Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
DEMOKRASİ OLACAKSA ADİL OLMALI
İmamoğlu’ndan
‘Kayyım’ Tepkisi; İnsanlık Trajedilerine Aynı Derecede Tepki Vermeliyiz.!
İMAMOĞLU; ADİL BİR
DEMOKRASİ İÇİN.!
1974-1982 yılları arasında Batı
Almanya Şansölyesi olarak görev yapmış sosyal demokrat politikacı Helmut
Schmidt adına kurulan vakıf tarafından düzenlenen ‘Adil Bir Demokrasi İçin’
konulu etkinlikte konuşan İmamoğlu, “Bir vakada adaletsizliği kınarken,
diğerini görmezden gelemeyiz. İnsan haklarını ve küresel dayanışmayı
savunurken, savaş ve çatışmalardan kaçanlara sınırlarımızı kapatıp, diğer
ulusları bu yükü tek başlarına taşımak zorunda bırakamayız.
OTORİTER REJİMLER, BARIŞ VE İSTİKRARI TEHDİT EDİYOR
Otoriter rejimler, dünyanın her yerinde barış ve istikrarı tehdit ediyor. Ukrayna ve Gazze’deki savaşlar, milyonlarca insanı öldürdü ve yerinden etti. Suriyeliler, Ukraynalılar ve diğerleri sığınacak bir yer ararken, İstanbul ön cephede yer aldı. Fakat bu zorluk, İstanbul’un ya da Türkiye’nin tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar büyük. İnsanlık trajedilerine aynı derecede tepki vermeli ve saldırganlığın hedefi olanlar için sesimizi yükseltmekten asla çekinmemeliyiz” dedi.
MÜCADELE GÜCÜMÜ,
ENERJİMİ TARİF BİLE EDEMİYORUM
Son dönemlerde yeniden yaşanmaya başlayan kayyım atamalarına da değinen
İmamoğlu, “Türkiye'de, otokrat bir anlayışla üretilen kötü rejimin çıktıları
üzerinden uygulamalarıyla bizi köşeye sıkıştırırken, toplumda artan
karşılığımız, desteğimiz, onların öfkesini daha çok arttırıyor. Ve bu sefer de
kendi ellerindeki gücü, kötü olarak vatandaşın aleyhine, Türkiye'deki
demokrasinin aleyhine kullanmaya devam ediyorlar. Ben, onların stresinin
arttığını, kötülükleriyle beraber önümüzdeki seçimde sonlarının geldiğini
görüyorum. Dolayısıyla, ‘bana nasıl bir karakter yükleniyor’ derseniz, böyle
bir ortamda, vallahi güçlendikçe güçleniyorum. Yani mücadele gücümü, tarif bile
edemiyorum, enerjimi tarif bile edemiyorum” diye konuştu.
İMAMOĞLU, BERLİN’DEN
SESLENDİ
TBB ve İBB Başkanı
Ekrem İmamoğlu, Almanya’nın başkenti Berlin’de bir dizi resmi temaslarda
bulundu. TBB- Türkiye Belediyeler Birliği ve İBB-
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir dizi resmi temasta
bulunmak üzere Almanya’nın başkenti Berlin’e gitti. İmamoğlu, başkentte ilk
olarak, Türkiye Cumhuriyeti Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen’i ziyaret etti.
Büyükelçi Şen tarafından yaklaşık 1 saat boyunca ağırlanan İmamoğlu, ardından
Berlin Temsilciler Meclisi’ne geçti. Bir süre görüşmeleri izleyen İmamoğlu,
oturum yönetimi tarafından anons edilince, meclis üyelerince alkışlandı.
İmamoğlu, Berlin'e Hükümet Eden Belediye Başkanı Kai Wegner ve Berlin
Temsilciler Meclisi Başkanı Cornelia Seibeld ile de meclis binasında bir araya
geldi.
KÜÇÜK İSTANBUL”DA ESNAF ZİYARETLERİ YAPTI
Resmi temaslarının ardından, Berlin’in
“Küçük İstanbul” olarak bilinen mahallesi Kreuzberg’e geçen İmamoğlu, gurbetçi
vatandaşlar tarafından ilgiyle karşılandı. Vatandaşlarla anı fotoğrafları
çektiren İmamoğlu, esnaf ziyaretlerinde bulundu.
İmamoğlu’nun
Kreuzberg ziyaretinde, İstanbul ve Türkiye’dekine benzer sahneler yaşandı.
İmamoğlu, 1974-1982 yılları arası Batı Almanya Şansölyesi olarak görev yapmış
sosyal demokrat politikacı Helmut Schmidt adına kurulan vakıf tarafından Berlin
İletişim Müzesi’nde düzenlenen “Adil Bir Demokrasi İçin” konulu etkinlikte
konuştu.
“HÜKÜMET, DEVLET
KAYNAKLARINI KENDİ ADAYLARINI DESTEKLEMEK İÇİN KULLANDI”
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Mustafa Kemal
Atatürk’ün girişimleriyle, 1930’lu yıllardan bu yana uzanan çok partili hayata
geçiş sürecinin kısa bir özetini katılımcılarla paylaşan İmamoğlu, şöyle
konuştu:
“Atatürk'ün mesajı, siyasi rekabet için bir davetten daha fazlasıydı. Türkiye'de bir çoğulculuk kültürü inşa etmeye yönelik bir çağrıydı. Çok partili demokrasiye yönelik bu ilk girişim kısa sürse de Türk halkının demokratik özlemleri devam etti. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1946'da, Türkiye ilk çok partili seçimlerini gerçekleştirerek, demokrasi yolculuğunda yeni bir sayfa açtı. O tarihten bu yana, Türkiye demokrasisi askeri darbeler, krizler ve pek çok zorlukla karşı karşıya kaldı. Dirençliliği ve uzun tarihiyle birlikte, son yerel seçimlerin getirdiği umutlara rağmen, Türkiye’de demokrasi bir kez daha ciddi bir tehdit altında. AK Parti’nin 20 yıllık iktidarında, demokratik normlar yıpratıldı. Hükümet, devlet kaynaklarını kendi adaylarını desteklemek için kullandı, muhalif sesleri susturdu ve yargıyı bir silah gibi kullanarak muhalefeti sindirdi.”
KILIÇDAROĞLU’NA
MAHKEME: BU, KÖTÜ BİR ŞAKA OLMALI.!
“Sadece bu ay, dört seçilmiş belediye başkanı, zayıf ve tartışmalı gerekçelerle görevden alındı. Yerlerine hükümet tarafından atanan kayyumlar getirildi. Geçen hafta, dayanışmamı göstermek için, tecrübeli bir siyasetçi olan Ahmet Türk’ü ziyaret ettim. Üç kez görevden alındı. Ama her seferinde, çok kültürlü bir şehir olan Mardin halkı, onu tekrar seçti. 2016’dan bu yana, yaklaşık 160 seçilmiş belediye başkanı, hükümet tarafından atanan kayyumlarla değiştirildi. Bu, halkın iradesini yok sayan bir eylemdir. İstanbul’da ise belediye, bitmek bilmeyen davalarla sürekli taciz altında. Ben de siyasi haklarımı elimden alabilecek bir davada şahsen yargılanıyorum. Yarın, CHP’nin eski lideri Sayın Kılıçdaroğlu, mahkeme karşısına çıkacak. Bu, kötü bir şaka olmalı! Seçilmiş temsilcileri görevden almak, sadece demokratik bir gerileme değil, Türkiye’nin demokratik mirasına bir ihanettir.”
“GERÇEKLERLE
YÜZLEŞELİM”
“Gerçeklerle yüzleşelim;
demokrasi, dünya çapında tehdit altında. 2024 yılında,
Freedom House raporuna göre, küresel özgürlük, üst üste 18. yıl geriledi.
Birçok demokrasi zayıflarken, otoriter liderlerin sayısı ve gücü artıyor. Aynı
oyun kitabını kullanarak, bu sözde güçlü adamlar, siyasi gücü
kişiselleştiriyor, denetim ve dengeleri aşındırıyor, özgür konuşmayı boğuyor ve
çeşitliliğe saldırıyor. ‘Yeni vatandaşları’ veya göçmenleri günah keçisi yapmak
için, korku ve hoşnutsuzluk silah olarak kullanıyor. Bu topluluklar, genellikle
yoksulluktan, savaştan veya iklim felaketlerinden kaçarlar, toplumsal bütünlüğe
yönelik tehditler olarak resmedilir. Popülist, milliyetçi ve yabancı düşmanı
partiler oylarını artırıyor. Hükümetlerde koalisyon ortağı oluyorlar. Ya da
daha kötüsü, ana akım partileri zararlı söylemlerini benimsemeye itiyorlar.
Ancak güçlü adamların hızlı cevapları; iklim değişikliği, düzensiz göç veya
yoksulluk gibi zamanımızın acil sorunlarını çözmüyor. Tam tersine, bizi bölerek
gerçek çözümler bulmayı zorlaştırıyorlar.”
“TÜRK HALKI, YEREL
SEÇİMLERDE ÇOK GÜÇLÜ BİR DEMOKRATİK İRADE GÖSTERDİ”
“Böyle bir ortamda, Türk
halkı, bu yıl gerçekleştirilen yerel seçimlerde olağanüstü bir direnç ve çok
güçlü bir demokratik irade gösterdi. Her şeye rağmen,
muhalefetin sosyal demokrat adayları, üç büyük şehri geri aldı. Şimdi nüfusun
yüzde 70'ini ve ulusal ekonominin yüzde 80'ini oluşturan belediyeleri
yönetiyorlar. Bu, sadece siyasi bir zafer değildi. Aynı zamanda halkın
demokrasiye, adalete ve şeffaflığa olan bağlılığının bir kanıtıydı.
Kayırmacılığı, yolsuzluğu ve otoriterliği kesin bir şekilde reddettiler.
Son
22 yıldır ilerici seslerin kenara itildiği bir dönemde, korku siyasetini umut
siyasetiyle nasıl değiştirdik.?
2023'teki
cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde yaşadığımız derin hayal kırıklığı
yaratan ağır yenilgiden sonra, işleri nasıl tersine çevirmeyi başardık.? CHP,
yenilgiden sadece 10 ay sonra yerel seçimlerde nasıl lider parti oldu.?
29
Mayıs 2023'te, yenilgimizin ertesi sabahı, ‘Aynı şeyleri yaparak farklı
sonuçlar elde edemeyiz; değişmeliyiz’ dedim. Yerel seçimler yaklaşırken,
yenilgiyle yüzleşmekten çekinmedik. Bunun yerine, halkın mesajını dinledik ve
liderliğimizde, programımızda ve teşkilatımızda büyük değişiklikler yaptık.
Ayrıca, İstanbul da dâhil olmak üzere, son 5 yılda CHP liderliğindeki yerel
yönetimlerin başarısını temel aldık.”
“CHP’Lİ BELEDİYELER,
SONUÇ ODAKLI DEMOKRATİK BİR ALTERNATİF SUNDU”
“Türkiye’de hükümet, otoriter
ve kutuplaştırıcı politikalarla uyguladığı baskıları arttırırken, CHP’li
belediyeler, sonuç odaklı demokratik bir alternatif sunmuştur. Özünde,
liderlikte iki temel ilkeyi savunduk: Kapsayıcılık ve iyi yönetişim. Son 5
yıldır uygulanan ‘İstanbul modeli’, dışlamanın yerini tanımanın;
hoşgörüsüzlüğün yerini saygının ve eşit olmayan kaynak yoğunlaşmasının yerini,
adil bir yeniden dağıtımın almasını amaçlamaktadır. İstanbulluların yaşamlarını
iyileştirirken, tepeden inmeci bir yaklaşımı reddediyoruz.
Açık
belediye toplantılarından dijital platformlara, farklı katılımcı mekanizmalar
oluşturduk. Şeffaflığa olan bağlılığımız en iyi, ‘Bütçe Senin’ isimli,
vatandaşları belediye bütçesinin bir kısmının hazırlanmasına dâhil ettiğimiz
girişimimizle anlaşılabilir. Yıllarca süren ayrıştırıcı siyaset, toplumlar
arasındaki güveni zedeledi.”
“PARTİZAN ÇİZGİLERİ
AŞAN ORTAK BİR VİZYON İNŞA ETTİK”
“Biz, farklı bir yol seçtik:
Bölmek yerine birleştirerek, ilerleme için partizan çizgileri aşan ortak bir
vizyon-uzak görüş inşa ettik.
Bunun
sonucunda CHP, 3,5 milyondan fazla yeni seçmen kazanmış ve
Türkiye genelinde birçok il ve ilçede
liderliği kazanmıştır. Ayrıca 48 yıl aradan sonra, Türkiye’nin en büyük partisi
olduk. İstanbul ve CHP yönetimindeki diğer şehirlerin vatandaşları, sadece
vaatler duymakla kalmadı. Merkezi hükümetin engellemeleri karşısında bile
sonuçlar gördüler. Altyapıdan sosyal politikalara, yönetişimin hem vizyoner-uzak
görüşlülük hem de pratik olabileceğini kanıtladık.
Her
lira, net bir amaç için harcandı ve vatandaşlar, paralarının tam olarak nereye
gittiğini görebildi. Dezavantajlı bölgelere öncelik veren sürdürülebilir
ulaşıma, tüm mahalleler için parklara ve yeşil alanlara, uygun fiyatlı
hizmetlere, asla yolsuzluğa veya verimsizliğe değil… İyi yönetişim önemlidir.
Siyasi aktörler, yetkinlik ve dürüstlükle hareket ettiğinde, vatandaşlar sadece
şehirlerine değil, demokrasinin kendisine de yeniden güvenirler.”
SEÇİMLERDE KAZANILAN
ZAFERLER, SADECE BİR BAŞLANGIÇTIR.!
“Seçimlerde kazanılan zaferler, sadece bir
başlangıçtır, savaşın sonu değildir. Küresel demokrasi krizini ele almak için,
halkı siyasetin merkezine yerleştiren yeni bir vizyona-uzgörüye, taze bir dile
ve yenilikçi bir liderliğe ihtiyacımız var. Ben bu yaklaşımı, geçmişte
siyasette yapıcı bir rol oynayan popülizmin olumlu bir yeniden tanımlaması
olan, ‘demokratik halkçılık’ olarak adlandırıyorum. ‘Popülizm’
ya da Türkçesiyle ‘halkçılık’, partim olan CHP’nin altı kurucu ilkesinden
biriydi. Bu ilkeyi, halkın iradesine olan bağlılığın bir yansıması
olarak benimsedik. Günümüzün bölücü ve otoriter popülizminin aksine, halkçılık;
sosyal adalet, eşitlik ve kapsayıcılık temellerine dayanıyordu. Vatandaşları
güçlendirmeyi ve ayrılıklar arasında köprü kurmayı amaçlıyordu. Popülizmin
mevcut kötü itibarının tersine çevrilmesi ve biz ilerici demokratların bu
kelimeye yeniden sahip çıkması ve onu otoriterlik ve demagoji-lafebeliği ile
eşanlamlı olmaktan kurtarmamız gerekmektedir.”
“OTORİTERLİK, DÜNYA
GENELİNDE ZEMİN KAZANIYOR”
“Otoriterlik, dünya genelinde
zemin kazanıyor. Çünkü giderek daha fazla insan,
küreselleşmenin gerisinde bırakıldıklarını, dışlanmaya ve aşırı yoksulluğa terk
edildiklerini hissediyor. Biz demokratların, güçlü bir yol haritasına
ihtiyacımız var. İlk olarak, eşitliğe öncelik vermeliyiz. Zenginliğin ve
teknolojinin birkaç kişinin elinde toplandığı bir çağda, ilerici politikalar
ekonomik, sosyal ve teknolojik eşitsizliklerle mücadele etmelidir.
Ayrıca
hem ulusların içerisindeki hem de uluslararası kurumlardaki temsil
eşitsizliklerini ele almalıyız. Eşitlik olmadan demokrasiler, halkların
güvenini kaybedecek ve otoriter istikrar vaatlerine yenik düşecektir. İkinci
olarak, dayanışmayı güçlendirmeliyiz. Daha önce de belirttiğim üzere, katılımcı
yönetişimi benimsememiz gerekiyor. Dayanışma, aynı zamanda iklim değişikliği ve
göç gibi küresel sorunlarla mücadele etmek üzere, sınır ötesi koalisyonlar
kurmayı da kapsamalıdır.”
“DEMOKRATLAR OLARAK,
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ DESTEKLEMELİ, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMALIYIZ”
“Demokratik değerleri güçlü
bir kararlılıkla savunmalıyız. Demokratlar olarak, hukukun
üstünlüğünü desteklemeli ve temel hak ve özgürlükleri korumalıyız. Demokrasinin
sadece bir yönetim sistemi değil, herkes için bir onur ve fırsat garantisi
olmasını sağlamalıyız. Ancak demokratik değerler, tutarlı bir şekilde
savunulmalıdır. İstediğimiz gibi seçemeyiz. Bir vakada adaletsizliği kınarken,
diğerini görmezden gelemeyiz. İnsan haklarını ve küresel dayanışmayı
savunurken, savaş ve çatışmalardan kaçanlara sınırlarımızı kapatıp, diğer
ulusları bu yükü tek başlarına taşımak zorunda bırakamayız.
ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMDE SONLARININ GELDİĞİNİ GÖRÜYORUM
Otoriter rejimler, dünyanın her yerinde barış ve istikrarı
tehdit ediyor. Ukrayna ve Gazze’deki savaşlar, milyonlarca
insanı öldürdü ve yerinden etti. Suriyeliler, Ukraynalılar ve diğerleri
sığınacak bir yer ararken, İstanbul ön cephede yer aldı. Fakat bu zorluk,
İstanbul’un ya da Türkiye’nin tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar büyük.
İnsanlık trajedilerine aynı derecede tepki vermeli ve saldırganlığın hedefi
olanlar için sesimizi yükseltmekten asla çekinmemeliyiz. Aralık ayının
ortasında, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın büyük şehirlerinin belediye
başkanlarını, çatışma kaynaklarını nasıl ele alabileceğimizi ve herkes için
barış ve iş birliğine dayalı daha iyi bir geleceği nasıl inşa edebileceğimizi
konuşmak üzere İstanbul’da bir araya getireceğiz.”
TÜRKİYE’NİN AVRUPA’YA
YAKINLIĞI COĞRAFİ DEĞİL, STRATEJİKTİR
“Tarihin bu kritik yol ayrımında,
geçtiğimiz Amerikan seçimlerinin sonuçları, küresel
belirsizlik ve demokratik kaygılara yeni bir faktör eklerken, Türkiye ve Avrupa
Birliği’nin iş birliğini geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin Avrupa’ya
yakınlığı coğrafi değil, stratejiktir. İş birliğimiz, bölgesel güvenlik ve
ekonomik istikrar için elzemdir. Fakat daha fazlasını yapmalıyız. Demokrasi
yanlısı güçler olan bizler, demokrasinin güçlendirilmesinde hepimizin payı
olduğunu bilerek, birlikte çalışmalıyız. AB ile daha yakın ilişkiler,
kesinlikle Türkiye’nin demokratik kurumlarını güçlendirebilir. Fakat bu, tek
yönlü bir yardım değildir. AB içerisindeki demokrasinin dirençliliği, özü
itibariyle Türkiye’nin dirençliliğiyle bağlantılıdır. Bir kıta olarak,
Avrupa’ya yönelik varoluşsal tehditlerin ele alınması, Türkiye’yi de kapsayan
vizyoner-uzak görüşlü bir bakış açısı gerektirmektedir. CHP olarak, Türkiye’yi
sürekli Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olarak gördük ve kendimizi Avrupa
meselelerinin ve çözümlerinin paydaşı olarak konumlandırdık.”
“TÜRK KÖKENLİ ALMAN
VATANDAŞLARI, ALMAN DEMOKRASİSİ İÇİN DE ÖNEMLİ BİR FAKTÖRDÜR”
“Türkiye’nin AB kapısındaki
ebedi aday olarak kalmasını istemiyoruz. Hedefimiz,
Avrupa’nın ortaya çıkan zorluklara karşı direncini güçlendirmede kilit bir rol
oynayan bir üye olmaktır. Özellikle Almanya, Türkiye için hayati bir ortak
olmuştur. Almanya, Türkiye’nin en büyük ticari ortağıdır ve iş birliğimiz,
otomotivden yenilenebilir enerjiye kadar birçok sektörü kapsamaktadır. Fakat en
kalıcı bağ, Almanya’da yaşayan 3,5 milyon Türk’tür. Kültür ve sanat alanındaki
yeteneklerden iş ve bilim dünyasındaki yenilikçilere, Türk-Alman vatandaşları,
Almanya’nın önemli bir parçasıdır.
Türk kökenli Alman vatandaşları, Alman demokrasisi için de
önemli bir faktördür. Ayrıca günümüzde federal düzeyde ve
eyaletlerde de kilit birer siyasi aktörlerdir. Türk-Alman ortaklığı
demokrasinin geleceği, Avrupa’nın geleceği ve Avrupa güvenliğinin geleceği için
hayati önem taşımaktadır. Ne yazık ki iş birliği potansiyeli, henüz
gerçekleştirilmemiştir. Ukrayna krizinden düzensiz göçün yönetimine, güçlü bir
Türk-Alman ortaklığına ihtiyaç duymaktayız.”
ZORLUKLAR ÇOK BÜYÜK
AMA FIRSATLAR DA BİR O KADAR BÜYÜK
“Kararlı ve pragmatik-yararcı bir sosyal
demokrat lider olan eski Şansölye Helmut Schmidt’in mirasını onurlandırmak üzere
burada bulunmaktan gurur duyduğumu belirtmek istiyorum. Şansölye Schmidt, üç
temel değere bağlıydı: Adalet, özgürlük ve dayanışma. Bu ilkeler, günümüzün
zorluklarıyla mücadelemizde bizlere ilham vermeye devam ediyor. Zorluklar çok
büyük ama fırsatlar da bir o kadar büyük. Bu durum, hiçbir yerde Berlin’de
olduğu kadar belirgin değil.
35 yıl önce Berlin Duvarı’nın yıkılması, Avrupa
haritasını yeniden çizdi ve tarihi yeniden şekillendirdi. Bize, dönüştürücü
değişimin genellikle belirsizlik dönemlerinde ortaya çıktığını hatırlattı.
Bugün demokrasiyi statik bir sistem olarak değil hem bugünün hem de yarının
karmaşıklıklarını ele alabilecek dinamik bir güç olarak yeniden şekillendirme
şansına sahibiz. Eşitlik, özgürlük, dayanışma ve hukukun üstünlüğünü ortak evrensel
değerlerimiz olarak benimseyerek, demokrasinin 21. yüzyılda adalet ve ilerleme
için ve ayrıca ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ için en sağlam güç olarak kalmasını
sağlayabiliriz.”
İMAMOĞLU’NA SORU
YAĞMURU
Konuşması, salondan büyük
alkış alan İmamoğlu, ABD başkanlık seçimlerinden
Almanya’daki seçim sürecine, sosyal belediyecilikten şeffaflık uygulamalarına,
otoriter yönetimlerden kayyım atamalarına kadar farklı konulardaki soruları da
yanıtladı.
“ÖNCE ‘İSTANBUL SENİN’
DEDİK, YARINLARDA ‘TÜRKİYE SENİN’ DEMEYİ DÜŞÜNÜYORUZ”
“Bizim İstanbul'da çok önemli
bir sloganımız var: İstanbul Senin” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:
“Şimdi yarınlarda bunu şöyle demeyi
düşünüyoruz: Türkiye Senin. Ve aslında, belki de dünya vatandaşı olmanın, belki
bütün dünyada hissedilmesi gereken sloganı da aslında ‘Dünya Senin’ demek. Yani
dünya bana ait. Ama ‘ne yapmalıyım’ı da bilerek. Yani doğayı korumaktan tutun
da birçok sorumluluğa kadar.
Peki, Türkiye'de ‘İstanbul Senin’ ya da ‘Türkiye Senin’
kavramının altında ne yatıyor.? Diyoruz ki; bu
ülkenin yetkisi, makamı, zenginliği, fakirliği, yoksulluğu ne olursa olsun,
belli konularda eşitlenmiş bireyler haline geleceğiniz bir düzeni kurabilmenin
çabası içindeyiz. Ve diyoruz ki; bu tapu tek. Ama hepimiz o tapuya, o ülkenin
tapusuna eşit hissedarız. Bu duyguyu verebildiğimiz takdirde, demokrasiyi
sağlamlaştırırız, kökleştiririz ve buna bütün halkı inandırırız. Onun için bunu
her gün insanlara anlatıyoruz.”
GÖSTERDİĞİMİZ ŞEFFAFLIĞA
VATANDAŞ KARŞILIK VERDİ
“Nasıl anlatıyoruz.? Açıkçası
tümüyle şeffaf bir yönetim olarak, ben şu anda bir rakam vereyim. Dünyada,
tahmin ediyorum, en çok sosyal medyada izlenen belediye başkanı olabilirim. Çünkü
bütün sosyal medya hesaplarımın toplamı, yaklaşık 23 milyon. Yani 23 milyon
insan, beni Twitter'dan, İnstagram'dan takip ediyor. Bu, başarılı olduğumuzu
gösteriyor. Yani gösterdiğimiz şeffaflığa vatandaş karşılık verdi. Buradaki bu
dayanışmayla, biz birlikte o güçlü demokrasi zeminini oluşturabilirsek, aslında
Türkiye'de demokrasinin geleceğini teminat altına alacağız.
Peki, bütün bunlara rağmen ne oluyor.? Türkiye'de
seçilmiş insanlar görevlerinden alınıyor, onun yerine hükümet, kendi
yetkilisini, kamu görevlisini belediye başkanı yerine atıyor. Ben, şu anda
Türkiye'de hem İBB Başkanıyım hem de TBB Başkanıyım. Ve bu arkadaşların hukuki
mücadelesini, son derece güçlü bir şekilde de veriyorum.”
MÜCADELE GÜCÜMÜ TARİF
BİLE EDEMİYORUM
“Mesela; Türkiye'deki farklı
görüşlerde olan tam 11 siyasi partiyi ziyaret ettim. Her
birisinin kanun taslağına imzasını alarak, bugün (önceki gün) Meclis’e ortak
kanun tasarısını verdik. Aslında neyi başardık? Şu an mevcutta kayyım dediğimiz
bu uygulamaya karşı, biz, neredeyse Türkiye'de yüzde 75’e yakın oyu olan
partilerin ortak imzasıyla, iktidarın bu otoriter tutumuna karşı güç birliği
yaptık. Ben, 2 haftadır o liderleri geziyordum ve hepsinin imzasını aldım.
Bugün Meclis’e teslim edildi, TBMM’ye.
Yani Türkiye'de peki bu niye oluyor.? Aslında
az önce anlattığım o güçlü demokrat politikalarımıza, Türkiye'de otokrat bir
anlayışla, kötü bir rejimin, üretilen kötü rejimin çıktıları üzerinden
uygulamalarıyla bizi köşeye sıkıştırırken, toplumda artan karşılığımız,
desteğimiz, onların öfkesini daha çok arttırıyor. Ve bu sefer de kendi
ellerindeki gücü, kötü olarak vatandaşın aleyhine, Türkiye'deki demokrasinin
aleyhine kullanmaya devam ediyorlar. Ben, onların stresinin arttığını,
kötülükleriyle beraber önümüzdeki seçimde sonlarının geldiğini görüyorum.
Dolayısıyla, ‘bana nasıl bir karakter yükleniyor’ derseniz, böyle bir ortamda,
vallahi güçlendikçe güçleniyorum. Yani mücadele gücümü, tarif bile edemiyorum,
enerjimi tarif bile edemiyorum.”
“İYİ VE DOĞRU İŞLER
YAPIYORSANIZ…”
“Evet, ben dünyada doğru iş
yapan, yaptığı işin doğruluğuna inanan, hakkı ve hukuku koruduğundan emin olan
her siyasetçiye öneriyorum, kendi ülkemden de öneriyorum,
dünyada da öneriyorum; kendinizi kötü hissettiğinizde, iyi ve doğru işler
yapıyorsanız, hemen çıkın bir okulda çocukları ziyaret edin, onlardan ilham
alın. Üniversitelere gidin, gençlerle konuşun, onların enerjisinden faydalanın.
Sonra vatandaşların arasına karışın, duygularınızı paylaşın ve o insanlarla
beraber kaynaşın, güç birliği yapın; sizi kimse yıkamaz diyorum. Onun için,
emin olun sizi de davet ediyorum, ben İstanbul'un sokaklarında da
yürüyemiyorum, caddelerinde de yürüyemiyorum, hiçbir törende fotoğraf
sırasından da kurtulamıyorum, ama bunlar şikâyetim değil. Çok mutluyum. Çünkü
görevimi iyi yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim.”
Video Link: https://sendgb.com/ZViRAOW4NtI
Fotoğraf Link: https://we.tl/t-z241Pn6Osq
#www.medyagunebakis.com, #Toplumsalmuhalefet,
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP