Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
BEYAZ ATLI ÇİRKİN KRAL TAKSİMDE
Yılmaz Güney Neden Beyaz Atıyla Taksim'e çıkmıştı.?
Pespaye ülkelerden kaçıp refah ülkelerine sığınmak
isteyen insanlar çoğaldıkça, onlara olan tepkiler de artıyor. Hemen hemen her
ülkede, yabancı düşmanlığı tavan yapmış durumda.
Avrupa Birliği'nin lideri Almanya, araçla gelenleri
denetlemek için tüm sınırlarını kontrol etmeye başladı, vizesi olanı bile kabul
etmiyorlar; vizeyi zaten vermiyorlar, komşuları bile şikayetçi.
Bir lojistik firma sahibi, Türk şoförlerine vize
verilmediği için sayısı belirsiz kamyonun boş
yattığını söyledi. Avrupa'ya defalarca gitmiş tecrübeli şoförlere bile en fazla
bir aylık vize veriyorlarmış.
Dün bir gazetede vardı, Ford Kamyon Fabrikası, kamyon
satamadığı için yeni üretilen 6 bin kamyonu otoparklara çekmiş, her gün
otoparkı büyütüyormuş ve şimdi de işçi çıkarmaya başlamış.
Türklerin sığınak olarak gördüğü Kanada'da, daha geçtiğimiz günlerde bir Türk'e ait restoranı
ülkenin ırkçıları, kundaklayıp kullanılmaz hale getirdi, restoranı büyük emekle
açan Türk ağlıyordu.
Tüm bu olumsuz gelişmeler milliyetçiliği ve buna bağlı
olarak da ırkçılığı körüklüyor; yüzlerce yıldır aynı ülkede bir arada yaşayan
uluslar bile artık birbirlerine tahammül edemiyorlar.
Türkiye'de de bunun yansımalarını, Suriyelilere karşı
zaten görüyorduk, iç savaştan kaçıp Türkiye'ye
sığınan Suriyelilere hakaret etmek, onları aşağılamak, küçük görmek sıradan bir
olay haline gelmişti.
Terör eskisine göre azaldığı için, son yıllarda pek
rastlanmayan Kürtlere karşı ırkçı hareketler de son zamanlarda yeniden
hortladı.
Geçenlerde Kuzey Irak'tan İstanbul'a tatile gelen bir
Irak Kürdü, Kürtçe konuştu diye kaldığı otelin
önünde bir grup tarafından vahşice öldürüldü.
Devlet kendisi Kürtçe TV yayını yapıyor ama devletin
başka birimleri çifte standart uyguluyor, pek çok yerde Kürtçe şarkılar
söylediler diye düğünler basılıyor, gözaltılar gerçekleşiyor.
Daha dün bir yolcunun Türk Hava Yolları uçağında,
"Ben Türk'üm" diyerek olay çıkardığını, kendisini uyaranlara saldırıp uçağa hasar verdiğini ve
polis zoruyla uçaktan indirildiğini gördük.
Bu ırkçı eğilimlerin, Türkiye'nin tarihinde ne kadar
kanlı olaylara zemin hazırladığını unutmamak lazım, 6-7 Eylül olaylarının
yıldönümünün üzerinden iki hafta bile geçmedi.
Kendilerini yabancı düşmanlığına kaptıranlar, vatanı
sevmekle, ırkçı siyasetin ayrı şey olduğunu bilmelidir; vatanını sevmek başka
şeydir, bir ırkı üstün tutup diğerini aşağılamak başka şeydir.
Vatanseverlik vergi kaçırmayıp, sonuna kadar ödemekle,
ülkenin refahı için daha çok
çalışmakla, kendi vatandaşlarına yardım için didinmekle, ülkenin kaynaklarını
boşa değil yatırımlara harcamakla, kamu mallarını talan etmemekle ve halkın
parasını çalmamakla olur.
TÜRKİYE'DE IRKÇILIK HEZEYANI ARTIYOR
Türkiye'de ırkçılık hezeyanı arttıkça, özellikle
Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya gibi Kürt kökenli sanatçılara saldırılar da artıyor.
Ben size Evrensel Gazetesi'nde Aydın Tan'ın kaleminden
yeni öğrendiğim bir Yılmaz Güney anısı anlatmak istiyorum. Yılmaz Güney,
İstanbul'a yıllar önce ilk kez geldiğini bir mektubunda şöyle anlatmış:
"Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldığı zaman
yirmi bir yaşındaydı. Ben de yirmi
bir yaşında geldim İstanbul'a ve Tünel'de bir pansiyon odasını zapt ettim,
günlüğü dört liraya, sonra da 'Merhaba İstanbul şehri, hemen
teslim ol, beni uğraştırma lütfen' dedim. Dinlemedi.
Pansiyon sahibi yaşlı bir madamdı. Bana sordu: *Niye geldin İstanbul'a*.?
*İstanbul'u zapta geldim* madam dedim.
Ve Yılmaz Güney, kendisine atfettiği bu Fatih
benzetmesini ve İstanbul'un atla fethedilmesi metaforunu, meğer tıpkı onun gibi
bir atla Taksim Meydanı'na çıkarak, sinemaya da dökmüş.
1967'de çekilen "At Hırsızı Banuş" filminde
Yılmaz Güney'in beyaz bir at sırtında Beyoğlu'ndan Taksim Meydanı'na dört nala girdiği sahneler vardır.
Senaryoda çalışan Aydın Engin'e göre, orijinalinde olmadığı halde Yılmaz Güney
bu sahneyi senaryoya ekletmiş ve çekilmesi için de ısrarcı olmuş.
*BEN BAYAĞI BİRİYİM AMA YAZDIKLARIM ÖYLE DEĞİLDİR*
Yılmaz Güney, Türk Sineması'na katkıları ile sinema
tarihine geçen bir yetenektir, onun karıştığı adli olay nedeniyle, uluslararası alanda ödüllendirilmiş
sinema ustalığını görmezden gelemeyiz.
Çünkü sanatçılık başka şeydir, insanın hayatındaki
hataları başka şeydir.
Yazıyı, sevgili İnci Kaya'nın bir yazısından alıntı
ile bitirmek isterim:
"Mozart’ın hayatını anlatan Amadeus piyesinde
Mozart cırtlak sesiyle sarayın içinde kızları kovalarken kralla karşılaşır,
üstünü başını düzeltir sonra kendisine şaşkınlıkla bakan krala şöyle der:
"Ben Bayağı biriyim ama yazdıklarım öyle
değildir.’’
Mozart’ı, Beethoven’i, Wagner’i bir insan olarak
sevmeye uğraşırsanız zorlanırsınız; onları ancak müzikleriyle sevmek
mümkündür.
Ama bir kaç defa adam vuran Villon’u (Fransız şair
François Villon) katil diye, Genet’yi (Fransız yazar Jean Genet) hırsız diye,
Defoe’yu (İngiliz yazar Daniel Defoe) sahtekar diye, Dostoyevski’yi (Rus
romancı Fyodor Dostoyevski) kumarbaz diye, Balzac’ı (Fransız yazar
Honore de Balzac) dolandırıcı diye, Michelangelo’yu (İtalyan ressam,
heykeltraş) bencil diye, Hamsun’u (Norveçli yazar Knut Hamsun) faşist diye
sanat dünyasından dışlayıp 'tarihin paryaları' diye lanetlemeye
kalkışırsanız onların değil sizin hayatınız eksilir.
Kişilikleri saygıdeğer değildir belki ama insanlık
onların eserleri sayesinde saygıdeğer olmuştur."
Doğan Satmış
#www.medyagunebakis.com, #Toplumsalmuhalefet,
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP