NE YAPSIN ZEKERİYA.?

Kılıçdaroğlu, Kişilerin Özel Hayatlarıyla İlgili Bilgileri Yandaş Medyaya Servis Eden Özel Yetkili Savcılardan Hesap Sorulacağını Söyledi.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

NE YAPSIN ZEKERİYA.?

Kılıçdaroğlu, Kişilerin Özel Hayatlarıyla İlgili Bilgileri Yandaş Medyaya Servis Eden Özel Yetkili Savcılardan Hesap Sorulacağını Söyledi.

Pek çok duyarlı insanın yıllardır duymak istediği sözlerdi bunlar... Gün gelir özel yetkili savcılara bu yaptıklarının hesabı sorulabilir mi? Diyelim sorulmuş, demokrasimizin aldığı yara tedavi olacak mı? Hiç sanmam. Olan bu millete oluyor.!

Gazeteci Nedim Şener’in ajandasında okunan 20 yıl öncesine ait notlar, büyük olasılıkla doğruluğu teyit edilmediği veya haber değeri olmadığı için yayınlanamadılar. Hukuken hiçbir değeri olmayan bu notlar, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından hiç vakit geçirilmeden,  basın büroları gibi çalışan yandaş medyaya servis edildiler. Savcılık, biz böyle bir şey yapmadık, basına bilgi veren Emniyet’tir diyebilir.

Hatta Emniyet’tekiler de topu adliyenin kâtipleri üzerine atabilir. Bu üçlü arasında sorumluyu bulmak imkânsız hale gelebilir de. Bütün bunlar hükümetin siyasi sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, savcıları da kurtarmaya yetmez.

Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi gün gelir  onlardan da hesap sorulur.! Sorulmalıdır da.! “Hukuk devleti” olmanın gereği budur.!

Gazetecilerin evinde ve Odatv’de arama yapılmasını talep eden, Özel Yetkili Savcılıktır.

Mahkeme kararına dayanan aramaların bütün sorumluluğu, savcılığın üzerindedir. Şüphelilerin evlerinde yapılan aramada, meslek gereği tutulduğu son derece açık olan arşiv niteliğindeki bu ajandalara, suç delili muamelesi yapmak hukuk dışıdır.

 Ajandaları açıp okumak ise, başkasına ait mektupları okumaktan farksızdır. Böyle bir şey yapmak hem etik değil, hem de suç teşkil eder. Her şeyden önce kişiye özel hayat denen ve gizli kalması gereken özgürlük  alanına girilmektedir.. Notlarda adı geçen bayan gazeteciyi çağırıp şikâyetçi olmasını sağlamak,  işlenen suçu örtmeye yetmez.

Gazeteci Nazlı Ilıcak’ın, diğer gazeteci Güneri Civaoğlu ile ilişkisi olsa bile, hiç kimseyi ilgilendirmez.! Böyle bir not yüzünden, notu tutan gazeteci, hakkında takibat da yapılamaz.

Bunun birinci nedeni; isnat edilen “iftira” veya “kişilik haklarına saldırı” suçunun, zamanaşımına uğramış olmasıdır. Diğeri ise bu notun haber yapılarak, “ihtilat”(1) unsurunun gerçekleşmemiş olmasıdır. Olayda “İhtilat” unsurunun şüpheliyle illiyet bağı kesiktir. (2) Zira ajanda şüphelinin iradesi dışında elinden çıkıp, umumun bilgisine içine girmiştir... Ayrıca “kasıt” unsuru olduğu da söylenemez.

Kasıt olsaydı eğer, bu konuda 20 yılda bir açıklama yapılabilirdi. Burada olsa olsa Cumhuriyet Savcısının işlediği birkaç suçtan söz edilebilir! Çünkü o gizli ve özel bilgileri koruması gerekirken, ifşa etmiştir… Bu nedenle “Ergenekon Savcılığı”ndakiler şüphelidir, bu aşamadan sonra “susma haklarını” kullanabilirler.!

Mahkeme kararıyla bile olsa Odatv yöneticisi Soner Yalçın’ın dinlenen telefonuna takılan ve bu dinleme kararında belirtilen amaç ile bağlantısı olmayan konuşmalar, kayıtlardan çıkartılmak zorundadır. Bu genel bir kuraldır. Ne var ki bu olayda durum biraz daha farklıdır.

Dinlemeye takılan “konuşmalar” kamu davasına konu olabilecek ve resen kovuşturulması gereken suçlardan değillerdir. Bu bakımdan savcılık, ne mağdurları ne de şüphelileri ifade vermeleri için çağırabilir.!

Dinlemeye “takılan” konuşmalarda anlatılanlar; eski CHP Genel Başkanı Baykal’ın bir gazeteciye, iltifatı biraz aşan ifadeler kullanarak, “asılmış” olduğu sitemidir. Bu hususun takibi, yakınıcının şikâyetine bağlı olduğundan, Özel Yetkili Savcıları hiç mi hiç ilgilendirmez.!

Kaldı ki, elde edilen notlardan açıkça anlaşılmaktadır ki, tanık, ses ve görüntü kaydı bulunmayan bu iddiaların hiç biri, iddianın ötesine geçemezler! Bu bakımdan da bu bölümlerin derhal soruşturma evrakı dışına çıkartılması gerekirdi. Böyle yapılmayıp “yandaş medya” ile paylaşılmaları, en hafif tabiriyle soruşturmayı yürüten savcılarının “Görevi kötüye kullandıklarına” karine teşkil eder…

Anlaşılıyor ki “Türkiye Açık Hava Tiyatrosu”nun perdelerini bir süre daha inmeyecek. Kapıları kapatın bari yeni bölüm başlıyor… Gazetecinin bilgisayarında “yayımlanmamış bir kitap” bulunmuş.!

Bak sen şu işe hele…

Bu kitap hakkında da savcı sorular soruyormuş. Kılıçdaroğlu: “Yayımlanmamış kitabın suç olduğu tek ülke Türkiye’dir” diyerek isyan ediyor. Şimdilik sesini kimseye duyuramazsın Gandi Kardeşim.! Basın yandaş.!

Özel yaşamın gizliliğini ihlal eden savcılar hakkında, “Görevi kötüye kullanmaktan” başka, mağdur ettikleri CHP ve eski Genel Başkan Deniz Baykal ile Nazlı Ilıcak ve Güneri Civaoğlu’na karşı “Hakaret” “İftira”  “Haberleşmenin gizliliğini ihlal” “Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması”,” Özel hayatın gizliliğini ihlal” ve “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçlarını işledikleri de ileri sürülebilir... 

Bu noktada sorulacak olan birçok soru var. Birincisi kamu görevlisi olan savcılar, böyle bir sonucu neden göze alıyorlar.? Ajandasına yazdığı notlar nedeniyle, hiçbir şekilde gazetecilerin suçlanamayacağını savcılar bilmiyorlar mı.?

Kılıçdaroğlu, Baykal ve Gürsel Tekin’in ifade için çağrıldıkları haberlerinden sonra, yapılan açıklama ile bu haberlerin yalanlandığına bakılırsa, savcı bu kanıtlardan yola çıkarak, adı geçen kişilerin hiç birini suçlayamayacağını biliyordu. Aksi halde adamın -kopya çekerek de alsa- hukuk fakültesi diplomasını iptal ederler.! O halde hukuken bir işe yaramayacak olan bu “dedikodu” niteliğindeki bilgiler, “yandaş medya” ile neden paylaşılmıştır.? Bu soruların yanıtını hukuk içinde aramak da çok doğru değil. Çünkü bu yapılanlar ilk değildir.

Son derece açıktır ki, Savcılık elindeki kanıtları hukuk içinde değil, siyasette kullanıyor. Bu nedenle de CHP’yi yıpratmak için bu fırsatı kullanan savcıya, Cumhuriyet’in Savcısı demek mümkün değildir. Sonuçta yaptığı işten, siyaseten yararlanılacak ve bunu yapacak olan da AKP’dir. Dolayısıyla verilen “hizmet” halka değil AKP’yedir.

Bu bağlamda bağımsız ve tarafsız yargı yerine “AKP Yargısı” nitelemesi  yapanlar haksız sayılmazlar.! Ne yazık ki, yapılacak olan ilk değerlendirme bu şekildedir. Bu durum karşısında “Ergenekon Savcılığı”  için AKP’nin propaganda bürosu gibi çalışıyor diyebiliriz… Korkunç bir hukuk skandalı ile karşı karşıyayız.!

Dilerseniz ikinci değerlendirmeye hiç geçmeyelim, o birinciden de daha felakettir.!

Birinci değerlendirme doğru değilse; o zaman polis, savcılığın kontrolü dışına çıkarılmış demektir. Artık yargının değilse bile, polisin “bağımsızlığı” ile övünebilirsiniz! Şaka bir yana, bu şekildeki bir iddia bile, birinci olasılıktan çok daha vahim sonuçlar doğurmaya elverişlidir.

Aydınlık Gazetesi’nin son 5 gün için yaptığı ve şu ana kadar yalanlanmayan haberlerine bakılırsa, Maslak’ta askeri birliklerin tam ortasında CIA’nin büroları varmış. 500 CIA ajanı “Ergenekon Davası” için bu bürolardan düşünce üretip, ilgililere (d)emir gibi “tavsiyelerde” bulunuyorlarmış. Gazetenin haberi üzerine ajanlar kaçıp gitmişmiş.!

Hükümetin ise hala bu olanlardan haberi yok.! Ülkede olup bitenlere ne kadar da hâkimmişler!  Savcılığın durumu ise, hükümetten pek farklı değil.  Bu sıralar her ikisi de ajanda ve “aşk mektuplarını” okumakla meşguller. ÇYDD’nin rahmetli Başkanı Türkan Saylan’ın gençliğinde yazdığı aşk mektuplarının, suç kanıtı olarak alındığını anımsayın... İşlerin içine “yabancı unsur” karışınca, bizimkiler pek munis görünürler.!

CIA’nin uzantıları polis içinde faaldirler, ama “nedense” bu aşamada onlardan da bir yalanlama yok.!

Hanefi Avcı’nın kitabındaki iddiaları göz önüne alırsak, polisimizin içinde “F Tipi” bir polis daha var. Üstelik en önemli noktalara kadar sızmışlar. Emniyetimiz de işgal altındaymış. Bütün bunlar doğruysa eğer,  “Ergenekon Savcılığı”nı suçlamak biraz haksızlık sayılır. CIA’nın yetişmiş ajanları ile onların yetiştirdiği “F Tipi” işbirlikçi polise rağmen, bir Zekeriya ne yapabilir ki.?  

Soruşturmalarda yasa gereği savcılığa bağlı olması gereken polis, başına buyruk hale gelmişse, hükümete bile her türlü şantajı yapabilir! Uyarıyorum, sonra demedi demeyin.! Belki de yapıyordur kim bilir.?.! Burası Türkiye, bir tek olmaz olmaz.!

Bu durumda hükümetin ağır baskı altında olduğunu da kabul etmek gerekecek. Yabancı güçlerin baskısı altındaki bir hükümet, ülkenin çıkarlarını gerektiği gibi koruyamaz. O nedenle “Ergenekon Savcılığı”nı yasaların içinde görev yapmaya çağırma yerine, hükümeti baskı altından kurtarmamız gerekiyor. Bunun için ben bir çözüm ürettim. Korkmayın, bugün eskiden olduğu gibi “TEK YOL DEVRİM” demeyeceğim.!

Hükümetimiz elini kolunu emperyalistlere kaptırmış ise, başka bir yol denememiz gerekiyor.  Erdoğan’ın bütün projeler için  “Eş başkan benim” dediğine inanmayın!..  Yangından kurtarılacak çekmece gibi önce onu, sonra da hükümetini kurtarmalıyız…

Hükümet emperyalistlerin elinden nasıl alabilir?

Bana göre çok zor bir iş, ama imkânsız değil. Hükümeti sımsıkı kavrayıp bize doğru çeksek, bu defa kolları koparak, emperyalistlerin elinde kalacak. Yazık.!  En doğrusu Erdoğan’ın elinden hükümeti almaktır.! Onun eli daha zayı.f! Hem bu arada onu da kurtarmış oluruz, bir taşla iki kuş vurmak gibi yani.  Arkasından savcıları ve polisi değiştirmek çok daha kolay olacak. Çok isteniyorsa bir ara, “Ergenekon savcıları” ndan da hesap sorulabilir.!

Şimdi çözüme geçiyorum. Bunu dikkatle dinleyip eklemek istediğiniz olacaksa ekleyin:

Ülkemizin kurtuluşu TBMM’nden geçecek beş maddelik bir yasaya bakıyor. Taslağını hazırladım bile. (3)

Yıllardır kişilerin özel hayatlarını “yandaş medya”ya servis ederek, son derece düzeysiz bir siyaset üretenlere verilecek en ağır ceza da bu olmalıdır.! İnsanları itibarsızlaştırmak siyaset yapmak olabilir mi? Sonra da itibarsızlaştırdığınız insanların, oylarına talip olacaksınız. İtibarsızların desteği kalsın.! Ben öyle desteği içine sindiren siyaset adamlarına ıslık çalarım.!

Bütün bu olanlara “dost” ve “müttefik” olduğundan kuşku duyulmayan “model ortak”larımız ne diyor.? Bu sorunun yanıtı tahmin etmeye bile korkarım. Kendilerinden işitelim:

Amerikan Washington Post gazetesi başyazısında:”Savcıların sunduğu kanıtların çoğu inandırıcı değil, hatta uydurma” demiş…

İngiliz Economist dergisi:”Türkiye gazeteci olmak için tehlikeli bir yer” saptamasını yapmış…

New Yort Times gazetesi başyazısında: ”Türkiye’de yüzlerce gazeteci, haberleri nedeniyle soruşturmayla karşılaştı, bazı gazeteler “oto sansür” uygulamak zorunda kaldı” şeklinde bir açıklama yapmış…

ABD’nin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) nezdindeki daimi temsilcisi Ian Kelly, Türk hükümetine, basın özgürlüğü konusunda AGİT’in en temel taahhütlerini yerine getirme çağrısı yaptıktan sonra, “Türkiye’de gazetecilikle ilgili faaliyetinden dolayı hapse atılmış gibi görünen gazeteci sayısından kaygı duymayı sürdürüyoruz” ifadelerine yer vermiş…

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten’in kaleme aldığı raporu hazırlayanlar için “dengesiz” nitelemesi yapan Erdoğan’a yanıt, AP-TBMM Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Helen Flautre’den çok ağır gelmiş. Flaure: ”Bu söz, kullananlar hakkında fikir verir” dedikten sonra, şunları söylemiş: ”Türkiye’deki basın özgürlüğü sorunundan habersiz olan tek kişi Erdoğan’dır”…

Flautre sövseydi keşke, o zaman kendisine okkalı bir cevap verebilirdik.!

Av. Cemil Can

 

 

DİPNOTLAR:

(1) İhtilat: Karşılaşıp görüşme.

(2) Hakaret suçu nasıl oluşur, unsurları nelerdir? Bu sorunun yanıtını merak edenler için ilişikte bir açıklama ile ilgili yasa maddelerini veriyorum. Oradan okuyabilirsiniz.

(3) TORBA YASALARI TERS YÜZ ETME YASA TASARISI

Madde 1: AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihten indirildiği 13 Haziran 2011 tarihe kadar, çağdaş hukuk ilkelerine, evrensel değerlere ve temel hak ve hürriyetlere aykırı olarak yaptığı bütün düzenlemeler yürürlükten kaldırılmıştır.

Madde 2: Bu yasanın ilan tarihinden en geç iki hafta içinde, birinci madde ile kaldırılan Anayasa ve yasa hükümlerin yerlerine konması gereken hükümlerin saptanması amacıyla. TBMM’nin hukukçu üyeleri ve Sivil Toplum Örgütleri ile son 8 yıl içinde, üniversitelerin kamuoyu önünde yaptıkları açıklamalar sonucu kendini kanıtlamış; hukukun üstünlüğü ile kuvvetler ayrılığı ilkelerine inanmış akademisyenlerinden oluşacak bir komisyon kurulacaktır.

Madde 3: İkinci maddede nitelikleri belirtilen komisyon, en geç 1 ay içinde görevini tamamlayarak hazırladığı raporu, TBMM Genel Kurulu’na sunmak zorundadır. Genel Kurul aynı gün gece yarısından önce, komisyonun sunduğu raporunu görüşerek, ilgili kanunları çağdaş hukuk ilkelerine uygun hale getirecektir.

Madde 4: Bu yasa yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer.

Madde 5: Bu yasayı Bakanlar Kurulu yürütür.

 

http://www.medyagunebakis.com/ - http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZ VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.

 

 

 

 

Diğer Haberler

  • KADINLARA BİR DÜŞMANLIK YOLU DAHA
  • BAŞIMIZIN BELASI CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ.!
  • MÜŞTERİLERİ DOLANDIRICILIKTAN KORUMA TİMİ.
  • KEMERBURGAZ RANT PLANLARINI YARGI ONAYLAMADI.!
  • *İMAM"ın POLİSLERİ ve TARİKATLAR*
  • BU YARGIYLA SİVİL ANAYASA YAPILIR MI.?
  • PTT ve KURUMSAL SOYGUN
  • AKP; 17 ADAMIZI, YUNANİSTA’A VERDİ.!
  • KUZU; KURTLUK YAPARKEN YAKALANDI.!
  • NADİRA KADİROVA İNTİHAR MI ETTİ, ÖLDÜRÜLDÜ MÜ.?
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP