Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
KILIÇDAROĞLU'NUN KEDİCİKLERİCHP'ye Çöreklenmiş CONO Aşireti, Ülkenin Başına Açtıkları Felaketlerin Ne Kadar Farkındalar.? CHP'nin Beyin Ölümü Çoktan Gerçekleşti, Bizler CHP'nin Fişini Çekeli Yıllar Oluyor.! Adnan Oktar'ın kedicikleri operasyonla alınınca gözlerim CHP'li Mahmut Tanal'ı aradı. Çoktan kediciklere baskın yapılan kapılarında kendini yerlere atmalı, polise karşı direnmeliydi.
Hayırdır, kedicikler'in FETÖ'nün Zaman Gazetesi kadar hatırları, hakları yok mu.? Mahmut Tanal, Bülent Tezcan kediciklere operasyon yapılırken nereye saklandılar.? Kedicikler sağlık muayenesine getirilince makyajları akmış, durum anlaşılmıştı. Makyaj yapma fırsatı bulamayan kediciklerin yüzlerine iyice bakınca gerçekler ortaya çıktı. Yahu ne görüyorum; kedicikler'in biri Bülent Tezcan, diğeri Mahmut Tanal, bir diğeri tıpatıp Engin Atay'a benziyordu. Sağlık kurulu önünde toplanmış halk, kediciklerin makyajsız hallerini görünce “.ötüme kaşla göz yapsam bunlardan güzel olur” diye laf attı, gerçekten, seçim sonrası Kılıçdaroğlu'nun kediciklerinin Atatürk makyajı akmış, kaş göz yapılan .ötten olmuşlardı. Adnan Hoca'nın raporu varmış, şizofrenmiş.Adam içeri alınınca sallamak kolay, CHP'nin şizofren raporu nerede, yiyorsa söyle. Şizofren hastalarını iyileştirmek zordur, çünkü uzun süre kullanılan ilaçlar etkisini yitirir, “parti içi hesaplaşma”, “kurultay” gibi ilaçlar etkisini yitirdi hatta toksit (zehir) hale gelmiştir.
Kedicikler niye ekranda iki de bir Flash TV gibi oyun havaları, erik dalı gevrektir çalıp oynuyorlardı, bir depresyon sürecidir, aşırı sevinç aşırı iyi görünme hali, manik (mani) denilir, seçim sonrası CHP'nin aşırı keyifli hali ağır bir semptom yaşadığını gösteriyor. SİYASİLERİMİZ KEYİF ALMIŞSA, SORUN YOK... Hastanede çalışırken çok acıklı bir sahne aklımdan çıkmaz; adi hırsızlıktan yakalanmış bir mahkum hasta getirildi, kafayı sıyırmış, üstünü başını yırtıyor çırılçıplak kalıyor, akli dengesini yitirmiş, kelepçeyle bir kolunu yatağın baş ucu demirine bağladılar, ya diğer eli? Diğer eliyle zafer işareti yapıyor! Biz adam için üzülüyoruz ama baktım adam mütemadiyen gülüyor ve zafer işareti yapıyor yani keyfi yerinde. Sinemacılar bir film çekmesin, şarkıcılar bir albüm çıkartmasın hemen kamera karşısına çıkar, çok keyifliydi, derler, iyi de filminden, kasetinden biz hiç keyif almadık. Bizim keyif almamız çok da önemli değil, hesap ortada, siyasilerimiz keyif almışsa, sorun yok. Neyin keyfi.? Keyif için karmaşık soru şudur, orgazm hareketi vücudun aşağısında gerçekleşir ancak keyfi neden beyin çıkarır.? Giren çıkan seçmene beynin dıngılında değil. Sıkıntılı psikiyatrik sorunlar, ünlü bir cerrah (bu hikaye gerçektir) çok ağır bir parkinson ameliyatına girer, beklenmedik bir sakarlık, cerrah yanlışlıkla bir damarı keser ve hayıflanarak ameliyat başarısız deyip bitirir O da ne, parkinson hastası, damarın kesilmesiyle önemli ölçüde iyileşir ve cerrahlar tedavi için habire aynı damarı kesmeye başlar, aspirin gibi damarın kesilmesi ne anlama geliyor bilinmiyor ama tedavi ediyor. Psikiyatri hastalarında beynin bir tarafını kesme son yılların modasıdır, hatta, tek çözüm gen tedavisi deyip, beyne DNA ekelim, yeni hücre oluşturalım deneyleri çoktan başladı, sonuç, ekmeyle kesmeyle henüz bir netice alınamadı. Beyne hücre ekimi yok daha ne? Kimsenin aklına, yahu aklı beyni yerinde nice insan var neden gelmiyor; nedir bu kesip, ekip, çıkartıp, bölüp, tasfiye edip, kovup, yer değiştirip yeni bir "organ" oluşturma hevesi. CHP BİR TABELA PARTİSİNE DÖNÜŞECEKTİR Kılıçdaroğlu'nun kediciklerine ameliyatla cumhuriyet ekmenin anlamı yok, CHP'nin PKK damarını keselim, yok FETÖ damarını keselim, bu kesmeyle olacak iş değil, koltuklarına yapışmışlar, gen tedavisiyle kuruluş ayarlarına döndürmek imkansız, beyin felç olmuş ve seçimden sonra milyonlarca seçmen de ölmüştür. Mahalli seçimlerde Beşiktaş ve Çankaya gibi kalelerini dahi koruyabilecekleri şüphelidir. Çünkü bu gen tedavisini ciddi ciddi AKP düşünüyor, Çankaya ve Beşiktaş gibi yerlerde "Kemalist Görünümlü" adaylar çıkartmayı düşünmeye başladı bile. Sorun şudur, CHP'lilerin halüsinasyon ve hezeyana neden bu kadar yatkın oldukları.? Hezeyan yaşayan hastalar, yaşları 60'ı geçmişse fazla yaşayamaz, Beşiktaş ve Çankaya'yı dahi alamadığını gören son umut hastalar da ölecek, CHP bir tabela partisine dönüşecektir. Cumhuriyet Gazetesi ve Halk TV'nin bazı medyum yazarları seçim öncesi bu hezeyanları, halüsinasyonları bolca yaşadı, nedir halüsinasyon, sesler duymak işaretler, ilahi mesajlar resimler görmek. Malumunuz, ilahi işaretler üç hak dinimizde de dağlarda görülmüştür, Hazreti İsa, Tabor dağında Musa'yla görüştü. Musa'ya on emir de Tur Dağı'nda inmiştir. Hz. Muhammed'e de ilahi emirler dağda gelmiştir. Seçim öncesi Cumhuriyet ve Halk TV'nin bazı programcı ve yazarlarına da ilahi emirler, dağdan (kandilden) gelmiştir, ilahi mesajı aldılar ve halüsinasyon ve hezeyanlarını ekranlardan halkın üstüne boca ettiler. Seçim gecesi tam Adnan Hoca'nın kedicikleri gibi erik dalı gevrektir çalıp oynayacaklardı, ki ilahi emir dağdan değil, şeytandan gelmiş. CHP için artık söylenecek tek laf: Ölmüş ağlayanı yok. Öyle derin bir ölmüş ağlayanı yok hali ki, CHP'nin başına gelenleri yazıp çizecek tek bir yazarı kalmadı. Sorumlu bir yazar olarak bizler yine de şizofren hastaları anlasın anlamasın, CHP için teşhisimizi koyalım, reçetemizi yazalım. Otuz-kırk yıl önce organ nakli ameliyatlarından önce, doktorlar için ölüm kararı almak basitti, nabız durdu, kalp atışı yok, o halde, öldü, denilirdi. Şimdi nabız ve kalp atışının durması kafi değil, başımıza bir de "beyin ölümü" çıkarttılar. "Beyin ölümü" kavramıyla hayatımıza bir de "fiş" çıktı, fişe takıldı, fişi çekildi. CHP'nin beyin ölümü çoktan gerçekleşti ve bizler CHP'nin fişini çekeli yıllar oluyor. Ancak fişe takılı hastanın uzun zamandır yeni bir ailesi var, Erdoğan Toprak, Tekin Bingöl, Canan Kaftancıoğlu, Engin Atay, Bülent Tezcan, Tuncay Özkan, vs. vs. Hastanın fişini çekemiyorlar, çünkü fişi çektiklerinde kendilerinin de beyin ölümü gerçekleşecek. AÇTIKLARI FELAKETLERİN NE KADAR FARKINDALAR... Türkiye'nin Başına Açtıkları Belaların ve Felaketlerin Ne Kadar Farkındalar... Kılıçdaroğlu'nun kediciklerine boşuna dert anlatmayın, aferin deyin, iyi yapıyorsunuz, öyle fişe takılı dursun, öldü mü ölmedi mi ne önemi var, maaşlarınızı alıyorsunuz, makamlarınız maşallah, arada bir mikrofon da tutarlar Halk TV'de, öyle fişe takılı gül gibi yaşayıp giderseniz. Yanisi düne kadar FETÖ'yle HDP'yle hesap ortada deyip kan-kan dansı yapıp hastayı öldürenler, bugün öldüğüne inanmıyorlar ve kapıda bekleyen milyonlarca seçmene söyleyecek bir laf da bulamıyorlar. Bir başka ölüm türü daha var: "Bilincini kaybetmek". Bilincinde olmak, çevresinde olup bitenleri anlayıp-anlamamak demek. CHP'ye çöreklenmiş bu CONO aşireti, ülkenin başına açtıkları felaketlerin ne kadar farkındalar.? Bilincine varmanın da deneyleri yapıldı, mesela bir maymun aynada kendini görünce kendi varlığının bilincine varıyor mu.? Mesela aynada kendini gören fil, kafasındaki boya lekesini fark edip silmeye çalışıyor. Mesela kargalar da bilinç deneyimden başarıyla çıktılar, üstlerine yapıştırılan bir etiketi aynada görünce aynaya dokunmadan kendi üstlerinden çıkartmaya çalışmışlar. CHP'liler üstlerine yapıştırılmış FETÖ'lü, HDP'li Atatürk ve cumhuriyet düşmanı etiketin farkındalar mı.? Çıkartacak kadar bilinçleri var mı.? Bilincini kaybeden hastalar için bilim şöyle diyor, bu hastalar gülebilir, ağlayabilir hatta nabızları da normaldir, ancak etrafta olup bitenlere karşı bilinç sergileyemezler. Bilincini kaybetmiş hastalar "beyin korteksi" hasar görmüş hastalardır. CHP'nin beyin korteksi neydi? Cumhuriyet, Mustafa Kemal, üniter devlet, herkesin hukuk karşısında eşitliği ve sosyal refahtan herkesin eşit faydalanması, seçim öncesi bunları söyleyen çıktı mı.? Mesela, alzheimer hastaları hastalığını idrak edemez ancak en yakın hayat arkadaşları durumu fark eder ve doktora götürür, öyle ki, CHP içinde CHP'yi doktora götürecek adam dahi kalmamış, hasta bir başına çürüyor. Sakın ola üzülmeyin, bilincini kaybetmiş hasta acı çekmez. Hasta ve başında fişi çekilmesin diye bekleyenler "acı çekmiyor", çünkü onlar hastanın "miras" kavgasındalar, miras diye de bir şey kalmadı, bir Beşiktaş bir Çankaya belediyesinin kavgası. Perişan olanlar, hastanenin kapısında bekleyen kitleler, çok acı çekiyor. Bu da büyük sorudur, CHP ölürken, acıyı neden hastane kapısında bekleyenler çekiyor da, hastanın başında bekleyenler çekmiyor. Seçmenle aynı bedende yaşıyorsanız seçmenin acısını çekersiniz, seçmen başka bir bedende (cumhuriyet gibi) sizler başka bir bedende (FETÖ'cü HDP'li) iseniz bu kadar basit, çekmezsiniz. Bunun da deneyleri yapıldı, masanın üstüne sahte bir plastik el koyun ve gerçek elinizi masanın altına sokun, çekiçle sahte ele vurun, eliniz masanın altında olduğu halde canınız acıyacaktır, bu bir beyin yanılmasıdır, bir illüzyon, plastik eli, beyniniz bedeninizin bir parçası olarak görecek acı çekecektir. Yanisi CHP'nin başına geçirilenlerin canı yanmıyor, çünkü CHP'yi bedenlerinin bir parçası olarak görmüyorlar. Yoksa çekiçler inerken bu kadar rahat olmalarına imkan yoktur. HESAP ORTADA, HDP İSTEDİĞİNİ ALDI, CHP... Nobel ödülü sahibi nörobiyolog Roger Sperry, beynin bir yarısının diğer yarısının ne gördüğünün farkında olmadığını keşfetti. Yani sağ-sol beyin arasında irtibat yok. Buradan şu sonuç çıkıyor, beynin bir yarısına bilgi gelmediği zaman beynin diğer yarısı bir hikaye uyduruyor. CHP'yi gasp eden çete, ekranlarda hikaye uydurmaya devam ediyor. Ekranlarda hikaye uydurulurken suratlarına bakıyorum, acı, kahır, öfke, üzüntü hiç yok. Bu bir hastalık. Bazı piskopatlar, kurbanlarının acı çeken yüz ifadelerini algılamaz ve empati kuramazlar. Yani serbest kalırlarsa sonuna kadar öldürürler, ey seçmenler son ferdiniz bitinceye kadar bu işkence devam edecektir. Bu piskopatların acı ve sevinçleri ifadesiz, duygusuz, yani maskedir. Ölüm kalım seçimine "hesap ortada" stratejisiyle girdiler, hesap ortada, HDP istediğini aldı ve CHP cehennemin dibini boyladı. Hesap uzmanları (medyumlar, dağdan işaret alanlar) seçim boyunca Halk TV ekranlarındaydı. Hesap aritmetik, malum otistiklerin mesleği. Otistik dahiler var, bir şehri gezdirirsin ve şehri, hafızalarına alıp kusursuz şekilde o şehrin fotoğrafını çeker gibi resmini yaparlar. Ancak, o otistik dahiye bir insanın resmini yap dediklerinde yapamaz. İNSAN BAŞKA, ARİTMETİK BAŞKA İnsanı görebilmek için sosyoloji, sanat, sinema, edebiyat ve ülkenin ve insanımızın çektiği acıları bilmeniz, yani insan olabilmeniz lazım. Halk dilinde "inme" diye bir hastalık var, sol tarafa inince. Hasta saçının sol tarafını taramaz, tabağın solundaki yemekleri görüp yiyemez, hasta, solunda oturanları göremez, bu inme hastalığının bilimce tarifi: "Görsel ihmal" hastalığıdır. Solundaki hukuk, eşitliği, Cumhuriyet'i, Atatürk'ü göremeyenler neyi gördü.? Hesap ortada, etnik milliyetçileri gördüler, hatta seçime, PKK'ya eyalet sözü veren bildirge ilanıyla girdiler. KİLİTLENDİK... Kısa hikayeler de anlatalım hafızamız canlansın, ünlü Çakal Carlos'un ünü Viyana'da Opec toplantısını basıp bakanları, başta o yıllarda dünyanın en ünlü ismi Suud Petrol Bakanı Yamani'yi, uçakla kaçırmasından gelir. Ancak Cezayir, Tunus, Libya rehinelerle dolu uçağı kabul etmez. Sonunda Carlos'a şöyle teklifte bulunurlar, sana yirmi milyon dolar, Yamani'yi serbest bırak. Başka çaresi kalmayan Carlos teklifi kabul eder ancak eylemi birlikte yaptıkları devrimci arkadaşları karşı çıkar, biz fidye isteyen haydutlar değiliz, derler. Carlos da arkadaşını ikna için, hiç değilse para teklifini kabul edelim, yoksa eylemimiz amacına ulaşamayacak, yenileceğiz. Arkadaşı Carlos'un yüzüne karşı öfkeyle şöyle bağırır: Yenilgiyi utanca tercih ederim. Yani şunu söyledi, yenilirsek yenilelim, çünkü bir devrimci fidye pazarlığını kabul etmez. Yenilen insan toparlanır, ayağa kalkar ancak büyük utanç yaşayanlar bir daha ayağa kalkacak direnci, gücü, morali kendinde bulamaz, dağılırız, CHP sadece yenilmedi, utanç içinde dağıldı. Ancak bu büyük utançla kapıda hastayı bekleyen bizler, hastadan daha ağır bir hastalık sahibi olduk: Kilitlendik. "Kilitlenme" de bir hastalıktır, sinir sistemi, kasları kontrol edemez hale getirir, aslında beyin sağlamdır, görür, duyar, işte bu tür yazılar yazacak kadar iletişim kurabilir ancak hiçbirimiz "hareket" edemeyiz. Milyonlarca Seçmen KİLİTLENMİŞTİR. Ağızlarını açamıyor, yürüyemiyor, konuşamıyor, başımıza gelen felaketi haykıramıyor, çığlık atamıyor, veryansın, feveran edemiyor. Kilitlendik. O AKŞAM NELER YAŞANDI, TEK KELİME ETMİYOR... Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Mutluluk da bulaşıcıdır. Birçok beyin hastalığıyla baş edebilmenin yolu, inanın reçeteler, teşhisler, tedaviler değildir, artık halk diline girmiş: Oksitosin. Gülme eğlenme, yürüme, meditasyon, müzik, masaj, bölüşme duyguları, hepsi insanı hastalıklar karşısında diri ve neşeli tutar. Şüphesiz sebepsiz gülme, sebepsiz yürüme değil, hiçbir şey olmamış gibi müzik dinleyip, masaj yapmak "deliliktir". Beynin derinliklerindeki bu muhteşem şifacı oksitosin'in en büyük gıdası: Ahlak. Dürüst insan olma. Açık olma. Hesap verilebilir olma. Bölüşmek. Paylaşmak. Evet, beyindeki kimyayı düzeltmenin tek yolu: Ahlak'tır. Dürüst insan olma çabası, bütün hastalıklara karşı insanoğlunun en büyük panzehiridir. Bu en temel sosyal, ahlaki değerler inanılmaz ama oksitosin üretir. Oksitosin'in ham maddesi "iyi insan" olabilme çabamızdır. Görevini yapmış, rahat ve iyi insanlar beden için elzem olan "Rem uykusunu"(derin uykuyu) güzel alır. Ve ertesi gün hayata, her şeye rağmen, yepyeni bir sevinçle başlayabilir. Ancak "rem uykusunu" iyi alamamış insanlar, ertesi güne şakülü kaymış, gergin şeytani bir suratla uyanır, açın Halk TV'yi izleyin, o şeytani suratları. Bu şeytani suratın sebebi sadece, "hesap ortada" (HDP'ye baraj atlatma) ihaneti değildir. Bu şeytani surat, CHP'deki, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki ve Halk TV'deki millicilere karşı büyük tasfiyeyi kimlerin yaptığını biliyor ve hala söylemiyor. Muharrem İnce bu şeytani suratın diğer yanağı. O akşam neler yaşandı, tek kelime etmiyor. Her taraf karanlık ve boşluklarla dolu. Karanlık ve boşluklar şeytanların yuvasıdır. Üç-beş avukat arkadaşımla seçim kurulu önüne gideceğiz demek, çok mu zahmetliydi ya da yarın görüşürüz diye bir cümle.? BİR UYUŞTURUCU KURBANI DA MERAL AKŞENER Etrafınız FETÖ'cü kaynıyor diye buradan manşet atıyoruz, tenezzül edip telefon eden yok, yalan, inkar ve seçmeni kandırmak, dizboyu. İnsan hayret ediyor, bu kadar yalanla, inkarla nasıl yaşayabiliyorlar, cevap: Uyuşturucuyla. Hangi uyuşturucuyla: Rüzgar. Kılıçdaroğlu on sene önce "rüzgarı arkasına aldığını" söylüyordu, şimdi aynı uyuşturucuyu Muharrem İnce üfürüyor, rüzgarı arkasına almış, mış. Bir uyuşturucu kurbanı da Meral Akşener, rüzgarı arkasına aldığını söylüyordu. Rüzgar dediğin de "hesap ortada". Hangi rüzgardır bu.? NATO'cu milliyetçilerin, FETÖ'cüler'in, HDP'nin uyuşturucu rüzgarı. Rüzgar şöyle uçuruluyor efendim, sosyal mecralarda iki yüze yakın PKK'lı ve FETÖ'cüler ve NATO'cu milliyetçiler uçurtmaya başlar, durduramazsınız, her seçim öncesi aynı mahfiller aynı sosyal mecralarda atağa geçer, gençleri, seçmenleri aldatır. Gerçek doğruları yazıp çizecek ne kadar yazar-çizer var, rüzgarın önünden çekil derler, ölüm tehditleri savururlar. Her seçim öncesi aynı uyuşturucu rüzgarı, on yıldan beri tanıdığımız için bu HDP'li ve FETÖ'cü nickleri, twitleri, mecraları tanıma konusunda biz de "uzman" olduk. Seçim öncesi ortalığa çıkarlar ve her seçim sonrası birdenbire susarlar. Ekip-takım sporu yaparlar, yüzlerce aynı isim, aynı tempo içinde aynı lafları döndürüp dururlar ve aynı yazarları "linç" edip büyük bir yaygara. Yazdıklarının hepsi yalan, ihanet, kumpas olduğu ortaya çıksa dahi kaybedecekleri ne var, hepsinin ismi gizli... Şeytanlar, fareler, ısırganla,r böcekler, yılanlar, ajanlar, bir hayalet takım ki sormayın. Evet, ünlü bir bilim adamının altmış yaşına gelmiş insanlara pompalanan; yürüyerek, koşarak zinde kalacaklarına dair kof inancı yıkmak için söylediği şu cümleleri iyi okuyun: "Toplumun bir yarısı spor yaparken, diğer yarısı onları hastaneye taşımakla meşgul." Oysa bu da doğru değil, bu ajan şeytan takımını hastaneye kaldıracak toplumun diğer yarısı kalmadı. Bu kadar arızayı bu sütunlarda nasıl tedavi edelim. İhanetlerine, cehaletlerine, kumpaslarına ortak etmedikleri, bulaştırmadıkları kimsecikler kalmadı, kalanlar da "kilitlendi". Üzgünüz, beyin korteksi ağır hasar almıştır ve kurtulma ümidi yoktur. Asıl masaya yatırılması gereken bu "Beyin Korteksi"dir. O YETMEZ AMA EVETLER, NEYDİ YARABBİM... Otuz beş yıldır, kırk yıldır matbaanın içindeyim, bu ülkede yazıp çiziyorum. Henüz hiç bir yazım yalanlanmadı. Henüz tekzip yemedim. Henüz hiçbir dava kaybetmedim. Bu son üç cümlemi tekrar okuyun, kırk yılda yazıp çizdiklerimden ötürü tek dava kaybetmedim, onlarcasından sadece Beşiktaş Belediyesi'ne yazıp çizdiklerimi hatırlayın, nicesi suçüstü telaşıyla bu sütunlara açıklamalar gönderdi, hepsi davayı kaybetti. Bu beyin korteksini şöyle hikaye ederek anlatabilirim, ilk gençlik yıllarımda millet, yüz binlercesi, delirmişçesine Orhan Pamuk kitapları okuyordu, etrafıma soruyordum, yıllarca önüme çıkana sordum, yahu, neyini beğenip okuyorsunuz, diye, herkes uçuyor. Otuz uzun yıl geçti, cevap vereni bulamadım, birileri "büyük roman" diye bir yaygara, bir rüzgar uçuruyor ve herkesi kafalıyor, HDP'nin uçurduğu o Ufuk Uras'lar, o yetmez ama evetler, neydi ya rabbim? Şunu anladım, insanlarımızın kendi beğenileri yok, kendi seçimleri yok, kendi duyguları yok, kendi fikirleri yok. Yani kendine, bilgisine, kendi zekasına, beynine güvenen yok. Kendi gördükleri yaşadıklarına, kendi tecrübelerine. Kendi toprağına. Kendi tarihine. Kendi olamayan bir insanın beyni olamaz, ülkesi olamaz. Kendi olamayan insan hukuk'u, eşitlikleri savunamaz, hukuk'u, eşitlikleri, insan olmayı hak edemez. Erdoğan Toprak, Tekin Bingöl, Bülent Tezcan, Tuncay Özkan, vs. vs., kim bunlar, bir fikirleri var mı; haysiyet, onur tanırlar mı, Kılıçdaroğlu'nun kedicikleri, Cono aşireti, her seçim dönemi allem gullem aynı tıynette insanlar başınıza geçer, üfürür, savurur, düpedüz yalan söylerler ve sonra alayı birden "susarlar". Şizofren hastaları için, dünya sağlık raporları şunları kaydeder, genellikle depresif olurlar ve hayatın bir anlamı olmadığını hissederler. Ailelerinin maruz kaldığı yük çok fazladır. Ve şu cümleye dikkat: Genellikle psikiyatrik hastanelerinde yatakların yarısını onlar işgal eder. CHP'de bütün yatakları on yıldır bu hastalar işgal ediyor. Kılıçdaroğlu'yla CHP'nin cihazı, beyni değiştirildi. Bekaroğlu, Eren Erdem, Ekmeleddin, Erdoğan Toprak, nicesi, hepsi seçim öncesi, tıpkı bazı şizofren hastaları gibi "uçabileceklerine" inandılar, pencereden uçup seçim gecesi betona çakıldılar, Muharrem İnce, zavallı, hala zafer işareti yapıyor ve seçim gecesi pencereden atlayıp, düşe düşe İsmail Küçükkaya ve Yılmaz Özdil'in üstüne düştü. Yine de umutsuz olmayın, çok başarılı şizofren hastaları vardır, tarikat kurarlar, meczupları kendilerine bağlarlar ve hepsi "bölüşülmüş paranoya" sahibi olurlar. Bu bölüşülmüş paranoya sahipleri, sosyal mecralarda dövmedik, linç etmedik yazar bırakmadı, beyin gerçek bilgi almazsa kendi uydurmaya başlar, kitleler bilgi alamazsa kendileri "bilgi" üretir, hey Allah'ım twit bilgi kütüphane oldu. Hesap ortadacılar'a halüsinasyon, hezeyan bilgilerini Cumhuriyet Gazetesi'nde, Halk TV'de, CHP'de kimler pompaladı.? Düşünün, Halk TV'ye seçim öncesi çıkan HDP'li sayısı, cumhuriyetçi sayısından yirmi kat fazla, bu hesap ortadacı bilgileri kimlerden aldığınız ortada. Loş ışık ve sessiz ortam paranoyayı tetikler, tıpkı Halk TV ekranı gibi, Charles Bonnet sendromu şudur, beyin yeterli veri alamadığında uydurur, şöyle Halk TV ekranlarından cumhuriyetçi, Atatürkçü kitleler HDP'lileri dahi Atatürkçü gibi görmeye başladı, bu şizofren hal size yeter ama bu şizofren hali memleket kaldırmaz, işte patladı. BU YAZI BİR MİZAH YAZISI DEĞİLDİR Başka tür hezeyanlar da vardır, mesela bazı alkolikler alkol zehirlenmesinden hezeyan yaşarlar, Tayyib'in İnce'ye ekranları açmasını bu zavallı kendi başarısı sanmıştır. Hezeyan yaşayan hastaların kafası çok karışıktır, birden "hiperaktif" olurlar ve birden anlamsız şekilde sessizliğe çekilirler. Ve cansız bir şekilde yatakta kalırlar. Öyle mecalsiz kalırlar ki, test sonuçlarını (seçim sonuçları ve değerlendirmesi) dahi alacak gücü kendilerinde bulamazlar. Ve Muharrem İnce, seçim sonrası, istemsiz, anlamsız şekilde hala zafer işareti yapmaktadır. Bu yazı bir mizah yazısı değildir, İnce'nin yerine kendini İsa ilan eden Hasan Mezarcı koyulsaydı aynı oyu alırdı, vahamet budur, söylemediğimiz hala çok şey vardır. Şizofren hastalığı çok büyük ölçüde irsidir, bu masalın sonu gelmez, kuşaktan kuşağa geçer. Tedaviye geçelim, ilk yapılacak şey, şu orman yangınlarında kullanılan su taşıyan uçaklar, CHP binasının üstünden aşağı kırk sefer döküp, önce kırklanmalı. Sonra Kılıçdaroğlu'yla takılan bütün iletişim hatları, damarlar kökünden kesilmeli. Sonra, kendinden başka hiç kimseye bel bağlamayan efendi, paşa, başkan demeyen kimsesiz cumhuriyetimizin tertemiz vatansever çocuklarının gözyaşlarından, kaleminden, kuruluş günlerinin heyecanından, toprağından, derelerinden bir trafo kurmalı. İmkanı var mı, hiç sanmıyorum, bu şizofrenler yüzünden ortada memleket kalmadı, tırt Kemalistler, kumpasçılar, FETÖ'cüler, HDP'liler bu partide öyle kökleşmiş, ki bu hastaların seni, beni, seçmeni, kitleyi duyması mümkün değil, memleketin yaşadığı felaketin farkında hiç değil, bu şizofrenlerin masalı çok daha sürer, sen ben kovulmuşluğumuzla kalırız, böyle bir yazı yazıp kötü yine biz oluruz. Kırk yıldır akıllar veren, dolaplar çeviren ben, Allah'ım ben peygamberim bu ülke bizden sorulur deyip sansür koyan, adamlar kovan, partiler kuran, zübük siyasetçileri, vasat sanatçıları parlatan Aydın Doğanlar, Dinç Bilginler, Zafer Mutlular, Mehmet Ağarlar yüzlercesi her akşam ekranlardan inmeyen liberaller, o ün verilmiş yazarlar ve matbaaları ve ekranları ve maaşları ve havaları, fiyakaları ve bilmişlikleri ve her boktan anlayanlar ve barış ve özgürlük şampiyonluğunu kimseye bırakmayan twitçiler ve hepsinin artığı son tortusu "hesap ortadacılar", neredesiniz.? Yani Tayyip tek başına mı başkan oldu, hayır biz sebep olmadık, tek başına başkanlığını ilan etti diyorsanız, Tayyib Erdoğan'a helal olsun.! Terbiyesiz vekil bir de kalkmış diyor ki, biraz da Tayyib'i eleştir, ulan p.şt, benim dinci ve islamcı yapılara yazdığım eleştirilerin boyuna, şimdiden başla otuz yıl yazsan yetişemezsin ve vekil maaşını sen alacaksın, Meclis'in bedava yemeğini sen yiyeceksin ama Tayyib'e ben küfredeceğim, maşallah bu ne güzel iş bölümü.? İşinize gelmeyen her yazarı boğmak, dışlamak, kovmak ne kolaymış, sen kendine ağla, "twitimden başka elimde nem kaldı" diye.? Nihat Genç - Odatv.com - 12.07.2018
@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Haziran.2018- okkesb61@gmail.com, |
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP