Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
BASIN, CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞINI AÇIKLAYACAĞINI BEKLERKEN
EKREM
İMAMOĞLU ‘TURPUN BÜYÜĞÜNÜ’ AÇIKLADI:
TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Saraçhane’de
düzenlediği basın toplantısında *Heybedeki Büyük Turp*u açıkladı.
İmamoğlu, emekli
muhasebeci Satılmış Büyükcanayakın’ın, kendisi hakkındaki davalardan İBB
kuruluşları ve iştiraklerindeki soruşturmalara, son olarak da Beşiktaş ve
Esenyurt belediyelerini hedef alan operasyonlara bilirkişi olarak atandığını
kamuoyu ile paylaştı. “Arkadaşlara sordum, ‘İstanbul’da kaç bilirkişi var’
diye. 8 bin 806 bilirkişi varmış. Temel alanı Satılmış Bey gibi muhasebe olan
ise, 1.891 bilirkişi var İstanbul’da” diyen İmamoğlu, “Bu binlerce bilirkişi
arasında bize hep Satılmış Bey’in düşmesi tesadüf olabilir mi” sorusunu yöneltti.
Bilirkişi Büyükcanayakın’ın şaibeli raporlarına belgeleriyle yanıt veren
İmamoğlu, “Bu bilirkişi, olmayan şeyleri yazacak-atıf yapacak kadar rahat bir
profesyonel. Başına bir şey gelmeyeceğinden emin. Belli ki arkasında güvendiği
kişiler var. Özel seçilmiş birisi” ifadelerini kullandı.
“Bu iktidar, ağzını yaya yaya, ‘Yargı
bağımsızdır. Yargıyı rahat bırakın. Hele yargının kararını bir görelim’ diyor
ya; gerçekten
edeplerini ve utanma duygularını kaybetmişler” diyen İmamoğlu, “Bizim
soruşturmalar, ne tesadüf hep Satılmış Bey’e denk geliyor. Nedir bu Satılmış
Bey sevdası. Hayatımıza Satılmış Bey isimli kişi, bu kadar nüfuz ettirilince,
araştırmaya başladık, ‘Kimdir bu’ diye. Bir baktık ki bu arkadaşa, nedense hep
CHP’li belediyelerin dosyaları düşüyor. Hayri İnönü zamanında Şişli, Şükrü Genç
döneminde Sarıyer, Ali Kılıç döneminde Maltepe, Küçükçekmece… Liste uzayıp
gidiyor.
Peki, 8 binden
fazla bilirkişisi olan İstanbul’da, neden hep Satılmış Bey tercih ediliyor”
şeklinde konuştu.
Adalet
Bakanı Yılmaz Tunç’a seslenen İmamoğlu, “Sakın bana ‘bağımsız yargı’ cümlesiyle
bir tweet atmayın. Sizi görevinizi yapmaya ve acilen yapmaya davet ediyorum. Ama buradan bir
iddiada bulunacağım. Yapamayacaksınız. Gücünüz yetmez. Tersi mi diyorsunuz.?
Şaşırtın beni. Ama gücünüz yetmez. Sözünüz İstanbul'da geçmez.
Adliyede koridorlarda duyulan bir ses,
herkesin kulaklarında çınlıyor:
‘Bakan bize
karışamaz.’ ‘Bakan bize karışamaz’ diyenlerin olduğu bir yerde, bugüne kadar
siz, sadece Tweet attınız. Onun da metni belli. HSK'yı İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı ile ilgili harekete geçirmek için mangal gibi, adalet yüklü bir
yürek lazım. Sonra da hukukun üstünlüğünü, bu millet adına namus sayıp, dert
edinmek lazım” dedi.
Son sözlerini
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelten İmamoğlu, “Evet Sayın
Cumhurbaşkanı; sizde böyle maharetli bilirkişi Satılmış beyler oldukça, siz de
binlerce bilirkişi arasından, nokta atış Satılmış Bey bilirkişisini bulan yargı
mensupları oldukça, bir davanın öncesinde ya da yürüyen sürecin öncesinde,
heybenizde büyük turplar taşıdığınızı düşünebilirsiniz.
Ne var ki, sizin turp zannettikleriniz,
bu milletin gönlünde zerre yer etmez. Sayın Cumhurbaşkanı; turpun büyüğü senin
heybenden çıktı. Aslında işin çok kolay. Bu kadar heybe sırtında taşımana gerek
yok. Bu kadar yük taşıyacağına, kendini sadece milletin sandıktaki vicdanına
emanet ettiğin an rahatlayacaksın. Yastığa başınızı koyduğunuzda huzurla uyumak
kadar güzeli yoktur. Ben geceleri, Allah'ıma bin şükür, huzurla uyuyorum.
Rüyamda beni korkutacak bir kişi bile yok. Bunu huzurla uyuyamayan düşünsün.
Allah size de nasip etsin” diye konuştu.
TBB Türkiye
Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu,
“Turpun Büyüğü” başlıklı basın toplantısı düzenledi. İmamoğlu, İBB’nin
Saraçhane’deki ana yerleşkesinde düzenlediği basın toplantısında, kamuoyunun
ilk kez duyduğu önemli ve çarpıcı bilgileri, belgeleriyle birlikte paylaştı.
İmamoğlu’nun
açıklamalarının tam metni şöyle oldu:
YETKİLERİN SAHİBİ
OLMAK İÇİN YANIP TUTUŞANLARIN, İŞ SORUMLULUK ALMAYA GELDİĞİNDE ADETA ADAM
ASMACA OYNAMASINI KINIYORUM.!
Bugünkü basın
toplantımızı aslında 22 Ocak Çarşamba günü yapmayı planlamıştık. Ne yazık ki,
toplantımızdan bir gün önce, ülke olarak hepimizi derin üzüntüye boğan bir
facia yaşandı. Bolu Kartalkaya’da meydana gelen yangın faciasında yaşamını
yitiren 78 insanımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet
olsun. Yaralıların bir an evvel sağlıklarına kavuşması için duacıyız. Tüm
milletimiz gibi, bu olayda kusuru ya da ihmali olanların cezalandırılması en
büyük temennimiz. Kuşkusuz masa başında oyun kurgulamadan, vicdanlarda soru
işareti yaratmadan olay açığa kavuşturulmalı. İnsanlar ailelerine ulaşma
kaygısındayken, acılarını yaşarken, tüm Türkiye yastayken, ortaya yine nifakçılar
çıktı. Yetkilerin sahibi olmak için yanıp tutuşanların, iş sorumluluk almaya
geldiğinde adeta adam asmaca oynamasını ise kınıyorum. Bolu Belediye Başkanımız
Tanju Özcan’a medya üzerinden hakaret edenleri, suçlu ilan edenleri, yine
bildik oyunlarla sorumluluklardan kaçma girişimlerini kınıyorum. Tek başına
gerçeklerin ortaya çıkması için çabalayan ve facia gününden beri durmaksızın
çalışan Tanju Başkanımıza kolaylıklar diliyorum. Yetkileri en geniş manada
eline almaya çalışan hükümet ve mevcut anlayış, sıra sorumluluk almaya gelince
ortadan kayboluyor.
1980 DARBESİNDEN BU
YANA,
TÜRKİYE’DE İLK KEZ
2 GENEL BAŞKAN CEZAEVİNE KONDU.!
Aynı günlerde bir
yanda yangın faciasının acılarını yaşarken, öte yanda siyasallaştırılmış yargı
eliyle Türk siyasetine şekil verilmeye çalışıldığını gördük. Zafer Partisi
Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ, her nedense İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
talimatıyla gözaltına alındı.
Gözaltına alınma
gerekçesinin dışında bir iddiayla da tutuklanarak cezaevine gönderildi. Siyasi
parti genel başkanlarının tutuklanmasına Türkiye alışık bir ülke. Ama ne zaman?
Darbe dönemlerinde. 1980 darbesinden bu yana, Türkiye’de ilk kez 2 genel başkan
cezaevine kondu.
Sayın Selahattin
Demirtaş, 7 yılı geçen bir zamandır cezaevinde tutuluyor. O da genel başkan
iken tutuklandı. Şimdi de Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ
tutuklandı. Dediğim gibi, bunlar ancak askeri darbe döneminde yaşanan
olaylardı. Ülkenin durumu için bir kriter, ölçüt olarak bunu görebiliriz. 2025
yılında yargı eliyle genel başkanların cezaevine atılması asla kabul edilemez.
Buradan hem Sayın Demirtaş’a hem de sayın Özdağ’a sevgilerimi ve selamlarımı
yolluyorum. Başlarına gelen bu hukuksuzluğun artık sona erdirilmesini talep
ediyorum. Tabii bu talebin adresi iktidar ve Sayın Cumhurbaşkanı. Pardon aynı
zamanda Ak Parti Genel Başkanı. Onlar bu çağrıları ne kadar anlar, ondan
endişeliyim. Tamamen bir akıl tutulmasının yaşandığını görüyoruz.
ÇOK ÇARPICI BİR TEZGÂHI ORTAYA SERMEK İÇİN BULUŞTUK
Bolu’daki yangın
faciası esnasında, AK Parti Ankara kongresinin devam edip, 6 saat boyunca, yani
kongre bitene kadar Türkiye’ye yangın faciası hakkında eksik bilgi verilmesi de
tam anlamıyla bir skandaldır. Dünyanın her yerinde bunun adı skandaldır, bunun
adı vicdansızlıktır. Kongrenin bitmesini saatlerce bekleyen 4 bakan, ancak
siyasi şov tamamlandıktan hemen sonra, kamuoyunu facianın gerçek boyutuyla
ilgili bilgilendirmiştir.
Şimdi bu akıldan
ülkeyi rahatlatacak, insanların huzursuzluğunu dindirecek, milli birlik ve
beraberlik sağlayacak bir adım beklenebilir mi? Tek kaygıları, siyasi
istikballeri. O siyasi istikbal kaygısı nedeniyle, ülkemizde tek huzurlu gün
geçmiyor. AKP’li vatandaşlarımız dâhil, bir avuç insan dışında, tek kişinin
yüzü gülmüyor. Milletimiz çok uzun zamandır büyük bir hayat pahalılığı ile
perişan durumda. Facialar, felaketler art arda geliyor.
Gençlerimiz
mülakatlarda eleniyor, geleceklerini yurt dışında arıyor. Çeteler yeni doğan
bebeklerimizin canına kıyıyor. Kadınlarımız sokaklarda korkuyla geziyor.
Çeteler etrafta cirit atıyor. Türkiye mülteci merkezi olmaya devam ediyor. Ama
tüm bunlarda hükümetin kabahati yok. Sorumlular yok. Yok yok. Kendilerinde
sorumluluk görmeyenler ise, siyasi rakiplerini ayak oyunlarıyla, tezgâhlarla
saf dışı bırakmaya çalışıyor. İşte biz de bugün çok çarpıcı bir tezgâhı ortaya
sermek için buluşmuş bulunuyoruz.
BAKMAYIN AYIP
OLMASIN DİYE SÖYLENEN ‘YARGI BAĞIMSIZDIR’ CÜMLELERİNE, SİYASET KÖKÜNE KADAR
YARGIYA KARIŞIYOR
31 Mart
seçimlerinden, milletimizin birinci partisi olarak çıkan CHP’ye ve
belediyelerine yönelik haksız hukuksuz operasyonlar hız kesmeden devam ediyor.
Siz bakmayın ayıp olmasın diye söylenen ‘yargı bağımsızdır’ cümlelerine.
Türkiye’de bağımsız, özerk kurum mu kaldı? Başkanı, yardımcısı Cumhurbaşkanı
tarafından atanan kurum, hâkimlerin, savcıların geleceğine karar vermiyor mu.?
Hakları da orada…
Atanma kararları da
oradan çıkıyor. Hal böyle olunca, belli amaçlar için atananlar yüzünden,
kanundan gelen güç kişiselleştiriliyor, hedef gözetiliyor. Yani siyaset, köküne
kadar yargıya karışıyor. Zulümle abat olmaya çalışanlar, belli ki bu her tarafı
dökülen, gerekçeleri güldüren sebeplerle hukuksuz operasyonlarına devam edecek.
Bunu ben demiyorum. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor.
Ne diyor: ‘Turpun
büyüğü heybede.’ ‘Dosyalar gizli’ denilerek şüphelilerin avukatlarına bile
bilgi verilmiyor ama Cumhurbaşkanı ne olacak, ne bitecek her detaya vakıf. Ama
lafa gelince yargı bağımsız. Değil mi Sayın Adalet Bakanı.? Bugün biz de
Cumhurbaşkanı’ndan esinlenerek, basın toplantımıza bir isim koyduk. Basın
toplantımızın adı: Turpun Büyüğü
HEYBEDEN TURP
NİYETİNE ÇOK ENTERESAN BİR KİŞİLİK ÇIKACAK.!
Bugün heybeden turp
niyetine, çok enteresan bir kişilik çıkacak. Bu kişinin adeta bir infazcıya
dönüştürüldüğünü, hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan
raporların nasıl iddianameye girdiğini, raporların nasıl değişime uğradığını,
imzasız raporla insanların nasıl suçlandığını sizlerle ve kamuoyuyla
paylaşacağım. Öyle lafla, dedikoduyla değil, belgeleriyle paylaşacağım.
Heybeden çıkaracağımız ‘turpla’ ilgili Cumhurbaşkanı, ‘yargı bağımsızdır’ diye
tweet atan Adalet Bakanı ne diyecek, onu da merakla bekliyor olacağım.
Başlayalım… Bildiğiniz gibi, Beylikdüzü Belediye Başkanlığım sırasında, 2015
yılında yapılan bir ihale nedeniyle hakkımda dava açıldı. Bu dava, hâlen
Büyükçekmece Adliyesi’nde devam ediyor. 7 yıl hapis ve siyasi yasakla
yargılanıyorum. Mahkemenin, duruşma başlarken hedef koyduğu bitirme süresi 409
gündü. 11 Nisan’a ertelenen duruşma, 826. gününde karara bağlanacak mı; hep
birlikte göreceğiz. Aslında yargılandığım ihale dosyası hakkında, 2020 yılında
Danıştay karar verdi. Burada, belediye başkanına, yani bana ceza sorumluluğu
yüklenemeyeceğini karara bağladı. Danıştay’ın bu kararının altında 5 yüksek
yargıcın imzası bulunuyor. Buna rağmen bana dava açıldı. Danıştay’ın 5 yüksek
yargıcının benimle ilgili görüşünü yeterli bulmayan mahkeme, konuyu bir
bilirkişiye emanet etti. 3 Temmuz 2022 günü bu bilirkişi, raporunu sundu. Bu
sıra dışı bilirkişi, Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının kararını doğru bulmamıştı
ve yeni yazdığı raporla, bu ihalede sorumluluğum olduğunu iddia etti. Bu
ifadeler iddianameye de girdi.
OLMAYAN RAPORLA
ÜZERİME SUÇ İSNAT EDİLİYOR.!
Bakın, ekranda da
görebilirsiniz; bu sıra dışı bilirkişinin raporuna dayanan savcı iddianamenin
7. sayfasında ne diyor? ‘Bu bakımdan soruşturmaya konu ve suç teşkil eden
eylemler olduğu tespit edilen ihale ile ilgili iç denetçi tarafından hazırlanan
raporun, üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu’na sunulmasına rağmen,
ihalenin iptali ve ilgililer hakkında suç duyurusu vesaire herhangi işlem
yapmadığı tespit edilen şüphelinin cezai sorumluluğu doğacağı açıktır.’ Savcıya
göre, Beylikdüzü Belediyesi’nin iç denetçisi, bu ihaleyle ilgili sorunlar
tespit etmiş, rapor hazırlamış ve bana sunmuş. Ama ben gereğini yapmamışım. Bu
iddia çok ciddi ve önemli. Yalnız ortada bir sorun var. Ciddi bir sorun var.
Böyle bir rapor yok. Tekrar ediyorum, böyle bir rapor yok! Olmayan bir rapor
bana sunulamayacağı için de sorumluluk ihmali yapmam söz konusu değil.
OLMAYAN RAPOR, SAVCI
İDDİANAMESİNE NASIL GİRİYOR.?
Peki, olmayan
rapor, savcı iddianamesine nasıl giriyor.? İnanır mısınız bunu önce bir mülkiye
müfettişi yazdı. Bugün tek bir isme odaklanacağımız için başka isim vermeye
gerek yok. Bu davanın bilirkişisi de tıpkı mülkiye müfettişi gibi, iç denetçi
raporu olduğunu belirtti. Avukatlarımız, böyle bir rapor olmadığını mahkemede
ispat etti. Buna rağmen, yani olmayan bir rapora rağmen, mahkeme iddianameyi
kabul etti. Gördüğünüz gibi bu bilirkişi, olmayan şeyleri yazacak-atıf yapacak
kadar rahat bir profesyonel. Başına bir şey gelmeyeceğinden emin. Belli ki
arkasında güvendiği kişiler var. Özel seçilmiş birisi. Şimdi sizlere bu
bilirkişiyi takdim ediyorum. Bu sıra dışı bilirkişinin adı: Satılmış
Büyükcanayakın. Evet, heybedeki turpun adı belli oldu: Satılmış Bey. Bu ismi
aklınızda tutun. Gerçi akılda kalıcı bir yanı var zaten. Satılmış Bey
bilirkişisinin, bu davayla beraber hayatımıza özel olarak nasıl
görevlendirildiğini göreceksiniz.
BİLİRKİŞİ SATILMIŞ
BEY İLE İLGİLİ SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULMASINI MAHKEMEYE İLETTİK, MAHKEME BU
TALEBE CEVAP BİLE VERMEDİ.!
Olmayan bir raporu
varmış gibi göstererek, adli makamları yanıltmaya yönelik girişimi nedeniyle,
bilirkişi Satılmış Bey ile ilgili suç duyurusunda bulunulmasını mahkemeye
ilettik. Mahkeme, bu talebe cevap bile vermedi. Diyorum ya; arkası sağlam,
korunaklı yerde. Danıştay’ın 5 yüksek yargıcı yerine, bilirkişi Satılmış Bey’e
itibar edilince, mahkemeye itiraz ettik. Mahkeme, yeni bir bilirkişi grubu
oluşturdu. Sayıştay denetçisi olarak görev yapmış, 3 kişilik uzman bilirkişi
heyeti, konuyu inceledi. Yeni rapor, benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Yani
bu kez muhasebe kökenli Satılmış Bey değil, 3 emekli Sayıştay denetçisinden
oluşan, devlet ciddiyetini bilen kişiler rapor hazırladı. Bu raporun ardından
mahkeme dedi ki, ‘2 rapor birbiriyle çelişiyor. O zaman bir 3. bilirkişi raporu
isteyelim.’ Mahkeme yine, bu kez başka 3 Sayıştay denetçisinden bilirkişi
raporu istedi.
“DANIŞTAY’IN 5
YÜKSEK YARGICI, SAYIŞTAY’DAN EMEKLİ 6 DENETÇİ BİZİ HAKLI BULDU; BİR SATILMIŞ
BEY HAKLI BULAMADI”
Yeni bilirkişi
raporu geldi. Rapor yine benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Raporlarda ne
deniyor biliyor musunuz? ‘Ekrem İmamoğlu’nun ihalede bir sorumluluğu olmadığı
gibi, ihalede yanlış bir işlem yapılmamış ve kamuyu kara geçiren uygulama
yapılmıştır.’ Yani Danıştay’ın 5 yüksek yargıcı, Sayıştay’dan emekli 6 denetçi
bizi haklı buldu; bir Satılmış Bey haklı bulamadı. Sanırım buraya kadar
anlattıklarımla, Satılmış Büyükcanayakın isimli bilirkişi arkadaşın profili
hakkında aklınızda bir şeyler şekillendi. Düşünsenize; adam mahkemeyi aldatacak
kadar cesur, olmayan rapordan bahsedecek kadar gözü kara. Normalde böyle bir
bilirkişinin ehliyeti iptal edilir, değil mi? Ama öyle olmadı. Satılmış Bey’e
bu cengâverliği nedeniyle yeni vazifeler verildi. Yani ödüllendirildi. Verilen
görevler de ne tesadüf ki, hep bizimle ilgili.
İETT HAKKINDA
YÜRÜTÜLEN BİR SORUŞTURMAYA,
YİNE BİLİRKİŞİ
OLARAK SATILMIŞ BEY ATANDI.!
Varan 1’i anlattık.
Şimdi Varan 2. Görüldüğü gibi, bilirkişi Satılmış Bey’in bize karşı bariz bir
art niyeti var. İspatlı, belgeli. Peki ne oldu biliyor musunuz? 2 Şubat
2024’te, İETT hakkında yürütülen bir soruşturmaya, yine bilirkişi olarak
Satılmış Bey atandı. İETT avukatları, kamu ihalelerinde yetkin olmadığı için,
Satılmış Büyükcanayakın’ın bilirkişi olarak atanmasına itiraz etti. Savcı,
yanıt vermeden 6 ay bekledi. Ağustos ayına geldiğimizde, ‘Hayır, bu
soruşturmanın bilirkişisi Satılmış Bey olacaktır’ dedi. Beklendiği ve istendiği
gibi, bilirkişi Satılmış Bey, İETT aleyhine bir rapor hazırladı. Asılsız
tespitlerle dolu bir rapor. Savcı, başka bilirkişi kabul etmeyince, İETT emekli
Sayıştay denetçilerinden oluşan bir gruptan bilimsel uzman görüşü talep etti.
Sayıştay denetçileri, bilirkişi Satılmış Bey’in raporunun hukuken doğru
olmadığını ispatlayan bir rapor gönderdi. Bitmedi. Sırada Varan 3 var.
İSFALT İLE İLGİLİ
YÜRÜTÜLEN BİR SORUŞTURMADA DA BİLİRKİŞİ OLARAK YİNE SATILMIŞ BEY TERCİH
EDİLDİ.!
Her raporunda bizi
ve kurumlarımızı suçlayan, bu art niyetliliği ispatlanmış bilirkişiye bir görev
daha verildi. Resmen özel olarak sürekli bize atanıyordu. Geçtiğimiz Eylül
ayında, asfalt firmamız İSFALT ile ilgili yürütülen bir soruşturmada da
bilirkişi olarak yine Satılmış Bey tercih edildi. Savunma avukatlarımız,
mahkemeye dilekçe vererek, bilirkişinin yeterliliği olmadığını belirtti. Pek
tabii yine de Satılmış Bey’e görevi verdiler. Tahmin ettiğiniz gibi, kısa
sürede raporunu hazırlayan bilirkişi Satılmış Bey, şirketimiz ve çalışanları
aleyhine rapor düzenledi. Tıpkı İETT’de olduğu gibi, İSFALT’ta da
arkadaşlarımız, emekli Sayıştay denetçilerinden bilimsel uzman görüşü talep
etti. Pek tabii bilimsel rapor Satılmış Bey’in raporunu hukuksuz buluyordu.
Şimdi burada önemli unsur şu: Bildiğiniz gibi, belediye operasyonlarını yapan
savcılar, 3 şirketimizin 16 ihale dosyasını polis marifetiyle almıştı. Beşiktaş
ve Esenyurt operasyonlarının ardından, konunun İBB’ye getirilmek istendiğini
belirtmiştim. İşte bilirkişi Satılmış Bey’e verilen bu 2 dosya da aynı
soruşturmada yer alıyor. Ne güzel operasyon değil mi? Al gülüm, ver gülüm.
BİZİM SORUŞTURMALAR.
NE TESADÜF HEP
SATILMIŞ BEY’E DENK GELİYOR.!
Bitmedi; Varan 4
geliyor şimdi. Bu Varan 4 çok enteresan. Satılmış Bey, bu kez İBB lehine karar
veriyor. Ama nasıl? Yahu anlatmadan şunu söyleyeyim. Bu iktidar, ağzını yaya
yaya, ‘Yargı bağımsızdır. Yargıyı rahat bırakın. Hele yargının kararını bir
görelim’ diyor ya; gerçekten edeplerini ve utanma duygularını kaybetmişler.
Hikâye gibi anlatıyorum, sizler de dinliyorsunuz da bunların hepsi bir başka
skandal. Bizim soruşturmalar, ne tesadüf hep Satılmış Bey’e denk geliyor yahu.
Arkadaşlara sordum, ‘İstanbul’da kaç bilirkişi var’ diye. 8 bin 806 bilirkişi
varmış. Temel alanı Satılmış Bey gibi muhasebe olan ise, 1.891 bilirkişi var
İstanbul’da. Yahu bu binlerce bilirkişi arasında bize hep Satılmış Bey’in
düşmesi tesadüf olabilir mi? Dönelim Varan 4’e. Dedim ya; Satılmış Bey, bu kez
kurum lehine rapor verdi ama nasıl? Göreve geldiğimizde, geçmişte yapılan
usulsüz iş ve işlemlerin tespiti için inceleme başlatılması talimatı verdim.
2019’un sonbaharında. Teftiş kurulumuz, çok sayıda dosya buldu, çok sayıda suç
duyurusunda bulunduk. Belgeli, ispatlı konular. Ama ne yazık ki hep yargıdan döndü.
Onlardan biri de 2018 yılında İSBAK şirketimizde yapılan bir ihale ile
ilgiliydi. Usulsüzlük tespit ettik. Mahkemeye verdik. Mahkeme, 2023 yılında bu
soruşturmada, yine ünlü bilirkişi Satılmış Bey’i tercih etti. Sonuç ne oldu?
Satılmış Bey, ‘usulsüzlük var’ dediğimiz dosya için, ‘kusur yok’ raporu verdi.
8 BİNDEN FAZLA
BİLİRKİŞİSİ OLAN İSTANBUL’DA,
NEDEN HEP SATILMIŞ
BEY TERCİH EDİLİYOR.?
2019 öncesi döneme
karşı son derece nazik olan Satılmış Bey, maşallah 2019’dan sonra cengâver
oluveriyor. Hani siyaset yargıya müdahale etmiyordu.? Nedir bu Satılmış Bey
sevdası. Hayatımıza Satılmış Bey isimli kişi, bu kadar nüfuz ettirilince,
araştırmaya başladık, ‘Kimdir bu’ diye. Bir baktık ki bu arkadaşa, nedense hep
CHP’li belediyelerin dosyaları düşüyor. Hayri İnönü zamanında Şişli, Şükrü Genç
döneminde Sarıyer, Ali Kılıç döneminde Maltepe, Küçükçekmece… Liste uzayıp
gidiyor.
Peki, 8 binden
fazla bilirkişisi olan İstanbul’da, neden hep Satılmış Bey tercih ediliyor? Bu
Satılmış Bey bilirkişisi kim, anlatalım… Kendisi emekli bir vatandaş. Nereden
emekli? Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’ndan. Bakanlıktaki görevi ne? Ayniyat
saymanı. Sonra bilirkişiliğe başlamış. Kooperatif davalarına bakıyor.
Daha sonra Çorlu,
Tekirdağ, Çerkezköy’deki davalarda bilirkişilik yapıyor.
Çerkezköy kısmı
arkadaşların dikkatini çekmiş. İsmini vermeyelim, soruşturma başlıyor sonra.
2014-2016 yılları arasında ünlü bir yargı mensubumuz, Çerkezköy’de hâkim. Acaba
hiç karşılaştılar mı, tanışırlar mı.? Yoksa sadece tesadüf mü.? Bir soru daha
sorayım. İstanbul’un bu çok ünlü bilirkişisi Satılmış Bey’in, Çorlu Ağır Ceza
Mahkemesi’nde ‘sahte bilirkişi raporu yazmak’ iddiasıyla yargılandığı bir dava
oldu mu? Satılmış Bey sevdalısı savcılar herhalde biliyordur bunu.
BU MAHARETLİ
BİLİRKİŞİ SATILMIŞ BEY,
SON OLARAK NEREDE
KARŞIMIZA ÇIKTI BİLİYOR MUSUNUZ.?
Değerli basın
mensupları, bizi izleyen kıymetli vatandaşlarımız; dinlediniz, gördünüz.
Gerçekten ortada bir garabet var. Ama şimdi ortaya koyacaklarımız artık bir
başka boyutta. Sırada Varan 5 var. Dananın kuyruğu çoktan koptu da buradaki
kopuş başka bir boyutta. Bu maharetli bilirkişi Satılmış Bey, son olarak nerede
karşımıza çıktı biliyor musunuz.?
Geçtiğimiz
haftalarda yapılan Beşiktaş ve Esenyurt operasyonlarında. Eğer bir konu İBB’yi
ve Ekrem İmamoğlu’nu ilgilendiriyorsa, savcıların konuyu bize bağlama arzusu
varsa, bilin ki maharetli bilirkişi Satılmış Bey de o dosyaya eklemleniyor.
Adeta *Alo Satılmış Bey.!* Hemen imdada yetişiyor. ‘Şak’
diyorlar, ‘tak’ diye rapor çıkıyor. Beşiktaş ve Esenyurt operasyonları ile İBB
şirketlerinin bağı şöyle: Savcılığın, son Beşiktaş ve Esenyurt operasyonları,
236-201 no’lu dosya üzerinden yürüyor. Bildiğiniz gibi bu gizli bir dosya.
Bu dosya, aynı
zamanda İETT, İSFALT VE İGDAŞ’ı da ilgilendiriyor. Çünkü bu dosya, aslında bu 3
kurumumuzdan savcılıkça alınan 16 ihale dosyasıyla ilgili. Düşünün, savcı, yeni
bir soruşturma numarası bile almadı. Bizim dosyadan hareket etti. İlinti
kuruyor.
“EN AZINDAN
SATILMIŞ BEY BU KEZ TEK DEĞİL,
DAHA ÖNCE OLDUĞU
GİBİ İSTEDİĞİ ŞEKİLDE AT KOŞTURAMAZ DİYE DÜŞÜNÜYOR İNSAN. PEKİ ÖYLE OLUYOR MU.?”
Öğrendik ki, bu
dosya için de bir bilirkişi ekibi kurulmuş. Bu kez iyi bir yanı var; heyet 3
kişilik. 3 kişiden biri tanıdık: Tabii ki Satılmış Bey. Diğer 2 bilirkişinin
adını, etik olması adına vermiyoruz. En azından Satılmış Bey bu kez tek değil,
daha önce olduğu gibi istediği şekilde at koşturamaz diye düşünüyor insan.
Peki, öyle oluyor
mu? Görelim. Şu an ekranda, Satılmış Bey bilirkişisinin adını da gördüğünüz
bilirkişi raporunun bir sayfası var. 3 Ocak 2025 tarihli. Bu raporda, tutuklu
Esenyurt Belediye Başkanımız Prof. Dr. Ahmet Özer ile ilgili bir bölüm var.
Orada aynen şöyle diyor: ‘Ahmet Özer’in belediyeyi sevk ve idare etmek görevini
ihlal ve ihmal ettiği ve kötüye kullandığı hükmü kapsamında değerlendirildiği…’
Yani baktığınızda, 3 Ocak tarihli 3 kişilik bilirkişi heyetinin raporunda
belediye başkanımız suçlanıyor.
Böyle düşünmekte
haklısınız. Çünkü kurallar belli. Kural diyor ki; ‘Çoklu bilirkişi belirlendiği
hallerde, her bilirkişi ayrı ayrı rapor veremez. Ayrı ayrı rapor verebilmek
için, muhalefette kalan bilirkişi, önce karşı oy yazısı yazmalı, sonra
bilirkişi raporu vermelidir.’ Bunu ben demiyorum. ‘Adalet Bakanlığı
Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması
Gereken Standartlar’ bölümünde Adalet Bakanlığı diyor.
SAYIN BAKAN, İYİ DİNLEYİN BURAYI;
YANIT BEKLEYECEĞİM SİZDEN.!
Sayın Bakan, iyi
dinleyin burayı. Yanıt bekleyeceğim sizden. Bakalım sizin bahsettiğiniz o yargı
ne kadar bağımsız? Ne diyor? İşte burada yazılı: ‘Bilirkişilerin, kurul halinde
görevlendirmeleri halinde, bir araya gelerek toplantılar yapmak suretiyle
müzakerede bulunmaları ve bilirkişi raporunu birlikte hazırlamalarının kurul
halinde görevlendirmenin bir gereği olduğu göz ardı edilmemelidir. Kurul
halinde bilirkişi görevlendirmelerinde, muhalefette kalan bilirkişi, aralarında
yaptıkları müzakere sonrasında bilirkişi raporuna karşı oyunu belirten imzayı
attıktan sonra ayrı bir rapor verebilir.’ Aynı şekilde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
67/2. maddesine göre de ‘Birden çok atanmış bilirkişiler, değişik görüşleri
yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık görüşleri varsa, bu
durumu gerekçeleri ile rapora yazarlar.’ Şimdi size 3 Ocak tarihli bilirkişi
raporunun alametifarikasını söyleyeyim mi? Asıl büyük skandala gelelim. Bu
raporda, diğer 2 bilirkişinin imzası yok. Sadece Satılmış Bey bilirkişisinin
imzası var. Raporu hazırlayan da o. Yani yazılı tüm yasalara ve teamüllere
aykırı bir durum var. Kuralları okudum sizlere. 3’ünün de imzası olması lazım.
Bilirkişi Satılmış Bey, bu raporu diğer 2 bilirkişiye götürüyor ama onlar
imzalamıyor. ‘Burada belediye başkanı suçlanamaz’ diyorlar. Peki, heyet olarak
bilirkişi atayan savcılık ne yapıyor? Her şeyi bildiği halde, bu geçerliliği
olmayan raporu baz alıyor. 13 Ocak günü de Beşiktaş ve Esenyurt operasyonu
yapılıyor. Altını çizelim; salt bilirkişi raporu ile operasyon yapılmasa da tek
kelime ile hiçbir hükmü olmayan rapor, Ahmet Özer’i şüpheli yapıyor.
Satılmış Bey
Bilirkişisinin Raporunda Belediye Başkanımız Ahmet Özer Şüpheli, Diğer 2
Bilirkişinin Hazırladığı Raporda Ahmet Özer Şüpheli Değil,
Listede Adı Yok.!
Operasyon haberlerini gören diğer 2
bilirkişi, hemen adliyeye giderek, kendi hazırladıkları ve imzaları bulunan
bilirkişi raporunu savcıya sunuyor.
Bu rapor, 2 imzalı.
İşte o raporun ilk sayfası burada. Gördüğünüz gibi şüpheliler arasında
Ahmet Özer yok. O yüzden kapattık isimleri. Savcının yanıtı ilginç: ‘Burada
sorun yok. Herkes ayrı ayrı rapor vermiş sayılır.’ İşte 2 farklı bilirkişi
raporunun ilk sayfaları. Koyu renkli olan Satılmış Bey bilirkişisinin raporunda
belediye başkanımız Ahmet Özer şüpheli, diğer 2 bilirkişinin hazırladığı
raporda Ahmet Özer şüpheli değil, listede adı yok.
Savcılık
ne yaptı.? Teamüle ve CMK’ya aykırı şekilde, malum bilirkişinin raporuyla,
belediye başkanını itham etti ve bir kez daha tutuklama kararı verildi. ‘Sorun yok,
herkes ayrı rapor vermiş sayılır’ diyen savcı, gördüğünüz gibi gerçeklerle
hareket etmiyor. Kurallar, yasalar ‘Herkes ayrı ayrı rapor verebilir’ demiyor.
‘Çoklu bilirkişi kararı ya ortak çıkar, ayrılık varsa, aynı rapora
gerekçeleriyle yazarlar’ diyor. ‘Bilirkişi heyetse, tek imzayla gelen raporu
kabul edemezsin’ diyor.
İHALEDE SORUMLULUĞU
OLMADIĞI 2 BİLİRKİŞİ İMZASIYLA BELİRTİLEN BELEDİYE BAŞKANIMIZI, YASAL HİÇBİR
HÜKMÜ OLMAYAN BİR RAPORLA NASIL TUTUKLARSINIZ.?
Demek ki savcılara,
100 gün önce cezaevine attıkları Belediye Başkanımızı suçlamak için bir gerekçe
lazımdı ve adına ‘sahte’ diyebileceğimiz bir bilirkişi raporu ile bu sağlandı.
65 yaşındaki profesörü, bir gecede ‘terörist’ ilan edip, cezaevine attılar
yahu. Ellerine yüzlerine bulaştırdıkları için, tutuklama ve iddiaların dayanağı
olmadığı için, adeta dünyanın bütün günahlarını, ayak oyunlarıyla Ahmet Hoca’ya
yıkma telaşıdır bu. Şimdi Ahmet Özer’e tutuklama kararı talep eden savcı ve bu
kararı veren hâkime soruyorum: İhalede sorumluluğu olmadığı 2 bilirkişi
imzasıyla belirtilen Belediye Başkanımızı, yasal hiçbir hükmü olmayan bir
raporla nasıl tutuklarsınız?
SAKIN BANA BAĞIMSIZ
YARGI CÜMLESİYLE BİR TWEET ATMAYIN.!
Evet, Sayın Adalet
Bakanı. Duydun ya da duyacaksın bunları. Bunların hepsini kelime kelime
inceletmeni, duymanı ve ona göre Adalet Bakanı olarak hareket etmeni istiyorum.
Bir vatandaş olarak istiyorum. Bu ülkede, 86 milyonun her bireyi, adalet isteme
hakkına sahiptir. Bunlara edecek 2 kelamın vardır elbet. Bu yargı mensuplarının
işlemlerini inceleme sorumluluğu, yargı mensuplarının incelenmesini, işlem
yapılmasının sorumluluğu, umarım sizin boyunuzu aşan bir sorumluluk değildir.
Gerçekten bunu görmemiz için. Daha önce defalarca duyurduğumuz birçok
hukuksuzluğa rağmen, tek bir hamleniz olmadı. Şimdi hızla HSK'yı bu konuda
harekete geçirmelisiniz. Hızla Hâkimler Savcılar Kurulu’nu harekete
geçirmelisiniz. Bu yargı mensuplarının iş ve işlemlerini takip etmek,
doğruluğunu soruşturmak sizin bakanı olduğunuz HSK'nın görevi. Sakın bana
bağımsız yargı cümlesiyle bir tweet atmayın. Sizi görevinizi yapmaya ve acilen
yapmaya davet ediyorum.
SÖZÜNÜZ
İSTANBUL'DA GEÇMEZ.!
Ama buradan bir
iddiada bulunacağım. Yapamayacaksınız. Gücünüz yetmez. Tersi mi diyorsunuz?
Şaşırtın beni. Ama gücünüz yetmez. Sözünüz İstanbul'da geçmez. Çünkü milletin
bağlı olduğu hukuk kuralları değil, hukukun yürütülmesiyle ilgili tepeden
tırnağa tanımlanmış, ülkemizin en üst yargısından en ücra köşesinde görev yapan
mensuplarına varıncaya kadar sistemli yürümesi gereken bir süreç değil, başka
bir bağlılık ve bağımlılık var. Adliyede, koridorlarda duyulan bir ses,
herkesin kulaklarında çınlıyor: ‘Bakan bize karışamaz.’ ‘Bakan bize karışamaz’
diyenlerin olduğu bir yerde bugüne kadar siz, sadece Tweet attınız.
Sadece tweet
atmanıza… Onun da metni belli. HSK'yı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile
ilgili harekete geçirmek için mangal gibi, adalet yüklü bir yürek lazım. Sonra
da hukukun üstünlüğünü, bu millet adına namus sayıp, dert edinmek lazım. Ne
güzel söz değil mi? Sırtını ona yasla, dünyanın en mutlu insanı ol. Kurban
olayım. Sözün güzelliğine bakar mısınız? ‘Devletin dini adalet.’ Devletin dini
adalet değil mi.?
Keşke bütün bu
sözlerimi yanıltsanız da ben de sizden özür dilesem. Keşke harekete geçseniz,
keşke.
SİZİN TURP ZANNETTİKLERİNİZ,
BU MİLLETİN GÖNLÜNDE YER ETMEZ.!
Evet, Sayın
Cumhurbaşkanı. Sizde böyle maharetli bilirkişi Satılmış Beyler oldukça, siz de
binlerce bilirkişi arasından, nokta atış Satılmış Bey bilirkişisini bulan yargı
mensupları oldukça, bir davanın öncesinde ya da yürüyen sürecin öncesinde,
heybenizde büyük turplar taşıdığınızı düşünebilirsiniz. Ne var ki, sizin turp
zannettikleriniz, bu milletin gönlünde zerre yer etmez. Bağımsız yargıyı ve
adalet sistemimizi ters düz etmek, kumpaslarla siyasi istikballer için
kullanmak, sizden öncekilerin, hatta sizin döneminizde bile bunu yapanların
nasıl ayağına dolaştıysa, yarın da emin olunuz ki, sizin ayağınıza dolaşacak.
Milletin verdiği yetkiyi, yargı kumpaslarıyla iç edemezsiniz. Haramdır.
Haramdır. Böyle yaparsanız, millet size ‘Hakkım haram olsun’ der. Kul hakkı
yemeyin. Günahtır. Kul hakkı yiyen, bunun bedelini bu dünyada da öbür dünyada da
ödeyemez. Sayın Cumhurbaşkanı; turpun büyüğü senin heybenden çıktı. Aslında
işin çok kolay. Bu kadar heybe sırtında taşımana gerek yok. Bu kadar yük
taşıyacağına, kendini sadece milletin sandıktaki vicdanına emanet ettiğin an
rahatlayacaksın. Yastığa başınızı koyduğunuzda huzurla uyumak kadar güzeli
yoktur. Ben geceleri, Allah'ıma bin şükür, huzurla uyuyorum. Rüyamda beni
korkutacak bir kişi bile yok. Bunu huzurla uyuyamayan düşünsün. Allah size de
nasip etsin. Bunu buradan özellikle temenni ediyor ve duayla diliyorum.
GAZETECİLERİN
SORULARINI YANITLADI SORU:
“SİZİN DE KAPINIZA
GELİRLER Mİ.?”
YANIT: “RUBİCON'U
GEÇENLER İÇİN, KAYGI VE KORKU YOKTUR”
Ekrem
İmamoğlu, toplantının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. İmamoğlu’na
yöneltilen bazı sorular ve bunlara verilen yanıtlar şöyle oldu:
-Esenyurt Belediye
Başkanı Ahmet Özer olsun, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat olsun… Bu soruşturmaların sonunda sizin de kapınıza gelirler mi.?
Böyle bir süreç olur mu? Bir endişeniz var mı.?
“Vallahi ‘Bir
endişeniz var mı’ sorusunu, bana çok soran oluyor. Ama sonuçta ben, yıllar
öncesinden bir karar verdim. Bir iş insanıyken ve çok sayıda iş başarmış,
şükürler olsun halim vaktim yerindeyken, ‘ah, vah’ diyerek günlerimi
geçirebilirdim. Ama meselede bir sorumluluk üstlenme adına yola çıktım.
Açıkçası belki hiç bu dertlerle uğraşmaz, sadece vahlanan bir vatandaş da
olabilirdim. Ama bu kutsal yolculukta, milletine hizmet etme yolculuğunda,
kararlı ve açıkçası endişeyi, kaygıyı ruhundan söküp atmış bir halde yol
yürüyen bir insanım.
2019 yolculuğu
itibarıyla, başka bir evreye ulaştı bu yolculuk. Ve açıkçası, özellikle ilk
başta bir ilçede bir kamu yöneticisinin bir kısım hukuksuzluklarıyla mücadele
etmek için siyasete adımı atma kararım, Allah nasip etti, başka bir boyuta
ulaştı. Ve 31 Mart 2019 tarihi, benim için bütün endişeleri, bütün kaygıları
hayatından silme günüdür, milattır. Çünkü milletin helal oyuyla seçilmiş bir
belediye başkanının, o seçimi elinden alma çabalarını gösterirken, onlara karşı
vermiş olduğumuz bir mücadeleyi ve ardından 6 Mayıs
2019… Tabiri caizse ‘gemileri yakmak’ diye tarifleyebileceğimiz bir kararlı
yolculuğun adımını attım. O bakımdan benim ruhum da ne endişe ne kaygı
ne de korku var. Benimle yürüyen her arkadaşımın da böyle bir kararlılığı ve
böyle bir yol haritası vardır. ‘Rubicon'u geçmek’ (Jül Sezar'ın Rubicon
Nehri'ni geçişi ‘dönülmez yola girdiği’ mesajı verdiği için günümüzde, geri
dönüşü olmayan adımlar ve kararları ifade etmek için ‘Rubicon'u geçmek’ deyimi
kullanılır) diye bir kavram vardır ya tam da öyle. Benim bütün yol
arkadaşlarımla birlikte kaygısı, korkusu, endişesi olmaksızın bu milletin
adaletli, bu milletin bugün adaletsizliği yapan insanların ailelerini bile
korumak adına kararlı bir geleceği bu Türkiye'de var etmek adına yol yürüyor.
Rubicon'u geçenler için, kaygı ve korku yoktur. Bizim yolculuğumuz öyle bir
yolculuktur. İnşallah menzile varırız.”
BAŞSAVCI GÜRLEK’A
“SORUŞTURMA”, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A “YARGIYA PARMAK SALLAMA”
YANITI: SAYIN
CUMHURBAŞKANI, ‘ANAYASA MAHKEMESİ’Nİ TANIMIYORUM’ DİYEN KİŞİ.
-İstanbul
Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik sözleriniz nedeniyle hakkınızda açılmış bir
soruşturma var. O soruşturma kapsamında size ve avukatlarınıza bir davet geldi
mi? İfade vermeye gittiniz mi? Ne zaman gideceksiniz.?
İkincisi ise, Akın
Gürlek’e yönelik ifadelerinizle Cumhurbaşkanı’nın bir açıklaması oldu; “Yargı
mensuplarımız işte terör olaylarının saldırısına uğramış bir ülke. Kimse onları
ve ailelerini tehdit edemez. Yargıya parmak sallayamaz. Ana muhalefet partisinin
temsilcisi de olsanız, yargıya ders veremez’ gibi bir açıklaması oldu. Siz
Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz.?
“Hakkımda bir
soruşturma var. Bu hafta bir çağrı bekliyoruz ya da ona göre bir ortam oluşacak
diye duyuyoruz. Açıkçası, ben bu konuda çok hassas birisiyim. Az önce de ifade
ettim konuşmamı bitirirken. Geriye dönün; belki on tane, yirmi tane konuşmamda
bu cümlenin aynısını kurdum. ‘Bugün bize haksızlık, hukuksuzluk yapanların,
ihtiyaç duyduklarında onlara da lazım olacak olan bağımsız yargı düzenini bu
ülkede biz inşa edeceğiz’ diye defalarca dedim. Bunu en çok onların evlatları
için yapacağız. ‘Sizin çocuklarınızı torunlarınızla koruyacak ve güvence altına
alacak bağımsız yargı düzenini bu ülkede biz tesis edeceğiz’ iddiasını şimdi de
söylüyorum. Cumhurbaşkanı mı bana soruşturma açacak.?
Evet, yani her
birisinin bugün hukuksuz davranan ve yargıya siyaseti alet eden, düzeni
bertaraf edecek, yargıyı bağımsızlaştıracak, yargıyı ve saygın bu ülkenin yargı
mensuplarını hak ettikleri bir biçimde mesleklerini gururla yapabilecek ortamı
tesis etme mücadelesini biz veriyoruz. Bunu başaracağız. Sizin evlatlarınızı,
torunlarınızı dahi güvence altına alacak olan adaleti, biz tesis edeceğiz.
İddiamız bu. Bunu söyledik. Kaldı ki; aile, çoluk, çocuk benim hayatımda en
hassas olduğum şey…
Kim oy vermiş,
vermemiş bakmadan, toplumsal adalete, toplumsal bütünlüğe, toplumsal
eşitsizliği ortadan kaldırmaya dönüp adaleti tesis etmeye, çocukları ve
kadınları korumaya dönük…
Bakın onu Anne
Kart’ta görürsünüz, kreşlerde görürsünüz… İstanbul'da onlarca uygulamamızda
görürsünüz. O bakımdan burada uydurma bir zihinle bir iş yapılmış. Umarım
hatalarını, biz ifade vermeye gidene kadar görürler. Sayın Cumhurbaşkanı, bana,
‘Yargıya parmak gösteremez’ vesaire…
Sayın
Cumhurbaşkanı, ‘Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyorum’ diyen kişi. ‘Tanımıyorum ve
uygulamıyorum’ diyen kişi. Anayasa Mahkemesi'nde iki gazeteciyle ilgili hak
ihlali kararı verildi. ‘Tanımıyorum’ dedi. Daha sonra Can Atalay olayında yine
aynı şekilde…
Eğer yargıya dönük
bir uyarıda bulunuyorsa Sayın Erdoğan, ben tahmin ediyorum kendisini uyarıyor.
Şöyle olabilir; Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı Erdoğan'ı uyarmış
olabilir burada. Ben, bu uyarıyı üzerime hiç alınmadım. Ben, tam anlamıyla
bağımsız yargı mücadelesi veren ve yargının en üst seviyede bu ülkenin her
insanını bireyini koruyan bir seviyeye ulaşması için mücadele ediyorum.”
27.Ocak.2025,
Fatih, İstanbul,
Video
Linki: https://we.tl/t-43EnpphoAG
Fotoğraf
Linki: https://we.tl/t-abqmCRge1T
#www.medyagunebakis.com,
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP