Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
Roman Ateşi Halk Dansları
Topluluğu
İzmir’in Renkleri kentin sokakların da müzikleri ile neşe saçıyor. Müziksever İzmir halkını Roman Ateşi ile buluşturuyor.
2007 yılında kurulan Roman Ateşi Halk Dansları Topluluğu kurucularından Serkan Açıkça ve grubun klarnetçisi İzmir Müzisyenler ve Sahne Sanatçıları Derneği Başkan Yardımcısı Murat Gözetlik ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kemeraltı’na yolu düşenler Grup Roman Ateşi’nin insanın içini kıpır kıpır eden yorgunluğu unutturan müziğini mutlaka duymuştur.
Kırmızı-Beyaz, siyah giysileri-kombinleri, fötr şapkaları ile Kemeraltı
sokaklarında coşkuyla dolaşıyorlar.
Roman
Ateşi’nin neşeli müziğini duyan İzmirliler grubu yalnız bırakmıyor, şarkılara
eşlik ediyor birlikte eğleniyor yorgunluk atıyorlar. İzmir’in Renkleri
izleyicilerini kentin sokaklarının neşeli, eğlenceli grubu sizlerle
buluşturuyor. İyi Seyirler.
Bu söyleşi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Dairesi Başkanlığı, *kültür ve sanat söyleşileri* kapsamında gerçekleştirilmiştir. Hazırlayan & Yönetmen: Onur Yıldırım Kamera & Kurgu: Hande Zerkin
#İzmirinRenkleri #RomanAteşi #RomanAteşi, #HalkDanslarıTopluluğu #Kemeraltı, #İzmirinRenkleri,
Günümüzde etrafımızdaki güzellikleri bir merceğin ardından görmek olağan ve teknolojinin sunduğu imkânlarla birlikte herkes için mümkün hale geldi.
Elimizdeki telefonlar, fotoğraf makineleri ve kameralar birçok fırsat sunarken, bu fırsatı doğru değerlendirmek isteyenlerin aradığı şey çoğunlukla güzel manzaralar oluyor. Her birimizin güzelliğin içinde farklı şeyler gördüğümüz gerçeği, dünyayı bu denli farklı kılıyor.
Bu yazımızda, sizin farkınızı ortaya
çıkarabilecek, objektifinizi doğrulttuğunuzda size ait bir kareyi
yakalayabileceğiniz bir rota hazırladık. Kemeraltı ve çevresinin en güzel
görsellerinin izinde olacağımız turumuza, kentimizin en çok fotoğrafı çekilen
yeri olan Saat Kulesi’yle başlayacağız. Ardından Halikarnas Balıkçısı olarak
bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Kemeraltı’na girerken çantasını astığı
çınarların arasından Kemeraltı’nın sürpriz dolu sokaklarına adım atacağız.
Objektiflerimizi doğrultacağımız yerler arasında Salepçioğlu Camisi, Milli
Kütüphane, Antikacılar Çarşısı, Havra Sokağı gibi göz alıcı noktalar yer
alıyor. İzmir'de fotoğraf denince akla gelen ilk isimlerden olan Hamza
Rüstem’in fotoğrafhanesine de uğrayacağımız bu renkli tur, tarih açısından
olduğu kadar mimari detaylarıyla da öne çıkan Smyrna Agorası’nda sonlanacak.
Hazırsanız turumuza başlayalım.!
Altın
Kutu ile İzmir’in Tarihine Kısa Bir Bakış Atın.!
Turumuza
başlamadan önce İzmir’in tarihine kısa bir bakış atmaya ne dersiniz? İzmir
Büyükşehir Belediyesi, tarihin korunması ve gelecek kuşaklara taşınması
amacıyla kent merkezine yerleştirdiği Altın Kutu’da sizlere harika bir sunum
hazırladı. Bu tarihin objektiflerinize son teknoloji bir sunumla yansımasını
istiyorsanız, ilk durağımız sizi oldukça etkileyecek.!
İzmir
fotoğrafı denildiğinde akla ilk gelen karelerde Saat Kulesi’nin olması bir
tesadüf değil. Tarihi ve öyküsüyle İzmir’in sembollerinden birine dönüşen Saat
Kulesi, bugün birçok fotoğraf tutkunun da uğrak yeri olmaya devam ediyor.
Sultan 2. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıldönümü anısına Mimar Raymond
Charles Pere’nin oryantalist bir üslup ile inşa ettiği Saat Kulesi,
Marsilya’dan getirtilen vişne ve yeşil renkli mermerleri ile sadece görsel bir
tatmin sunmuyor aynı zamanda, şehrin tüm hikâyelerine şahitlik ediyor. Osmanlı
Dönemi’nde yapının pencerelerine kabartma olarak yerleştirilen sultanın
tuğrası, yerini Cumhuriyet Dönemi’nde ay yıldızlı kabartmalara bırakırken, Saat
Kulesi’nin dört tarafında yer alan üstleri birer kubbeyle örtülü baldaken
şadırvanlar ona aynı zamanda önemli bir su yapısı olma özelliği kazandırıyor.
Saat Kulesi’nin üst bölümünde yer alan saatin Alman İmparatoru 2. Wilhelm
tarafından armağan edildiği söyleniyor. Peki, bu saatin tepesine nasıl ulaşıldığını
hiç merak ettiniz mi? Zemin katta yer alan odada bulunan ve saate dek yükselen
bir merdiven aracılığıyla saate çıkabilirsiniz. Bu merdivenleri üç kuşaktır
kullanan tek bir aile oluşu ise Saat Kulesi’nin hikâyesini daha da
güçlendiriyor. Feti Pamukoğlu, ailenin günümüzdeki temsilcisi olup
kulenin saatini altı günde bir kuruyor. Feti Pamukoğlu’nun birbirinden ilginç
antika saatlerin bulunduğu Beyler Sokağı’ndaki dükkânını ziyaret ederek Saat
Kulesi’nin hikâyesini bir de ondan dinleyebilir ve yine harika fotoğraflar
çekebilirsiniz.
Fotoğraf
arşivinizde küçük ve zarif bir camiye yer varsa Yalı Cami’ye uğramanızda fayda
var. Burası Derviş Ağazâde Mehmet Paşa'nın kızı Ayşe Hanım tarafından, ikamet
ettiği konağın hemen yanında yaptırılan medresenin mescidi olarak kullanılmak
üzere 18. yüzyılın ortalarında inşa edilmiş. Medrese ve caminin bahçesi
günümüze ulaşamasa da mavinin bin bir tonunu barındıran çiniler,
fotoğraflarınızı eşsiz kılabilir. İlk çiniler Hafız Mehmet Efendi'ye, 1964
yılına ait çiniler Hafız Mehmet Efendi'nin oğlu Hakkı Çinicioğlu'na ve
1997'deki çiniler ise seramik sanatçısı Ümran Baradan'a ait.
İzmir Devlet ve Opera Balesi Elhamra Sahnesi (Milli Sinema)
Milli
Sinema, 1. Ulusal Mimarlık Akımı’nın en karakteristik örneklerinden biri olarak
size harika görseller sunuyor. İzmir Milli Kütüphane Cemiyeti tarafından
yaptırılan sinemanın mimarı Tahsin Sermet Bey. Burası kentin işgali nedeniyle
ancak 1926 yılında tamamlanarak Elhamra Sineması adıyla işletilmeye başlamış.
Mustafa
Kemal Atatürk’ün de film izlediği Elhamra, dönemin en büyük ve konforlu
sineması olarak, kaliteli filmlere, tiyatro oyunlarına ve konserlere ev
sahipliği yapmış.
1978
yılından beri İzmir Devlet Opera ve Balesi sahnesi olarak İzmirli sanatseverlerle
buluşmaya devam eden yapı, sivri kemerleri, küçük kubbeli kuleleri, geniş
saçakları, Rumi süslemeleri ve cephelerindeki çinileriyle görülmeye ve
fotoğraflarınızda yer almaya değer bir yapı sunuyor.
Milli
Sinema gibi 1. Ulusal Mimarlık Akımı’nın kentteki en özel örneklerinden olan
Milli Kütüphane, sadece sunduğu görsellikle değil aynı zamanda Türkiye’nin en
önemli kütüphanelerinden biri olmasıyla da farklı bir yerde duruyor.
Dış
ve iç mimarisiyle göz alan Milli Kütüphane’nin 12-19. yüzyıllara ait elyazması
eser koleksiyonunu da içeren oldukça zengin bir arşivi bulunuyor. Bu alanları
fotoğraflamak mümkün olmasa da yapı genel itibariye bir fotoğraf karesine
oldukça yakışacak niteliklere sahip.
Objektifinizi
doğrulttuğunuzda size harika hissettirecek bir başka nokta da Beyler Sokağı!
Kemeraltı’nda kentin önde gelen ailelerinin yaşadığı üç sokağa da Beyler adı
verilmiş; sokaklar birinci, ikinci ve üçüncü olarak birbirinden ayrılıyor. 20.
yüzyılda kentte Türklerin sahibi olduğu gazeteler, yayınevleri ve matbaalar
Beyler Sokağı’nda konumlanmış, Milli Kütüphane de ilk olarak İkinci Beyler’deki
Ahmet Ağa Konağı’nda açılmış. Günümüzde bu konak, İzmir Büyükşehir Belediyesi
tarafından restore edilmesinin ardından Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları
Şube Müdürlüğü olarak hizmet veriyor.
Beyler
sokakları, bugün eski canlılığından uzak olsalar da kent belleğinde edindikleri
konum ve sunduğu mimari ile fotoğraflarınıza renk katmaya aday.
Fotoğraflarınıza
biraz barok esintileri katmaya ne dersiniz? Eğer yanıtınız evet ise mimarisiyle
hayranlık uyandıran Salepçioğlu Camisi’ni mutlaka görmelisiniz. Salepçizade
Hacı Ahmet Efendi’nin tarafından yaptırılarak 1906 tarihinde ibadete açılan
cami, inşasında kullanılan yeşil renkli düzgün kesme taş ve mermerleri ile
oryantalist etkileri de yansıtıyor. Minaresi camiden bağımsız olarak inşa
edilen Salepçioğlu Camisi’nin alt katı medrese ve mektep, üst katı ise cami
olarak tasarlanmış.
Kemeraltı’nın
en eski pasajlarından biri olan Hamza Rüstem Pasajı’nın, ilk olarak Emirler
adıyla 19. yüzyılın ortalarında han olarak inşa edildiği tahmin ediliyor. Han,
1922’de iki katlı ve betonarme bir pasaja dönüştürülür. Pasajda gömlekçiler,
kentte yeni yeni kullanılmaya başlanan radyolar için tamirciler, Hamza Rüstem’e
ait fotoğrafhane, fotoğraf malzemelerinin ticaretinin yapıldığı dükkânlar ile
birkaç matbaa yer almış.
Emirler
Çarşısı’na sonradan adını veren Hamza Rüstem, İzmir’de stüdyo açtığı bilinen
ilk Müslüman Türk fotoğrafçısı. Dolayısıyla fotoğraf tutkunları için bir müze
niteliği taşıyan pasaj, bugün oldukça ilgi görüyor. 1925 yılında açılan
fotoğrafhanesi bugün hâlâ varlığını koruyan Hamza Rüstem, fotoğraf çekimlerine
90’lı yaşlarına dek devam etmiş.
Tarihi
bedesten yapısının fotoğrafa katacağı estetiği hayal edebiliyor musunuz? Ya da
en iyisi hayal etmeyi bırakıp, Antikacılar Çarşısı’nın içinde küçük bir tura
çıkalım. Antikacı ve sahaflara ev sahipliği yapan mekân, antika sever ve
koleksiyonerlerin Kemeraltı’ndaki uğrak noktası olmuş durumda. Buradaki
sahaflarda yazıldığı dönemin kokusunu taşıyan kitaplar; antika dükkânlarında
bir zamanlar ülkemizde altın çağını yaşamış, birçok hikâyenin objesi olmuş eser
ve ürünler bulunuyor. Bu eser ve ürünleri ölümsüzleştirmek istiyorsanız,
objektifinizi Antikacılar Çarşısı’na doğrultabilir ve harika fotoğraflara imza
atabilirsiniz.!
18.
yüzyılda oldukça artan liman ticaretinin etkisiyle bölgede ardı ardına inşa
edilen hanlardan biri olan Abacıoğlu Hanı, Abacızâde Hacı Mustafa Ağa
tarafından yaptırılmış. Konaklama, ticaret ve depolama amacıyla kullanılan
yapı, o zamanlarda Musevi mahalleleriyle iç içe ve Rum kilisesinin mahzenine de
komşuymuş. İnşa edildiği zamanlarda dokuz odalı ve yedi alt mahzeni olan
Abacıoğlu Hanı, 2007 yılında tamamlanan restorasyonuyla İzmir Büyükşehir
Belediyesi’nin düzenlediği Tarihe Saygı Yerel Koruma ile Philippe Rotthier
Avrupa Mimarlık Yarışması ödüllerini aldı. Ağaçlı ferah avlusunu çevreleyen iki
katlı renkli mekânlarında yer alan keyifli yeme-içme noktalarında tarihi han
size poz vermeye hazır.
Şimdiki
durağımız ise geçmişte Yeşildirek Hamamı olarak bilinen bugün ise Yeşildirek
Pasajı olarak andığımız oldukça ilginç bir mekân. Ünlü Osmanlı Sadrazamı
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın vakfının bir parçası olduğu belirtilen hamam,
ilk yıllarında odun ateşiyle ısıtılmaktaydı. Yeşildirek Hamamı, ilerleyen
yıllarda kömürle ısıtılmaya başlanmış ve kanalları yüksek sıcaklığa
dayanamayarak patlamış. İşlevini yitirmesinin ardından 1963 yılından itibaren
pasaj olarak kullanılmaya başlanmış. Pasajın eskiden bir hamam olduğunu ele
veren detaylar size harika fotoğraflar verebilir. Kameralarınızı yukarıya
doğrultun ve rengârenk yuvarlak, altıgen ve yıldız şekilli ışıklıklar ile
objektifinizden geçmişe bir yolculuğa çıkın.!
Kentin
en özgün ve güzel camilerinden biri olan Kestanepazarı Camisi, Eminzade Hacı
Mehmet Ağa adıyla da anılan Kızıl İbrahim Mescidi, 1731 yılında camiye
dönüştürülmüş. 1868 yılında meydana gelen şiddetli depremin ardından, Mısırlı
Hacı Hüseyin Nuri Efendi camiyi bugünkü şekliyle yeniden inşa ettirmiş.
Duvarları kesme taştan yapılmış olan Kestanepazarı Cami, Kemeraltı’ndaki diğer
bazı anıtsal camiler gibi alt katında dükkânların bulunduğu, fevkani bir
düzenlemeye sahip. Bu özellikleriyle doğrulttuğunuz objektifinizden sadece
güzel bir fotoğraf değil aynı zamanda bir hikâye de çıkarabilirsiniz.
18.
yüzyılın başlarında Avrupa’ya pamuk ihraç eden Karaosmanoğlu ailesi tarafından
yaptırılan Küçük Karaosmanoğlu Hanı, başlangıçta ahşap olarak inşa edilmiş.
Tarihte, tenekeci, kalaycı, bakırcı gibi birçok zanaatkâra ev sahipliği yapan
Küçük Karaosmanoğlu Hanı, 2016 yılında aslına uygun olarak yeniden inşa edildi.
Havra Sokağı’na da açılan ve günümüzde adı L’agora olan han; butik oteli,
restoranı ve dükkânlarıyla hem dinlenebileceğiniz hem de tarihi hissederek
fotoğraf karelerinize yansıtabileceğiniz bir alan olarak sizleri bekliyor.
İzmir
ve çevresindeki varlıkları Roma Dönemi’ne kadar uzandığı düşünülen Yahudilerin,
16. yüzyıla kadar kentte sayıları azdı. Başta Portekiz ve İspanya olmak üzere,
çeşitli ülke ve şehirlerden gerçekleşen göçlerle, özellikle 16. yüzyılın son
çeyreğinden itibaren Havra Sokağı ve çevresine yerleşen Yahudiler, burada
Juderia’yı -yani Yahudi mahallesini- kurarak kentin önemli bir parçası haline
getirdiler.
Sokağın
çevresinde yer alan dördü birbirine bitişik inşa edilmiş olan dokuz sinagog ve
hahamhane yapısı, günümüzde dünyada benzeri olmayan bir mimari kompleks
oluşturuyor. Haliyle fotoğraf tutkunları açısından da bu alan oldukça kıymetli
hale geliyor. 19. yüzyıla ait kaynaklar incelendiğinde, Havra Sokağı’nda Yunan
ve Yahudi şaraphaneleri, bir Türk hamamı ve Yunan eczanesi bulunduğunu
öğreniyoruz. Sokakta, kemerli girişindeki kilit taşına işlenmiş üzüm ve asma
yaprağı motiflerinden tarihi şaraphanenin izine bugün de rastlamak mümkün.
Bugüne
geldiğimizde İzmirli Yahudilerin büyük bir bölümü kentten ayrılmış olsa da
sokağın özgünlüğü ve ticaret dokusu, harika fotoğraflar için sizleri bekliyor.
Büyük
İskender’den sonra MÖ 4. yüzyılın sonunda kurulan Smyrna Antik Kenti’nin
agorasından günümüze ulaşan kalıntıların çoğu, MS 178 yılındaki depremden sonra
inşa edilen Roma Dönemi Agorası’ndan kalmadır. Roma İmparatoru Marcus
Aurelius’un destekleriyle ayağa kaldırılan Smyrna’ya, İmparatoru ve eşi
Faustina'yı onurlandırmak amacıyla onların portrelerini taşıyan iki kemerli
anıtsal bir kapı inşa edilmiş. Faustina Kapısı, bugün de agoranın en dikkat
çekici yapılarından biri.
Kent
merkezinde bulunan en büyük agoralardan biri olan Smyrna Agorası, dünyanın en
zengin Yunanca graffiti koleksiyonuna sahip sivil bazilikası ile önemli tarihi
ve kültürel bir değer taşıyor. Bu kültürel değerin fotoğraflara kattığı duygu
kuşkusuz ki oldukça özel.
Tarihi kent merkezinin kalbine konumlanan Agora’da ilk olarak 1933 yılında başlatılan arkeolojik kazılar, 2007 yılından beri Doç. Dr. Akın Ersoy’un kazı başkanlığında sürdürülüyor. Kazı çalışmalarında bugüne dek, avlu alanını çevreleyen Batı Portiko, adli ve ticari işler için kullanılan Bazilika, Kent Meclisi ve Mozaikli Yapı olarak tanımlanan iki kamu yapısı ile bir Roma hamamı ortaya çıkarıldı.
#ÖkkeşBölükbaşı, #medyagunebakis.com, #Toplumsalmuhalefet,
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP