AaKaPe - CeHaPe ZİHNİYETİ

Hakaret Et, Karala, Kötüle, Ötekileştir, Kandır, Suçla, Korkut, Olmadı İçeri Attır, İçeride Öldür, Dışarıda Gaz’a boğ, İlaçlı suyla yıka…

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

AaKaPe ZİHNİYETİ

Hakaret Et, Karala, Kötüle, Ötekileştir, Kandır, Suçla, Korkut, Olmadı İçeri Attır, İçeride Öldür, Dışarıda Gaz’a boğ, İlaçlı suyla yıka…

MHP'lilerin Bile Oy Verdiği Y-CHP 'ye, Kendi Üyeleri Oy Vermiyorsa Eğer, Ortada Bir Güven Bunalımı Yok mu.?

CeHaPe ZİHNİYETİ

Uzun Zamandır Söylemek İstediğim; Fakat Bu Sefer De Kalsın, Diyerek Ertelediğim Bir Tespitim Var.

Y-CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sürekli Başbakan Erdoğan’ın cahilliğine vurgu yapmak için; şunu okusun, bunu okusun gibi tacizlerde bulunuyor. Her nasıl oluyorsa, Erdoğan da bu tür saldırıların hemen karşılığını vermiyor.

Kılıçdaroğlu, bu fahiş hatayı, birkaç kez tekrar ettikten ve halkın hafızasında iyice yerleştikten sonra, arka arkaya yumruklarını indiriyor. Bir değil, beş değil, onlarca yaşadık bu tabloyu. Her seferinde bu tartışmadan kazançlı çıkan Erdoğan olmuştur.

Son olarak 15 Nisan 2014 tarihli grup toplantısında aynı şeyler yaşandı. Kılıçdaroğlu, bu defa da Erdoğan’ı kastederek; "Başbakanlık koltuğunda oturan zata, hukuk devleti nedir, ben ona kitapları söylemeyeceğim, İpsala Kaymakamlığı internet sitesine girsin, hukuk devleti nedir bir oradan okusun bakalım. Okusun öğrensin" diyerek aynı tutumunu sürdürdü. (1) Yine dikkatimi çekti, izledim.

Erdoğan, bu aşağılamaya” yanıt vermedi.!

Fakat aynı konuşma sırasında Kılıçdaroğlu, bu defa cebinden bir kağıt parçası çıkarıp Totaliter Demokrasinin (2) ne olduğunu okumaya başladı.!

Ey alim adam, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyecektim, demedim.!

Halka son derece yabancı olan bu akademik terim, öğretide bile pek kullanılmazken, ana muhalefet partisinin grup toplantısında dile getirilmesi ne işe yaramıştır bilen var mı.?

Tayyip Erdoğan’a “Hukuk devleti”nin ne anlama geldiğini, İpsala Kaymakamlığı’nın sitesinden öğrenmesini tavsiye eden Kılıçdaroğlu, “Totaliter Demokrasi”yi not aldığı kağıttan okuyarak, aklınca ondan daha bilgili olduğunu mu kanıtladı.?

“Okuma” konusunda, gerçekte her iki lider biri birini aratmaz durumda olmakla birlikte, kabul etmek gerekir ki, bu tarz tartışmalardan hep kazançlı çıkan; “Bizi hakir gördüler, bidon kafalı dediler, aşağıladılar…”  şeklinde cümleler kurarak, bu konuyu acımasızca istismar eden Erdoğan olmuştur.!

Başbakanın 12 yıldır miting meydanlarında, genişletilmiş grup toplantılarında CeHaPe zihniyeti olarak halka şikâyet ettiği ve meyvelerini de fazlasıyla topladığı kara propaganda bu kadar basittir işte…

Ne yazık ki, Kılıçdaroğlu, sanki asıl görevi böyle bir ortamı yaratmakmış gibi, iktidara sürekli  bu altın fırsatı sunmaktadır.!

Recep Bey, olur olmaz yerlerde bile, “CeHaPe zihniyeti budur işte” dediğinde, onu dinleyen kalabalıklar, önceki sesleri hatırlamakta ve acayip etkilenmekteler. Bunun sonucu olarak da Recep’in etrafında adeta etten duvar oluşturup, kenetlenmekteler.!

Yüzde 24’ü ilkokul mezunu, yüzde 9’u ise hiç okuma yazma bilmeyen, geri kalanın ise ezici bir çoğunluğu gazete ve kitap okumayan, başka bir söyleyişle 61 milyonu temel eğitimden yoksun olan bir halkın, “totaliter demokrasi”yi bilememeleri son derece doğal değil mi.? Kendini halkın anlamadığı bir dilden konuşmaya zorlayan bu adam, halkın temsilcisi kabul edilebilir mi.? Başında oturduğu partiye halkın partisi  denebilir mi.?

Halka cahilliğini anımsatan bu söylem ile, halktan oy alınabilir mi.?

Yoksa asıl amaç, halkın oyunu almak değil de, oyları AKP’ye yönlendirmek mi.?

Öyleyse eğer, sözlerimi geri alıyorum, başarılısın efendim. Tebrikler.!

Yeni CHP yönetiminin, aklı ermediği konulardan biri de 200 bin sandık için, görevli bulamadıkları (3) halde, 11 milyon oyu nasıl aldıklarıdır.!

Alternatifsiz kalan kitlelerin mecbur kaldığı için verdiği bu oyları, Y-CHP yönetimi kendilerine verilmiş destek olarak değerlendirmekle en büyük hatayı yapmaktadır. Seçim sonuçları üzerinden boş gevezelikler yaparak, başarısızlığı gizlemek mümkün değildir. Sonuçlar açıkça göstermektedir ki, Türk halkı Erdoğan’ı başbakan olarak istemiyor, ama ona mecburen katlanıyor...

Aynı şekilde halkın ezici bir çoğunluğu da Kılıçdaroğlu’na (Bahçeli’ye) güvenmemektedir. Her dört kişiden üçünün güvenmediği bir liderin, istifa  ederek halk tarafından sevilen, güvenilir birine yerini vermesi gerekmez mi.?

Onu göreve getiren dış güçlere verdiği söz neydi acaba.?

Kılıçların efendisinin  tek görevi, bu süreçte demokrasinin önündeki engelleri kaldırma mücadelesini yükselterek, Türk halkının önünü açacak, güvenilir ve sevilir bir liderin önünü kesmek olabilir mi.?

Kim ne derse desin, büyük çoğunluğun bu soruya verdiği yanıt, “evet” olduğu için CHP’nin oyları muhalefette iken bile gerilemiştir.!

Bu acınacak noktada olmamıza rağmen, Y-CHP'nin Sakarya Milletvekili Engin Özkoç; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan'a Bir genel başkana uyarıyorum diyemezsinizdiyecek kadar kendini kaybetmiştir.

Gelecek seçimlerde milletvekilliğini garanti altına almaktan başka derdi olmayan bu vekillerle CHP’nin alacağı yol bu kadardır.!.

Bu zatın fikrine göre, genel başkanlar uyarılamaz. Ama CHP'nin eski genel başkanları yerden yere vurulabilirler...

Hatta hükümetin başı için söylenemeyen en ağır sözler bile, onlar için söylenebilir.!

Ve biz bu insanları yasama görevini yapsınlar diye meclise gönderiyoruz.!

Madem genel başkanlar uyarılamazlar ve sadece alkışlanırlar.  Ben de görevimi yapayım o zaman:

Genel seçimler havasına sokulan yerel seçimlerden çıkan sonuç: Halkın yüzde 65'inin Erdoğan'ı desteklemediği ve sevmediğidir...

Aynı şekilde, halkın yüzde 75'i de Kılıçların efendisini sevmiyor ve ona güvenmiyorlar...

Bu yalın gerçeğe rağmen, Atatürk'ün ve İnönü'nün koltuğunda oturmak, sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmamaya söz veren bir adama yakışır mı.?

Yoksa, dürüstlüğün  Y-CHP'deki tanımı mı değişti.?

Atatürkçülerin iktidara gelmesinin önündeki en büyük  engel olan Kemal Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerdeki  hezimetin sorumluluğunu, dürüstçe üzerine alacak yerde, laf cambazlığı yaparak işi geçiştirmeye çalışmıyor mu.?

MHP'lilerin bile oy verdiği Y-CHP 'ye, kendi üyeleri oy vermiyorsa eğer, ortada bir güven bunalımı yok mu.? Doğrusunu söylemek gerekirse, Amerikan büyükelçisi ile otel odasında tek başına görüşme yapan, “açılım”ın yoluna başını koymuş ve Cemaat’in uşağı olmuş bu genel başkana, ben de zerre kadar güvenmiyorum…

Duygularımız dosdoğru böyledir Beyler.!

Çekilin halkın önünden, inin sırtımızdan... Artık yeter.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1) http://vimeo.com/92029138

(2) Totaliter Demokrasi: “Kavramın mucidi Jacob Leib Talmon, kavramı günümüzde Sheldon Wolin, Wiliam Engdahl savunuyor. Bu tezlerin tamamı aslında devletin yürütme gücünün yasama gücüne baskın çıkarak, güçler ayrımına son vermesini, dahası İktidarın olağanüstü güçlenerek toplumsal hayatı belirleme gücünü de elde edilmesine dikkat çekerler. Klasik totaliter rejimlerden farkı sistemin demokratik normlar üzerinde yükselmesi, iktidarın demokratik usullerle belirlenmesi ve toplumdaki demokratik hakların zedelenmemiş olmasıdır.”

http://www.kuyerel.net/modules/AMS/article.php?storyid=7713

(3) http://www.internethaber.com/chp-bu-bolgede-sandik-gorevlisi-bulamiyor-529056h.htm

 

Cemil CAN, Ankara – Nisan.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

MEDYAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – Nisan.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

 

 

ATLANTİK’İN ÖTE YAKASI

Başbakan Ve Hükümet Komplonun İçinde Olduğunu ‘Tevil Yollu İkrar’ Etti.!

Sekiz yıla yaklaşan iktidarı süresince halkın günlük yaşamında olumlu bir tek değişiklik yapmayı beceremeyen AKP iktidarı, kısa aralıklarla gündemi değiştirerek dikkatleri farklı yönlere çekmeyi her seferinde başarabildi. Bu işte o kadar mahirleşti ki, artık halk her gün yeni bir sürprizle karşılaşmazsa “acaba bunlara bir şey mi oldu.?” diye derin düşüncelere dalıp gidiyor.!

Türkiye son günlerde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yapılan komplo ile çalkalanıyor. Nedendir bilinmez bu konu ile en çok ilgilenenler CHP’den nefret edenler. Bu aşamadan sonra CHP içinde ne yapılması gerektiği söyleyen söyleyene. Utanmasalar CHP ‘ye yeni genel başkanı da kendileri seçecekler. Bir de “şu ana kadar CHP’ye oy vermedim ama,…” diye konuşmaya başlayanlar var. Onlar söze nasıl devam ederse etsin “CHP’ye oy vermem.!” diyerek sözlerini tamamlıyorlar.

Bütün bunlar yapay gündem ve yanlış bilgilerle kafası doldurulmuş insanlarımızın röntgeninden filme yansıyanlar. Durumları felaketin de ötesinde olan bu insanlar, kendi sorunlarını bir tarafa bırakmış, hiçbir şekilde üstesinden gelemeyecekleri işlere kafa yorup duruyor. Amaçlanan da buydu elbet.!

Nedense 72 milyonun anasını ‘belleyenler’ için pek bir şey denmez de, sekreterini elleyenleri tefe koyup çalar bu aziz millet.!

Bizde en iddialı ahlak zabıtaları en büyük ahlaksızlar arasından çıkar maalesef… Başkasının namusunun bekçiliğini yapanlar, çoğu zaman bu işlerin ticareti ile meşgul olanlardır… Deniz Baykal olayından çıkartmamız gereken dersi ‘imal edilmiş’ yatak odası görüntülerini izleyerek çıkartmamız mümkün değil! Baykal’ın istifa ederken yaptığı açıklamada çok önemli bir vurgu vardı.

“DEMOKRASİ Mİ, FAŞİZM Mİ.?”

Bir gün sonra gazeteci Fikret Bila ile konuşurken söylediği:”…Bu imal edilmiş bir komplodur.

Mesken masuniyeti ihlal edilerek, duvarlara, eşyalara kameralar yerleştirilmiştir; görüntüler alınmıştır. Sonra ‘ileri teknoloji’ kullanarak bu komplo imal edilmiştir.” sözlerini tekrar tekrar okumak gerekir. 

Ulusal güvenliğimizin nasıl bir tehdit altında olduğunu göstermek bakımından bu sözler oldukça önemlidir. Bu konuda elimizde bir de kanıt vardır.

O da  Milliyet  gazetesinden ayrı bir başlıkla verilmiş: ”CHP Genel Merkezi’ne saat 12.30 ’da gelen Baykal, doğruca odasına geçerek bir süre yalnız kalmıştı.

Özel Kalem Müdürü Nilgün Şahin’e konuşma metnini ve istifa dilekçesini yazdırmış, ardından genel başkan yardımcılarını ve Genel Sekreter Önder Sav’ı odasına çağırmıştı. Baykal istifasını önce parti yöneticilerine açıkladı…

Daha sonra MYK toplantısına geçen Baykal, kararını açıkladı ve konuşma metnini okudu… Aynı dakikalarda  Özel Kalem Müdürü Şahin içeri girerek, istifa haberinin  TV’den son dakika haberi olarak okunduğunu bildirdi.!.? Bunun üzerine Baykal çok şaşırırken… ‘Ben kimseye açıklama yapmadım, istifamı sadece burada size açıkladım, hiçbir özel görüşmem olmadı. Tüm MYK üyelerine eşit davranmak için burada açıkladım’ dedi… MYK üyeleri bu durum için ‘tele kulak’  yorumu yaptılar”…(1)

Kameraları Donumuzun İçine Sakladılar.!

72 milyon insanın  bu olay nedeniyle ilgilenmesi gereken asıl konu budur; Deniz Baykal’ın uçkuru değil.!  İki yıllık kârı  karşılığında yabancılara satılan ve hiçbir zaman zarar etmemiş olan TELEKOM’un  özelleştirilmesi işi yeniden tartışılmalı ve hiç vakit geçirmeden, gerekirse yasal düzenleme de yapılarak DEVLETLEŞTİRİLMELİDİR.! 

İletişimi sağlayan bu kuruluşun, teknolojik gelişmelere paralel olarak her türlü İSTİHBARATI sağlayabilecek yetenekte olduğu tartışmasızdır. Ana muhalefet partisi liderinin  donu içine kadar girebilme olanağı yabancıların eline  verilemez.!

Bu yolla  ana muhalefet  partisi genel  başkanın yatak odasına kadar gidilebiliyorsa bizim nerelerimize kadar girilebilir onu da   varın siz düşünün.!

Ordu komutanlarının, başsavcıların, yüksek yargıçların  ve kamuoyu oluşturabilecek kanaat önderlerinin çok özel –ve gerçekte kimseyi de ilgilendirmeyen-  konuşmaları ile görüntülerinin  internete düşürülerek” şantaj amaçlı kullanılması sadece ‘ahlaksızlık’ olarak kınanıp geçiştirilemez.

Hiç duraksamadan  ‘toplumu dönüştürmek’ ve ‘rejimi değiştirmek’ için yapılacak olanlara karşı gelerek, tersine kamuoyu oluşturacak durumda olanları, etkisiz hale getirmek ve devre dışı bırakmak için yüksek teknolojinin bir silah olarak kullanıldığını söylemek yanlış değildir. Zira çok daha önceden ‘kansız bir iç savaş’ yürütmek üzere görev dağılımı yapıldığı ortaya çıkmıştır.

Bu ‘savaşta’ en önemli görevi yapacak olan TELEKOM,  hiç gerekmediği bir zamanda elden çıkartılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”ne dönüştürmek üzere en aktif görevi yapması gereken bu kurumun, bugün Türklerin elinde olmamasının zararları yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır…

Baykal olayının akla getirdiği önemli başka birkaç soru daha var. Onları da sorup cevaplarını aramak zamanıdır. Olayın sıcaklığı üzerine Başbakan:

“…CHP yöneticilerinin çarpıtma ve gündem değiştirme  taktikleri de yaşanan olayların vahametini gölgelemeye yetmeyecektir” demiştir. Bu ifade ile gündemin nerede kalmasının istendiği açıkça görülmektedir.!.?

Görüntülerin gerçek dışı olmasını öncelikle kendilerinin ‘temenni’ ettiğini belirten Erdoğan, “Sayın Genel Başkanın böyle bir yalanlamada bulunmaması,  bulunamaması üzüntümüzü daha da artırmıştır” demiştir.!  

Başbakan bu açıklaması ile halka ne anlatmaya çalışıyor.? 

Bir: Görüntüler doğrudur...  

İki: Her ne kadar biz bu olayı siyaset arenasında malzeme olarak kullanmayacağız dediysek de, gerçekte bu olayın nemasını biz toplayacağız...

Özellikle de son günlerde “eşini aldatanı bu toplum mağdur olarak görmez” şeklindeki açıklama, Başbakan’ın bu niyeti açıkça ortaya koymaktadır. Başbakan’ın “Toplumun genel ahlak değerlerini tahrip edebilecek böyle bir yayına seyirci kalamazdık… Hemen Ulaştırma Bakanı’na talimat verdim ve ‘bir an önce bunun engellenmesi için ne yapılabiliyorsa bunu yapın’ dedim” (2)  şeklindeki açıklaması da yine aynı niyetini ele vermektedir…

Başbakan’ın derdi ‘toplumun genel ahlak ve değerlerinin tahrip edilmesi’ olsaydı,  Siirt’te ve daha pek çok yerde tecavüze uğrayan çocuklarla ilgili bir şeyler yapardı. Bir de acaba o çocuklara  tecavüz edenlerin hangi partiye yakınlığı var, onu da araştırıp kamu oyu ile paylaşsa ne iyi olacak.!

Hala Hüseyin Üzmez’i baş tacı eden bir gazetenin  internet sitesinden bu görüntülerin yayınlanması ve  ‘ahlak’ dersini Hüseyin Üzmez Dede’yi savunanların vermesi tam da bize özgü bir komedidir…

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Türkiye’deki bütün iletişimi denetlemeye muktedir ‘milli’ bir kuruluşumuzdur!  Söylenenlere göre, tüm iletişim kayıtları burada depolanmaktadır. Buna göre akla şu soru geliyor: Burada depolanan bilgilere ulaşmayı engellemek için yapılmış ‘güvenlik  duvarı’ (antivirüs, antiware vs. gibi  yazılımlar) aşılabilir mi.?

Bu programları yazanlar, kendi  hazırladıkları güvenlik duvarlarının ‘açıklarını’  bilmezler mi?..

Kısaca bize kapalı ve yasak olan bu bilgiler,  yabancı yazılım şirketlerine açık değil mi.?

İletişimi  ‘düşmanına’ açık olan bir devletin  ‘sırrı’  olabilir mi.?

Böyle Bir Devlet İçin ‘Bağımsızdır’ Denebilir Mi.?

Gelelim gizlenmek istenen ‘uçkur’dan önemli bir başka meseleye:

AKP’nin referandum süresini 120 günden 60 güne indirmekteki amacı nedir? Bence amaç 60 günlük süre içinde, sadece Baykal Komplosunu kamuoyunda tartıştırarak bu süreyi boşa geçirmektir. Böylece halk sandık başına gittiğinde, neyi oylayacağını tam olarak bilemeyecek. Nasıl olsa medya kuruluşlarının çoğunluğu baskı altında ve hükümetin yanındadır. Onlar da hükümetin hoşuna gitmeyecek ve Erdoğan’ı kızdıracak yayınlar yapamayacaktır.

Böylece yandaş medya oylamanın temelindeki “DEMOKRASİ Mİ, FAŞİZM Mİ.?” sorusunu, “uçkurundan başka bir şey düşünmeyen kavgacı BAYKAL mı, yoksa  içimizden biri,  milletin iradesi ERDOĞAN mı.?” sorusuna dönüştürerek önümüze getirecek.! 

Böyle bir oylamada halkın ‘zevk almaktan’ başka  yapabileceği fazla bir şey kalmayacak.!

Böyle bir referandumdan “milletin iradesi” ambalajına sarılı olarak “faşizmin” çıkacağı gün gibi ortadadır.!.? 

Hitler Almanya’sını unutmayalım.  Hitler Almanya’ya faşizmi halkın oylarıyla getirmiştir.!

Bu tarihi bir gerçektir.

Demokratik sistemi koruyan mekanizmalar (kurum ve kuruluşlar) bir bir yok edilip etkisizleştirildikten sonra, keyfiliklere ve zorbalığa artık kişiler karşı koyup, direnemez… Buda tarihin sınavından geçmiş bir başka yalın gerçektir…

DİKKAT.! HÜKÜMET KANADINDAN BİR ’İTİRAF’ DAHA VAR.!

Sonunda Baykal ile ilgili kaseti ben de izledim. Tek kelime ile iğrençti. Hemen belirtmek gerekir ki, yasalara aykırı yöntemlerle elde edilen kanıtların kanıt değeri yoktur. Bu bir ceza hukuku ilkesidir. Baykal kasetinin durumu da aynıdır. O nedenle kasetteki görüntülerden çok, böyle bir kasetin oluşturulmasındaki yasa dışılığın  ve ahlaksızlığın üzerinde durmak gerekir.

Kasetin içeriği daha çok iki aileyi ilgilendirir: Baykal ve Baytok ailelerini… Halka karşı yapılması gereken eylem istifaydı, o da yapıldı. O halde bu konunun üzerinde daha fazla durmamak gerekir.!

Bu kadar konuşmak bile fazla, dilerseniz İtirafa gelelim:

Erdoğan’ın eski basın danışmanı Ahmet Tezcan: “Erdoğan engellemeseydi siyasi hayatı 4 yıl önce bitecekti.!” diyerek önemli bir açıklama yaptı. Tezcan demek istedi ki,  Başbakan bir defa engelledi, bu defa  ENGELLEMEDİ.!  Zamanı geldi ve komplo kasetinin kamuoyuna açıklanmasına ‘izin’ verdi denebilir mi?..  Bence denebilir.  Baykal da öyle demişti zaten. Böylece Erdoğan’ın eski basın danışmanı Baykal’ı doğrulamış oldu. Kaset olayının arkasında hükümetin olduğu ‘tevil yollu ikrar’ ancak  böyle edilebilirdi!.. Demek ki, Başbakan 4 yıl önce bu komployu engellediğine göre, hazırlayanları da tanıyordu. O zaman ellerinden kaseti alabilir, haklarında yasal işlem başlatabilirdi!.. Bunları neden yapmadı, engel neydi? Yoksa o zaman Erdoğan Başbakan değil miydi? Belli ki, Başbakan en uygun zamanı bekleyip,  komplonun ‘nemasını’ toplamayı  yeğledi.! Aksini iddia edenlerin ne diyeceğini çok merak ederim.!

Görüldüğü gibi olan biten her şeyin sorumlusu her şekilde hükümettir. Bu tespit hiçbir açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek kadar kesindir. Ülkede ‘can ve mal güvenliği’ ile ‘özel hayatın gizliliği’ni korumak da hükümetin görevidir. Bu bakımdan da sorumlu olan onlardır. Bizzat hükümet,  bu alanlarda ‘ihlaller’ yapıyorsa, artık o hükümet bizim değildir.! Bir an evvel ve ‘gümbür gümbür’ gitmesi gerekir.!

BIRAKIN CHP’YE GENEL BAŞKAN SEÇMEYİ DE  GERÇEK GÜNDEME GELİN.!

Gördüğünüz gibi Cumhurbaşkanı Gül bir satırlık yazı ile Anayasa değişikliği paketini onayladı. 

Değişikliklerin referanduma götürülmesi için paketi Başbakanlığa gönderdi. Hükümet yine burnunun doğrultusunda gidiyor, ülke içinden kimseyi dinlemiyor. Akıllarınca değişikliğin yayınlanmasından sonra 60 günlük süreyi başlatacaklardı.

Bu süre içinde tartışılacak olan iki temel konu yerine, yepyeni bir konu da gündeme taşınmak üzere hazırdı. Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumu gibi değişiklikler,  bizim gibi ülkelerde ‘rejim değişikliğine’ kapıyı aralayabilirler.! Halktan bu gerçeği gizlemenin en iyi yolu, Baykal’ın uçkurundan aşağı bir tartışma başlatmaktı.

Halkımızın başkasının özel yaşamı ile ilgili magazin konularına pek meraklı olduğu biliniyor. Nitekim gelişmeler de aynı yönde gidiyor. İleri teknoloji ile imal edilmiş görüntülerin, Vakit  Gazetesi’nde yayınlanmasından sonra, istifa eden Baykal’ın yerine, yeni genel başkan arayışı da başladı! CHP’ye genel başkan arayanların çoğunluğu CHP’li olmadıkları gibi, CHP’ye oy vermeyecek olanlardı. Rakibini kendi seçme hevesindeki bu ‘aklı evvel’ güruh, bu iş için kollarını sıvadı.!

Ne yazık ki, kompo ile oynanan büyük oyunun hedefinde yine  ‘sağcı’ seçmenler vardır. Neyse ki, bu kitlenin çoğunluğu için henüz ‘sağ duyusunu’ tamamen kaybetmemiş deniyor da,  umutlar hepten tükenmemiş sayılıyor!.. Baykal Komplosunda, seçmenin başka şeylere kafa yormaması için düşünülmüş yapay bir gündem olduğunu anlayanları da  vardır.!.?

Kaset komplosu gündeme taşınmasaydı, tartışacağımız konu hiç kuşku yok ki, Anayasa değişiklikleri  ile  referandumun süresi olacaktı. Bu nedenle komplonun kurbanı olmak istemeyenler, yine bu konuları tartışmalıdır. Böylece komplocuların oyunu da bozulmuş olur.

Aksi halde yabancılar, ‘Türkiye’de Baykal’ın uçkuruna kurban edilen geniş bir kitle var.!’  yorumunu yapacaklar.!

‘Rejim değişikliği’ niteliğinde olan son Anayasa değişikliklerini, Cumhurbaşkanı (hiç incelemeden ve inceletmeden) doğruca Başbakanlığa gönderdi. Gül’ün acelesi neydi.?

Bu soruya cevap veren çıkmadı. Anlaşıldığına göre hükümet birkaç gün içerisinde referandum sürecini başlatmak istiyordu. Halkın dikkatini 60 gün Baykal’ın uçkuru üzerinde tutmak mümkün görülüyordu.

Sonra seçmen, nereye EVET diyeceğini bilmeden doğruca sandık başına gönderilecekti. Son birkaç gün içinde tartışmayı AKP’nin ‘eski’ mağduriyetlerine, AB’ye girmek için ‘samimi’ çabalarına, ‘gerçek demokrasiyi getirmek’ istemesine ve Erdoğan’ın kabadayılıklarına  çekmek de mümkündü.

Nasıl olsa medyanın çoğu ele geçirilmişti ve hükümetin yanında olacaktı. Sonuçta; halka yaptırılmak istenen, kendi elleriyle ‘demokrasiye elveda’ anlamına gelecek bir oylamaydı.!

“Olur Mu Böyle Şey” Demeyin, Bal Gibi Olur. Planlamalar Atlantik’in Öte Yakasından Böyle Kurgulanmıştır.

Allah’tan bütün kurumlar ele geçirilmemiştir; aralarda düşünecek biraz zaman tanıyanlar var bize. Yüksek Seçim Kurulu Anayasa’da yapılan bu önemli değişikliklerin tartışılma süresinin 120 gün olması gerektiğini karar vererek,  bir nefes aldırdı ülkemize. Çağdaş hukuka zerre kadar saygı duymayan AKP iktidarının sözcüleri, bu karar nedeniyle şimdi de hedef tahtasına Yüksek Seçim Kurulunu oturttu. Yüksek yargı organlarının hukuki kararlarını, ‘siyasidir’ diye karalayarak yıpratan bu iktidar, o kadar acele etti ki, bu pakette Yüksek  Seçim Kurulu’nun yapısını değiştirmeyi unuttu.!

Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirerek, yargıyı yürütmeye bağımlı hale getiren ve bunun sonucu olarak da ‘güçler ayrılığı’ ilkesini ortadan kaldıran bu son değişiklikler, demokratik sistemin totaliter (baskısı-faşist)  sisteme döndürülmesi için atılmış son adımlardır.! 

Bu noktada AKP’ye dur diyemezsek vay halimize.!

Başta CHP olmak üzere, muhalefet partileri ve diğer sivil toplum kuruluşları ile demokrasiye inanan bütün kesimlerin, bir ‘sivil darbe’;’kansız iç savaş’ veya ’bölünme’ anlamına gelen bu değişikliklere karşı gelmesi kaçınılmaz bir vatandaşlık ödevdir. “Gerçek demokrasi şimdi geliyor!” palavraları günümüz Hitler’lerinin ağzıdır. Bunlara karşı verilecek olan mücadele aynı zamanda ‘demokrasinin’ varlık-yokluk savaşıdır. Demokrasi mücadelesine önderlik edecek olan en büyük örgüt kuşku yok ki, CHP’dir.

Diğer sivil toplum kuruluşları ile iç dinamiklerin önünde CHP ve MHP gibi büyük kitle partileri olmadıkça başarı şansları da yok denecek kadar az sayılır. Zira hükümet elindeki ‘imkanları’ kullanarak onları kolaylıkla devre dışı bırakabilir.

Bu nedenle CHP’ye iç sorun ‘imal etmek’  ve CHP’lileri bu sorunla boğuşmak üzere tahrik etmek bir stratejidir. “Üstün teknoloji” imkânlarını kullanarak tepkisiz ve etkisiz hale getirilmiş olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Yüksek Yargı mensuplarından sonra sıranın CHP’ye geleceği belliydi…

72 milyonun 8 yıldır anasını ağlatanlar, ülkenin başka bir sorunu yokmuş gibi önümüze Baykal’ın uçkurunu koymalarına ve bu durumu tek sorunumuz olarak kabul ettirip,  tartıştırmalarına izin vermemeliyiz! Ne yazık ki, bu tuzağı görmelerine rağmen yine de içine düşünlerin büyük bir çoğunluğu CHP’lilerdir. CHP’de genel başkanlık sorunu her zaman olmuştur; geçmiş kurultaylarda bu sorun Baykal ile çözülmüştü. O halde şimdi bu konulara dönmenin zamanı hiç değildir. CHP’deki genel başkanlık sorunu Türkiye gündemin en altlarındaki bir yerdedir…

Az ötemizde referandum duruyor, biraz daha ötede ise genel seçimler. Bu badireyi en az zararla atlattıktan sonra CHP’nin yapacağı çok önemli bir iş var; bu yeni bir genel başkan seçmek olabilir. Ama bu kadarı yetmez; bu arada ‘parti içi demokrasiyi’ de unutmamak gerekir. Türk halkı için gerekli olan en temel ihtiyaçların başında  demokrasinin her yerde eksiksiz olarak uygulanması gelmektedir!.. Tek seçicinin genel başkanlar olmasını demokrasiye inanmış hiçbir kimse içine sindiremez.!

 

DİPNOTLAR:

(1) 11 Mayıs Tarihli Milliyet Gazetesi

(2) 11 Mayıs tarihli Cumhuriyet Gazetesi

 

Cemil CAN, Ankara – Nisan.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

MEDYAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – Nisan.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

Diğer Haberler

  • DEPREM VE GELECEK KAYGISI
  • MAORİLER KADAR OLAMADIK.!
  • *KRONOMETRE SIFIRLANDI* ‘MI.?
  • AKTİVİST GAZETECİDEN SAMİMİ İTİRAFLAR.!
  • SEVAP KAZANMANIN YOLLARI
  • SEVGİ GÜNÜNDE BİR VEDA…
  • PAHA BİÇİLEMEZ SİHİRLİ TOHUMU KİM EKECEK
  • NEDİR BU 3.DALGA İLİŞKİLER.?
  • BU GİDİŞE RIZAMIZ DEĞİL, İTİRAZIMIZ VAR.!
  • TÜRK SOLU BUGÜNKÜ KADAR DÖNEK ÇIKARMADI.!
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP