Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
DEMOKRATİK
SİYASET VE HUKUK ZEMİNİ.!
*Nadir
Elementler* anlaşmasını (1) imzalamak üzere ABD'ye giden
Zelenskiy'i Trump ve yardımcısının aşağılayıp, Beyaz Saray'dan kovmasını başka
bir yazıda ele alacağız. Acelesi yok.!
☆ ☆ ☆
Öcalan'ın “silâh bırakın” çağrısına, (2) PKK'nın *Ateşkes* ilân
ederek (3) yanıt vermesi daha önemlidir.
Mektupta yer almayan en önemli ifadeyi, Heyet’te görevli
Sırrı Süreyya Önder açıkladı:
Öcalan'ın kendilerine el yazısı ile ilettiği notta:
Silâh bırakılması ve örgütün kendini feshetmesi için *Demokratik siyaset ve
hukuk zemininin de uygun olması gerekiyor* demişti... (4)
İktidar sözcüsü Bahçeli'nin *Koşulsuz-Şartsız*
PKK'nın kendini lağvetmesi dayatmasının (5) karşılığında konulan şart buydu
işte...
Böyle bir şartın ileri sürülmesi de işin doğası
gereğidir.
Peki, Bahçeli'nin kamuoyuna ısrarla *Koşulsuz-Şartsız* terörü
bitirme çalışması içerisine girdiklerini duyurmasının sebebi neydi acaba?
Zamanı gelince, bu sorunun yanıtını kendisi verecektir herhalde... Onun da acelesi yoktur.!
☆ ☆ ☆
40 yıldan fazla bir süredir Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı
gerilla savaşı veren; milyarlarca dolar harcamamıza ve 40 binden fazla
insanımızın yaşamdan kopmasına neden olan terör örgütü PKK, yenilmediğine ve
hâlâ arkasında dağ gibi ABD ile AB durduğuna göre, Bahçeli'nin talebi üzerine
kendini neden feshetsin?
Bu sorunun mantıklı ve açıklanabilir bir yanıtının olması
gerekir.
Daha önce yapılan benzer çağrıların (6) hüsranla
sonuçlandığı hafızalarımızda canlılığını korumaktadır. Can alıcı bu sorunun
yanıtını aramaya devam edeceğiz...
☆ ☆ ☆
İktidarla birlikte hazırlandığı anlaşılan Öcalan'ın
mektubunda sorunlu pek çok ifade vardır.(7)
Her fırsatı karşıdevrimini pekiştirmek için kullanan
AKP'nin, tarihi ve bilimsel gerçeklere aykırı olan bu tespitlerin; mektupta yer
almasına ve kamuoyuna açıklanmasına neden karşı çıkmadığını anlamak zor
değildir!
Bununla birlikte, PKK'nın ömrünü tamamladığı” vurgusu ile
silahlı mücadele döneminin kapandığı mesajının verilmesi, son derece önemlidir.
Bu ifadenin örgütün insan kaynakları üzerindeki etkisini
küçümsememek gerekir.
Bundan böyle, dağa çıkıp silahlı mücadele vererek, bazı hakların alınabileceğine olan inanç
iyice zayıflatılmıştır. Denebilir ki, Öcalan'ın mektubunun en önemli kısmı
burasıdır...
☆ ☆ ☆
Sırası gelmişken belirteyim ki, şu gerçeği ele almadan
yapılacak olan değerlendirmelerin ayaklarının havada kalacağı şüphesizdir:
PKK'yı kuran, silahlandıran ve her türlü desteği vererek
bugünlere getiren emperyalist devletler; ABD ve AB, örgütün soluk borusunu da
avuçlarının içerisinde tutarak, bağımsız hareket etmesine hiçbir zaman izin
vermemişlerdir.
Bu yalın gerçekten yola çıkarak, Türkiye Cumhuriyeti
Devletine ödettikleri ağır faturanın gerçek sorumluları olduklarını da asla
unutmamak gerekir.
PKK'nın Suriye Kolu olan PYD/YPG'nin şimdi *Suriye Demokratik
Güçleri diyorlar* tamamen ABD'nin kontrolünde olduğu bütün
kanıtları ile ortadadır.
Bu nedenle ABD'nin “kara gücü” (8) olmayı içerisine sindiren PKK'nın, “gizli
ajandası” olsa bile bunu hayata geçirme olanağı bulunmamaktadır.
*IŞİD
ile Mücadele* yalanı ile kılıflanarak; ABD Bütçesi'nden
Suriye Demokratik Güçleri (SDG)'ne pay ayrılmakta, (9) PYD/YPG militanlarının
maaşları da bu fonlardan ödenmektedir. (10)
Dolayısıyla Suriye'deki Kürtlerin ABD çıkarlarına uygun
olacak şekilde “görev” (!) yapma
mecburiyetleri vardır...
Hal böyle olunca, *Barış Süreci* şeklinde devam eden
görüşmelerin; bir tarafında ABD, öte tarafında Türkiye'nin olduğunu kabul etmek
gerekir...
O halde: Mektubun anlaşılamayan yanlarını ABD
yetkililerinin açıklaması gerekir...
☆ ☆ ☆
Süreç hakkında ABD yetkilileri ne diyecekler acaba.?
Henüz belli değildir...
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi,
(11) bir anlamda ABD'nin görüşünü yansıtacak şekilde:
“Öcalan'ın çağrısının sadece PKK ile ilgili olduğunu ve
Suriye'deki grupları kapsamadığını” belirtmiş ve Bu durumun, “ABD'nin
Suriye'deki müttefikleriyle olan ilişkilerini etkilememektedir” (12) demiştir.
Dış basın ise, gelişmeleri “temkinli bir iyimserlikle”
değerlendirmektedir...(13)
☆ ☆ ☆
Hal böyle olunca, Öcalan'ın mektubunun asıl
muhataplarının ABD ile Türkiye Cumhuriyeti olduğu anlaşılmaktadır.
Yani, mektup Türk halkının dikkatini çekmek için
yazılmıştır.
Demek ki, bundan böyle sadece CHP değil, Bahçeli'nin
deyişi ile 85 milyon Türk halkı
DEM'lenecektir.!
Bu arada DEM Parti'nin desteği ile Anayasa değişikliği de
yapılabilir.
Bu konuda Kürt siyasetçilere hiç mi hiç güvenmiyorum,
hayata geçmesi imkansız olan ödünlere aldanarak karşı safa geçebilirler.!
“Türk vatandaşlığı” tanımı değiştirilebilir, yerel
yönetimlere yetki devri meselesi de aradan çıkartılabilir.
Siyasi iktidar, bütün bu ödünleri, yeni yapılacak olan
Anayasa ile Erdoğan'a bir kez daha Cumhurbaşkanı seçimlerine katılma olanağını
kazandırmak için verebilir...
Nitekim *Havan Dövücünün Hınk Deyicisi* Binali Yıldırım, ilk işaret fişeğini atmıştır bile... (14)
☆ ☆ ☆
Emperyalistler, bu DEM'lenme karşılığında Türkiye'den ne
istediklerin kamuoyu hazırlanana kadar açıkça söylemeyeceklerdir.
Ama ben bir tahminde bulunabilirim:
Nasıl ki, bir oldubittiyle Irak'ın kuzeyinde anayasal
güvenceye bağlanmış İBKY-*Irak Bölgesel Kürt Yönetimi* kuruldu ve Türkiye
tarafından da tanındıysa, aynı şekilde Suriye'nin kuzeyinde fiilen kurulmuş
bulunan SBKY *Suriye Bölgesel Kürt Yönetimi* nin de tanınmasını
dayatılabilir bize...
Böyle bir oldubittiye *Barış Pınarı Harekâtı* benzeri bir harekâtla karşı koyabilir miyiz.? Bakınız, onu da bilemiyorum işte...
☆ ☆ ☆
Dilerseniz o soru yerine başka bir soruya yanıt vereyim:
Trump, ABD'nin başkanıdır ve emperyalizmin Ortadoğu'ya
dönük plânlarını uygulama konusunda tereddüt gösterecek bir lidere asla
benzemiyor.
Bu fikrimi, Reis'in çöpe attığı mektubundan ve Ukrayna
Devlet Başkanı Zelenskiy'e attığı fırçadan biliyorum.
Demek ki, emperyalizmin diğer temsilcilerinden farklı olarak, daha acımasız ve utanmaz bir liderlik sergileyeceğine kuşku bulunmamaktadır...
☆ ☆ ☆
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)'ne göre, acaba sıra hangi
ülkededir?
Bana göre İran'ın işini bitirmek için Türkiye'ye bir süre
daha ihtiyaçları olacağından, sırada İran vardır.
İran'da işleri ne kadar sürer onu da bilemiyorum tabii
ki...
Ondan sonra, sırada Türkiye'nin olacağına kimsenin
kuşkusu olmasın...
O zaman Türkiye'nin yönetiminde kim olur o da meçhuldür.
Ama bilinen bir şey var ki:
Ne yaparlarsa yapsınlar; ne kadar işbirlikçiyi yanlarına
toplarsa toplasınlar, bu topraklarda Kuvayı Milliye ruhunu hiçbir şekilde
öldüremeyecekler...
Önünde sonunda Mustafa Kemal'in askerleri karşılarına dikilecektir...
Av.
Cemil Can
DİPNOTLAR
(1) *Nadir Elementler Anlaşması* Ukrayna'nın sahip
olduğu nadir toprak elementleri ve kritik minerallerin çıkarılması ve
işlenmesine yönelik “yatırım ve iş birliğini” içeren bir anlaşmadır. Aslında
bir Ukrayna'nın yeraltı zenginliklerini yağmalama operasyonudur. Bu elementler,
cep telefonları, füze sistemleri, elektronik araçlar, yenilenebilir enerji,
savunma sanayisi ve sağlık gibi birçok alanda kullanılmaktadır. ABD'nin güya
Rusya Ukrayna Savaşı sırasında Ukrayna'ya yaptığı 350 milyar dolar tutarında
yardımın karşılığı olarak madenler istenmektedir. Zelenskiy'e imzalattırılmak
istenen anlaşma budur.
(3) https://www.ntv.com.tr/turkiye/son-dakika-haberi-kandil-ateskes-ilan-ediyoruz,Jdi2SHI6I06tZVc3TPqwVg
(5) https://www.youtube.com/watch?v=sEDy-cUCq4U
(6) PKK'ya ilk çağrı yine AKP iktidarı tarafından, 3 Mart
2013 tarihinde yapılmıştır. Nevroz'da okunan Öcalan'ın mektubu beklenen etkiyi
yapmamıştır. Tam aksine örgüt kendisine gösterilen hoşgörü ve serbestlik
ortamından yararlanarak Hendek Savaşları (2015-2016) için bölgeye yığınak ve
tahkimat yapmıştır. Sonunda olaylar yüzlerce Kürt vatandaşımızın ve güvenlik görevlimizin
ölmesi ile sonuçlanmıştır.
(7) *Reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş
ortamları, Kürt realitesinin inkarı*, “Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın
reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır”, “ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler,
PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır”,
*Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç
hızlanmıştır*, *Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet
hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının
kapalı olmasından kaynaklanmıştır*,
*Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı
ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel
toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır* şeklindeki tespit ve
değerlendirmelerin tamamı hatalı ve tarihi gerçeklere aykırıdır..
Birer cümle ile yanıtlamak gerekirse şunları söyleyebiliriz:
Son olarak karşımıza Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adıyla çıkan terör örgütü,
hiçbir zaman sosyalist ideolojiyi benimsememiştir. Tam aksine, şoven-milliyetçi bir örgüt olarak kimlik
kazanmış olup, sosyalist sistemin de etkisi altında kalmış değildir. Tam
aksine, emperyalizmin BOP kapsamında vekâlet savaşlarını yürüten, maşası ve en sonunda da “kara gücü” olarak
tarihteki yerini almıştır.
İfade özgürlüğündeki gelişmelerin PKK'nın *Anlam Yoksunluğu* na
yol açtığı şeklindeki tespiti ise anlam yüklü olmayan saçma bir ifadedir.
İçerisinin nasıl doldurulacağını ise bir tek cümleyi kuranlar bilebilir. Ayrıca
Cumhuriyet'in hiçbir zaman “tek tipçi yorumu” da olmamıştır. Cumhuriyet
kadroları, vatanı işgal altından kurtaran
ve Cumhuriyeti kuran iradenin Anayasamızda da özetlenen *Kuruluş Felsefesi*nden
hiçbir zaman ayrılmamışlardır. Sağ-Muhafazakar iktidarlar, zaman zaman bu
çizgiye aykırı söylem ve eylemlerde bulunmuş olsalar da bundan Cumhuriyet'in
kadrolarını sorumlu tutmak haksızlık ve insafsızlıktır. PKK'nın bir *İsyan Hareketi* olduğu
şeklindeki iddiası da tarihi gerçeklerle örtüşmemektedir. Mektupta ifadesini
bulan; *ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist
çözümler* tespiti bir itiraf olarak kabul edilebilir ki
gerçek öyledir. Bu itiraftan da görüldüğü gibi, PKK'nın nihai hedefi *Ayrı Ulus-Devlet* kurmaktı ve bu hedef,
emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi ile örtüşmektedir. Bu nedenle de Kürt
siyasi hareketine yön veren ileri gelenleri, emperyalizmin tuzağına kolaylıkla
düşmüşlerdir.
(8) “Yükselen DEAŞ tehdidi karşısında ABD ordusu, terör
örgütü YPG/PKK'yı kara gücü olarak konumlandırdı.”
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdnin-suriyedeki-konuslanma-sekli-degisiyor/1639956
(10) “2024 ABD savunma bütçesinde, Irak ve Suriye'de
DEAŞ'la mücadele fonu için toplam 398 milyon dolar ayrılmıştır. Bu miktarın 156
milyon dolarlık bölümü, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) de faydalanacağı
şekilde Suriye'ye tahsis edilmiştir.”
https://www.rudaw.net/turkish/world/130320233?utm_source=chatgpt.com
(11) Mazlum Abdi, ABD'nin değer verdiği
Suriye'deki önemli bir Kürt komutanıdır. Nitekim ABD Başkanı Donald Trump'ın
Barış Pınarı Harekâtı’nın başladığı gün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a
Suriye'nin kuzeydoğusundaki durumla ilgili anlaşma çağrısı yaptığı mektupta,
Mazlum'un mektubuna da yer verilmiştir. Trump mektubunda: "Sorunlarınızın
bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir
anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha
önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size
güvenerek, Mazlum Kobani'nin bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da
ekliyorum." diyerek, Mazlum Abdi'yi sahiplenmiştir.
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50077573
#www.medyagunebakis.com,
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP