“BURASI BAĞIMSIZ BİR CUMHURİYETTİR.!”

“Bir Toplum At Yarışı Ve Futboldan Başka Bir Şey Düşünmüyorsa; O Topluma Başkan Olacağıma Av Köpeği Olmayı Tercih Ederim.” Bertrand Russell

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

“Bir Toplum At Yarışı Ve Futboldan Başka Bir Şey Düşünmüyorsa; O Topluma Başkan Olacağıma Av Köpeği Olmayı Tercih Ederim.”

 

Bertrand Russell

 

“BURASI BAĞIMSIZ BİR CUMHURİYETTİR.!”

“Annan Planı” (1) konusunda AKP iktidarı ile ters düştüğü için siyasetten çekilen KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, çok kötü bir zamanda veda etti.

 

Fenerbahçe’nin “ordinaryüs” lakaplı efsane futbolcusu Lefter de aynı gün yaşama veda etmişti.

Bu nedenle onun “Herkes Akritas Planı’nı (2) okusun” öğüdü futbol amigoları ile holiganların şamatasına karışıp gitti. Oksijen tüpüne bağlanmadan önce, “Hristofyas” diye bağıran Denktaş, Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ile diğer Rum liderler için, kızı Ender Vangöl’e “Söyle kendilerine burası bağımsız bir Cumhuriyettir” demişti…

 

Talat Paşa Komitesi’nin (3) de kurucu başkanı olan Denktaş’ı çok arayacağımız kesin...

O gerçek bir düşünce ve inanç adamıydı. Öyle olduğu için de son cümlesinde “bağımsızlık” vurgusunu yapmadan gitmedi…

Bu olay nedeniyle bir kez daha gördüm ki, “holigan”ların sayısal çokluğu, siyaset dünyamızı her zaman tehdit etmiştir. Futbolumuzun ünlü ismi Lefter için Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’ndaki törenlerde, hasta haliyle Başbakan bile saatlerce beklemek zorunda bırakıldı. O tören bütün ulusal kanallardan gün boyu canlı veriliyordu. Rauf Denktaş ile ilgili haber ise, birkaç satır sadece.

Futbol taraftarının gönlünü almak için özenle kurulan cümleler, sanki bir kurtarıcıyı uğurlar gibiydi. Bu hassasiyet, siyasi parti liderlerinin yayınladıkları mesajlarda da bütün çıplaklığı ile kendini gösteriyordu. Sonuç itibariyle Lefter, centilmenliği öne çıkan, iyi bir futbolcuydu. Hepsi o kadar…

Centilmenliğin hayal olduğu ülkemizde, bir centilmene bu kadar değer verilir işte.! O kadar da olsun…

Geri kalmış ülkelerin baskıcı yönetimleri, futbola, futbolcuya ve taraftara boşuna değer vermiyor.!

Zamanı geldiğinde, ülkeyi onlarla yöneteceklerdir! Yoksa siyasette futbolcuların, şarkıcıların işi ne.?

1970 yılında yaşama gözlerini yuman, mantık ve matematik alanında çığır açmış çalışmalar gerçekleştiren ve bu çalışmalarını felsefe alanına da yayan Britanyalı ünlü filozof Bertrand Russell’in, İngiliz toplumu için söylediği;

“Bir toplum at yarışı ve futboldan başka bir şey düşünmüyorsa; o topluma başkan olacağıma av köpeği olmayı tercih ederim” şeklindeki sözleri, (4) tarihin solmuş sayfalarında kalmıştır. Futbol ayakla oynansa da hala pek çok ülkede baş tacıdır. 70’li yıllarda, Portekiz’in diktatörü Salazar’ın 3f (fado; arabesk müzik, fiesta; eğlence ve futbol) olarak bilinen, halkı uyuşturma formülünde, futbol üçüncü sırada da olsa yerini her zaman almıştır…

Yıllardır beynimi kemirip duran bir soru kalmıştır aklımda. Şimdi paylaşmanın sırası mı bilmem. Ama paylaşacağım sizinle: Şöhretli bir futbolcu olmak, genç delikanlıların rüyası olabilir, bu anlaşılır bir şeydir.

Peki, babalar erkek çocuklarının futbolcu olmaları için, neden maçlara götürüp, daha bebek iken, şartlandırmaya başlarlar.? Her çocuk futbolcu olabilecek yetenekte değil ya.! Sonra futbolla bir ülke ne kadar kalkınabilir.?

Sporun ülke ekonomisindeki yeri nedir.?

Acaba taraftar olmak da sporla ilgilenmek midir.?

Bu tür sorulara kendi başıma bulduğum yanıtlar, beni hiçbir zaman tatmin etmemiştir.!

En geç bu akşam, sarı lacivertli formalar sandıklardan çıkartılıp ütülenecek biliyorum.

Beni duymadınız galiba, Bayanlar, Beyler.! Koskoca Rauf Denktaş’ı uğurluyoruz.!

Asıl ay yıldızlı, kırmızı çizgili, beyaz bayraklarınızı çıkartmanız gerekmez mi.?

Çünkü, Başbakan’ın dediği gibi Rauf Denktaş “bitmiş biri” değildir.!

O, son ana kadar, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Ulu Önderimizin peşinden gitti.

Doğru bildiği yoldan hiçbir zaman sapmadı rahmetli. Son cümlesini dahi “bağımsız” sözcüğü ile taçlandırmıştır. 82 yaşındaki delikanlı, 2000’li yıllarda bile; karda, kışta, çamurda ve soğuğa aldırmadan, pek çok Avrupa ülkesinin sokaklarında, ülkesinin onuru için mücadele vermiştir. Yürüyüş kolunun en başında hep o vardı.

Talat Paşa sanki mezarından çıkmıştı.! Vurulduğu noktaya gelip dikildi. Yanında yürekli ve inançlı dava arkadaşları da vardı. Elini havaya kaldırdı ve: “Biz soykırım yapmadık, vatan savunduk. Ermeni soykırımı yalandır” diye avazı çıktığı kadar bağırdı…

Bu sözleri nedeniyle anavatanında “örgüt” üyeliği ile suçlanmıştır.!

Veda ederken söylediği “…burası bağımsız bir cumhuriyettir” sözü, KKTC için değil, asıl bizim içindir.! Ay yıldızlı, kırmızı çizgili, ak bayrağı çıkartın şimdi.!

Anısı önünde saygıyla eğilelim.! Belki affeder bizi.!

Av. Cemil Can

 

 

DİPNOTLAR:

(1) Annan Planı, Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs Adası'nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler planıdır. Adını, planı ortaya atan Kofi Annan'dan alır.

Plan, Kıbrıs adasının İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini öngörüyordu. Plan gereğince Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları on ayda bir Türkler ve Rumlar arasında değişecekti.

Nisan 2004'de KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafından % 65 kabul gördüğü halde Rum oylarının % 76 ret şeklinde olduğundan hayata geçirilememiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Annan_Plan%C4%B1

Annan Planı Özeti: http://www.abbulteni.org/pdf/ANNANPLANItrOZET.pdf

(2) Akritas Planı, 1963 yılı başlarında Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinde çoğunluğa sahip Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Türklerini yönetimde zayıflatarak daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Yunanistan ile birleştirmeyi amaçlayan plandır. Enosis fikrinde olduğu gibi Yunanistan ile Kıbrıs'ın birleşmesi şeklinde anılır.

Akritas Planı Özeti: http://zafersen.com/kibris_meselesi13.htm

(3) Talat Paşa Komitesi: Talat Paşa Komitesi “Ermeni Soykırımı” yalanlarına karşı Türk tezlerini savunmak ve dünyaya duyurmak ve ulusal güçler içinde ortak bir enerji üretmek için vatansever aydınlarca kurulan bir mücadele platformudur.

Talat Paşa Komitesi, koşulların dayatması sonucu, var olan bir boşluğu doldurmak amacıyla kuruldu. Sivil diplomasiyi yürütüyor da denebilir. http://www.talatpasakomitesi.org/

(4) Onbaşı’dan mektup var: http://www.ulusalbakis.com/onbasidan-mektup-var.html/

http://www.cemilcan.av.tr/s.358.htm

 

 

SAVUNMA SUÇ OLUYOR.!

Haberi Aydınlık’ta okudum, içim karardı: Savunma da suç oluyor.!

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı ve kuzeni Emcet Olcaytu: “Savunma yaparken söylediklerim hakkında suç duyurusunda bulunuluyor. O davaya gidiyorum savunma yapıyorum, orada da savunma yapmam ceza gerekçesi yapılıyor” demiş. 38 yıldır avukatlık yaptığını anlatan Olcaytu, “Böyle bir kararı ne 27 Mayıs'ta, ne 12 Mart'ta ne de 12 Eylül'de görmedim” diyor...(1).

Geçenlerde Ulusal Kanal’da çok değerli hukukçu Av. Hasan Basri Özbey’i dinledim. Önce mizah yaptığını sandım. Meğer son derece ciddiymiş. O gece Perinçek’in davaya konu 16 dakikalık video kaydını izletti bize. Ülkem adına yüzüm kızardı, bayağı bozuldum.

Keşke, yer açılsaydı da yerin dibine girseydim.!

Hadi gözünüz aydın.! Haberden okuyorum:

“Perinçek’e 16 yıl hapis.26 hapis cezası daha isteniyor.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e Ergenekon davasındaki konuşmaları nedeniyle açılan 5 ayrı davada 16 yıl hapis cezası verilmesine avukatları tepki gösterdi.

Perinçek hakkında aynı nedenlerle açılan 6 başka davada, 14 yıldan 26 yıla kadar hapis cezası daha isteniyor.

Avukatlar adına açıklama yapan İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Av. Hasan Basri Özbey, Silivri’de savunmanın suç olduğunu kaydetti. Özbey, Perinçek’in cezalara gerekçe olarak gösterilen konuşmalarını da izlettirdi...

 

Silivri'de savunma da suç sayıldı

Perinçek, 1 yıl 9 ay hapis cezası aldığı konuşmasında reddi hâkim talep ediyor.

Perinçek, savunmasında, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın İBDA-C’nin dergisinde Ankara Temsilciliği yaptığını söylediği için de 1 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Perinçek'e aynı konuşmada, 3 Ergenekon savcısının da adı geçtiği için, ayrıca 1’er yıl, 9’ar aylık 3 ayrı hapis cezası daha verildi.

Perinçek’in duruşmada Abdullah Gül’ü eleştirdiği konuşması hakkında da 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası isteniyor.”(2) Haber özetle böyle…

Sen hey.! “İki kişiden biri”, sana söylüyorum.!

Hani 12 Eylül Referandumu’nda bize “Ben bu anayasa değişikliklerine ‘ileri demokrasi’ye geçmek için “evet” diyorum, aynı nedenden dolayı AKP’ye üçüncü kez oy vereceğim” demiştin… Anımsıyor musun? Şimdi sana söylüyorum, beni biraz dinle artık:

1982 Anayasamızın 36. maddesine göre, herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle, yargı mercileri önünde, davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. (3)

Eski Türk Ceza Kanunu’nun 486. maddesinde “savunma dokunulmazlığı” konusunda düzenleme vardı. O maddey e göre; “Tarafların veya vekil, müdafi, müşavir yahut kanuni mümessillerinin bir dava hakkında kaza mercilerine verdikleri dilekçe, layiha veya sair evrakın yahut yaptıkları iddia ve müdafaaların ihtiva ettiği hakareti içine alan yazı ve sözlerinden dolayı takibat yapılmaz..” Denmekteydi. (4) 

Bu maddenin karşılığı olarak, yeni yasanın 128.maddesinde: “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez.” Şeklinde bir düzenleme yapılmıştır. (5)

Hukuk mektebinde biraz mürekkep yalamış herkes bilir ki; hakkın hukuka aykırı kullanıldığından söz edebilmek için, karşı tarafın suçsuzluğu bilinerek, onu zarara uğratmak veya küçük düşürmek kastıyla hareket ediyor olması gerekir. Ya da olayla ilgili ciddi ve inandırıcı delil veya emarelerin bulunması gerekir…

Çağdaş hukuk sistemlerinde iddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada, tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapabilmeleri gerekir. Bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşmasına, bir başka anlatımla, hakkın meydana çıkması amacına hizmet etmelidir. Ancak böyle olduğu takdirde, Anayasanın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur...

Hiç kuşku yok ki, bu hukuka uygunluk sebebinin esası, gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin yerine getirilmesi için kabul edilmiştir. İddia gibi savunma da ceza korkusu olmadan gerçekleri ortaya koyabilmelidir. Herhalde “savunma dokunulmazlığı” zırhı altında, kişilere hakaret edilebilmesine yasaların izin verebileceği düşünülemez. Bu sebeple, maddenin 2. fıkrası savunma dokunulmazlığında, sınırın aşılmış olması durumunda, failin cezalandırılacağı belirtmektedir..

“Savunma dokunulmazlığı sadece yargılama organlarına verilen dilekçe, layiha, başka belgeler ve bu organlar karşısındaki konuşmalar, savunma ve iddialar için söz konusu olur”...

Yargıtay’ımız, savunma dokunulmazlığını tanımlayan bir kararda: “Savunma hakkı nedeniyle sövme suçunda hukuka uygunluk nedenini düzenleyen T.C. Yasasının 128. maddesinin uygulanabilmesi için, söylenen sözlerin davanın yazgısını belirlemede zorunlu ve davanın konusuyla mantıksal açıdan bağlantılı bulunması, iddia ya da savunmaya yarar sağlaması gerektiği gözetilerek, sorunun bu açıdan tartışılması ve söz konusu maddenin nesnel ve öznel koşulları irdelemesi zorunlu iken, sözlerin savunmaya yönelik bulunduğu gerekçesiyle hüküm kurulması...” gerektiğini belirtmiştir…

Öte yandan; Avukatlar konu mankeni değillerdir. Talep edecekleri şeyleri en zorlu bir şekilde savunur, vurgular ve hakkı sonuna kadar ararlar. Bu onların asli görevidir. Savunma hakkı, nedeniyle hakaret suçunda hukuka uygunluk nedenini düzenleyen Yasanın 128. maddesinin uygulanabilmesi için, söylenen sözlerin davanın yazgısını belirlemede zorunlu ve davanın konusuyla mantıksal açıdan bağlantılı bulunması ve savunmaya yarar sağlaması gerekir. Sorunun bu açıdan tartışılması ve söz konusu maddenin nesnel ve öznel koşulları irdelenip araştırılması gerekir...

O halde, kesin olarak denilebilir ki, savunma dokunulmazlığının da bir sınırı mevcuttur. Bu sınır haklı yararları korumanın çizdiği sınır ile belirlenir. Diğer bir deyimle dava ile korunan çıkar, haklı gösterdiğinden daha öteye gitmeyen, bir taşkınlık teşkil etmeyen, hakkın korunması için gerekli bulunan ve yersiz biçimde saldırgan olmayan, objektif bir üslupla yapılan savunmadır ve hukuka aykırı değildir…

Buna karşılık, avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarının korunmasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif bir tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, onu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırıları, hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirebilir. Başka bir deyişle, karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunma, davanın amacını haklı gösterdiği, bu savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zorunlu bulunduğu takdirde, hukuka aykırılıktan söz edilemez. Bu bakımdan, savunma sınırının saptanmasında, her şeyden önce, iddia ve savunmaların karşı tarafın kişiliğini ihlal edici görülen bölümlerinin bağımsız olarak değil, bütün içindeki yerine göre ve bu çerçeve içinde değerlendirilmesi ve bu yol ile savunmanın hukuka aykırı olup olmadığı yönünün belli edilmesi gerekir…

Ne Zaman Hukuka Aykırılık Söz Konusudur.?

Aynı kanun maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “Dava ile ilgili olmayan ve ilgili olduğu takdirde dahi iddia ve müdafaa hududunu aşan hakareti mutazammın (içine alan) yazı ve sözler, yukarıdaki fıkra hükmünden hariçtir” hükmünü getirerek sınırsız bir serbesti getirmemiştir…

“Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir.

Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla, hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması, amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasanın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle, davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiç bir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez.

Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış. “Savunma Dokunulmazlığı”nın tartışmalı olmakla birlikte, kabul gören görüşe göre, bu bir hukuka uygunluk sebebidir. Elbette savunma dokunulmazlığı da sınırsız değildir. Suç yükleme, tanıkları yalan beyana teşvik, tehdit, iftira suçları bu kapsamda yer almaz. Hakaret ve sövme suçları açısından da bu dokunulmazlık sınırsız değildir.

Bunun savunma dokunulmazlığı içinde yer alması için; hakaret veya sövme bulunduran yazı veya sözlerin davayla ilgili olması ve karşıdakini küçük düşürme ve rencide etme değil, savunma amacı ile söylenmiş veya yazılmış olmaları gerekmektedir. İlgili söz ile mantıki nedensellik yeterlidir, ayrıca “uygun nedensellik bağı”nı aramak gereksizdir… Yukarıda sözü edilen ulusal ve uluslararası mevzuat karşısında, (6)

İşçi Partisi Genel Başkanı ile avukatı, savunmalarını yaparken, savunma sınırlarını aşarak hakaret ettiler denilebilir mi.? Perinçek’in savunma sırasında kullandığı sözler nedeniyle, kendisine verilmiş bulunan 16 yıl hapis cezasını hukuk mantığı ile açıklamak olanaksızdır. Özel görevli ağır ceza mahkemelerinde savunma yaparken, hesaplı konuşmak durumunda bırakılan sanıklara, genel mahkemelerde verilen bu cezaların anlattığı tek şey vardır. O da: Şu ana kadar “hak” olarak bildiğimiz savunma, bu dönem hükümete muhalif olanlar için “suç” haline dönüştürülmüştür!.. Bu durumun ise, iki sorumlusu vardır. Birincisi her önüne gelen sandığa düşünmeden oyunu atan “iki kişiden biri”, diğeri ise, “yetmez ama evet” diyen aymazlardır.!

Bizim gücümüz sandığa kadardı, başka ne yapabilirdik ki.?.!

Av. Cemil Can

 

 

DİPNOTLAR:

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/emcet-olcaytuya-4-yil-hapis-cezasi-h444.html

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/perinceke-16-yil-hapis-cezasi-h355.html

A. Hak arama hürriyeti

MADDE 36- (Değişik: 3/10/2001-4709/14 md.) Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz

    Madde 486 - (Değişik madde: 09/07/1953 - 6123/1 md.)

    Tarafların veya vekil, müdafi, müşavir yahut kanuni mümessillerinin bir dava hakkında kaza mercilerine verdikleri dilekçe, layiha veya sair evrakın yahut yaptıkları iddia ve müdafaaların ihtiva ettiği hakareti mutazammın yazı ve sözlerinden dolayı takibat yapılmaz.

    Dava ile ilgili olmayan ve ilgili olduğu takdirde dahi iddia ve müdafaa hududunu aşan hakareti mutazammın yazı ve sözler yukarki fıkra hükmünden hariçtir.

    Birinci fıkrada yazılı hallerde salahiyetli kaza mercilerince kanunen muayyen olan inzibati tedbirlerden maada tecavüze uğrayanın talebi üzerine tazminata hükmedilebileceği gibi hakareti mutazammın yazı ve sözlerin evrak ve zabıtlardan kısmen veya tamamen kaldırılmasına da karar verilebilir.

     Bu fasılda beyan olunan cürümlerden birinin irtikâbından dolayı hüküm sudurunda mahkeme cürmün icrasına vasıta olan yazı ve resim ve sairenin müsaderesini ve ortadan kaldırılmasını emreder. Ortadan kaldırılamıyan yazılar üzerine fıkrai hükmiyeyi tahşiye eyler.

İddia ve savunma dokunulmazlığı

MADDE 128. - (1) Yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.

Anayasa'nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin 6. maddesinin 3. bendinde düzenlenen iddia ve savunma hakkında, Anayasa'nın 13. maddesinde düzenlenen savunma hakkının kısıtlanmasında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. ve Anayasa'nın 90/son maddesindeki düzenleme nedeniyle, iç hukukta doğrudan uygulanması gereken Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen fikir özgürlüğünde, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 8. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü ve 11. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinde, Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi’nde ve 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 1, 2, 34 ve 35. maddelerinde düzenlenen avukatların hak ve ödevlerinde, Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinde ve 5237 Sayılı Yasanın 21. maddesinde düzenlenen kast tanımından ve nihayet, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.10.1998 gün ve 255-316 sayılı kararında savunma dokunulmazlığının sınırları belirlenmiştir.

http://www.cemilcan.av.tr/s.359.htm

 

Diğer Haberler

  • ŞEYHİMİZ, ŞIHIMIZ ÇOK, FİLOZOFUMUZ YOK.!
  • BEYAZ KÜRTLERİN GİZLİ İKTİDARI
  • BÜYÜK YAHUDİ GÖÇÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ
  • 74 YILLIK FAİLİ MEÇHUL: NURİ KİLLİGİL PAŞA
  • BUGÜN GÜNLERDEN ÂŞIK VEYSEL
  • CHESTER PROJESİ, OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
  • BAD-EL HARAB-ÜL BASRA.! & BAD-EL HARAB-ÜL TÜRKİYE.!
  • YENİ İSRAİL DEVLETİ KARADENİZ’DE KURULUYOR.!
  • SELANİK’TE BİR EVİN HİKÂYESİ
  • ADNAN KAHVECİ HAKKINDA.!
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP