ÜNLÜ TARİHÇİDEN ÖNEMLİ AÇIKLAMA.!

Tarihçi Sinan Meydan Menderes Hükümetinin ABD İle Yaptığı Tarihi İhanet Anlaşması’nı Açıkladı.!.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

ÜNLÜ TARİHÇİDEN ÖNEMLİ  AÇIKLAMA.!

Bakırköy Belediyesi'nin 10 Kasım Etkinliğinde Konuşan Tarihçi Sinan Meydan Menderes Hükümetinin ABD İle Yaptığı Tarihi İhanet Anlaşması’nı Açıkladı.!.

 

İHANET ANLAŞMASI

Bakırköy İlçesi Kadın Meclisi Başkanı Yardımcı Doçent. Dr. Meltem Ünal Erzenin ev sahipliğinde yapılan etkinlikte konuşan tarihçi Sinan Meydan, "ilk kez bu etkinlikte açıklıyorum" diyerek Menderes Hükümeti döneminde imzalanan iki önemli belgeye ulaştığını ve bunların ihanet anlaşması olduğunu dile getirdi.

MENDERES'İN ABD İLE İMZALADIĞI

İKİ ANLAŞMA İÇİN ŞOK İDDİA.!.
Bu anlaşmaları imzalayanların şimdilerde cilalandığını söyleyenSinan Meydan çarpıcı açıklamalarda bulunarak, ”İlk kez bu etkinlikte açıklıyorum.

Amerika’nın Atatürk döneminden gelen iyi tarım politikasını bitirme politikası gereği olarak Menderes Hükümeti döneminde çok önemli iki anlaşma imzalanmış. İlki 12 Kasım 1956’da eki de 25 Ocak 1957’de.

Bu anlaşmaya göre Amerika kendi ihtiyaç fazlası olan buğday, mısır, arpa, dondurulmuş sığır eti, soya yağı, don yağı gibi ürünleri taşıma gideri karşılığında Türkiye’ye verecek.

Türkiye de karşılığında taşıma gideri olarak 65,7 milyon dolar ödeyecek.

Fakat anlaşmanın çok çarpıcı olan tarafı bu belirtilen ürünleri Türkiye yetiştiremeyecek. Benzerlerini de üretirken, pazarlarken Amerika’ya soracaksın diyor. Ayrıca don yağı, dondurulmuş et derken o zaman Türk milletine domuz eti yedirilmediği de ne malum. 
 

"BU ANLAŞMALAR İHANET ANLAŞMASI DEĞİL DE NEDİR.?"
Diğer bir önemli tarih de 20 Ocak 1958 Amerika 1755 sayılı nota ile Türkiye’ye 1 Ağustos 1958’e kadar sert ve yumuşak buğday satmayacaksın diyor.

Ayrıca ekliyor: Satarsan Amerika’nın dünya pazarındaki zararını karşılayacaksın. Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da cevabi nota da iki şartınıza da peki ekselansları diyor.

Şimdi sizlere soruyorum bu anlaşmalar ihanet anlaşması değildir de nedir.?

Bu anlaşmaları imzalayanların şimdi cilalanmasına aklım ermiyor. Bu cilalamaları yapanlar 1923-1938 arası ülkemize altın çağını yaşatan Mustafa Kemal Atatürk’e dil uzatacaklarına O’na en azından 10 Kasım’larda Fatiha okumalılar.

Ayrıca buradan Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Araştırma Merkezi başta olmak üzere tüm tarihe ışık tutabilecek kurumları göreve çağırıyorum az önce açıkladığım iki önemli belge gibi diğer belgeleri de gün ışığına çıkarsınlar.”

 
ATATÜRK 9.05 DEĞİL DE 7.15'TE Mİ VEFAT ETTİ.?

Etkinlikte bir konuşma yapan Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de, ”Ben sanmıyorum ki dünyada ölümünün ardından 74 yıl geçmesine rağmen hala ağlanan bir lider olsun. Geçen akşam televizyonda dehşete düşerek izledim.

Atatürk’ün kurduğu laik, sosyal ve demokrat cumhuriyet sayesinde TV’ye çıkan bir kilo makyajlı türbanlı bir yazar Atatürk’ün aslında saat 09.05’te ölmediğini 07.15’te öldüğünü söylüyor.

Bunun gerekçesi olarak mesai saati içerisinde ve okulların açık olduğu saat olan 09.05’te saygı duruşunun daha kalabalık yapılacağından böyle bize söylendi diyor.

Şimdi ben yazara sesleniyorum: Keşke Atatürk saat 03.00’te 04.00’te ölseydi de o zaman Türk milletinin Ata’sına bağlılığını görseydi.

Bir de Atatürk’e dinsiz şeklinde acımasızca saldıranlara bir örnek vermek istiyorum…

Atatürk 1930-1931’lerde Hz. Muhammet’in mezarını taşımak isteyen Suudi Arabistan Kralı’na çok sert bir uyarıda bulunur ve eğer o mezarın bir tek taşını yerinden oynatırsan ordularımla aşağıya gelirim der.

Ülkemizdeki bezirgân tarihçiler bunu bile çarpıtıyor. Atatürk, Suudi Kralı’na bu uyarıyı 1919-1920’de yaptığı söylüyorlar. Oysa bilmiyorlar ki Suudi Arabistan Krallığı 1926’da kuruldu.

Bunu ortaya çıkaran da AK Parti’nin kuruluşunda görev almış milletvekilliği yapmış Prof. Nevzat Yalçıntaş’tır.

Bu belge de Dışişleri Bakanlığı’nın arşivinde ama açıklanmıyor.”dedi.

Etkinliğin devamında “Miniklerin Gözünden Atatürk” resim sergisinin ödül töreni ve Osman Hamdi Süzen zeybek gösterisi ile Kültür Üniversitesi tarafından sahnelenen Atatürk Oratoryosu yapıldı.

Miniklerin Gözüyle Atatürk konulu 7 - 10 yaş arası çocuklar resim yarışmasında 1. Irmak Arpak, 2. Kaan Salihoğlu ve 3. de Ahmet Anıl Bozoklu’ya ödüllerini Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen verdi.

 

Cemil CAN, Ankara – Mayıs.2013

http://www.medyagunebakis.com/  av.cemilcan@hotmail.com,  

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa Olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – Mayıs.2013

 

 

MENDERES’İN İHANET ANLAŞMALARI

Atatürk'ün Tarım Devrimine Karşı; Menderes, DP ve ABD’nin Türk Tarımını Bitirme Projesi

 

Atatürk’ün Tarım Devrimi, İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi, Halkevleri ve Köy Enstitüleri projeleri ile Türkiye’de modern tarım ve hayvancılık gelişmeye başlamıştır.

Çok kısa bir süre önce dışarıdan alınan birçok tarım ürünü Türkiye’de Türk köylüsü tarafından üretilip yurt dışına satılmaya başlanmıştır. Türkiye, Atatürk’ün "akıllı projeleriyle" şekillenen çağdaş, "ulusal" ve "bağımsız" tarım ve hayvancılık politikaları sonunda çok kısa bir sürede kendi kendine yetebilen bir ülke haline gelmiştir.

Kendi kendine yeten Türkiye, ülkeleri borçlandırıp kendine bağımlı kılan emperyalizmi rahatsız etmiştir.(Atatürk'ün Tarım Devrimi için Bkz. Sinan Meydan, Akl-ı Kemal-Atatürk'ün Akıllı Projeleri, C.2).

Menderes, DP ve

ABD’nin Türk Tarımını Bitirme Projesi

1950’de iktidara gelen DP- Demokrat Parti ekonomik alanda liberal politikalar izlemiştir. Avrupa Ödeme Birliği’ne giren Türkiye 1950 yılının son baharında üye devletlerle olan ticaretini büyük oranda serbest bırakmıştır. Türkiye, 1950-1953 yılları arasında iyi hava şartları, tarım arazisinin genişletilmesi, Kore Savaşı’nın yarattığı olumlu hava sayesinde dünyanın sayılı tahıl ambarı ülkelerinden biri durumuna gelmiştir. Türkiye’nin tarımdaki bu başarısı Türkiye için ABD yardımını en etkili kullanan ülke yorumlarının yapılmasına yol açmıştır. 
Ancak zaman içinde Türkiye’de tarım arazisinin genişlemesinin durması, hava şartlarının kötü gitmesi ve dünyanın da normal şartlara dönmesiyle tarım üretimi azalmaya başlamıştır. DP’nin uyguladığı “serbest piyasa rejimi” başarılı olamamış ve dış ticaret büyük oranda açık vermiştir. Ekonomik şartlar ağırlaşıp dış borçlar artınca DP 1954’te dış ticarette bazı kısıtlamalara gitmiştir.
İki yıl kadar önce
“ABD yardımını çok iyi kullanan ülke” diye alkışlanan Türkiye, 1955’ten itibaren ABD’den tarım ürünü satın almak için çok ağır şartlarda anlaşmalar imzalamak zorunda kalmıştır.

Menderes'in Tarım Anlaşmaları İhaneti

1955-1956 yılları arasında Türkiye ile ABD arasında imzalanan “tarım anlaşmaları” Türk tarımının gelişmesini önlemiş ve ABD tarım ürünlerine Türkiye’de her yıl genişleyen pazar açmayı amaçlamıştır.

İhanet 1:

12 Kasım 1956 tarihli Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi ve Yardımlaşma Hakkındaki Muaddel Amerikan Kanunu"nun I. Kısmı Gereğince Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında "Münakit Zirai Emtia Anlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma ABD’nin Türk tarımını bitirme projesinin en önemli ayaklarından birini oluşturması bakımından dikkat çekicidir:
ABD, yardım adı altında 
12 Kasım 1956 tarihli bu anlaşma ile kendi ihtiyaç fazlası olan buğday, arpa, mısır, dondurulmuş et, konserve sığır eti, don yağı ve soya yağı gibi tarımsal ve hayvansal ürünleri Amerikan gemileriyle Türkiye’ye taşıma ücretiyle birlikte 46,3 milyon dolar karşılığında Türkiye’ye verecektir. 
Türkiye, 12 Kasım 1956 tarihli bu anlaşmaya ek olarak 
25 Ocak 1957 tarihli başka bir “tarım anlaşmasıyla” ABD’den şu tarım ürünlerini satın alacaktır: Buğday, arpa, mısır, konserve sığır eti, peynir, süt tozu, pamuk tohumu, soya fasulyesi yağı… Bu ürünler Türkiye’ye taşıma ücretiyle birlikte 19.40 milyon dolara verilecektir.  
12 Kasım 1956 tarihli anlaşmaya göre adı geçen tarımsal ve hayvansal ürünleri ABD aşağıdaki bağlayıcı şartlarla Türkiye’ye verecektir:

1-) Türkiye’ye satılan Amerikan tarım ürünleri fazlası, Amerika’nın aynı malların alıcısı bilinen pazarlara ve Amerika’nın düşman tanıdığı ülkelere satılmayacak ve yalnız Türkiye’nin iç tüketimi için kullanılacaktır.

2-) Bu anlaşma ile Türkiye’de satılacak malların dünya mahsul piyasa fiyatları üzerinde tesir yapmaması için dünya piyasası üzerinden fiyat tespit edilecektir.

3-) Türkiye’nin yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen veya benzeri mahsullerin Türkiye’den yapılacak ihracatı, Amerika tarafından kontrol edilecektir.

4-) Amerikan tarım ürünleri fazlası Türk lirası ile satın alınacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na yatırılacak olan Türk liraları ABD Hükümeti tarafından kullanılacaktır.

5-) Türk ve Amerikan Hükümetleri, Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini artırmak ve geliştirmek için devamlı gayret sarf edeceklerdir. Her iki hükümet, bu anlaşmanın uygulanmasında özel teşebbüs sahiplerinin etkili bir biçimde rol oynaması için ticari şartlar sağlayacaklardır.

Anlaşmanın dikkat çekici yönlerini şöyle değerlendirmek mümkündür:

1-) ABD yardım adı altında Türkiye’ye kendi ihtiyaç fazlası tarımsal ve hayvansal ürünleri satacaktır. Yani Türkiye’ye satılan ABD ürünleri ABD tüketicisinden arta kalan ikinci sınıf ürünlerdir.

2-) ABD Türkiye’ye, buğday, arpa, mısır, konserve sığır eti, peynir, süt tozu, pamuk tohumu, soya fasulyesi yağı satacaktır. Bu ürünlerin neredeyse tamamını veya eş değer başka ürünleri Türkiye’de yetiştirmek mümkündür.

3-) Türkiye ABD’den satın aldığı tarımsal ve hayvansal ürünleri ABD’nin düşmanlarına satmayacak, sadece kendisi tüketecektir. Yani Türkiye parasını vererek satın aldığı ikinci sınıf ABD ürünlerini ABD’ye sorarak tüketecektir. Bunun adı bağımlılıktır.

4-) Türkiye’nin yetiştirip ihraç edeceği tarım ürünlerini ABD kontrol edecektir. Yani ABD’nin “üretmeyin” dediği tarım ürünleri üretilmeyecek, “satmayın” dediği tarım ürünleri ihraç edilmeyecektir. Bunun adı sömürülmektir.

5-) ABD’nin ikinci sınıf tarım ürünlerine Türkiye milyonlarca dolar ödeyecektir. Bunun adı ABD yardımı değil, ABD kazığıdır.

6-) Türk ve Amerikan Hükümetleri “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini artırmak ve geliştirmek için” devamlı gayret sarf edeceklerdir. Her iki hükümetin gayret sarf edeceği nokta dikkat çekicidir: “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini arttırmak!” Amerikan Hükümeti’nin  bu yöndeki gayretini anlamak mümkündür, ancak Türk Hükümetinin bu yöndeki gayretini anlamak mümkün değildir. Türk Hükümeti, “Amerikan tarım ürünlerine ait Türkiye’deki piyasa taleplerini arttırmak için” değil, “Amerika’dan alınan tarım ürünlerini Türkiye’de yetiştirmek için” gayret sarf etmelidir.

Bu anlaşmayla ilgili "Gizli Anlaşmaların İçyüzü" adlı kitabın yazarı Haydar Tunçkanat’în şu değerlendirmeleri çok önemlidir:

Bu anlaşmada taraf olan bağımsız Türk devletinin hükümeti, bu ağır şartları reddetmediği gibi Amerika’nın dünya piyasa fiyatları üzerinden vereceği buğdayın cinsini, niteliklerini, ne zaman ve nerede teslime dileceğine ait, böyle alışverişlerde normal sayılabilecek şartları dahi ileri sürmüyor.

% 98’i Müslüman olan Türk halkının İslam usullerine göre kesilmeyip, öldürülerek kanı akıtılmayan, dondurulmuş veya konserve etlerin Türk halkına yedirilmesi için, Türkiye’ye sevk edilecek dondurulmuş veya konserve etlerin İslam usullerine göre kesilmiş olması şartını dahi anlaşmaya koydurmuyor veya aklına dahi getirmiyor.

Yine bu anlaşma ile satın alınarak sabun yapımında kendi ürünümüz zeytinyağının yerine kullanılacak olan don yağının içinde domuz yağının bulunmaması şartı da anlaşmaya konulmuyor. Halkın temiz dinsel duygularına gerçekte bir değer vermeyen DP iktidarının, halkın bu duygularını sadece kendi çıkarları ve siyasi iktidarlarının sürdürülmesi için nasıl sömürdüklerini bu örnekler gün ışığına çıkarmaktadır.

Kendi öz ürünümüz zeytinyağının sabun yapımında kullanılmasını bir kararname ile yasaklayarak onun yerine Amerika’dan satın alınan domuz karışımı don yağının kullanılması mecburiyetini getiren DP Hükümeti, Amerika’ya Pazar olma uğruna Türk zeytinyağı üreticilerini de açlığa ve yoksulluğa mahkûm ediyordu. Türkiye’de pazarı olmayan Amerikan don ve soya yağlarına pazar açmakla hükümet

Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarlarına aykırı olan bu anlaşmanın uygulanmasına geçiyordu. Zengin Amerikan çiftçisinin daha zenginleşmesi için Türkiye’nin de sömürülmesi zorunluydu ve bunun için de yoksul Türk çiftçisi, zeytincisi kendi hükümeti eliyle yoksulluğa itiliyordu. 
Türk tarım ürünlerinin iç piyasadaki fiyatlarının dünya piyasalarındaki fiyatlara denk olduğu kabul edilse dahi Amerikan tarım ürünleri Türkiye’ye ithal edilirken Türk kanunlarına göre alınacak gümrük vergisi, özel idare ve belediyelere ait vergiler, resim ve harçlar, sundurma ve antrepo ücretleri, rıhtım resmi ve rıhtım ücretlerinden muaf tutulmuştur.
Yerli ürünlerimizi ve Türk üreticisini korumak için kanunlarla konulmuş olan bu vergiler Amerikan tarım ürünlerinin Türkiye’ye ithalinde de alınmış olsaydı hem Türk Hükümeti vergi alarak gelirini arttıracak, aynı zamanda Amerika’dan ithal edilen bu ürünlerin fiyatları da artacağından aynı veya benzeri Türk ürünleriyle Türkiye’de rekabet edemeyeceklerdi.

Amerika bu ürünlerin fiyatlarını kendi çıkarı için dünya piyasa fiyatlarının altında  Türkiye’ye vermeyeceğine göre en kestirme yol bu ürünlerin Türkiye’ye girişinde gümrük vergisi, diğer harç ve resimlerden muaf tutulmasıdır. Amerika’nın PL 480 sayılı kanuna göre yapılan bu ithalatta Amerika’dan ithal edilecek malların sürümünü arttırmak ve bunlara duyulan ihtiyacı geliştirmek amacıyla ‘emtianın memleketimize girişinde maliyetini arttırıcı herhangi bir tesire maruz kalmayarak, en ucuz şekilde ihtiyaç sahiplerinin istifadesine arzı zaruri bulunmaktadır’ gerekçesiyle 6969 sayılı kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirilmiş ve Amerika’nın anlaşmada öne sürdüğü şartlara uyularak önemli bir engel daha kolaylıkla aşılmıştır. Ancak bu kanunda Amerikan üreticisi himaye edilirken Türkiye’nin buğday, yağlı tohumlar, et, süt, peynir ve zeytinyağı üreticilerinin nasıl korunacağı ve yaşayacağı düşünülmemiştir.

Amerikan tarım ürünlerine tanınan bu imtiyazlar karşısında yerli üretimin azalması, Amerikan tarım ürünleri ithalatıyla karşılanacaktır.

Amerika tarım emtiasına tanınan imtiyazlar karşısında Türk ürünleri elbette rekabet edemezdi. Amerikan üreticisi, kendi devletinden başka Türk Hükümeti’ni de kendi arkasına almıştı.
Türk halkının çıkarları yerine Amerika’nın Türkiye’deki pazarlarını genişletme ve geliştirme politikasını bu anlaşma ile kayıtsız şartsız kabul eden bir iktidar Türk tarımı ve Türk üreticisini Amerikan çiftçisinin refahı uğruna bir çıkmaza ve felakete sürüklüyordu.

Amerika’nın Türk tarımını bitirme projesi, 12 Kasım 1956 tarihli anlaşma ve bu anlaşmaya ek 25 Ocak 1957 tarihli anlaşma dışında, 20 Ocak 1958 tarihli anlaşmayla devam etmiştir.

İhanet 2:

DP Hükümeti’nin Türkiye adına ABD Hükümeti ile 20 Ocak 1958 tarihinde imzaladığı Tarım Ürünleri Anlaşmasının belli başlı maddeleri şunlardır:
Bu anlaşmaya göre Amerika Türkiye’ye şu ürünleri satacaktır: Buğday, yem, soya fasulyesi veya pamuk yağı, tereyağı, yağlı süttozu, peynir, yağsız süttozu…

Türkiye bu ürünler için taşıma masrafları da dahil 46.8 milyon dolar ödeyecektir.
Aynı anlaşmanın 2. maddesinin 1 (b) kısmında Türkiye 7 milyon doları Türkiye’deki iş hayatının geliştirilmesi amacıyla 
Türkiye’deki Amerikan firmaları ile bunların ajansları, teşekkülleri veya şubelerine, Amerikan zirai maddelerinin kullanılması ve tevziine yardım etmek amacıyla Amerikan firmalarıyla Türk firmalarına verilecektir.
Anlaşmanın 104 (e) bölümünün son paragrafına göre Amerika’dan alınacak mallardan Türkiye’nin borçlanarak alacağı veya Türkiye’de bu krediden yararlanacak Amerikan yerli ve yabancı firmalarının ihracata yönelmelerine imkân yoktur. 
Haydar Tuçkanat’ın değerlendirmesiyle: “Amerika’nın mutad pazarlarına zarar vermeksizin Türkiye’deki Amerikan tarım fazlası ürünlerine olan ihtiyacı ve istekleri artıracak yatırımlara yönelmektir. Türkiye’de hiç pazarı olmayan ve Türk halkı tarafından kullanılmayan soya yağı ve bugün (o gün) Türkiye’de üretilen ayçiçeği yağı, pamuk ve zeytinyağlarıyla kolayca rekabet edebilmekte, süt tozu okullarda çocuklara zorla içirilerek alıştırılmakta, soya fasulyesi ekimi ise kasten baltalanmaktadır.” 
20 Ocak 1958 tarihli anlaşma’nın sonunda aynı tarihli ve 1755 sayılı Amerikan Hükümeti’nin bir notası yayımlanmıştır.
Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Fletcher Warren’den Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya gönderilen nota ABD’nin Türk tarımını bitirme projesinin en somut adımlarından biri olması bakımından çok dikkat çekicidir.

İki maddelik bu Amerika notasında, Amerika Türkiye’den şu isteklerde bulunmuştur:

"a) 1957 mahsulünden yumuşak buğday veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar diğer herhangi bir yumuşak buğdayı ihraç etmekten kaçınmayı,

b) 1957 mahsulünden veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar sert buğday ihracatını asgari bir seviyede tutmayı ve bu devre zarfında vuku bulacak her sert buğday ihracatını Türkiye’nin kendi kaynaklarından finanse edilecek muadil miktardaki buğday mübaayatı ile telafi etmeyi taahhüt etmektedir.

Ekselansınızın Hükümetinin, yukarıda izah edilen anlayışla mutabık bulunduğunu bildirdiğiniz takdirde müteşekkir kalacağım. En seçkin saygılarımın kabulünü rica ederim Ekselans...”  
Amerika Büyük Elçisi Fletcher Warren’in bu notasına Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 20 Ocak 1958 tarihinde şu yanıtı vermiştir:
“ (…) İşbu anlaşmayı (20 Ocak 1958 tarihli anlaşma) imza etmekle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti:

a) 1957 mahsulünden yumuşak buğday veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar herhangi bir yumuşak buğdayı ihraç etmekten kaçınmayı ve
b) 1957 mahsulünden veya 1 Ağustos 1958 tarihine kadar sert sert buğday ihracatını asgari bir seviyede tutmayı ve bu devre zarfında vuku bulacak her sert buğday ihracatını Türkiye’nin kendi kaynaklarından finanse edilecek muadil miktardaki buğday mübaayatı ile telafi eylemeyi taahhüt etmektedir.
Ekselansınızın, Hükümetimin yukarıda izah edilen anlayışla mutabık bulunduğunu bildirdiğiniz taktirde müteşekkir kalacağım.
En derin saygılarımın kabulünü rica ederim ekselans…” 

12 Kasım 1956 tarihli anlaşmanın 4. maddesinin 4. bölümünde Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatının
ABD tarafından kontrol edileceği kabul edilmişti. 20 Ocak 1958 tarihli ABD notasının resmi gazetede yayınlanmasıyla Türk dış ticaretinin ABD kontrolüne girmesi resmen kabul ve ilan edilerek uygulamaya konulmuştur. 
Amerika Türkiye’ye
1 Ağustos 1958 tarihine kadar buğday ihraç etmeyeceksin!” diyor, Türkiye “Başüstüne Ekselansları!” diyerek buğday ihraç etmiyor…
Amerika Türkiye’ye
Eğer bu yasağa uymazsan ihraç ettiğin buğday kadar Amerikan buğdayını kendi kaynaklarından finanse edeceksin” diyor, Türkiye Başüstüne Ekselansları! diyerek bu cezayı kabul ediyor…
Amerika Türkiye’nin belirttiği tarihler arasında buğday satışını yasaklamıştır, çünkü Amerika’nın buğday satışı için belirli pazarlardan istekler bu tarihlerde yapılacaktır. Eğer Türkiye bu yasağa uymayıp buğday satarsa, sattığı buğday kadar Amerikan buğdayını satın alacaktır. Amerika her şekilde kazanacak, Türkiye ise her şekilde de kaybedecektir. “Amerika, kendi çıkarlarını korumak için Bağımsız Türk Devletinin Hükümetine, kabul edilmesine imkan olmayan bir teklifi getirebiliyor da Türk Hükümeti bunu geri çevirmiyor.”

Tarım İhaneti 60'larda da Devam Etti

1950’lerde Türk tarımını bitirme projesini başarıyla hayata geçiren ABD, projenin kalan parçalarını 1960’larda tamamlamaya devam etmiştir. Örneğin, 24 Şubat 1963 tarihli Zirai Maddeler Ticaretinin Geliştirilmesi Hakkındaki 161 Milyon Dolarlık İkili Anlaşma ile ilgili olarak ABD Türkiye’ye 24 Eylül 1963 tarihinde, 11513 sayılı resmi gazetede yayımlanan bir nota vermiştir. 
Tarım ürünleri anlaşmasının bir parçası olarak verilen notanın I. bölümünde
ABD Türkiye’nin zeytinyağı ihracatını 1 Kasım 1962-31 Ekim 1963 tarihleri arasındaki 12 aylık dönemde 10.000 tonla sınırlamıştır. Eğer Türkiye’nin bu dönemdeki zeytinyağı ihracatı ABD’nin izin verdiği miktarı aşarsa Türkiye kendi dövizi ile ABD’den aynı miktarda nebati yağ satın alarak cezalandırılacaktır. Türkiye’nin böyle bir gücü olmadığı için ihtiyaçtan fazla zeytin yağı dışarıya satılmayacak, fiyatlar düşecek, zarar eden üretici hem fakirleşecek, hem de ürününü satamadığı için üretimden vazgeçip, zeytin ağaçlarını kesip kışlık odun olarak yakacak ve işçi olarak ya İstanbul’a ya da Almanya’ya gidecektir. Türkiye’nin zeytin yağı üretiminin artarak dışarıya satılması Amerikan nebati yağlarının satışını etkileyeceği için ABD kendi ticari çıkarlarını korumak için Türkiye’nin ticari çıkarlarını baltalamıştır. ABD, Türk tarımına ve ticaretine büyük bir darbe vurmuştur.
ABD’in isteği sonunda 1963,1964 ve 1965 yıllarında Türkiye’nin nebati yağlar ve yağlı tohumlar ihracatı azaltılmış ve 6.400 tonu geçmemiştir. Yağlı tohumlar ihracatının zeytin yağı ihracatıyla birlikte yıllık 6400 tonla sınırlandırılması, pamuk ve ayçiçeği gibi yağlı tohum veren bitkilerin ekimini de etkilemiş ve Amerikan soya yağı Türkiye içinde ve dışında alıp başını yürümüştür. 
Notanın 2. bölümüne göre Türkiye’ye satılacak Amerikan buğdayının ithali ve kullanılması sırasında 
Türkiye buğday ihraç edemeyecektir.
Notanın 3. bölümünde Amerika’dan satın alınacak tarım ürünleri için Merkez Bankası’na yatırılacak Türk Lirası’nın Amerikalılar tarafından nasıl kullanılacağı anlatılmıştır.
ABD’nin sömürge ülkelerinde bile benzerine az rastlanabilecek bir küstahlıkla ve cesaretle “bağımsız” Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş hükümetine sunduğu bu nota Atatürk’ten sonra Türkiye’nin yeniden emperyalizmin pençesine düştüğünü göstermektedir.
21 Şubat 1963 tarihli Amerikan Hükümetinin notasına Türk Hükümeti aynı tarihli, 252,21 dosya numaralı ve 3125 sayılı karşı notasında şu yanıtı vermiştir:
Aşağıda metni kayıtlı 21 Şubat 1963 tarihli mektubunuzu almakla şeref duyarım”  cümlesinden hemen sonra Amerikan notası aynen verilmiş ve Türk notası şöyle bitirilmiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin yukarıdaki hususlar üzerinde mutabık olduğunu bildirmekle şeref duyarım.
Ekselanslarından en derin saygılarımın kabulünü rica ederim. Muhlis Efe.”

“Bağımsız” Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş Türk Hükümetinin ABD Hükümetine verdiği bu yanıt, Atatürk’ten sonra Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye’yi yeniden “bağımlı” bir ülke haline getirdiklerini göstermektedir.

Menderes; Müslüman Türk İnsanına Domuz Eti ve Domuz Yağı Yedirdi mi.?

Türkiye'yi kelimenin tam anlamıyla her bakımdan ABD emperyalizminin pençesine bırakan Menderes, bilindiği gibi siyasi gücünü din istismarı ve köylü-çiftçi odaklı söyleminden almıştır. Ancak aynı Menderes, bir taraftan Atatürk'ün Türkçe okuttuğu ezanları yeniden Arapça okutmayı "dine dönüş" olarak adlandırıp, milletvekillerine "Siz isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz.?" derken, diğer taraftan Türkiye'de hiçbir dönemde olmadığı kadar (Bu AKP dönemi hariç) kilise açmış, yüzlerce tarihi camiyi buldozaerle yıkmıştır. Aynı Menderes bir taraftan radyoda mevlit okuturken, diğer taraftan ABD ile imzaladığı "tarım anlaşmaları" sonunda Müslüman Türk insanına domuz eti, domuz yağı yedirmiştir!

Şöyleki: Menderes'in DP'sinin 1950-1960 arasında ABD ile imzaladığı tarım anlaşmalarında Türkiye'nin ABD'nin kalmış don yağını ve konserve etlerini de aldığı belirtilmiştir. Ancak bu yağların ve etlerin ne eti olduğu konusunda en ufak bir açıklayıcı madde ve bilgi yoktur anlaşma metinlerinde. Yani "Müslümanlığı kurtarmış olmakla" övünen Menderes ABD'den aldığı kalmış don yağı ve konserve etlerin arasında domuz eti olup olmadığını merak edip sormamıştır.

Haydar Tunçkanat, bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:

"....Bu anlaşmada taraf olan bağımsız Türk devletinin hükümeti, bu ağır şartları reddetmediği gibi Amerika’nın dünya piyasa fiyatları üzerinden vereceği buğdayın cinsini, niteliklerini, ne zaman ve nerede teslime dileceğine ait, böyle alışverişlerde normal sayılabilecek şartları dahi ileri sürmüyor. % 98’i Müslüman olan Türk halkının İslam usullerine göre kesilmeyip, öldürülerek kanı akıtılmayan, dondurulmuş veya konserve etlerin Türk halkına yedirilmesi için, Türkiye’ye sevk edilecek dondurulmuş veya konserve etlerin İslam usullerine göre kesilmiş olması şartını dahi anlaşmaya koydurmuyor veya aklına dahi getirmiyor
Yine bu anlaşma ile satın alınarak sabun yapımında kendi ürünümüz zeytinyağının yerine kullanılacak olan don yağının içinde domuz yağının bulunmaması şartı da anlaşmaya konulmuyor. Halkın temiz dinsel duygularına gerçekte bir değer vermeyen DP iktidarının, halkın bu duygularını sadece kendi çıkarları ve siyasi iktidarlarının sürdürülmesi için nasıl sömürdüklerini bu örnekler gün ışığına çıkarmaktadır..."

Bugün Atatürk'ü ve İnönü'yü "din düşmanlığıyla" suçlayan görevli tarihçiler ve açılımcı siyasiler, idam edildiği için "mağdur edebiyatı" yapıp ballandıra ballandıra anlattıkları, yücelttikleri, "Müslümanlığa büyük hizmet etmiş bir siyasi lider" diye tanıttıkları Menderes'in bu ABD DOMUZLARI meselesinden hiç söz etmemektedirler.?

Sözün Kısası Şu ki:
Türkiye 1950’lerde ve sonrasında ABD’nin gerçek anlamda bir sömürgesi durumuna getirilmiştir. Atatürk’ün “milletin efendisi” olarak adlandırıp her bakımdan kalkındırmaya çalıştığı Türk köylüsü zaman içinde bitirilmiş, bir zamanlar kendi kendine yeten Türk tarımı baltalanmış, kendi buğdayını, kendi pamuğunu, kendi zeytin yağını, kendi sığırını üretip ihraç etmesine izin verilmeyen Türkiye, Amerikan buğdayına, Amerikan soya yağına, Amerikan pamuk tohumuna, Amerikan konserve sığır etine mahkum edilmiştir.

Yani özetle: Menderes ve DP'si, bir taratfan din istismarı yaparken diğer taraftan dine aykırı uygulamalara imza atmış, diğer taraftan köylüye, çiftçiye yönelik bir söylemle oy toplarken köylüyü ve çiftçiyi ABD köylüsüne ve çiftçisine kurban etmiştir. Görülen o ki, Menderes ve DP'si döneminde köylü çiftçi, kazanmıştır, ama bu kazanan köylü ve çiftçiler ABD köylüsü ve çiftçileridir. Ah ah...
Bu bölümü, Haydar Tunçkanat’ın 1969’da yayınlanan
İkili Anlaşmaların İçyüzü adlı kitabındaki şu cümlelerle bitirmek istiyorum:
Geçmişin acı ve kanlı tecrübelerinden sonra öğrendiğimiz gerçeklerden, Atatürk’ün koyduğu ilkelerden ayrılmamış olsaydık, boşa giden yıllar Türkiye’ye neler kazandırırdı bugün.”

Bu anlaşmalar dönemin Resmi Gazetelerinde yayınlanmıştır. 

Bkz.11 Haziren 1959 tarihli 10228 sayılı Resmi Gazete.

Sinan MEYDAN - 7 Nisan 2013

 

Cemil CAN, Ankara – Mayıs.2013

http://www.medyagunebakis.com/  av.cemilcan@hotmail.com,  

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa Olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – Mayıs.2013

 

Who İs İt.?  Wanted.!.
"White Men Have Forked Tounge.!"

“Dili Çatallı, İki Dilli Beyaz Erkek.!”

Türkçesi; Yalancı, İki Yüzlü Adam.!.

Kızılderili Deyişi....

 

Hiç Bir Şey İçin Aşırı Endişe Etmeyin.

Bakarsınız; Yarın Ya Deve, Ya Deveci

Ya da Üstündeki Hacı Ölebilir. İ.İnönü

 

Nene dedim.

“Dedem Sana Hiç Çiçek Aldı mı.?”
Durdu ve Şöyle Dedi:

“Bana Aldığı Fistanların Hepsi Çiçekliydi..!.!.”

 

 

EĞER BİR ÜLKEDE

“Hukuk Üstün Değilse, Adalet Yok Hükmündedir.!”

"Türk Yargısında Kronik İşlev Bozukluğu Var"

Bağımsız Bir Millet Olan Papua Yeni Gine, 

Parlamenter Demokrasi Sistemini Kabul Etmiş

Ülkelerdendir.

"Adil Yargılamayı Etkileme Suçunun Oluşabilmesi

İçin, Öncelikle Adil Yargılamanın Olması Gerekir."

Türkiye, ‘Hukuk Devleti İlkesizlikleriyle Malul’

Ülkeler Kategorisini Oluşturan ‘Hibrit Rejimler’

Arasında 88. Sırada. 

 

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!

 

Hazırlanmakta olan AKP Anayasası

Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,

KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!

 

SU HAYATTIR… SU BİR HAKTIR…

SU, KAYNAK DEĞİL, DOĞAL VARLIKTIR.

SU YASASI ÇIKARILMALIDIR.!

 

TEMA Vakfı Eko Siyaset Bildirgesi:

 “Salt ekonomi odaklı projeler dönemi bitmeli,

Ekolojik Siyaset dönemi başlamalıdır.!”

 

GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ İÇİN

TEMA VAKFINDAN PARTİLERE..!

“Yaşamın sürdürülebilmesinin” ve

“sürdürülebilir gelişmenin” ön koşulu

“çevrenin, toprağın, suyun, ormanın,

biyoçeşitliliğin” korunarak yönetilmesidir.

 

ÜLKEMİZ, TOPRAKLARIMIZ…

GÖZ GÖRE GÖRE ÇÖL OLMASIN.!

YEŞİL OLMASI İÇİN DESTEK OLUN..

 

 Bir Memlekette, Namuslular, Namussuzlar

Kadar Cesur Olmadıkça, O Memlekette

Kurtuluş Yoktur. İ.İnönü

Ülkeyi Dini İrticadan Kurtarmanın Tek Yolu

Millete Kuran’ı Türkçe Olarak Okutmaktır.

Şartlar Gelişirse İhtilal’ler Hak Olur.

İrtica Başbakan’dan Cesaret Bulursa,

Kim Onun Sokağa Dökülmesini Önleyebilir.?

İrtica’nın Sokağa Dökülmesi İse Ülkenin Kana

Bulanmasıdır. İ.İnönü


Biz Açıkça Milliyetçiyiz...

Ve Milliyetçilik Bizim Yegâne Birlik

Unsurumuzdur. Türk Ekseriyetinde Diğer

Unsurların Hiçbir Etkisi Yoktur. Vazifemiz

Türk Vatanı İçinde Türklüğü Yaşatmaktır.

Türkleri Ve Türklüğe Muhalefet Edecek

Öğeleri Kestirip Atacağız. Ülkeye Hizmet

Edeceklerde Her Şeyin Üstünde Aradığımız

Türk Olmalarıdır. İ.İnönü

 

Kızıldere Şehitleri Ölümsüzdür
Onlar Halkın Yüreğinde Yer Edinmişlerdi
Her Şey Özgür Bir Vatan İçin Dediler
Hiç Bir Tereddüt Etmeden Toprağa Düştüler
Anıları Önünde Saygıyla Eğiliyorum.
Yaşasın Devrim,Yaşasın Sosyalizm..

 

"Siz Bana Din İle Refaha Ulaşmış Bir Toplum

Gösterin, Ben de Size Devrim İle Geri Kalmış

Bir Toplum Göstereyim".  E. Che Guevara

 

 

Diğer Haberler

  • HZ. MUHAMMED'İN HIRKASINA SÜRTÜLEN DESTİMALLER
  • ŞEYHİMİZ, ŞIHIMIZ ÇOK, FİLOZOFUMUZ YOK.!
  • BEYAZ KÜRTLERİN GİZLİ İKTİDARI
  • BÜYÜK YAHUDİ GÖÇÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ
  • 74 YILLIK FAİLİ MEÇHUL: NURİ KİLLİGİL PAŞA
  • BUGÜN GÜNLERDEN ÂŞIK VEYSEL
  • CHESTER PROJESİ, OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
  • BAD-EL HARAB-ÜL BASRA.! & BAD-EL HARAB-ÜL TÜRKİYE.!
  • YENİ İSRAİL DEVLETİ KARADENİZ’DE KURULUYOR.!
  • SELANİK’TE BİR EVİN HİKÂYESİ
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP