CİNSİYETÇİLİK SPORUN DOĞASINDA VAR

Kadın ve kadının spordaki yerini, Türkiye’de üniversitelerin Sosyoloji Bölümleri’nde, ilk, “Spor Sosyolojisi” dersini veren Doç. Dr. Ahmet Talimciler’e sorduk.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

CİNSİYETÇİLİK

SPORUN DOĞASINDA VAR

“Sporun Doğasında Cinsiyetçilik Var” Kadın ve kadının spordaki yerini, Türkiye’de üniversitelerin Sosyoloji Bölümleri’nde, ilk, “Spor Sosyolojisi” dersini veren Doç. Dr. Ahmet Talimciler’e sorduk. Doç. Dr. Ahmet Talimciler’in, futbol üzerine pek çok akademik çalışması ve kitabı var.

“Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi”, “Medya Politikaları”,

“İnadına Göztepe”,

“KafSinKaf” ve

“Sporun Sosyolojisi - Sosyolojinin Sporu.!” bunlardan bazıları. Sporun Sosyolojisi-Sosyolojinin Sporu isimli kitabında sporun toplumsal hayattaki yeri ve sporun özellikle cinsiyet ayrımcılığı ile sporun erkek egemen bir dünyanın üretilmesine yaptığı destek ve cinsiyetçi bir dilin oluşumundaki etkisinin ortaya çıkartılabilmesinin yolunun, sporun sosyolojik açıdan incelenmesinden geçtiğinden bahsediyor. 

Talimciler, bir dönem Karşıyaka Spor Kulübü’nün altyapısında da yönetici olarak çalıştı. Aynı zamanda 2000 yılı Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı.

Cezalı Maçların Kadınlara Ve Çocuklara Açık Olması Hakkında Ne Düşünüyorsunuz.?

Cezalı maçlara kadınların girmesi meselesi aslında Türkiye’de spor sahalarında yaşanan şiddet problemini çözmek gibi bir algının olmadığının göstergesidir. Önce şuradan başlayayım. Cezayı olay çıkaranlara vermediğinizde, toptancı bir mantık içerisinde sadece maçlara gelen erkekleri cezalandırdığınızda, bu ayrımcı bir yaklaşım olur. İkincisi kadınların ve çocukların sahaya alınması kadınlara ve çocuklara bir hakaret olur, yani kadınları ve çocukları yok farz eden, ikinci sınıf insan muamelesi yapan bakış açısının yansıması var ki ne hikmetse kadın örgütleri yeterince bu uygulamayla ilgili seslerini yükseltmediler; bu uygulamanın aslında ne kadar ayrımcı, dışlayıcı ve küçültücü bir uygulama olduğunu gündeme getirmediler. Kadınları ve çocukları oraya götürdüğünüzde, orada yaşananlara baktığınızda olayların ortadan kalkmadığını başbakan kendisi de bizzat açıkladı; “Erkeklere örnek olsun diye kadın ve çocukları maça gönderdik, kadınlar küfür ettiler” gibi açıklamalarda bulundu. Bu da aslında futbol sahalarında ya da spor sahalarında şiddetin ortadan kalmasının yolunun kadınların ya da çocukların maçları ücretsiz izlemesi olmadığının bir göstergesi.

TFF’ye göre Anadolu Kulüpleri’nin kadın taraftarları ile 3 büyüklerin kadın taraftarları arasında değer farkı var.

Bir de kamuoyunun büyük çoğunluğunun bilmediği bir şeyi burada belirtmem lazım. Bu kadınlara ve çocuklara yönelik ücretsiz izleme meselesin altında şöyle bir ayrımcı yaklaşım var.

Türkiye Futbol Federasyonu bu karşılaşmalarla ilgili olarak cezayı alan takıma belirli ücretler biçmiş vaziyette; diyelim ki Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un oynadığı karşılaşmalarda federasyonun o maçla ilgili ödediği ücret başka, Bursaspor şampiyon olduğu için başka, Gençlerbirliği’ne, Göztepe’ye, Karşıyaka’ya ve diğerlerine başka, yani orada da çifte standart var. 

Bütün kadınlar ve çocuklar federasyonun nezdinde aynı şablon içerisine yerleştirilmiyor. Galatasaray ya da Fenerbahçe’yi oraya desteklemek için giden kadın ve çocuklar için TFF 50′şer lira para verirken, Göztepe’yi destekleyenler için 5-10 lira arası bir ücret ödüyor. Böyle de garip bir uygulama var. Bunu büyük bir kitle bilmiyor.

Türkiye’de Bazı Sporların Sadece Erkekler Tarafından Yapıldığının Düşünülmesi Ve Böyle Bir Algı Olması Hakkında Ne Düşünüyorsunuz.?

Sporun kendisi aslında daha başlangıcından itibaren cinsiyetçiliği üreten, erkek egemen, değer yargılarını erkekliği ve erkeksiliği ön plana çıkaran bir arenadır. Sporda hep kadınlar ikinci planda gösterilmiştir. Antik Yunan’daki o meşhur olimpiyat oyunlarına baktığınız zaman da bu böyledir. Daha sonra tarihsel perspektif içerisinde sporun yeniden değer kazandığı modern dönemde 19. YY’a geldiğinizde de bu böyledir.

Antik Yunan’da kadınların olimpiyatları izlemesi dahi yasaktı.

Mesela Antik Yunan’dan örnek verelim; Antik Yunan’da bırakın kadınların olimpiyatlara katılmasını kadınların oyunları seyretmesi bile yasaktır. Kendi çocuğunu seyretmek için oraya giden bir kadın uçurumdan atılarak cezalandırılmıştır.

Bu da erkeklerin daha güçlü daha yetkin daha ön planda yer alması, sorunuzda olduğu gibi, bazı spor dallarını sadece erkeklerin yapabileceği fikrini farkında olmadan biçimlendirir ve normalleştirir. Tekrar tarihsel perspektifle örnek verdiğimizde, modern olimpiyatları tekrar gündeme getiren Fransız Pierre de Coubertin kadınların olimpiyatlara katılmaması olimpiyatlarda yarışmamasını istemiştir. Eğer yeniden olimpiyatlar test edilecekse olimpiyatlar yine erkeklere yönelik olmalı mesajını verir. Bir taraftan olimpiyatların kardeşlik düşüncesine ve piyasaya açılmasına vurgu yaparken kadınları yine dışarıda bırakır.

Bugün hala baktığımızda spor oyunların tamamında Türkiye’de kadın ve erkek sporcu sayılarına baktığımız zaman net bir ayrım görürüz. 

Erkek sporcu sayısı daha fazla, kadın sporcu sayısı daha azdır. 56 -57 tane federasyonumuz var. Bu federasyonlar içerisinde sadece 4 ya da 5 tanesinde; voleybolda, halk oyunlarında, jimnastikte kadınlar yer alırken, büyük çoğunlukta yine erkekler bulunur. Bu yapı sadece Türkiye’de mi böyle.?

Sporcu sayıları itibariyle dünyada da erkekler kadınlardan daha fazla ya da spor yapan kitleye baktığımızda spor yapan kitlenin belli bir sosyal sınıfa mensup orta ve üst sınıftaki insanların daha çok spor yaptığını görüyorsunuz.

Erkekler, kendine zaman ayırabiliyor, kendilerini ve vücutlarını daha fazla belli bir atmosfer içerisine sokabiliyorlar. Kadınların kendilerine zaman ayırma konusunda da gene ikinci planda kaldıklarını; ev işi, çocuk bakımı, yemek yapımı gibi faaliyetlerin boş vaktini kapsadığını görürüz.

Kız Çocuklarının, Bazı Sporlara Karşı, Aileleri Tarafından Vazgeçirilmesini (Bunlar Erkek Sporudur Aman Kızım Sen Gitme Gibi) Nasıl Yorumluyorsunuz.?

Türkiye’de ki bazı spor dallarına baktığımızda kız çocuklarının yaptığı sporlar olarak, ilginçtir karate, tekvando gibi Uzakdoğu sporlarında kız çocuklarının sayısının bir hayli fazla olduğunu görüyoruz. Kendini koruma, daha erkeksi sporlar üzerinden kendini var etme gibi bir anlayış söz konusu oluyor.

Futbola baktığımızda, dünyada kadın futbolunun her yıl daha fazla yol katettiğini görüyoruz ama Türkiye’ye geldiğimizde ailelerin büyük çoğunluğu kız çocuklarının futbol oynaması ile ilgili olarak “bunlar erkek oyunudur buna hiç gerek yok” mantığıyla yaklaşıyorlar. 

Genelde kız çocuklarına voleybol, çok istekli olurlarsa belki basketbol ya da kız çocuğuna daha çok yakışacağı düşünülen jimnastik gibi spor dallarına yönlendirme mekanizması işliyor. Burada da gene erkek egemen değer yargısıyla toplumun değer yargılarının örtüşmesi söz konusu. Problem burada karşımıza çıkıyor. Çünkü bu yapı gerçekten çok güçlüdür. Bu güçlü yapıda kız çocukları kendi istedikleri spor dalını yapmaları değil, aileleri tarafından yönlendirildikleri sporları yapması gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Kadın Milli Futbol Takımımızın Büyük Başarılar Elde Edememesinin Nedeni Sizce Nedir.?

Başarı kavramı her zaman kupa almak, belli yere gelmek falan değildir. Başarı ve başarısızlık kavramları değişir. Önceki soruyla bağlantılı olarak, siz, kız çocuklarını futboldan uzak tuttuğunuzda zaten otomatik olarak havuzu küçültmüş oluyorsunuz. Yani daha fazla kız çocuğunun futbolla uğraştığı bir atmosfer olsa durum daha farklı olur. 

Bugün Bakalım Türkiye’deki Kaç Tane Üst Düzey Kulübün, Özellikle Türkiye’de Futbola Yön Veren Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş Gibi Kulüplerin, Kız Çocuklarına Yönelik Futbol Alt Yapıları Var Mı? Kadın Futbolunun Federasyonda Temsil Düzeyi Nedir? Asıl başarısızlığın nedenlerini burada ararsak daha net sonuçlara ulaşırız.  Başarısızlık kızların bu alanda oynadıklarından kaynaklanmıyor. Başarısızlığın nedeni bu alana atfedilen bu alana reva görülen muameleden kaynaklanıyor.

Erkeklerin Görev Aldığı Başkanlık, Antrenörlük Ya Da Hakemlik Konusunda Ne Düşünüyorsunuz? Sizce Kadınlar Da Takim Antrenörlüğü Ya Da Başkanlık Yapabilmeli Mi.?

Tabi ki kadınlar da yapabilir. Bugün dünyaya  baktığımızda kadınlar da erkekler gibi hemen hemen her şeyi yapabilirler. Niye yapamasınlar ki? Sorunu doğuran da bu algı zaten, Özellikle futbol üzerine konuştuğumuzda futbol erkek çocukları için kendi aidiyetlerinin oluşturulmasında çok önemli bir yerde duruyor. Bu durumda kendilerine alacakları rol modelleri de gene erkekler oluyor. Kendi içerisinde böyle bir yapı işliyor. Yoksa kadınlar yönetici ya da başkan olamaz mı, tabi ki olur. Ama genel olarak bu kadar çok yapının dışında bırakılan bir kadının nasıl bu işin başına geleceği de ayrı tartışmanın konusudur.

Türkiye’de kadın milletvekili sayısı bu kadar azken, kadın vali, kadın kaymakam yok denecek kadarken, devletteki yönetici sayısı bir elin parmaklarını geçmezken konuşulacak çok da bir şey kalmıyor.

Konuşmanın başından beri atladığımız bir nokta var o noktada şu; eğer bir ülkede kadınlar toplumsal hayatın bütün alanlarında geride bırakıldıysa yani siyasette, iş hayatında, devletin tüm kuruluşlarında, spor alanında da kadınların geride kalması kaçınılmaz olacaktır. Diğer alanlarda kadınlar da erkekler kadar temsil edilse “Türkiye’de kadın sporu zayıf” dediğinizde problem olur. Ama bunların hiç birinin olmadığı bir ülkede ‘kadın neden spor yapmıyor neden dışlanıyor.?’ diye konuşmak çok anlamlı olmaz. Sıkıntı burada. Türkiye’de kadın milletvekili sayısı bu kadar azken, kadın vali, kadın kaymakam yok denecek kadarken, devletteki yönetici sayısı bir elin parmaklarını geçmezken konuşulacak çok da bir şey kalmıyor.

Yoga. Pilates, Aerobik Gibi Sporlara Kadınlar Hep Daha Çok İlgi Gösteriyorlar. Bunu Ataerkil Bir Baskının Sonucu Olarak Mı Görüyorsunuz.?

Burada aslında şöyle bir vurgu var. Sporun tüketim mantığıyla eşleştirilmesi sonrasında spor üzerinden rol modellerinin bize gösterilmesidir. Giderek  beden algısı değişmeye başlıyor.

Birde pilates gibi yoga gibi aktivitelere baktığınızda bunların ev ortamı içinde rahatlıkla yapılabilecek aktiviteler olduğunu görüyorsunuz. Diğer spor dallarının büyük çoğunluğu; ister bireysel yapın, ister takım halinde yapın bunların hepsinde bir yer içerisinde bulunmanız gerekiyor. Türkiye’deki problemlerden bir tanesi kadının hala sosyal hayatın tamamında kendi varlığını kabul ettirmemiş olmasından ve kadınlara atfedilen rolün büyük çoğunluğunun evle tanımlanmasından kaynaklanıyor. Mesela, yaşadığımız kentlerde kadının koşabilmesi daha kolay ama Türkiye’nin her kenti için aynı şeyi söyleyemeyiz.

Aynı zamanda uygun ortamın sağlanması gerekiyor. Ancak Türkiye’de böyle bir yapıda yok. Yani spor yapabilmeniz için belediyeler ya da devlet buna uygun mekânlar hazırlamadığı için  spor yapma algısı belli bir eğitim ve belli bir gelir seviyesindeki insanlar için spor salonu olmaya başladı.

Toplamak gerekirse spor dediğimiz alan son derece ideolojik, erkeklerin lehine işleyen, kadınlarınsa aleyhine inşa edilen bir yapı oluşturuyor.

Bunun medyadaki aktarımı da bu doğrultuda. Buna da vurgu yapmak gerekir. 

Kadınlar medyada şu şekilde gösterilir; ya Maria Sharapova örneğinde olduğu gibi çok güzellerdir ve ona vurgu yapılır. Ya da sporcuların annesi, sevgilisi, karısı olarak; başarılı bir erkeğin arkasındaki kadın figürü ile gösterilir.

Bazı siteler tarafından olimpiyatlarda birinci ve ikinci olan atletlerimiz buzlanabiliyor. “Kadın vücudunun gösterilmesi yasak” mantığı içerisinde hala yenme yenilme durumlarında kullanılan cinsiyetçi anlayış hep kadınlar üzerinden edilen küfürlerle, kadınlara yönelik sloganlarla kendini gösteriyor. Açılan pankartlarda bile hala bu var.

Röportaj / Merve Kurukafa

 

FUTBOLDA ŞİDDET BİTER Mİ.?

Futbolda Şiddetin Bitmesi Kimsenin İşine Gelmiyor. Çünkü Şiddet Olduğunda, Reyting Ve Tiraj Artıyor. Şiddetin Tek Müsebbibi Taraftar Değildir…

Doç. Dr. Talimciler: Türkiye'nin en güçlü kulübü F.Bahçe, G.Saray şike yapsaydı küme düşerdi

Doç. Dr. Ahmet Talimciler: Türkiye'de Futbol Daha En Başından Beri İki Kulübün Tekelinde: Galatasaray Ve Fenerbahçe. Bu İkisi Arasındaki Mücadele, Bütün Yapıyı Belirliyor. Futbol Sahalarındaki Şiddettin Birinci Müsebbibi, Yöneticiler

Türkiye’nin ilk spor sosyologu Doç. Dr. Ahmet Talimciler, “Türkiye'nin en güçlü kulübü Fenerbahçe'dir. Aslında 3 Temmuz'da yaşanan şike süreci,  Galatasaray'ın başına gelseydi, küme düşerdi.

Futbolda şiddetin bitmesi kimsenin işine gelmiyor. Çünkü şiddet olduğunda, reyting ve tiraj artıyor. Şiddetin tek müsebbibi taraftar değil” dedi.

Türkiye gazetesinden Fatih Vural’ın “Galatasaray olsaydı küme düşmüştü” başlığıyla Türkiye Gazetesi’nde yayımlanan (14 Ağustos 2013) söyleşisi şöyle:

GALATASARAY OLSAYDI KÜME DÜŞMÜŞTÜ

Türkiye'nin ilk spor sosyoloğu Doç. Dr. Ahmet Talimciler, Ege Üniversitesi sosyoloji bölümü öğretim üyesi.

“Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi”, Sporun Sosyolojisi-Sosyolojinin Sporu” kitaplarının da yazarı olan Talimciler, bu hafta sonu başlayacak Spor Toto Süper Lig öncesinde, futbolumuz için pek de iyimser değil!

Futboldaki şiddetin, yöneticilerin iktidarını sağlamlaştırdığını belirten genç akademisyen, “Taraftarlar, şiddetin son müsebbibidir” diyor. Türkiye'de en güçlü kulübün Fenerbahçe olduğunu ifade eden Talimciler'e göre, şike sürecini yaşayan Galatasaray olsaydı, küme düşmüştü.!

- Futbolda Fanatizmin Önüne Geçmek İçin Onca Kanun Çıkarılırken, Şiddet Olayları Neden Engellenemiyor.? 

Ben Türkiye'de futbolla ilgili aktörlerin samimi olduğuna inanmıyorum. Çözüm yanlısı bir kültürden gelmiyoruz. Güçlü olanın istediğini yaptırdığı bir yönetim tarzımız var. Türkiye'de futbol daha en başından beri iki kulübün tekelinde.! Galatasaray ve Fenerbahçe... Bu ikisi arasındaki mücadele, bütün yapıyı belirliyor. Futbol sahalarındaki şiddettin birinci müsebbibi, yöneticiler.

- Nasıl.? 

Bu insanlar kendi kişisel iktidarları uğruna, futbolu başka bir tarafa atıyorlar. Örnek, derbi maçlara, rakip takım taraftarlarının alınmaması meselesi. Bu kulüplerin yöneticileri, “Taraftar gelmesin, olay çıkmasın” mantığıyla, kendilerini garantiye alıyor. Bir yandan da sürekli olarak kutuplaşmayı artırıcı, gerilimi tırmandıran bir dil kullanıyorlar. Kendi iktidarlarının sürmesi uğruna, futbolun ruhu olan fair-play'i bir tarafa atıyorlar. Türkiye'deki futbol medyası da iki kulüp ekseninde...

Ekranlarda 'futbol kabaresi' oynanıyor. Daha fazla sesi çıkanlar ne kadar çok bağırırlarsa, erkeksi dil kullanırlarsa, o kadar çok etkili olacaklarını düşünüyorlar. Bu programlarda son iki yıldır dillerden düşürülmeyen kişi, Aykut Kocaman. Bu programlarda Fatih Terim'in ağza alınabildiğini görebiliyor musunuz.?

- Fatih Terim'in Farkı Ne.? 

Çünkü Fatih Terim'i ağızlarına aldıkları anda, Terim'in telefon açıp “Ben buradayım” diyeceğini biliyorlar. Ayrıca Fatih Terim polemikten de kaçmıyor. Onların anladıkları dilden de cevap veriyor. Görünenin arkasındaki daha güçlü bir bağlantının da Fatih Terim üzerinde güçlü bir etkisi var: Mehmet Ağar.

-O Etki Hep Konuşulur; Ama Hâlâ Devam Ediyor Mu.? 

Birtakım insanların iktidarda olmaması, etkisiz oldukları anlamına gelmez. Gayri resmi ilişkiler hep vardır. Medya da, kulüpler de buna uyum sağlamış. Açık konuşalım, futbolda şiddetin bitmesi kimsenin işine gelmiyor.

-Şiddet, Futbol Network'ü İçinde Bir Güç Gösterisine Mi Dönüşüyor.? 

Tamamen öyle. Hem güç gösterisi, hem de iktidarlarının devam etmesini sağlayan dayanak noktası. Çünkü şiddet olduğunda, reyting ve tiraj artıyor. Futbolun aktörleri seslerini daha yüksek duyurabiliyorlar. Şiddet çıkartan taraftar grupları, iktidarlarını perçinliyorlar. Türkiye'de son 30 yılda insanlara “Futbol üzerinden kendinizi gerçekleştirin” dedik. Bunu yaparken, onların yapıp ettiklerinde hiçbir sorun görmedik. Aynı taraftar gruplarını, uzun yıllar polis de rejimin bekası için bir tehdit olarak algılamıyordu. Ta ki Gezi Parkı protestolarına katılmalarına kadar...

Bu insanlar, önümüzdeki sezondan itibaren stadyumlarda tehdit algısına dönüştü. Şiddet daha önce deşarj olmak şeklinde algılandığı için yasalar çıkartılsa da uygulanmıyordu.

-Neden.? 

Uygulamaya gelince, içeri alınan taraftarları çıkarmak için yöneticiler seferber oluyorlar. 3 Temmuz sürecinde yaşadık. 6222 sayılı yasa çıkarıldı. Sonra ne oldu? Ne zamanki Fenerbahçe'nin başkanı, diğer kulüplerin başkanları, yöneticileri gözaltına alındı, Kulüpler Birliği, “Biz bu yasayı okumadık. O yüzden yeni bir yasa çıkaralım” dedi. Abdullah Gül'ün vetosuna rağmen, dört yılda hiç bir araya gelemeyen siyasi partiler bir araya gelip yasayı yeniden düzenlendi. Biz hep şikeye odaklanıyoruz; şiddete yönelik cezalar da hafifletildi. Ağırlaştırılmış maddeler, eski haline döndürüldü. Bizde hazırlanan bütün yasalar ve yasaklar, hep taraftara yönelik. Şiddetin tek müsebbibi taraftar değil. Hatta son müsebbibi onlar! Medya ve yöneticiler, sürekli olarak, şiddeti çıkartanları belirsizleştirici bir dil kullanıyor: “Bu olayları yapanlar Fenerbahçe taraftarı değildir, Galatasaray taraftarı değildir.!” E kimdir.? Yok.! Şiddeti çıkartanları böylece meşrulaştırıyorsunuz. Keşke 3 Temmuz sürecinde, baştan aşağı arınabilseydik.

-Arınma Fırsatı Neden Kaçtı.? 

Futbolun iktidarını paylaşanlar, iktidarlarını kaybetmekten korktular.

- O İktidar Yapısı İçinde Rant Mekanizması Nasıl İşliyor.? 

Futbol giderek daha fazla paranın döndüğü, daha medyatik bir alana dönüştü. Endüstriyel futbol, artık bir oyun değil, bir iş! 3 Temmuz'da işin bahis boyutu hiç konuşulmadı. Bochum Savcılığı'nın bahis şikesiyle ilgili yürüttüğü süreç devam ediyor; ama bizde rafa kaldırıldı. Declan Hill'in “Şike” kitabına bakıyorsunuz, illegal bahsin döndüğü yerler Uzakdoğu ve bizim coğrafyamızı işaret ediyor. Yunanistan, Bulgaristan, Türkiye, Romanya'da bir yapılanma var. Burada sürekli at koşturuluyor. Hatta sicilimiz o kadar bozuk ki, Türk takımlarının kış kamplarında Antalya'da oynadıkları hazırlık maçları bile sorunlu.

- O Kadar mı.? 

Evet. Türkiye aslında 3 Temmuz sürecini hallettiğini zannetti. En sonunda “Şike vardır; ama sahaya yansımamıştır” denilerek, bambaşka bir aşamaya geçildi. Federasyonun kurullarına göre şike yok! Ama mahkemeye göre şike var! Bir sene geçti, UEFA yeniden dosyaları açınca şaşırdık. Yargıtay'ın ve CAS'ın kılıcı, hâlâ tepemizde sallanıyor. Tam o dönemde Başbakan ilginç biçimde “Kişiler ve kurumlar birbirinden ayrılmalıdır” dedi. Şikeyi, Fenerbahçe, onun da ötesinde Aziz Yıldırım'a odakladık. Şike süreci, bize birkaç şeyi gösterdi.

- Neler, Onlar.? 

Birincisi, Türkiye'nin en güçlü kulübü Fenerbahçe'dir. Aynı durum Galatasaray'ın da başına gelseydi, küme düşerdi. Türkiye'de en güçlü bağlantıları olan kulüp Fenerbahçe; Gerek sermaye anlamında, gerek siyasal ilişkiler anlamında, gerekse de diğer ilişkiler anlamında. İkincisi, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın dışındaki kulüpler giderek figüran haline getiriliyorlar. Üçüncüsü, Fenerbahçe ve Galatasaray dışında, Türkiye'deki bütün futbol kulüpleri, naklen yayın konusunda büyük sıkıntı yaşar. Bu iki takımın, küresel futbola adapte olma noktasında yükselen bir yapıları var. Diğerleri, naklen yayından ya da tribünden gelecek dar bütçelerle kendilerini göstermek zorundalar. Beşiktaş ve Trabzon'u da çıkarırsak, diğerleri tamamen naklen yayın gelirine endeksliler. Böyle olunca, her şeyi onaylamak zorundalar. Şike sürecinde de şöyle dediler: “Fenerbahçe düşmesin. Bu yapı aynen sürsün.” Çünkü bu yapının sürmesi için Fenerbahçe'ye ihtiyaç duyuyorlar.

-Bu Yapının Bir Dokunulmazlık İsteği De Var mı.? 

Bu yapıya kimsenin karışmasını istemiyorlar. Mesela “Vergiyle başımız derde girerse, devlet bize her türlü yardımı yapsın” anlayışındalar. Taraftarlar da Türkiye'deki bu ayrışma sürecinde daha fazla yer almaya başladılar ve rakip takımlar üzerinden kendilerini daha net biçimde ayrıştırdılar. Beşincisi, medya, şike sürecinde müthiş kötü bir sınav verdi. Her şeyi ekonomi üzerinden gösterdi. Değerlerin düşeceğini, havuzun bozulacağını, pek çok insanın işsiz kalacağını… “Temizlik bize zarar getirir.” demeye getirdi. Bu sürecin bize gösterdiği başka bir şey de şudur: “Güçlüyseniz her şeyi yaparsınız”. Kimsenin derdi artık futbolda temizlenmek değil. Önümüzde bizi bekleyen zor bir süreç var.

- Önümüzdeki Süreçte Tribünlerin De Politize Olmasından Çekiniliyor. Bu, Sadece Maç İzlemeye Gelen Apolitik Taraftarı Rahatsız Eder mi.? 

Politik argümanlar taraftarların karşı karşıya gelmesine yol açacak; çünkü taraftar dediğimiz şey, yekpare bir bütün değil. Türkiye'deki taraftar gruplarının çok demokratik olmadığını da unutmayalım. Futbol, bir oyun olarak giderek taraftarın elinden kayıyor.

-Nasıl.? 

Taraftar giderek dışarıda kalıyor. Birden bire e-bilet uygulaması geliyor mesela. Tıpkı İngiltere'de olduğu gibi, Türkiye Futbol Federasyonu'nda da taraftar temsilcisi olmalı. Taylor Raporu sonrasında stadyum düzenlemelerinde, bilet fiyatlarında açılımlar sağlandı. Birdenbire bilet fiyatları 100 Euro'ya çıkmadı. Bizde birdenbire fırlıyor. Böyle olunca asgari ücret alan bir adamın çocuğunu maça getirme şansı kalkıyor.

-Seçkinciliğe mi Kayıyorlar.? 

Kesinlikle. Kulüp yönetimleri orta ve üst sınıfa hitap ettikçe çok önemli bir kitleyi göz ardı ediyorlar. Almanya, stadyumları en dolu ülkelerden birisidir. Bayern Münih Başkanı Uli Hoeness şu açıklamayı yaptı geçen günlerde:

“Biz biletleri istersek daha pahalı hale getirebiliriz. Yine aynı kitleyi toplarız. Ama böyle yaparsak eğer, Almanya'daki iç barışı tehdit ederiz. O yüzden her kesimin buraya geleceği bir ücretlendirme yapıyoruz”.

Eğer gündelik hayatta sadece futbolla yaşayan insanları stadyumlardan uzaklaştırırsak, büyük bir problem bizi bekliyor. Futbolu bölen değil, birleştirici bir unsur olarak görmek zorundalar. Bu insanlar maça gitmezlerse, o deşarjı nerede yaşayacaklar.? 

Tarih

 

Etiketler

ahmet talimciler, spor sosyologu, fenerbahçe, galatasaray, taraftar, yönetici, stat, şike, 3 temmuz

 

Fatih Bacak,  Antalya Ağustos.2013

http://www.medyagunebakis.com/  fb.antalya007@gmail.com,

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Fatih Bacak, Antalya Ağustos.2013

 

Sinan OĞAN @sinan_ogan2 sa

Oy Verin AKP'ye Gitsin PKK'ya...

Önümüzdeki Yerel Seçimlerin Sloganı

 

Rakı İçerek Yapılanları,

Ayran İçerek Sattılar, Yıktılar.!.  Bekir Coşkun

 

Who İs İt.?  Wanted.!.
"White Men Have Forked Tounge.!."

“Dili Çatallı, İki Dilli Beyaz Erkek.!.”

Türkçesi; Yalancı, İki Yüzlü Adam.!.

Kızılderili Deyişi....

 

Hiç Bir Şey İçin Aşırı Endişe Etmeyin.

Bakarsınız; Yarın Ya Deve, Ya Deveci

Ya da Üstündeki Hacı Ölebilir.!. İ.İnönü

 

Nene dedim.

“Dedem Sana Hiç Çiçek Aldı mı.?”
Durdu ve Şöyle Dedi:

“Bana Aldığı Fistanların Hepsi Çiçekliydi.!.!”

 

EĞER BİR ÜLKEDE

“Hukuk Üstün Değilse, Adalet Yok Hükmündedir.!”

"Türk Yargısında Kronik İşlev Bozukluğu Var"

Bağımsız Bir Millet Olan Papua Yeni Gine,

Parlamenter Demokrasi Sistemini Kabul Etmiş

Ülkelerdendir.

"Adil Yargılamayı Etkileme Suçunun Oluşabilmesi

İçin, Öncelikle Adil Yargılamanın Olması Gerekir."

Türkiye, ‘Hukuk Devleti İlkesizlikleriyle Malul’

Ülkeler Kategorisini Oluşturan ‘Hibrit Rejimler’

Arasında 88. Sıradadır.  Av. Ayşe Eren

 

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!.

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!.

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!.

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!.

 

Hazırlanmakta olan AKP Anayasası

Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,

KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!.

 

SU HAYATTIR… SU BİR HAKTIR…

SU, KAYNAK DEĞİL, DOĞAL VARLIKTIR.

SU YASASI ÇIKARILMALIDIR.!.

 

TEMA Vakfı Eko Siyaset Bildirgesi:

“Salt ekonomi odaklı projeler dönemi bitmeli,

Ekolojik Siyaset dönemi başlamalıdır.!.”

 

GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ İÇİN

TEMA VAKFINDAN PARTİLERE.!.!.

“Yaşamın sürdürülebilmesinin” ve

“sürdürülebilir gelişmenin” ön koşulu

“çevrenin, toprağın, suyun, ormanın,

biyoçeşitliliğin” korunarak yönetilmesidir.

 

ÜLKEMİZ, TOPRAKLARIMIZ.!.

GÖZ GÖRE GÖRE ÇÖL OLMASIN.!.

YEŞİL OLMASI İÇİN DESTEK OLUN.!.

 

Bir Memlekette, Namuslular, Namussuzlar

Kadar Cesur Olmadıkça, O Memlekette

Kurtuluş Yoktur. İ.İnönü

Huzuri.1923 - Kurtuluş Savaşının En İyi Anlatımı

 

Kızardık, Bozardık, Yandık Yakıldık

Uzun Boylu Harareti Sor Bize.

Mateme Tutulduk, Yes’e Kapıldık,

Unutulmaz Sefaleti Sor Bize.!.

 

Çün Dest-İ Sakiden Nuş Ettik Kevser

Cennetle Cehennem Oldu Her Yer.

Atladık Sırat’ı, Kopardık Mahşer,

Gittik, Geldik Kıyameti Sor Bize.!.

 

Huzuri.1923 - Kurtuluş Savaşının En İyi Anlatımı


Ülkeyi Dini İrticadan Kurtarmanın Tek Yolu

Millete Kuran’ı Türkçe Olarak Okutmaktır.!.

Şartlar Gelişirse İhtilal’ler Hak Olur.!.

İrtica Başbakan’dan Cesaret Bulursa,

Kim Onun Sokağa Dökülmesini Önleyebilir.?

İrtica’nın Sokağa Dökülmesi İse Ülkenin Kana

Bulanmasıdır. İ.İnönü


Biz Açıkça Milliyetçiyiz...

Ve Milliyetçilik Bizim Yegâne Birlik

Unsurumuzdur. Türk Ekseriyetinde Diğer

Unsurların Hiçbir Etkisi Yoktur. Vazifemiz

Türk Vatanı İçinde Türklüğü Yaşatmaktır.

Türkleri Ve Türklüğe Muhalefet Edecek

Öğeleri Kestirip Atacağız. Ülkeye Hizmet

Edeceklerde Her Şeyin Üstünde Aradığımız

Türk Olmalarıdır. İ.İnönü

 

Kızıldere Şehitleri Ölümsüzdür
Onlar Halkın Yüreğinde Yer Edinmişlerdi
Her Şey Özgür Bir Vatan İçin Dediler
Hiç Bir Tereddüt Etmeden Toprağa Düştüler
Anıları Önünde Saygıyla Eğiliyorum.
Yaşasın Devrim,Yaşasın Sosyalizm.!.

 

"Siz Bana Din İle Refaha Ulaşmış Bir Toplum

Gösterin, Ben de Size Devrim İle Geri Kalmış

Bir Toplum Göstereyim".!. E. Che Guevara

 

“Yurda Ve Halkın Özgürlüğüne

Düşman Olanlar,

Her Zaman Halkın Soylu Davası

Uğrunda Kendilerini Feda

Edenlere

Haydut Gözüyle Bakmışlardır.”

Emiliano Zapata

Diğer Haberler

  • WORLD CORPORATE GOLF CHALLENGE
  • MELİSA ERCAN ŞAMPİYON
  • TÜRK SPOR KULÜPLERİ FİNANSAL KRİZDE
  • GOL PASI.! PAS MI. TAKTİK Mİ.?
  • GÜREŞ, YARIŞ, EĞLENCE BİTTİ. İŞE DEVAM.!
  • OLİMPİYATLARA TALİBİZ DE.! HAZIR MIYIZ.?
  • YAĞMUR AKGÜN HEDEFİNE ULAŞTI
  • ANASTASİA POTAPOVA’NIN İSTANBUL ZAFERİ
  • TENNİS İSTANBUL’DA YARI FİNAL HEYECANI
  • TENNİS CHAMPİONSHİP İSTANBUL’DA BAŞLADI.
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP