Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
CUMHURİYET KURTARILMAYI BEKLİYOR.!
CUMHURİYET’İMİZİ
KORUMAYI BECEREMEDİK.
CUMHURİYET’İMİZ
DE BİZİ KORUYAMIYOR.!
Bugün Türk Milletinin
Görevi, Savunamadığı
Bağımsızlığını ve
Cumhuriyet'i Kurtarmaktır.!
BUGÜN TÜRK MİLLETİNİN GÖREVİ, KORUYAMADIĞI VE
SAVUNAMADIĞI BAĞIMSIZLIĞINI VE CUMHURİYET’İNİ
KURTARMAKTIR.
Büyük Türk Milleti,
En büyük gururu, büyük Türk milletinin bir parçası
olmak olan bir yurttaşınız olarak, en kıymetli hazinemiz Cumhuriyet’imizin 100.
yılında size içimi dökmek istiyorum.
Birinci vazifemiz olan, Türk
istiklalini ve Türk Cumhuriyet’ini değil ilelebet 100. yılına kadar bile
koruyamamış ve savunamamış olmanın derin acısını hissediyorum. Bunun hepimiz
için çok ağır bedelleri olduğunu yaşıyorum ve daha da fazlasının olacağının
kaygısını taşıyorum.
Atatürk ve kahraman silah
arkadaşlarının, imkânsız şartlar altında büyük fedakârlıklarla bize armağan
ettiği, güzeller güzeli biricik vatanımıza ve biricik Cumhuriyet’imize sahip
çıkamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Cumhuriyet’in 100. yılını kaygılar
içinde kutlamanın dayanılmaz ağırlığını taşıyorum.
Bizzat Atatürk tarafından çağdaş,
demokratik ve hak temelli yaşam değerleri üzerine inşa edilen ve Cumhuriyet
tarihi boyunca kurumsallaşmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün
kurumları bila istisna, iktidar eliyle bilinçli ve planlı bir şekilde çeşitli
ölçülerde örselendi, bozuldu, işlevsizleştirildi.
Kimileri kısmen, kimileri daha büyük
oranlarda zayıflatıldı, yozlaştırıldı, kimileri korkunç kamu zararı göz ardı
edilerek kurumsal hafızalarıyla birlikte komple tasfiye edildi.
2003’ten itibaren en az 10 yıl boyunca
devletin yaptığı bütün sınavların soruları çalınarak yandaş tarikatlara ve
cemaatlere verildi, fırsat eşitliği ve adil rekabet yok edildi.
Devletin nitelikli ve tecrübeli
insan kaynağı da ehliyetsiz ve liyakatsizlerle yer değiştirdi.
Bu yasadışı, bağnaz hurafe yuvalarının içinde, Atatürk
ve Cumhuriyet düşmanı, laiklik ve çağdaş değerlerin düşmanı olarak
yetiştirilenler, devletin her kademesine yerleştirildi.
Yaklaşık 500.000 tarikat mensubu,
ülkenin bin bir güçlükle oluşturabildiği yetişmiş insan kaynağıyla yer
değiştirildi. Ehliyet ve liyakatle birlikte devlet aklı da tabi ki yok
edildi.
Bugün devletin en önemli kurumları, Cumhuriyet düşmanları tarafından ve onlarla iş birliği içinde hareket eden kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen ahlâksızlar tarafından ele geçirilmiş durumda. Bu nedenle pek çok konuda her gün korkunç bedeller ödüyoruz.
Olağanüstü birikimiyle birlikte Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatıldığı için,
pandemi sürecinde daha çok bedel ödedik, daha çok can kaybı verdik.
Türk Hava Kurumu’nun müthiş Ateş
Kuşları orman yangınları söndürme filosu adice yalanlarla dağıtıldığı için,
2021 yılında, Cumhuriyet tarihinin en büyük orman yangınlarında ormanlarımızı
söndüremedik ve 140.000 hektarla, yıllık ortalamanın en az 15 katı orman kaybı
ve devasa bir ekosistem kaybı yaşadık.
Türk Silahlı Kuvvetleri afetlerle
mücadele sisteminin dışına çıkarıldığı ve destek grubu diye arka planda bir
yere konumlandırıldığı için, 6 Şubat 2023 depremlerinde normalden çok daha
büyük can kaybı yaşadık, sağ kalan depremzedeler çok daha büyük sıkıntılar
yaşadılar çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin olağanüstü şartlar için
hazırlanmış, her koşulda çalışacak.
İletişim, ulaşım, lojistik, insan gücü, etkin, doğru ve hızlı karar alma mekanizmaları gibi devasa imkân ve kabiliyetlerini ilk dakikalardan itibaren kullanmadığımız için, Türkiye’nin 1999’dan çok daha hazırlıklı haldeki gerçek arama kurtarma kapasitesini de ilk dakikalardan itibaren etkin ve verimli bir şekilde kullanamadık. Olan talihsiz yurttaşlarımıza ve geride kalanlarına oldu.
Bugün Ege’de 20 Türk Adası ve 2 Türk Kayalığı düpedüz Yunan işgali altındadır ve bize karşı silahlandırılmıştır. Her ikisi de yasadışıdır ve uluslararası hukuka aykırıdır ama iktidar, Türk ordusunu Anayasa’ya aykırı olarak durdurmakta ve bu konuda bir şey yapılmasına müsaade etmemektedir.
Ben bu konuyu yandaş kanal AHaber’de
dile getirdiğim ve "Türk Adalarını ve Kayalıklarını, vatan toprağını
yabancılara terk etmek vatana ihanet suçudur ve gün gelecek sorumluları
yargılanacaktır" dediğim için, bugün FETÖ’cülükten hapiste bir savcı
marifetiyle Cumhurbaşkanı’na hakaret ve tehditten 5 yıl hapisle
yargılandım. AKUT’a
yapılan iktidar darbesinin başlangıcını da bu kumpas dava oluşturmuştu.
AKP Türkiye’sinde Cumhuriyet’in hukukun üstünlüğü felsefesi üstünlerin hukukuyla yer değiştirmiştir. Suç işleyen iktidar mensuplarına hukuk işlememektedir.
Bugün küresel uyuşturucu baronları Türkiye’de kıran kırana çarpışıyorlar
mafya liderleri bile komik cezalarla dışarı çıkarılıyor.
Interpol’ün aradığı yabancı
uyuşturucu baronu mafya liderlerine Türk kimliği verilerek ülkemizde
korunuyorlar. Bugün Türkiye, Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun yeni uyuşturucu
merkezidir ve sık sık tonlarca uyuşturucu yakalandığı halde, işin başındaki
kişilere asla ulaşılamamaktadır.
İktidardakiler ve yandaşlar, kendi
suçları hakkındaki haberlere veya istemedikleri her tür habere her seferinde
yayın yasağı getiriyorlar. Dahası, insanlığın ortak bilgi havuzu olan internetteki,
Google’daki kendileriyle ilgili olumsuz haberleri de mahkeme kararlarıyla yurt
çapında ve/veya dünya çapında kaldırtıyorlar. Gelecekte insanlar araştırma yaparken bunların
gizledikleri kötülüklerini çok zor bulabilecekler.
Cumhuriyet’in milli ekonomisi ve
vergi hukuku bile artık yandaşları koruyan, fakirden alıp zengine veren bir
halde. 21 yıldır devam eden olağanüstü bir servet transferiyle yaratılan
oligarklara, milyarlarca liralık vergi borcu afları getirmesine rağmen,
emeklilere uygun destek bile sağlayamayan bir hale getirilmiş durumdadır.
Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul
olmuştur. Küçük bir azınlık yağmalanan ülke kaynaklarıyla süper
zenginleşirken, toplumun bugüne dek hiç olmadığı kadar geniş bir kesiminde
yoksulluk kronikleşmiş, derinleşmiş ve çok sayıda insan yardıma muhtaç hale
gelmiştir.
Son yıllarda sağlıksız beslenmekten Türk çocuklarının boyu kısalmıştır.
2020’lerin Türkiye’sinde bu utanç da hepimize yeter artık şanlı Türk tarihi
içinde.
Onca Anayasal Kuruma rağmen Siyasal İslam’ı
o kadar başıboş bıraktık ki görgüsüzlüğünün, acımasızlığının ve kötülüğünün
ölçüsü sınır tanımadığı içini sistemi sürdürülemez şekilde hasara uğrattı ve
olağan işleyiş her yerde çöktü. Bedellerini her gün, hepimiz, herkes, hep
birlikte çeşitli biçimlerde ve sürekli ödüyoruz ve daha ödeyeceğiz.
Çocuklarımızın masum zihinlerini
daha küçük yaşlarda ele geçirmek için milli eğitim sistemine müdahale edildi ve
evlerinden uzaktaki okullara gitmek zorunda bırakılan çocuklar, devletin yurt
yapması engellenerek yasadışı tarikat ve cemaatlerin yurtlarına yönlendirildi.
Ortaokul ve lise gençliğini ele
geçirmek için normal okullar kapatılarak İmam Hatip’e çevrildi ve Türk çocuğu
zorla imam hatiplere yönlendirildi.
Yurt oyununu üniversite gençliğinde
de uyguladılar ve çocuklarımız, gençlerimiz seçeneksiz bırakılarak tarikatların
yurtlarında kalmak zorunda kaldılar. Buralarda hepsinin tazecik beyinleri
yıkandı.
Bugün çoğu kız çocuğu olmak üzere
milyonlarca çocuğumuz zorunlu eğitim sisteminin dışında bırakılmış durumdadır. Oysa
Atatürk, eğitimde feda edilecek birey olmadığını söyleyerek yürütmüştü eğitim
seferberliğini. Cumhuriyet’in eğitimde birlik felsefesi sayısız tarikat ve
cemaatle, merdiven altı Kuran kurslarıyla, Sibyan mektepleriyle, anaokuluna
kadar indirdikleri din eğitimiyle bugün yok edilmiş durumdadır.
İktidarın, Türk milletini ne idüğü
belirsiz bir ümmet topluluğuna dönüştürmek için uyguladığı, önüne gelene
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı dağıtma projesi ise bütün bu ihanetlerin
içinde en korkunç olanıdır.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
bir Cihan İmparatorluğu olan, 600 yılı aşmış bir Türk Devleti olan Osmanlı
İmparatorluğu’nun Anadolu’daki son kalan Türk yurdu bakiyesidir. Korkunç ve
kanlı, uzun yıllar süren savaşların ve neredeyse 5 yıl süren korkunç ve acımasız
bir işgalin ardından Büyük Zaferle kurtarılan, elde kalan son Türk
yurdudur.
Bu nedenle Atatürk "Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
Türkiye halkına Türk milleti denir." diyerek
ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. diyerek, Anadolu’yu
korumak için can veren, can alan, gazi olan, şehit olan, milli mücadelenin
parçası olan, 1. Dünya Savaşı’nı ve Kurtuluş Savaşı’nı hep birlikte yaşayan,
acısını hep birlikte çeken, son Türk yurdu Anadolu’da geriye kalan, hayatta
kalmayı başaran tüm milleti, vatan kurtarıcılığı ve Cumhuriyet kuruculuğuyla
Türk milletinde birleştirmiştir.
Türkiye en çok bu nedenle
Türklerindir. O yüzden, Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ dir. O yüzden Türk’üm,
doğruyum, çalışkanım ’dır. O yüzden ‘varlığım Türk varlığına armağan olsun’ dur.
Eskiden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
verilenler Resmi Gazete ’de yayınlanırdı çünkü bir yabancıya Türk vatandaşlığı
verilmesi çok önemli bir olaydır ve devlet ile milletin gözü önünde
yapılmalıdır.
Oysa iktidar bugün çoğu geri kalmış Müslüman
ülkelerden gelen milyonlarca yabancıya Anayasa’ya aykırı olarak Türk
vatandaşlığı vermiştir, hala vermektedir ve bunu kamuoyunun bilgisinden
saklamaktadır.
Çünkü iktidar, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütün olan Türkiye Devletini bölerek üniter yapımızı, birliğimizi
ve dirliğimizi bozmak hedefindedir.
Vatan kurtarıcısı ve vatan kurucusu
kahraman Türk milletini, milyonlarca Suriyeliye, Afgan’a, Pakistanlıya,
Iraklıya ve bilmediğimiz daha nice geri kalmış Müslüman ülke vatandaşına Türk
vatandaşlığı dağıtarak, bölmeye ve ümmet toplumuna çevirmeye çalışıyor. Türkiye
Cumhuriyeti ulus devletinin ulusal yapısını yabancılarla sulandırarak ümmet
toplumuna dönüştürmeye çalışıyor. Yeni Anayasa’nın da, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini
yansıtacağından bahsediyorlar. Ne demekse artık.?
Çok büyük bir gurur, coşku,
mutluluk, güven, bağlılık ve birliktelik içinde kutlayacağımızı zannettiğimiz
biricik Cumhuriyet’imizin 100. yılında, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum,
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde uzun bir paragraf boyunca anlattığı tüm o çok
tehlikeli, korkunç, ihanete uğramış, bölünmüş, umutsuz, çaresiz günlerden
görünürde çok farklı olsa da, öz olarak çok benzer durumdadır.
Atatürk ismi ve milli mücadele süreci okul
kitaplarından ve her yerden silinmeye çalışılıyor, T.C. tabelaları kaldırıldı,
iç cephemiz yaralandı, bazı savunma sanayii kuruluşları dahil stratejik devlet
kurumları yok edildi, ekonomik yıkım yaratıldı, varlıklarımız satıldı,
yağmalandı, ihtiyat akçemiz bile harcandı, geleceğe borçlandırıldık,
milyonlarca sığınmacı ve mülteciyle demografik yapımız bozuldu.
TBMM’nin üstünlüğü ve kuvvetler
ayrılığı ilkesi kaldırıldı, Milli Güvenlik Güçleri sistemi değiştirildi, askeri
okullar kapatıldı, askeri sağlık sistemimiz yok edildi, ordumuz zayıflatıldı,
üretim ekonomisinden vaz geçildi, dünyada kendine yeten 7 ülkeden biriyken
tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı olduk, enerjide de dışa bağımlılığımız
arttı. Her açıdan çok kırılgan bir durumdayız.
İçinde bulunduğumuz durum çok kötüden daha kötüdür çünkü hiçbir şeyin
kontrolü Türk milletinde değildir. Her şey olabilir, her şey yapılabilir,
her şey denenebilir, her şeye cüret edilebilir. İktidar Türkiye’nin iç
cephesini çok hırpalamıştır.
Şartlar Türkiye’ye karşı emelleri
olanlar için çok müsaittir. Bunun farkında olmalı, uyanık ve çok dikkatli
olmalıyız.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin
sonunda dediği gibi; İşte bu ahval ve şerait altında dahi vazifemiz, Türk
istiklal ve Cumhuriyet’ini kurtarmaktır çünkü başka çaremiz yoktur.
Atatürk’ün bizden daha ilk
satırında, her zaman korumamızı ve gerektiğinde de savunmamızı istediği
istiklal ve Cumhuriyet’imizi her zaman korumadığımız ve gözümüzün önünde
korkunç şeyler yapılırken bile savunmadığımız için bugün geldiğimiz yer,
bağımsızlığımızı yer yer çeşitli ölçülerde kaybettiğimiz ve Cumhuriyet’imizin
artık, ‘bilhassa kimsesizlerin kimsesi’ olmaktan çıktığı, kendi yurttaşlarını,
kendi doğasını, kendi kaynaklarını, kendi sınırlarını, kendi barışını ve
kendisini koruyamaz hale geldiğidir.
Ormanlarımızı koruyamıyoruz, su kaynaklarımızı, tarım alanlarımızı, doğamızı koruyamıyoruz, madenlerimizi koruyamadığımız gibi madencilerimizi de koruyamıyoruz, SİT alanlarımızı koruyamıyoruz, kıyı alanlarımızı hatta milli parklarımızı bile koruyamıyoruz, müzelerimizi ve tarihi eserlerimizi koruyamıyoruz, kadınlarımızın, çocuklarımızın, öğrencilerimizin haklarını koruyamıyoruz, işçilerimizin, memurlarımızın, emeklilerimizin haklarını koruyamıyoruz. Sınırlarımızı bile koruyamıyoruz.
Korumamız gereken hiçbir şeyi koruyamıyoruz, kendimizi bile koruyamıyoruz.
Laik, demokratik, sosyal bir hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçiren siyasal İslamcı azgın azınlık,
emperyalizmle iş birliği halinde ülke kaynaklarını soymak ve yağmalamak için
Allah ile Kuran ile Din ile aldatarak milleti böldü. Fırsatta, adalette,
paylaşımda böldü, yarattığı eşitsizlikle büyük bir ikilik yarattı ve koca Türk
milletini ekonomik olarak ağır baskı altına alarak kendine yabancılaştırdı.
Yarattığı devasa algı yönetimi
makinasıyla kitlelerin algılarıyla, duygularıyla oynayarak her seferinde
istediğini aldı. Biz
Cumhuriyet’imizi ve kendimizi korumayı beceremedik. Cumhuriyet’imiz de bizi
koruyamıyor.
Biz Cumhuriyet’imizi koruyamadığımız
için Cumhuriyet’imiz de artık bizi koruyamıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti
bugün bütün kurumlarıyla birlikte ele geçirilmiş ve parti devletine
dönüştürülmüş durumda.
Süper zengin kirli siyasiler ve
onların kirli işbirlikçisi oligarklar tarafından tüm kaynakları sömürülen,
halkı birbirine düşman edilmiş hatta silahlandırılmış durumda olan ve ülkeye
doldurulmuş 15 milyonu aşkın sığınmacı, mülteci, kaçak ve aralarına sızmış
teröristlerle her an her şeyin olabileceği bıçak sırtı bir durumda.
Artık seçimler silahların gölgesinde ve iç savaş tehlikesi altında yapılıyor.
Buraya nasıl düştüğümüz belli olduğu
gibi nasıl çıkacağımız da bellidir. Tekrar Cumhuriyet’imize sahip çıkarak,
Cumhuriyet kurumlarını ayağa kaldırarak ve başta temel hak ve özgürlükler ve
hukuk devleti ilkeleri olmak üzere, Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını tavizsiz
koruyarak geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini kurtarabiliriz.
Türkiye’nin yeniden bir hukuk devleti
olması için önündeki tıkanıklıkları açarak işe başlayabiliriz, Ne olursa olsun
hukuk işlemelidir çünkü hukukun bittiği yerde şiddet başlar.
Bu zor zamanlardan da önce
gerçekleri konuşarak çıkabileceğimizi unutmamalıyız. Felaket de getirse,
mutluluk da getirse, birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Gerçek her zaman
en iyisidir.
Bugün Cumhuriyet’imiz yıkılmıştır ve bugün hepimizin görevi onu
kurtarmaktır.
Muhtaç olduğumuz kudretin aslında
içimizde olduğunu, damarlarımızda aktığını her şeyin insanla başarıldığını ve
Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, Cumhuriyet’imizin 100.
yılında tüm bu kötülükleri, suçları, ihanetleri geri çevirmek, sorumlularını
bağımsız Türk mahkemelerinde yargılamak ve bizden çaldıkları her şeyimizi geri
almak için gereken her şeye sahip olduğumuzu kimse unutmamalıdır.
Türkiye Cumhuriyet’i bu zor
zamanları da ülkesi ve milletiyle bir ve bütün olarak aşmasını bilecektir.
Bütün bunları ve daha fazlasını başaracak nitelikli insan kaynağına da,
profesyonel kadrolara da, Anayasal Kurumlara da, demokratik sisteme de
fazlasıyla sahiptir.
Atatürk’ün kurduğu muhteşem Cumhuriyet,
100. yılında çok hırpalanmış olsa da yerindedir ve hâlâ çok güçlüdür çünkü
devleti de, milleti de yerindedir ve her şeyin farkındadır. Devlet’in adaleti bazen geç gelir ama gelir, milletin
tokadı da bazen geç iner ama iner.
Nasuh Mahruki, 28.10.2023 06:00
#ÖkkeşBölükbaşı, #medyagunebakis.com, #Toplumsalmuhalefet,
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP