutarlı yayınlara sahip miyiz.? Sabataycılık bir buzdağıdır ve biz onun su üzerindeki yüzde birini görmeye çalışıyoruz, altta kalan doksan dokuz parçası meçhulümüzdür. Bu konularda belge mi yok, bilgi mi yok, kitap ve ilmî makale mi yok, arşivlerde vesika mı yok.? Hepsi var ama bunları bir araya getirecek, tahlil edecek, bilahare terkib yapacak, ortaya dört başı mamur araştırmalar koyacak kafa yok, kültür yok, niyet yok. Sabataycılık gizlilik üzerine kurulu bir lobidir. Onlar iki kimliklidir, takiyye yapmaktadır. Üzerlerine ışık tutulması, açığa çıkmaları hiç işlerine gelmez. Onların işlerine gelmez ama biz de bu konuyu öğrenmek zorundayız. Türkiye'deki bu müzmin din-siyasî sistem kavgasını kimler çıkartmıştır.? Yüz milyonlarca dolarlık servetlere sahip birtakım Dönme aileleri bu efsanevî zenginlikleri nasıl kazanmışlardır.?
Birtakım Dönmeler niçin İslâm'a ve Müslümanlara, medenî insanlara ve vatandaşlara yakışmayan bir şekilde saldırmaktadır.? Sabataycılar niçin hukuk fakültelerinin ceza hukuku kürsülerine rağbet etmektedir.? Vaktiyle, TCK 163'üncü madde ile ilgili bilirkişi raporları veren Sabataycılar niçin hep Müslümanların aleyhinde görüş beyan etmiştir.?
Bilmemek Ayıp Değildir, Öğrenmemek Ayıptır...
Masonlar, Sabataycılar bilinmek istemeyebilir ama bizim de bilmeye, öğrenmeye, içyüzünü anlamaya hakkımız yok mudur.? Sabataycılar derken, birkaç aydan beri ortaya bir de Kürt Yahudileri konusu çıktı. Kendilerini Müslüman gösteren (Sünnî veya Alevî), fakat asıl kimlikleri Yahudi olan kişiler, aileler, gruplar varmış. Bunlar kimdir.? Kendi hallerinde yaşayan vatandaşlar mıdır, yoksa Türkiye hakkında normal ötesi emelleri, planları mı bulunmakta.? Kürt terör hareketinde bu Yahudilerin rolü, tesiri nedir.? Türkiye'de şu anda 18 bin Musevî olduğu söyleniyor. Sabataycıları, Kürt Yahudilerini hesaba katarsanız bu rakam çok büyüyecektir. Birtakım crypto-yahudiler din konusunda militanca hareket etmeseler fazla işkillenmeyeceğim. Lakin gerçekte Müslüman olmadıkları halde birtakım gizli Yahudiler niçin İslâm ve Müslümanlar konusunda militanca hareket etmektedir? Din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak hürriyeti evrensel bir değerdir. Peki, birtakım Dönmeler bu hakkı ve hürriyeti bize niçin tanımak istemiyor.? Vatikan'da bulunan Fransızca bir belgeye göre, Manisa ve civarında bundan iki asır kadar önce 150 bin Yahudi göç etmiş; bunlar, Müslümanlar arasında Yahudi kimliği ile yaşamakta güçlük çekecekleri, dışlanacakları için kendilerini Bektaşi olarak göstermişler... Bu iddiaları, dedikoduları hangi tarihçiler, hangi fikir adamları, hangi akademisyenlerimiz inceleyip araştıracaktır.? Dedikodu ile tarih yazılmaz ama gerçeklere şüphelerden gidilir. Ortaya bir rivayet, iddia atılınca; ilmin ışığında incelenmeli, araştırılmalıdır. Yanlışsa yanlışlığı, doğruysa doğruluğu ortaya çıksın. Son on yıldan beri ülkemizde çok vahim, çok garip hadiseler oluyor. GAP bölgesinde seksen küsur yabancı büyük şirket faaliyette bulunuyormuş. Bunların yetmiş küsuru Yahudi-İsrail kuruluşlarıymış ve hassaten Kürt Yahudilerini çalıştırıyorlarmış. Bu iddialar doğru mudur.? Elde ne gibi sağlam bilgiler, belgeler, şahitler bulunmaktadır.? Bunların açıklanması, araştırılması gerekmez mi.? Türkî cumhuriyetlerden Türkmenistan'da, Müslüman Türkmen gibi görünen, asıl kimlikleri Yahudilik olan büyük, nüfuzlu, güçlü bir taife varmış... Bu konuda nerede aydınlatıcı bilgi bulabiliriz.? Velhasıl bir sürü esrarlı, acayip, garip, akıllara durgunluk verecek cinsten hadiseler, rivayetler, dedikodular, söylentiler, iddialar içinde bunalmış vaziyetteyiz. Maalesef Türk toplumu bir bilgi toplumu değildir. Halkımız, aydın zümre, gençliğimiz uzun yıllardan beri uyutulmuş, afyonlanmış, sersemletilmiş, zekâ özürlü hale getirilmiş bulunuyor. Amerikalılar topraklarımıza çıktılar bile. Amerikan gemileri tanklar indirdi. Amerikalı personel için özel, USA standartlarına uygun sahra kenefleri getirildi. Uçak dolusu tabut ve ceset torbası getirildi. Biz ise hâlâ sayıklıyoruz: Meclis henüz izin vermemiştir... Diye. Sabataycılar Türk toplumunda akıl bırakmadı.! Mehmet Şevket Eygi Gazeteci-Yazar - See more at:
Who İs İt.? Wanted.!. "White Men Have Forked Tounge.!"
“Dili Çatallı, İki Dilli Beyaz Erkek.!”
Türkçesi; Yalancı, İki Yüzlü Adam.!.
Kızılderili Deyişi....
Hiç Bir Şey İçin Aşırı Endişe Etmeyin.
Bakarsınız; Yarın Ya Deve, Ya Deveci
Ya da Üstündeki Hacı Ölebilir.İ.İnönü
Nene dedim.
“Dedem Sana Hiç Çiçek Aldı mı.?” Durdu ve Şöyle Dedi:
“Bana Aldığı Fistanların Hepsi Çiçekliydi.!.!”
EĞER BİR ÜLKEDE
“Hukuk Üstün Değilse, Adalet Yok Hükmündedir.!”
"Türk Yargısında Kronik İşlev Bozukluğu Var"
Bağımsız Bir Millet Olan Papua Yeni Gine,
Parlamenter Demokrasi Sistemini Kabul Etmiş
Ülkelerdendir.
"Adil Yargılamayı Etkileme Suçunun Oluşabilmesi
İçin, Öncelikle Adil Yargılamanın Olması Gerekir."
Türkiye,‘Hukuk Devleti İlkesizlikleriyle Malul’
Ülkeler Kategorisini Oluşturan‘Hibrit Rejimler’
Arasında 88. Sıradadır.
**********
TEK YOL DEVRİM.!
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!.
Yaşasın Halkların Kardeşliği.!.
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!.
Emperyalizme ve Faşizme Geçit Yok.!.
ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE
GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!.
YURTTA SULH, CİHANDA SULH
Kentlerin Sokaklarında, Köylerin Meydanlarında
DURMAK YOK MÜCADELEYE DEVAM
Savaşa Ve Talana Razı Olmak Yok.!
Yapılmak istenen YeniAKPAnayasası
Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,
KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!
SU HAYATTIR…SU BİR HAKTIR…
SU, KAYNAK DEĞİL,DOĞAL VARLIKTIR.
SU YASASI ÇIKARILMALIDIR.!
TEMA Vakfı Eko Siyaset Bildirgesi:
“Salt ekonomi odaklı projeler dönemi bitmeli,
Ekolojik Siyaset dönemi başlamalıdır.!”
GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ İÇİN
TEMA VAKFINDAN PARTİLERE..!
“Yaşamın sürdürülebilmesinin”ve
“sürdürülebilir gelişmenin”ön koşulu
“çevrenin, toprağın, suyun, ormanın,
biyoçeşitliliğin”korunarak yönetilmesidir.
ÜLKEMİZ, TOPRAKLARIMIZ…
GÖZ GÖRE GÖRE ÇÖL OLMASIN.!
YEŞİL OLMASI İÇİN DESTEK OLUN..
Bir Memlekette,Namuslular, Namussuzlar
Kadar Cesur Olmadıkça,O Memlekette
Kurtuluş Yoktur.İ.İnönü Ülkeyi Dini İrticadan Kurtarmanın Tek Yolu
Millete Kuran’ı Türkçe Olarak Okutmaktır.
Şartlar Gelişirse İhtilal’ler Hak Olur.
İrtica Başbakan’dan Cesaret Bulursa,
Kim Onun Sokağa Dökülmesini Önleyebilir.?
İrtica’nın Sokağa Dökülmesi İse Ülkenin Kana
Bulanmasıdır.İ.İnönü
Biz Açıkça Milliyetçiyiz...
Ve Milliyetçilik Bizim Yegâne Birlik
Unsurumuzdur.Türk Ekseriyetinde Diğer
Unsurların Hiçbir Etkisi Yoktur.Vazifemiz
Türk Vatanı İçinde Türklüğü Yaşatmaktır.
Türkleri Ve Türklüğe Muhalefet Edecek
Öğeleri Kestirip Atacağız.Ülkeye Hizmet
Edeceklerde Her Şeyin Üstünde Aradığımız
Türk Olmalarıdır.İ.İnönü
Kızıldere Şehitleri Ölümsüzdür Onlar Halkın Yüreğinde Yer Edinmişlerdi Her Şey Özgür Bir Vatan İçin Dediler Hiç Bir Tereddüt Etmeden Toprağa Düştüler Anıları Önünde Saygıyla Eğiliyorum. Yaşasın Devrim,Yaşasın Sosyalizm..
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!