TÜRKİYE'NİN SUDAN’DA KİRALADIĞI ARAZİLER NE OLACAK.?
Türkiye’nin
Sudan’da Kiraladığı Binlerce Dönüm Tarım Arazisinin Geleceği Darbe İle Birlikte
Tehlikede. Darbe Yapılan Ülkede 99 Yıllığına Kiralanan 780,500.-Hektar Arazi Darbecilerin
Denetiminde ve Türkler Arazilere Sokulmuyor muş.!.
TÜRKİYE SUDAN’DAN AT,
EŞEK ve KATIR ETİ İTHAL EDECEK.!
ÇİFTÇİNİN TRAKTÖRÜ HACİZLİ, DEVLETİNKİ
AFRİKA’YI SÜRÜYOR.!
Bir zamanlar ‘tarım ülkesi’ olarak bilinen
Türkiye, Afrika’da arazi kiralıyor. Çiftçi, “Önce kendi üreticine destek ol”
diyerek hükümete karşı çıkıyor. Uzmanlara göreyse bu kiralamalar politik nedenlerle
yapılıyor.
Daha önce Sudan’da 99 yıllığına, 780 bin dönümlük tarım
arazisi kiralayan Türkiye, başka bir Afrika ülkesi olan Nijer’den kiralama
yapıyor. Nijer’de 1 milyon hektarlık alan kiralayan Tarım İşleri Genel
Müdürlüğü (TİGEM), özellikle yem bitkisi üretmeyi ve bunu Türkiye'ye getirip
yem maliyetini düşürmeyi hedefliyor.
Türkiye’nin bu hamlesine çiftçi de, muhalefet de karşı
çıkıyor. Geçen hafta konuya değinen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise 140
ülkenin aynı yöntemle toprak kiraladığını söylemişti.
Şimdiden Türkiye'nin yurtdışında kiraladığı arazilerin
ülkenin yüzölçümünün üç katına ulaştığını aktaran Erdoğan, sözlerine şöyle
devam etmişti: "Toprak kiralamada amaç bir asır sonrasının taleplerine
hazırlık yapmaktır. Böyle derdi olmayanlar ülkemizin niye Sudan'da, Nijer'de
toprak kiraladığını anlayamıyor. Sadece anlamakla kalmıyor, bize ithamlarda
bulunuyorlar.”
Peki uzmanlar, Erdoğan’ın sözlerini neden inandırıcı
bulmuyor.?
"MÜMKÜN OLMAYAN BİR PROJE"
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ziraat Mühendisleri
Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Sudan’da kiralanan tarım
alanında Türkiye’nin umduğunu bulamadığını söylüyor.
Suiçmez’e göre hem Afrika ülkelerindeki siyasi iç
karışıklıklar var, hem de maliyetler Türkiye için aslında cazip değil.
Suiçmez sözlerine şöyle açıklık getiriyor: “Siyasi
çatışmalar ve darbe ortamı nedeniyle bizim o projemiz yaşama geçirilemedi.
Küçük üretici öz sermaye yetersizliğinde aldığı krediyi ödeyemeyip traktörüne,
arazisine, hayvanına el konurken, tüm araçları elinden alınırken bu 1 milyon
hektarda biz yem bitkisi üreteceğiz, sonra da bunu ülkeye getireceğiz ve yem
bitkisinde hem fiyatları düşüreceğiz… Hem de arz açığımızı gidereceğiz. Bu
mümkün olmayan bir proje.”
Uzmana göre bir konteyner Türkiye’ye 45 günde ulaşıyor
ve taşıma maliyeti çok yüksek. Dolayısıyla Nijer’de üretilecek yem bitkisini
Türkiye’ye nakletmek ekonomik de değil, mümkün de değil.
Daha önceleri tarımda kendine yetebilen Türkiye, ne
oldu da Afrika’da tarım alanı kiralar hale geldi.?
"SİYASİ İLİŞKİLERİ GELİŞTİRMEK İÇİN"
Bu soruya, kendi de eski bir ziraatçı olan Dünya
gazetesi yazarı Kerim Ülker yanıt veriyor ve meselesinin özünde siyasi saikler
yattığını söylüyor:
“Türkiye genelde Afrika kıtasında yani Etiyopya’da,
Sudan’da, Nijer’de toprak kiralaması yapıyor. Özel sektörler başlasa da daha
sonra yola TİGEM ile devam edildi. Türkiye'nin, siyasi ilişkileri geliştirmek
için o ülkelere gittiği düşüncesindeyim. İngiltere, Çin gibi gelişmiş ülkeler
bu konuda çok hızlılar. Ancak Türkiye şu an için yalnız kiralamakla kalmış gibi
görünüyor. Dolayısıyla bu tür tarım alanı kiralamalarının Türkiye’nin bir
faydası yok.”
Ülker, Türkiye’nin tarım potansiyelini yanlış
kullandığını da söylüyor. Daha net bir tablo çizmek için de Rusya'dan örnek
veriyor ve domates ithal eden ülkenin, Türkiye’ye muhtaç olmamak için büyük
seralarda domates üretmeye başladığını aktarıyor: "Üretenler kim biliyor
musunuz.? Akdeniz'deki ihracatçı birlikleri. Biz Rusya'ya, domates ekmeyi
öğretmeye gittik. Ülkemizde çiftçiye destek olmadığından, üreticinin yapacak
bir şeyi kalmadı artık.”
Şanlıurfa’nın bereketli topraklarında üretim yapmaya
çalışan Abdullah Melik, Ülker’in sözünü ettiği o destek alamayan çiftçilerden
yalnızca biri.
Melik aynı zamanda Türkiye’nin Afrika’da tarım arazisi
kiralama politikasına tepki gösteren de bir üretici. DW Türkçe’nin sorularını
yanıtlayan çiftçi, ekonomik krizle mücadele etmeye çalışan üreticinin son
dönemde mesleğini ve toprağını bıraktığını söylüyor. "Bu insanlar şimdi ne
yapıyor” diye sorduğumuzdaysa, "Mevsimlik işçi olarak başka yerlerde
çalışmaya gidiyorlar” yanıtı veriyor.
TARIMDA KAN KAYBEDİYORUZ
Türkiye’de yaklaşık 24 milyon hektar tarım arazisi
bulunduğunu, bunların çoğunun da işlenebilir olduğunu söyleyen Melik,
"Türkiye'nin de diğer ülkeler gibi yurtdışında tarım alanı alıp üretim
yapabilir. Ancak önce kendi çiftçisine destek versin, çalışma koşullarını
iyileştirsin. Nihayetinde Türkiye bir tarım ülkesi” diye konuşuyor.
Türkiye İstatistik Kurumu ve Sosyal Güvenlik Kurumu'nun
2020 verilerine göre Türkiye’deki çiftçi sayısında yüzde 48’lik bir düşüş var.
Tarım alanlarında ise son 18 yılda yüzde 12,3’lük bir azalma söz konusu.
Son bir yıl içerisinde Türkiye’nin çeşitli
kentlerindeki çiftçiler pek çok protesto gösterisi düzenledi. Mazot pahalılığı,
sulama problemi, tohum sıkıntısının yanı sıra çiftçiyi en çok mağdur eden şey,
Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları kredileri ödeyemedikleri için
traktörler ve mallarına haciz konması oldu. Öyle ki, Türkiye'nin dört bir
yanından Ankara'ya giden çiftçiler, Meclis’e yürüyerek dertlerini anlatmak
istedi. Ancak polis, çiftçileri kente sokmadı.
Tunca Öğreten ©
Deutsche Welle Türkçe
@ #ÖkkeşBölükbaşı © #MedyaGünebakış
Ökkeş Bölükbaşı,
İstanbul - Nisan.2022-okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/
-okkesb@turkfreezone.com,
Türkiye-Sudan Ortaklığındaki Tarım Şirketinin İçler Acısı Durumu Raporlara Yansıdı
Türk Sudan
Uluslararası Tarım ve Hayvancılık AŞ’nin 2020 Faaliyet Raporu, “Sudan’da tarım
hayalinin çöktüğünü” ortaya koydu. Rapora göre, 780 bin 500 hektar arazi
vermesi gereken Sudan, bir hektar bile vermedi.
İktidarın “Sudan’da tarım” hayalinin iflas ettiği,
Türkiye-Sudan ortaklığında kurulan şirketin faaliyet raporlarında da itiraf
edildi. Sudan’da tarım faaliyeti yürütmek amacıyla iki ülke arasında imzalanan
anlaşma 2015’te onaylandı. Anlaşma sonrası kurulan Türk Sudan Uluslararası
Tarım ve Hayvancılık AŞ’nin 2020 faaliyet raporu ortaya çıktı.
BİR ÇALIŞANI VAR.! YÖNETİME ÖDENEN HUZUR HAKKI 416 bin 695.-TL.
66.5 milyon TL sermayeli şirketin yüzde 80’i TİGEM’e yüzde 20’si
ise Sudan Tarım ve Ormancılık Bakanlığı’na ait. Şirkette altı yönetim kurulu
üyesi ve bir de başkan var. Başka da kimse yok. Rapora göre, 31 Aralık 2020
itibarıyla personel sayısı bir kişi. Hiçbir faaliyet olmamasına karşın 1 Ocak
2020 ile 31 Aralık 2020 dönemi için yöneticilere sağlanan huzur hakkı ve
ikramiye toplam tutarı 416 bin 695 TL.
Raporda, şöyle denildi: “TİGEM’e tahsis edilmesi gereken 780 bin
500 hektar arazinin devir teslimi Sudan’da yaşanan hükümet değişikliği ve
Covid-19 nedenleri ile gerçekleşememiştir. Arazilerin TİGEM’e tahsis
edilememesine bağlı Türk özel sektör firmalarına kiralama yapılamadığından
tarımsal üretim gerçekleşmemiş, yatırım yapılmadığından faaliyette bulunulmamıştır.
Kadro ihdasları, resmi yazı ile talep edilmiştir.”
GİDER YÜZDE 100 ARTTI
Rapora göre 994 bin 598 TL tutarında gerçekleşen faiz gelirleri
2019’a göre yüzde 46 oranında azaldı. Azalış nedeni olarak 2020’de mevduat faiz
oranlarının düşmesi gösterildi. Faiz gelirinin toplam gelirin yüzde 100’ünü
oluşturduğu belirtildi. Diğer olağandışı gelir ve kârlar 2019 yılına göre yüzde
99 oranında azaldı. 116 bin 483 TL tutarındaki olağandışı gider ve zararlar
2019 yılına göre yüzde 100 oranında arttı. Bunun geçmiş yıllara ait yönetim
kurulunun ücret ve ikramiye farkları ile yönetim kurulu üyelerine ödenen vergi
iadelerinden oluştuğu belirtildi. Toplam giderlerin yüzde 15.4’ünü oluşturduğu
kaydedildi.
Rapora göre, dönem kârı olan 238 bin 250 TL’den vergi ve yasal
yükümlülükler (61 bin 707 TL) düşüldükten sonra dönem net kârının 176 bin 542
TL olduğu kaydedildi. Net kâr 2019’da 931 bin 673 TL’ydi.
"TAHSİS OLURSA..."
Şirketin 2018 ve 2019 yılı faaliyet raporlarında da Sudan’ın
anlaşma kapsamında arazileri tahsis etmesi durumunda yatırımlara başlanacağı
dile getiriliyor. Öte yandan TİGEM’in 2020 faaliyet raporunda da şirket için
Sudan’ın başkenti Hartum’da da şube açıldığı belirtildi.
HAYALDİ HAYAL KALDI
2018’de dönemin Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli, Sudan’a gidip
tarım arazilerini gezmişti. Pakdemirli, “En sonunda arazimize kavuşmuş olduk,
şimdi içindeyiz” demişti. Türk-Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık AŞ
binasının açılışını da yapan Pakdemirli, “Bu binada, ülkemize tahsis edilen 780
bin hektarlık tarım alanında çalışmalar yürütülecek, yeni tecrübeler elde
edilecek” demişti. Pakdemirli’nin bu “hayalleri”
gerçekleşmedi.
@ #ÖkkeşBölükbaşı © #MedyaGünebakış
Ökkeş Bölükbaşı,
İstanbul - Nisan.2022-okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/
-okkesb@turkfreezone.com,
Sudan’da Kiralanan Araziler Ne Olacak.?
Darbe yapılan ülkede 99 yıllığına
kiralanan 780 bin 500 hektar arazi var. Türkiye’nin Sudan’da kiraladığı
binlerce dönüm tarım arazisinin geleceği darbe ile birlikte tehlike altında..
CHP Tekirdağ Milletvekili ve Ziraat Yüksek
Mühendisi Dr. İlhami Özcan Aygun, Sudan'da yaşanan darbeden sonra 99 yıllığına
kiralanan 780 bin 500 hektarlık arazi ile “Yabancı topraklara bel bağlayarak
milli tarım yapılamaz. Bakın darbe olur, anlaşmanız çöp olur. Milli tarım milli
topraklarda, milli çiftçiye tam destek vererek gerçekleşir” uyarısını yaptı.
AKP'nin tek başına iktidar olduğu 17 yıl boyunca
stratejik ve planlı bir tarımsal kalkınma politikası yürütemediğini vurgulayan
Aygun, şu tespitleri yaptı:
“AKP'li bakanlar, birbirine sahip çıkmayınca,
çiftçi ortada kaldı. Her bakan, bir öncekinin projesini rafa kaldırdı. Eski
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik'in getirdiği ‘Milli Tarım
Projesi', sonraki bakan Ahmet Eşref Fakıbaba tarafından rafa kaldırıldı. Şimdi
bu proje birkaç makyajla yeniden ısıtılıyor. Eğitim gibi tarımı da yap-boz
tahtasına çevirdiler. Strateji, vizyon, planlama ve liyakatten uzak bir anlayışla tarımsal kalkınma olamaz.”.
ÇİFTÇİLER
TARIMI BIRAKTI
Aygun, 2002 yılında 2 milyon 588 bin olan
çiftçi sayısının yanlış politikalar nedeniyle 2 milyon 132 bin kişiye düştüğüne
işaret etti. Yarım milyon çiftçinin topraklarından geçinemediği için üretimden
çekildiğini kaydeden Aygun, girdi maliyetlerindeki artış nedeniyle para
kazanamaz hale gelen üreticinin topraklarını terk ederek “tüketiciye
dönüştüğünü” vurguladı.
Resmi verilere göre çiftçi
borcunun 2002 yılında 530 milyon lira iken 2018 yılı sonunda 101 milyar liraya
fırladığına işaret eden Aygun, “Yani 16 yılda çiftçi borcu 190.5 kat artmıştır.
Çiftçi kan ağlamakta, geçinemez haldedir” diye konuştu.
Yeni programda çiftçinin girdi maliyetlerini
sübvanse etmeye yönelik tek bir cümle geçmediğinin altını çizen Aygun, şu
tespitleri yaptı:
“Özellikle 2018 yılında dövizdeki zıplama
nedeniyle mazot, gübre, yem, ilaç ve tohum fiyatlarında fahiş artış meydana
gelmiştir. Gübrenin kilogram fiyatı 2017'ye göre yüzde 112-130 artmıştır.
Tarımsal sulama ile aydınlatma tarifelerine yüzde 70'i aşan zam yapılmıştır.
Bakanlığın gübre
fiyatlarında yaptığı yüzde 15 indirim ise devede kulak
kaldığı için çiftçinin üretimden kopuşu engellenememiştir. Mazot fiyatları
geçen yıla göre yüzde 25-30 artmıştır. Devletin mazot desteği ise yağlı
tohumların ekiminde yüzde 11.76 düzeyinde kalmıştır. Bu şartlarda çiftçi üretim
yapabilir mi? Üzülerek gördüm ki yeni pakette çiftçinin girdi maliyetlerinin
sübvanse edilmesine yönelik tek bir cümle yok.”
İTHALATLA MİLLİ TARIM OLMAZ
CHP Tekirdağ Milletvekili ve Ziraat Yüksek
Mühendisi Dr. İlhami Özcan Aygun, tarımdaki çöküşün Türkiye için çok dramatik
olduğunu, sadece 2019'un ilk 2 ayında 113.5 milyon dolar canlı
hayvan, 409 milyon dolar hububat ithal edildiğini açıkladı. Dolardaki artış
nedeniyle ithalatın Türkiye bütçesine maliyetinin arttığının altını çizen
Aygun, “İthalatla milli tarım da, milli birlik de olmaz” dedi.
Aygun, yanlış politikalar sonucu, Arazi
Bölünebilirlik Yasası ile üreticide miras problemleri yaşandığını kaydetti.
Yaşlı mevsimsel üreticinin artık tüketici haline geldiğine işaret eden Aygun,
“Yani ülkemizin her alanında olduğu gibi tarımda da tam bir tüketim dönemine
geçtik. Üretenler adım adım tüketici haline dönüşüyor. Her şeyi tüketerek var
olamazsınız” eleştirisini yaptı.
@ #ÖkkeşBölükbaşı © #MedyaGünebakış
Ökkeş Bölükbaşı,
İstanbul - Nisan.2022-okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/
-okkesb@turkfreezone.com,
TİGEM-TARIM İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN PİLOT ÇİFTLİK
PROJESİ
Tarım alanında
Türkiye-Sudan iş birliğini de güçlendirmeyi arzu ediyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanımız ve zatıâliniz başkanlığında dün gerçekleşen verimli temaslar
sonucunda
Sudan’da ilk
etapta 100 bin hektar yani 1 milyon dönüm tarım arazisi ülkemiz tarafından
işlenmeye tahsis edilmiştir. Bu miktarın ileride artırılması hususunda da
mutabık kalınmıştır."
TİGEM-Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğü'nün pilot çiftlik projesi öncülüğünde bu alanda başlatılacak
tarımsal üretim iş birliğinin Türk iş insanları için Sudan’da önemli bir
yatırım fırsatı sunarken aynı zamanda Sudan'a istihdam, tarımsal teknoloji ve
gıda arz güvenliği gibi alanlarda katkı sağlayacağına vurgu yaptı.
SUDAN’DA TOPRAK
KİRALAMANIN 8 YILLIK HİKÂYESİ
— AKP Hükümeti, Her dönem Sudan’a özel ilgi gösteriyor. Özellikle
tarım konusunda bu ülkeyle işbirliği için çalışmalar yıllardır sürdürülüyor.
Türkiye’nin Sudan’da arazi kiralama girişimi 2013 yılında Mehdi Eker’in
bakanlığı döneminde başladı.
— Sudan’da 99 yıllığına 780 bin 500 hektar tarım arazisi
kiralandı. Bu arazilerde hem devlet hem özel sektör tarımsal üretim yapacak
diye duyuruldu.
ORTAK ŞİRKET KURULDU
— Bakanlar Kurulu’nun 9.11.2015 tarih ve 2015/8234 sayılı kararı
ile onaylanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında İkili Tarımsal İşbirliği ve Ortaklığına İlişkin Anlaşmaya dayanarak Türk
Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Anonim Şirketi kuruldu. Şirket
sermayesinin yüzde 80’i, Tarım Bakanlığı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne,
yüzde 20’si Sudan’a ait.
— Türkiye-Sudan Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşması Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Aralık 2017 tarihinde Sudan’a gerçekleştirdiği
ziyaret sırasında dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve Sudan Cumhuriyeti
Ticaret Bakanı Hatim El Sir Ali tarafından imzalandı.
SUDAN’DA DARBE İLE YÖNETİM DEVRİLİNCE
— Nisan 2019’da Sudan’da darbe ile yönetim devrilince, Türkiye’nin
bu ülkedeki tarımla ilgili faaliyetleri belirsizlik sürecine girdi.
— 2019’da Sudan ile imzalanan Ekonomik Ortaklık Anlaşması bir kez
daha toprak meselesini gündeme getirdi.
İTHALAT TAVİZLERİ
VERİLDİ
— Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu’nun 4 Aralık
2019’da Komisyon Başkanı Volkan Bozkır başkanlığındaki toplantıda “Türkiye
Cumhuriyeti ve Sudan Cumhuriyeti Arasında Ticaret ve Ekonomik Ortaklık
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin
Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Yetki Verilmesine
İlişkin Kanun Teklifi” ele alındı.
— TARIMDA 802 ÜRÜN İÇİN TAVİZ VERİLDİ
Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve Avrupa Birliği Genel
Müdürü Hüsnü Dilemre’nin 4 Aralık 2019’daki toplantıda verdiği bilgiye göre;
Sudan’dan ithal edilecek 802 tarım ürününde gümrük vergilerini kaldırmayı
taahhüt etti. Bu ürünler Sudan’dan tarım ürünleri ithalatımızın yüzde 8’ine,
3.5 milyon dolara denk geliyor. 35 adet üründe ise gümrük vergilerinde yüzde 50
oranında indirim taahhüt edildi. Buna karşılık olarak Sudan tarafı, ticarete
konu olan hem sanayi hem tarım ürünlerinin yüzde 87’sinde ülkemize taviz
vermeyi taahhüt etti. Söz konusu ürünler Sudan’a ihracatımızın yüzde 55’ine
denk geliyor.
İTHAL EDİLECEK TARIM
ÜRÜNLERİ VE MİKTARLARI
Sudan’dan; 50 bin büyükbaş hayvan, 2 bin küçükbaş hayvan, 8 bin
ton et, 2 bin ton tereyağı, 2 milyon adet yumurta, 500 ton bal, 5 bin ton
patates, 5 bin ton domates. Bin ton sarımsak, 2 bin ton üzüm, her biri 5 biner
ton olmak üzere buğday, arpa, yulaf, mısır ve 2 bin ton buğday unu ithal
edileceği taahhüt edildi.
— SUDAN İLE BİR KEZ DAHA TOPRAK KİRALAMA KONUSU GÜNDEMDE.
Bir yandan “toprak kiralıyoruz, orada üretim yapılacak” demek,
diğer tarafta tavizlerle ithalat yapmak çiftçi açısından kabul edilebilir bir
durum değil.
Türkiye’nin öncelikle kendi çiftçisini destekleyerek kendi topraklarında üretim
yapılmasını sağlamalı.
Ayrıca, ister ülke bazında isterse şirket bazında olsun, bir başka
ülkenin arazisini kiralayıp veya satın alarak tarımsal üretim yapmanın o
ülkedeki halka haksızlık olduğunu da vurgulamamız gerekiyor. Bugün açlık
yaşanan Afrika’da, arazilerin başka ülkeler veya şirketler tarafından
kullanıldığını unutmayalım.
@ #ÖkkeşBölükbaşı © #MedyaGünebakış
Ökkeş Bölükbaşı,
İstanbul - Nisan.2022-okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/
-okkesb@turkfreezone.com,
TOPRAKLARINI SÖMÜRGECİLİĞE AÇAN ÜLKEDE DURUM.?
Türk tarımı kendi özelinde üretim, pazarlama, nakil, gıda güvenilirliği,
tarım alanlarının işgali, girdilerin pahalanması nedeniyle ürün fiyatlarının
artması ve dış piyasayla rekabet şartlarının azalması, iklim değişimi, modern
sulamacılık yapılamaması ve ırmak yataklarının işgali nedeniyle toprakların
çölleşmesi ve su kaynaklarının azalması, tarım sektörüne yatırımın azalması
gibi ağır sorunlarla karşı karşıya. Hükümet tarım sektöründeki ağır sorunların
farkında ve halkın gıda ihtiyacın karşılamak üzere ithalat yolunu sonuna kadar
açmış durumda; açmakla da kalmayıp ithal ürünlerde gümrük vergilerini düşürme
ya da sıfırlama yoluna gitti. İthalat dengesini sağlamaya çalışırken de kurdaki
yükseliş, bu dengeyi bozmakla kalmadı, ürüne ulaşımı da kısıtladı, çiftçiyi ise
tamamen bitirdi; çiftçi üretimi azaltmak ya da sonlandırmak zorunda kaldı.
Nereden baksanız sürdürülebilir olmayan bir Tarım politikası.!
SUDAN’DA TARIM ARAZİSİ KİRALADILAR
Sayın
Cumhurbaşkanı her ne kadar “halkın yaşam seviyesi arttığı için ürünlere talep arttı”
diye bir savunma yapsa da ağır sürecin farkında olmalı ki bizzat kendisi yeni
bir tarım projesi ortaya koydu ve gelişmiş ülkelerin başka ülkelerde tarımsal
faaliyet politikalarını örnek alarak, Sudan'da tarım arazisi kiralama yoluna gitti.
Türkiye Sudan'dan 780.500 hektar toprak kiraladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan,
2017'de projeye start verdi ve Nisan 2014'te imzalanan “Türkiye-Sudan Tarımsal
İşbirliği ve Ortaklığına İlişkin Anlaşma” çerçevesinde Sudan'da
hayata geçirilecek TİGEM projesiyle birlikte iki ülke arasında tarım alanında
işbirliğinin bir üst seviyeye taşınacağını bildirdi. Türk hükümeti 99 yıllığına
kiraladığı, Omdurman, Rahat, Medani ve Abugota bölgelerinde, susam, pamuk,
yağlı tohumlar, tropikal meyveler, sebze tohumları üreteceğini savlamakta.
Ürünleri ise
ağırlıklı olarak üçüncü dünya ülkelerine satacağını, ülkemizde üretilmeyen
ithal edilmek zorunda kalınan ürünlerin üretileceği, bu yolla hem Sudan tarım
sektörüne katkıda bulunacağı hem de küresel ölçekli şirketler kurulmasının
önünü açacağını ileri sürmekte. İşe, TİGEM’in Abugota 1 bölgesinde 12.500 hektar arazide
çiftlik kurmakla başlayacağını söyleyen hükümet, Aralık ayı içerisinde özel
teşebbüs firmalarını davet edeceğini de açıkladı. Şirketin tüm gelirlerinin vergi dışında
tutulacağını belirten sözleşmeye göre Sudan hükümeti kiraladığı arazilerin kira
parasını reel fiyatlar üzerinden belirleyecek ve yatırım öncesi bir dönemde
kira istemeyecek. Türk hükümeti yatırımın alt yapısını tamamlamak için
Hartum’da yeni bir havaalanı yapacağını, pamuk üretimi için teknik yatırımların
yanında elektrik üretimi, hububat siloları ve mezbahalar kuracağını da ifade
etti. Bu yatırımların organizasyonu için Ziraat Bankası’nın başkent Hartum’da
şube açacağını da ekledi.
Ancak sorun
şu: Tüketici halkın kulağına hoş gelebilecek bu proje yürüyecek mi yoksa yeni
bir fiyaskoyla mı sonuçlanacak? Fikir sahibi olmak veya fikir söylemek için
Sudan'ın tarım sektöründeki durumunu bilmek zorundayız. Zira ülkemizin ne tarım
politikasının ne de ekonomisinin yeni bir macerayı kaldıracak hali yok.
BÖLGEDEKİ PROJELERİN ÇOĞU ZAMAN İÇERİSİNDE ÇÖKTÜ
Sudan'ın
tarım sektöründeki durumunu analiz etmeden bir maceraya girmiş olsak da
Sudan'ın sorunlarını tüm gelişmiş dünya izlemekte. Başta uzun süre Sudan'ı
tarımsal sömürge olarak kullanan İngiltere olmak üzere birçok gelişmiş ülke
seminerler organize ederek tüm yönleriyle Sudan'ın Tarımsal Potansiyelini
değerlendirmekte. İngiltere'de 2015 yılında yapılan seri seminerlerde
akademisyenler ve uygulayıcılar Sudan'ın ekonomik, hukuksal, politik, kültürel
sorunlarını tartışarak ülkenin tarımsal sömürge olarak kullanılmasında bir
avantaj olup olmadığını tartışmakta. İşte kısa bir özeti:
Sudan ve
Güney Sudan'ın Afrika kıtasının en önemli tarım merkezine dönüşme umutları neredeyse
bir yüz yıldır tartışılmakta. Sudan'da had safhadaki çevresel ve iklimsel
değişimler nedeniyle hükümet İngiliz pamuk üreticilerinin zorlamasıyla başkent
Hartum’un güneyinde Beyaz ve Mavi Nil arasında Cezie sulama projesini
uygulamıştır.
Ancak bölgedeki projelerin çoğu zaman
içerisinde ya çökmüş ya da kısmi başarılar elde etmiş durumda. Cezire
projesinin çöküşü 1970’li yıllarda başlamıştır.
Nil nehrinin
yapısı gereği yüksek sediment (çökelti) oranı olması ve yoğun ot büyümesi
sorunu sulama kanallarının çoğunun tıkanmasına neden olmuştur. Cezire
projesinin model alındığı New Halfa tarım projesi de yıllar içerisinde
çökmüştür.
Sudan ve
Güney Sudan'ın tarım sektöründeki temel, tarihsel ve geleceğe dönük sorunları
benzerdir. Sudan hükümetlerinin kendi aralarında işbirliği ve tarafsızlık
olmaması Cezire sulama projesini kötü etkilemiştir. Çünkü Cezire projesi 1998'e
kadar Sudan ekonomisinin omurgasını oluşturmuş, kıtanın ise en büyük tarım
projesi olmuştur. Ancak personel alımının politize olması, şeffaf politikaların
olmaması, mülk sahiplerinin tutumları, Cezire idaresinin devlet kontrolünden
çıkarılması, özelleştirmeler ve en önemlisi halkın kendi arasındaki çatışmalar
Cezire projesini çok olumsuz etkilemiştir. Bu çapta büyük sorunlara ilaveten,
Sudan'ın tarım sektöründe mülk sahipleri de dahil olmak üzere tarım bilgisi ve
verisi son derece sınırlıdır. Tarımsal sorunlar sivil halka politik şiddet
olarak dönmüştür. Sudan hükümeti petrolden elde ettiği gelirin bir kısmıyla
tarım sektörüne tekrar yatırım yapmayı da reddetmiştir. Politik sebeplerle
Nil'deki sudan faydalanma oranı da düşüktür. Özel mülk sahiplerinin yarattığı
sorunlar yanında tarımsal üretime devletin müdahalesi çatışmanın en büyük
nedenlerindendir. Ürünlerin pazarlanmasında da ağır sorunlar vardır. Nil'in
sularının politik kontrol altında olması Sudan'ın sulu tarım yapmasının
önündeki en büyük engeldir. İlaveten Nil sularında buharlaşma sorunu gittikçe
artmaktadır ki yılda yaklaşık 2 milyar küp su buharlaşarak yok olmaktadır.
1956'da imzalanan "Nil Suları
Anlaşması" ile Mısır 55.5 milyar küp su alırken Sudan
18.5 milyar küp su almaktadır ve bu kısıtlı su temini Sudan'da tarımsal
gelişmenin potansiyeli olmadığının göstergesidir. Yatırımın olmaması ve diğer
faktörler bir araya gelince Cezire sulama projesi çökmüştür. Hububat, yem
bitkisi sorghum, darı ve buğday üretimi 2006-2009 arası döneme göre %42
oranında azalmıştır.
Sudan’da
nüfus Suudi Arabistan, Mısır ve Etiyopya’ya göre düşük olmasına rağmen, bunu
bölgesel ve yerel boyutta bir avantaja dönüştürememiştir. Sudan’da mal ve
market gelişiminde en önemli dezavantaj politik stabilitenin olmamasıdır. Alt
yapı yani yol, havaalanı, iletişim teknolojisi ve demiryolu iletişimi sorunludur.
Temel tarımsal ürün olan pamuk üretimi bitmiştir. Buğday üretimi Sudan’da
ikinci plana atılmış ve buğdayı büyük çapta uluslarası pazarlardan temin etmek
zorunda kalmışlardır. Sudan’da yeraltı sularının kısıtlılığı nedeniyle çöl
tarımına uygun tarım politikaları yapılmadığı taktirde Sudan‘ın kendi nüfusunu
dahi besleyemeyeceği bir gerçektir.
Bazı
Sudanlılar, Sudan'ın omurgasının petrol olmadığını tarım olduğunu iddia etseler
de Tarım Sektöründe ve Projelerindeki başarısızlık ortadadır. Sudan‘ın
alternatif tarımsal ürün politikalarına dönmek zorunda olduğu, fazla su isteyen
ürünlerin üretimi yanında çiftlik hayvanları üretiminin bitirilmesi ciddi
boyutta öngörülmekte. Netice olarak Sudan ekonomik olarak, düşük-gelirli ve
gıda kaynakları düşük ülkeler arasındadır (IFAD 2009) ve ileri süreçte de MDG
kriterlerini karşılayamayacağı bilinmektedir.
TOPRAKLARINI TARIM SÖMÜRGECİLİĞİNE AÇTI
Tüm bu
nedenlerle Sudan, Tarım sektöründen büyük oranda çekilmiş ve petrolden elde
ettiği gelirle tarım sektörünü destekleyerek kaynaklarını heba etmeme kararı
almıştır. Bu kararla birlikte geniş topraklarını uluslararası şirketlere
kiralayarak gelir elde etmeye çalışmaktadır. Sudan topraklarını tarım
sömürgeciliğine açtığından itibaren birçok ülke Sudan'da tarım yapmayı denemiştir. Çin, Hindistan ve Brezilya,
Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Kore, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Ürdün,
Mısır ve şimdi de Türkiye.
Bilindiği
üzere, 1989'da Sudan'da askeri bir kalkışma oldu. İslamcı askerler ve ulusal
İslamcı cephe tarafından desteklenen kalkışmada Güney Sudan'lı asiler cepheye
alındı. Kalkışmanın asıl amacı isyancıları ezmek, Güney Sudan'ı İslamize ve
Arabize etmek, Güneyi zorla birleştirmekti. Bu amacı gerçekleştirmek için
cunta, ülkenin petrol rezervlerini büyük çapta kendi amacına uygun kullanmaya
başladı ve diğer İslamcı ülkelere kapılarını araladı. Ancak kısa süre sonra bu
grupların bu türden girişimler için yeterli teknik deneyimleri olmadığı ortaya
çıktı; neticede cuntacılar çeşitli politik gerekçelerle onları ülkeden
gönderdi. Cunta ülkedeki ekonomik sıkıntılarla baş edebilmek, petrolünü
çıkarabilmek, diğer doğal kaynaklarını ortaya çıkarabilmek için hararetle
etkili bir iş ortağı aramaya başladı. İşte tam bu aşamada Çin devreye girdi.
Cunta, Çinli ortaklarının çalışma şartlarını idealize etmek için ne insan
hakkı, ne işçi hakkını gözetiyor vatandaşlarının sivil ve politik haklarına
karşı inanılmaz boyutta saldırıyordu. Cunta iş ortaklarından, işçilerin çalışma
şartlarının sıkılaştırılması yanında insan hak ihlallerine itibar ve açık
edilmemesi sözünü de aldı.
Sudan dahil
olmak üzere Çin'in Afrika'da varlığı bölgenin doğal kaynaklarını kontrolünde
tutmak ve hızlı ekonomik büyümenin neticesi olan petrol ihtiyacını karşılamak
içindir. Çin'in Sudan'da varlığı Sudan tiranlığını ve diktatörlüğünü
desteklemektedir; aynen Çad ve Zimbabve'de olduğu üzere. Çinli liderler Çin‘in
hiçbir koşulda Sudan'ın içişlerine karışmadığını ifade etse de bu bir yalandır
ve Çin'in bizzat varlığı birçok Afrika ülkesindeki işçilerin çalışma
şartlarının düzelmesindeki en büyük engeldir. Çin kendi teşebbüslerinde
cuntanın hapsettiği Sudan'lı sivillerin ağır çalışma koşullarında güvencesiz
hatta ücretsiz çalışmasına göz yumarak insan hak ihlallerine bizzat ortak
olmuştur. Sudan devlet başkanı da Çin'de bu karşılıklı ilişkiden memnundur,
mutludur; her koşulda birbirlerinin varlıklarını devam ettirecek açıklamaların
nedeni budur. Çin'in Sudan'daki cunta askerlerine ekonomik desteği süreklidir
ve bu da cuntanın kalıcılığı anlamına gelmektedir. BM Güvenlik Konseyi‘nde
Darfur katliamlarının uluslararası mahkemelere taşınması sürecindeki
görüşmelerde Çin'in süreci veto etmesi bu yüzdendir.
Gelelim
Türkiye Sudan ilişkilerine. Sayın Cumhurbaşkanı'nın Sudan cuntasının başı
El-Beşir ile dostluğu uzun süredir tüm dünyanın bildiği bir gerçek. Türkiye'nin
bölgede sadece tarım temelli bir oluşumun içerisinde olması ve süreçten
başarıyla çıkması zor, meşakkatli ve masraflı bir yol. Türkiye gibi geçmişin
tarım ülkesi olarak bilinen, tarımsal faaliyetler için çok daha uygun altyapısı
olan bir ülkede tarım yapmayıp Sudan'da çok daha ilkel koşullarda tarımda bir
başarı elde etmeyi düşünmek rasyonel bir düşünce değil. Üstelik Çin gibi bir
dev ekonominin tarım teknolojisi ile rekabet edebilmek çok daha zor. TİGEM'in
kurduğu küçük boyuttaki örnek çiftliğin, kiralanan diğer bölgelerdeki tarımsal
faaliyetlere örnek teşkil edebilmesi de mümkün değil; zira her bölgenin kendine
özgün sorunları mevcut. Aralık ayında yapılacak ihalelere özel teşebbüs ne
ölçüde katılacak bilemiyoruz.
TÜRKİYE'NİN İNŞAAT SEKTÖRÜ DIŞINDA
BİLDİĞİMİZ İLK EMPERYAL ANLAŞMASI
Makalenin
seyrinden de anlaşılacağı üzere süreç tarımsal yatırıma yönelik bir rasyonelite
içermiyor. Anadolu Ajansının haberine göre Türk Petrol ve Sudan Petrol ve
Gaz Bakanlığı arasında 100 milyon dolarlık bir petrol alanı geliştirme
anlaşması da imzalandı ve Sayın Pakdemirli'ye göre bu bir petrol alanı keşfi
anlaşması. Tarım amaçlı da olsa petrol amaçlı da olsa bu anlaşmalar Türkiye'nin inşaat sektörü dışında bildiğimiz ilk
emperyal anlaşması. Kendi ülkesinin topraklarını başta Bahreyn, Katar, İsrail
gibi ülkelere kiraya veren bir ülkenin Sudan gibi bir ülkeye, ülkemiz
ekonomisini ve tarımını kurtarmak amaçlı girmesi rasyonel değil. Dünya
konjonktüründe bakıldığında da bir ülkenin hem sömürülen hem sömüren konumda
olması gerçekten analiz gerektirecek bir durum. Bu anlaşmanın ardındaki güç merak edilmek
zorunda. Hükümetin ardındaki güç emperyal devletler olsa da olmasa da başta
Sudan altyapısı olmak üzere harcanan paranın tamamı ülkenin kendi hazinesinden.
Velhasıl yatırımı devletin, kazancı özelin olan bir proje yürütülmekte.
Projenin riskleri halkın sırtında. Halkın mango yeme umudu daim tutularak
yürütülen bu ve benzeri projeler, sorgulanmadığı, denetlenmediği sürece,
projelerin ödeyeni halkın bireysel mevduatları olmasından korkmak
gerek.
Gülümser Heper, Odatv.com
@ #ÖkkeşBölükbaşı © #MedyaGünebakış
Ökkeş Bölükbaşı,
İstanbul - Nisan.2022-okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/
-okkesb@turkfreezone.com,
|