AKP SEÇİMLE DÜŞÜRÜLEMEZ.!..

Böyle Giderse Akp Seçimle Düşürülemez.!..

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

AKP SEÇİMLE DÜŞÜRÜLEMEZ.!..

Böyle Giderse Akp Seçimle Düşürülemez.!..

İktidardaki siyasi partinin devlet olanakları ile propaganda yapmasına izin veren; bakanların istifa etmeden yerel seçimlere aday olarak katılabileceklerine ilişkin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı, bundan böyle yapılacak olan seçimlerin adil, sağlıklı, güvenilir ve şeffaf olarak yapılabilirliğini kuşkulu hale getirdi. Seçmen veri tabanının, YSK tarafından takip edilen bağımsız bir seçmen kütüğü yerine, İçişleri Bakanlığı'nın üretip güncelleştirdiği ve dış kaynaklardan alınan verilerle güncellenen bir veri tabanının kullanılmış olması, seçimlerin tarafsızlığı ile güvenilirliğini tartışmalı hale getirmiştir ve kabul edilebilir bir durum değildir.

1 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık statüsü verilerek “seçmen” haline getirilmeleri ise, kabul edilebilir bir durum değildir. Son olarak; seçimlerin güvenliğinin, ortakları arasında GAMA ve KUTLUTAŞ gibi özel şirketlerin olduğu, genel müdürlüğünü de AKP ile yükselmeye başlayan Sadık Yamaç adlı bir bürokratın yaptığı, 1982 yılında Türk-ABD şirketi olarak kurulmuş bulunan HAVELSAN'a (1) teslim edilmesi, yargının tartışma götürmez şekilde “by-pass” edildiğinin en somut kanıtıdır... Bu son hamleyle denebilir ki, Türk Milleti adına egemenlik hakkını kullanabilen organların başında gelen yargının elinde hiç bir güç bırakılmamıştır. Söylenenlere inanırsak, güya seçim sonuçlarına dışarıdan olası müdahalelerin önüne geçmek ve YSK içi güvenliği sağlamak için bu çok önemli iş HAVELSAN'a ihale edilmiştir.!

Seçimlerin sonucunu doğrudan etkileyecek olan veri tabanı ile seçim güvenliğinin, yüksek hakimlerden oluşmuş bağımsız ve tarafsız bir kurum olması lazım gelen Yüksek Seçim Kurulu yerine, siyasi iktidarın etkisine açık veya doğrudan kontrolünde olan kurum ya da şirketlere bırakılması, geçmiş yıllarda tartışılan ve fakat bir türlü sonuçlanamayan 6 milyondan fazla (ölü) seçmenin nasıl oy kullanabildiği hususunu yeniden tartışmaya açmıştır.!

Suriyeli sığınmacılara seçmen olabilmeleri için vatandaşlık verildiğine ilişkin iddialar üzerine, CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, son 6 yılda ülke nüfusu yaklaşık 5 milyon artarken, seçmen sayısının 12 milyon arttığına dikkat çekerek, AKP'ye mezardan gelen desteği bir kez daha hatırlatmıştır...

Acar'ın bu iddiası ile başta CHP olmak üzere pek ilgilenen olmamıştır... CHP'nin Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı'nın bu konu ile ilgili değerlendirmesi ise, acıklı ve yürek yakıcıdır. (2)

Halıcı, CHP'nin geleceğini doğrudan iktidarın vicdanına  teslim etmekle, Y-CHP'nin acizliğini bir kez daha kanıtlamıştır.

Yürekli yurtsever yazar Dr. Ali Rıza Üçer (3) dışında bu konuyu ele alıp inceleyen ne yazık ki, yok denecek kadar azdır. Halbuki Antalya Milletvekili Acar, bu çıkışı ile seçimlerin güvenliği hakkında çok önemli bir hususa işaret etmişti: Ülkemizde 2002-2007 döneminde seçmen sayısı yaklaşık 1 milyon artmışken, 2007-2011 döneminde bu sayı, on kat artarak 10 milyona çıkmıştır.! Bu anormal artışın sebebinin birileri tarafından mutlaka açıklanması gerekir... Sayılar ortadadır: 2007 yılındaki nüfusumuz 70.586.256 iken, 2012 yılı sonunda bu sayı 75.627.384'e çıkmıştır. 2007 yılında seçmen sayımız ise, 42.800.000 idi. YSK, 24 Ekim 2013 tarihi itibariyle seçmen sayısını 54 milyon 971 bin olarak açıklamıştır.

Şimdi önümüzdeki soru şudur: 6 yılda nüfus yaklaşık 5 milyon artmışken, seçmen sayısı nasıl olur da 12 milyona çıkabilmiştir.?

Bu sorunun en doğru yanıtını nüfus istatistiklerinden  (4) bulabiliriz...

Resmi kayıtlara göre; her yıl yaklaşık 1 milyon 300 bin kişi yeni doğan olarak nüfusumuza eklenmekte, 400 bin kişi de vefat ederek nüfusumuzu eksiltmektedir. (5) Bu verilere göre, nüfusumuzun her yıl yaklaşık 900 bin kişi arttığını kabul edebiliriz.

Başka bir ifade ile söylersek; 2008 yılında 17 yaşında olan 1991 doğumlular, 2009 yılı içerisinde 18 yaşını doldurarak seçmen sıfatını almış ve o yılın toplam nüfusu olan 72.561.312 sayısı içerisinde yerlerini almışlardır.

Aynı şekilde, 2008 yılında 16 yaşında olan 1992 doğumlular da iki yıl sonra, 18 yaşını doldurarak 2010 yılı içerisinde, 73.772.988 olan toplam nüfusumuz içerisinde kayıt altına alınmışlardır.

Bu şekilde her yıl yaklaşık 900 bin kişi nüfusumuza eklendiğinden, 6 yılda nüfus artışımız en fazla 900.000 x 6 = 5.400.000 kişi olabilecektir. Nitekim 2012 yılındaki nüfusumuz 75.627.384 olup, 2007 yılındaki nüfusumuz olan 70.586.256 ile arasındaki fark da: 5.041.128 olmakla bu artış oranına uygun düşmektedir...

YSK, 2007 yılında 42.800.000 olan seçmen sayısını 24 Ekim 2013 tarihi itibariyle 54 milyon 971 olarak vermektedir... Yukarıdaki verilere göre, en fazla 5.400.000 artabilecek olan seçen sayısına 6.600.000 fazlalık nereden gelmiş de toplam seçmen sayımız 12 milyona çıkmıştır.?

Bu sorunun yanıtını öncelikle siyasi iktidarın vermesi gerekir. Akla yatkın ve matematiğe uygun bir yanıt verilmedikten sonra, sandığa gitmenin hiç bir anlamı olmayacaktır! Ölü mü sağ mı ve nerede oldukları belli olmayan “çantada keklik” 6.600.000 oyu hazır olan bir siyasi iktidar ile yarışmak ve seçimi kazanmak öyle kolay değildir.

Bu koşullar altında yapılacak olan seçim ile siyasi iktidar hiç bir şekilde değiştirilemez.!.

Hele de iktidarın karşısında tek siyasi hedefi “muhalefette kalabilmek” olan çapsız siyasetçiler olursa, AKP'yi hükümetten düşürmek imkansız gibi gözükmektedir.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1) HAVELSAN, resmi internet sitesinde misyonunu; AKP'nin politikalarına paralel olarak, şu şekilde ifade etmektedir:

“Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'nın (TSKGV) bağlı ortaklığı olan HAVELSAN'ın misyonu ülkemizin savunma, güvenlik ve bilişim alanındaki gereksinim ve ihtiyaçlarının milli olarak karşılanmasına azami katkıda bulunmaktır.

HAVELSAN, misyonu doğrultusunda, Cumhuriyet'imizin 100. yılında, ülkemizin "Vizyon 2023" hedeflerinin gerçekleşmesi için belirlenen strateji ve politikalarda, öncelikli olarak seçilen sanayi ve teknoloji alanlarında bu sorumluluğun bilinci ve heyecanıyla çalışmaktadır. 

Özgün ürün sahibi olmak amacıyla öz kaynaklarımızı kullanarak Ar-Ge faaliyetlerimize yatırımlar yapmaktayız.”

HAVELSAN'ın siyasi iktidardan bağımsız bir kuruluş olmadığını anlamak için lütfen aşağıdaki bağlantıyı tıklayıp okuyunuz.

http://www.havelsan.com.tr/SirketProfili/BaskanM.aspx

(2) Yeni CHP'nin de kabul ettiği gerçek: SEÇSİS ile sağlıklı, güvenilir ve şeffaf bir seçimden bahsedilemez...

Emrehan Halıcı'nın yaptığı değerlendirmede:

“YSK tarafından takip edilen bağımsız bir seçmen kütüğü yerine NVİ’nin üretip, güncellediği ve ASAL, Yargıtay, Adli Sicil gibi dış kaynaklardan alınan veriler ile güncellenen bir seçmen kütüğü veri tabanı kullanılmaya başlanmıştır” denmektedir.

Bu değerlendirmenin tamamını okumak için bağlantıyı tıklayınız.

http://esecmen.chp.org.tr/secim_guvenilirligi.aspx

(3) İŞTE SEÇİM HİLESİNİN AÇIK KANITI

(Dr. A.Rıza Üçer)

http://www.odatv.com/n.php?n=iste-secim-hilesinin-acik-kaniti-1509101200

(4) Nüfus İstatistikler:

http://www.nvi.gov.tr/Hizmetler,Hizmetler_Ana_Sayfasi.html

(5) http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist

 

 

KOMPLOCU HÜKÜMET

Başbakan Ve Hükümet Komplonun İçinde Olduğunu ‘Tevil Yollu İkrar’ Etti.!..

Sekiz yıla yaklaşan iktidarı süresince halkın günlük yaşamında olumlu bir tek değişiklik yapmayı beceremeyen AKP iktidarı, kısa aralıklarla gündemi değiştirerek dikkatleri farklı yönlere çekmeyi her seferinde başarabildi. Bu işte o kadar mahirleşti ki, artık halk her gün yeni bir sürprizle karşılaşmazsa“acaba bunlara bir şey mi oldu?” diye derin düşüncelere dalıp gidiyor!..

Türkiye son günlerde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yapılan komplo ile çalkalanıyor. Nedendir bilinmez bu konu ile en çok ilgilenenler CHP’den nefret edenler.

Bu aşamadan sonra CHP içinde ne yapılması gerektiği söyleyen söyleyene. Utanmasalar CHP ‘ye yeni genel başkanı da kendileri seçecekler. Bir de “şu ana kadar CHP’ye oy vermedim ama,…” diye konuşmaya başlayanlar var.

Onlar söze nasıl devam ederse etsin “CHP’ye oy vermem.!” diyerek sözlerini tamamlıyorlar.

Bütün bunlar yapay gündem ve yanlış bilgilerle kafası doldurulmuş insanlarımızın röntgeninden filme yansıyanlar. Durumları felaketin de ötesinde olan bu insanlar, kendi sorunlarını bir tarafa bırakmış, hiçbir şekilde üstesinden gelemeyecekleri işlere kafa yorup duruyor. Amaçlanan da buydu elbet.!

Nedense 72 milyonun anasını ‘belleyenler’ için pek bir şey denmez de, sekreterini elleyenleri tefe koyup çalar bu aziz millet.! 

Bizde en iddialı ahlak zabıtaları en büyük ahlaksızlar arasından çıkar maalesef… Başkasının namusunun bekçiliğini yapanlar, çoğu zaman bu işlerin ticareti ile meşgul olanlardır…

Deniz Baykal olayından çıkartmamız gereken dersi  ‘imal edilmiş’ yatak odası görüntülerini izleyerek çıkartmamız mümkün değil.!

Baykal’ın istifa ederken yaptığı açıklamada çok önemli bir vurgu vardı. Bir gün sonra gazeteci Fikret Bila ile konuşurken söylediği:

“…Bu imal edilmiş bir komplodur. Mesken masuniyeti ihlal edilerek, duvarlara, eşyalara kameralar yerleştirilmiştir; görüntüler alınmıştır. Sonra ‘ileri teknoloji’ kullanarak bu komplo imal edilmiştir” sözlerini tekrar tekrar okumak gerekir. 

Ulusal güvenliğimizin nasıl bir tehdit altında olduğunu göstermek bakımından bu sözler oldukça önemlidir. Bu konuda elimizde bir de kanıt vardır.

O da Milliyet gazetesinden ayrı bir başlıkla verilmiş: “CHP Genel Merkezi’ne saat 12.30 ’da gelen Baykal, doğruca odasına geçerek bir süre yalnız kalmıştı.

Özel Kalem Müdürü Nilgün Şahin’e konuşma metnini ve istifa dilekçesini yazdırmış, ardından genel başkan yardımcılarını ve Genel Sekreter Önder Sav’ı odasına çağırmıştı. Baykal istifasını önce parti yöneticilerine açıkladı… Daha sonra MYK toplantısına geçen Baykal, kararını açıkladı ve konuşma metnini okudu…

Aynı dakikalarda Özel Kalem Müdürü Şahin içeri girerek, istifa haberinin TV’den son dakika haberi olarak okunduğunu bildirdi!? Bunun üzerine Baykal çok şaşırırken… ‘Ben kimseye açıklama yapmadım, istifamı sadece burada size açıkladım, hiçbir özel görüşmem olmadı.

Tüm MYK üyelerine eşit davranmak için burada açıkladım’ dedi… MYK üyeleri bu durum için ‘tele kulak’  yorumu yaptılar”…(1) Kameraları donumuzun içine sakladılar.!

72 milyon insanın  bu olay nedeniyle ilgilenmesi gereken asıl konu budur; Deniz Baykal’ın uçkuru değil.!

İki yıllık kârı  karşılığında yabancılara satılan ve hiçbir zaman zarar etmemiş olan TELEKOM’un  özelleştirilmesi işi yeniden tartışılmalı ve hiç vakit geçirmeden, gerekirse yasal düzenleme de yapılarak DEVLETLEŞTİRİLMELİDİR.! 

İletişimi sağlayan bu kuruluşun, teknolojik gelişmelere paralel olarak her türlü İSTİHBARATI sağlayabilecek yetenekte olduğu tartışmasızdır. Ana muhalefet partisi liderinin  donu içine kadar girebilme olanağı yabancıların eline  verilemez.!

Bu yolla  ana muhalefet  partisi genel  başkanın yatak odasına kadar gidilebiliyorsa bizim nerelerimize kadar girilebilir onu da varın siz düşünün.!

Ordu komutanlarının, başsavcıların, yüksek yargıçların ve kamuoyu oluşturabilecek kanaat önderlerinin çok özel –ve gerçekte kimseyi de ilgilendirmeyen-  konuşmaları ile görüntülerinin“internete düşürülerek” şantaj amaçlı kullanılması sadece ‘ahlaksızlık’ olarak kınanıp geçiştirilemez.

Hiç duraksamadan  ‘toplumu dönüştürmek’ ve ‘rejimi değiştirmek’ için yapılacak olanlara karşı gelerek, tersine kamuoyu oluşturacak durumda olanları, etkisiz hale getirmek ve devre dışı bırakmak için yüksek teknolojinin bir silah olarak kullanıldığını söylemek yanlış değildir.

Zira çok daha önceden ‘kansız bir iç savaş’ yürütmek üzere görev dağılımı yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu ‘savaşta’ en önemli görevi yapacak olan TELEKOM,  hiç gerekmediği bir zamanda elden çıkartılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”ne dönüştürmek üzere en aktif görevi yapması gereken bu kurumun, bugün Türklerin elinde olmamasının zararları yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır…

Baykal olayının akla getirdiği önemli başka birkaç soru daha var. Onları da sorup cevaplarını aramak zamanıdır.

Olayın sıcaklığı üzerine Başbakan:

“CHP yöneticilerinin çarpıtma ve gündem değiştirme  taktikleri de yaşanan olayların vahametini gölgelemeye yetmeyecektir” demiştir.

Bu ifade ile gündemin nerede kalmasının istendiği açıkça görülmektedir.!.?

Görüntülerin gerçek dışı olmasını öncelikle kendilerinin ‘temenni’ ettiğini belirten Erdoğan, “Sayın Genel Başkanın böyle bir yalanlamada bulunmaması, bulunamaması üzüntümüzü daha da artırmıştır” demiştir.!  

Başbakan bu açıklaması ile halka ne anlatmaya çalışıyor.? 

Bir: Görüntüler doğrudur...  

İki: Her ne kadar biz bu olayı siyaset arenasında malzeme olarak kullanmayacağız dediysek de, gerçekte bu olayın nemasını biz toplayacağız... Özellikle de son günlerde “eşini aldatanı bu toplum  mağdur olarak görmez” şeklindeki açıklama, Başbakan’ın bu niyeti açıkça ortaya koymaktadır. Başbakan’ın “Toplumun genel ahlak değerlerini tahrip edebilecek böyle bir yayına seyirci kalamazdık… Hemen Ulaştırma Bakanı’na talimat verdim ve ‘bir an önce bunun engellenmesi için ne yapılabiliyorsa bunu yapın’ dedim” (2)  şeklindeki açıklaması da yine aynı niyetini ele vermektedir…

Başbakan’ın derdi ‘toplumun genel ahlak ve değerlerinin tahrip edilmesi’ olsaydı,  Siirt’te ve daha pek çok yerde tecavüze uğrayan çocuklarla ilgili bir şeyler yapardı. Bir de acaba o çocuklara  tecavüz edenlerin hangi partiye yakınlığı var, onu da araştırıp kamu oyu ile paylaşsa ne iyi olacak.!

Hala Hüseyin Üzmez’i baş tacı eden bir gazetenin internet sitesinden bu görüntülerin yayınlanması ve  ‘ahlak’ dersini Hüseyin Üzmez Dede’yi savunanların vermesi tam da bize özgü bir komedidir…

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Türkiye’deki bütün iletişimi denetlemeye muktedir ‘milli’ bir kuruluşumuzdur.!  

Söylenenlere göre, tüm iletişim kayıtları burada depolanmaktadır. Buna göre akla şu soru geliyor: Burada depolanan bilgilere ulaşmayı engellemek için yapılmış ‘güvenlik  duvarı’ (antivirüs, antiware vs. gibi  yazılımlar) aşılabilir mi.?

Bu programları yazanlar, kendi  hazırladıkları güvenlik duvarlarının ‘açıklarını’ bilmezler mi.?

Kısaca bize kapalı ve yasak olan bu bilgiler, yabancı yazılım şirketlerine açık değil mi.?

İletişimi  ‘düşmanına’ açık olan bir devletin ‘sırrı’   olabilir mi.?

Böyle bir devlet için ‘bağımsızdır’ denebilir mi.?

Gelelim gizlenmek istenen ‘uçkur’dan önemli bir başka meseleye:

AKP’nin referandum süresini 120 günden 60güne indirmekteki amacı nedir.?

Bence amaç 60 günlük süre içinde, sadece Baykal Komplosunu kamuoyunda tartıştırarak bu süreyi boşa geçirmektir. Böylece halk sandık başına gittiğinde, neyi oylayacağını tam olarak bilemeyecek. Nasıl olsa medya kuruluşlarının çoğunluğu baskı altında ve hükümetin yanındadır. Onlar da hükümetin hoşuna gitmeyecek ve Erdoğan’ı kızdıracak yayınlar yapamayacaktır.

Böylece yandaş medya oylamanın temelindeki “DEMOKRASİ Mİ, FAŞİZM Mİ.?” sorusunu, “uçkurundan başka bir şey düşünmeyen kavgacı BAYKAL mı, yoksa  içimizden biri,  milletin iradesi ERDOĞAN mı.?” sorusuna dönüştürerek önümüze getirecek!..

Böyle bir oylamada halkın ‘zevk almaktan’ başka  yapabileceği fazla bir şey kalmayacak.!

Böyle bir referandumdan “milletin iradesi” ambalajına sarılı olarak “faşizmin” çıkacağı gün gibi ortadadır.!.? 

Hitler Almanya’sını unutmayalım.  Hitler Almanya’ya faşizmi halkın oylarıyla getirmiştir.!

Bu tarihi bir gerçektir.

Demokratik sistemi koruyan mekanizmalar (kurum ve kuruluşlar) bir bir yok edilip etkisizleştirildikten sonra, keyfiliklere ve zorbalığa artık kişiler karşı koyup, direnemez…

Buda tarihin sınavından geçmiş bir başka yalın gerçektir…

DİKKAT.!..

HÜKÜMET KANADINDAN BİR ’İTİRAF’ DAHA VAR.!

Sonunda Baykal ile ilgili kaseti ben de izledim. Tek kelime ile iğrençti. Hemen belirtmek gerekir ki, yasalara aykırı yöntemlerle elde edilen kanıtların kanıt değeri yoktur. Bu bir ceza hukuku ilkesidir. Baykal kasetinin durumu da aynıdır. O nedenle kasetteki görüntülerden çok, böyle bir kasetin oluşturulmasındaki yasa dışılığın ve ahlaksızlığın üzerinde durmak gerekir. Kasetin içeriği daha çok iki aileyi ilgilendirir: Baykal ve Baytok ailelerini…

Halka karşı yapılması gereken eylem istifaydı, o da yapıldı. O halde bu konunun üzerinde daha fazla durmamak gerekir.!

Bu kadar konuşmak bile fazla, dilerseniz  İtirafa gelelim: Erdoğan’ın eski basın danışmanı Ahmet Tezcan: “Erdoğan engellemeseydi siyasi hayatı 4 yıl önce bitecekti.!” diyerek önemli bir açıklama yaptı. Tezcan demek istedi ki, Başbakan bir defa engelledi, bu defa  ENGELLEMEDİ.!.. 

Zamanı geldi ve komplo kasetinin kamuoyuna açıklanmasına ‘izin’ verdi denebilir mi.?  Bence denebilir.  Baykal da öyle demişti zaten. Böylece Erdoğan’ın eski basın danışmanı Baykal’ı doğrulamış oldu. Kaset olayının arkasında hükümetin olduğu ‘tevil yollu ikrar’ ancak böyle edilebilirdi.!..

Demek ki, Başbakan 4 yıl önce bu komployu engellediğine göre, hazırlayanları da tanıyordu. 

O zaman ellerinden kaseti alabilir, haklarında yasal işlem başlatabilirdi.!

Bunları neden yapmadı, engel neydi.?

Yoksa o zaman Erdoğan Başbakan değil miydi.?

Belli ki, Başbakan en uygun zamanı bekleyip,  komplonun ‘nemasını’ toplamayı  yeğledi.!

Aksini iddia edenlerin ne diyeceğini çok merak ederim.!

Görüldüğü gibi olan biten her şeyin sorumlusu her şekilde hükümettir. Bu tespit hiçbir açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek kadar kesindir. Ülkede ‘can ve mal güvenliği’ ile ‘özel hayatın gizliliği’ ni korumak da hükümetin görevidir. Bu bakımdan da sorumlu olan onlardır.

Bizzat hükümet, bu alanlarda ‘ihlaller’ yapıyorsa, artık o hükümet bizim değildir.!

Bir an evvel ve ‘gümbür gümbür’ gitmesi gerekir.!

BIRAKIN CHP’YE GENEL BAŞKAN SEÇMEYİ DE GERÇEK GÜNDEME GELİN.!

Gördüğünüz gibi Cumhurbaşkanı Gül bir satırlık yazı ile Anayasa değişikliği paketini onayladı. Değişikliklerin referanduma götürülmesi için paketi Başbakanlığa gönderdi. Hükümet yine burnunun doğrultusunda gidiyor, ülke içinden kimseyi dinlemiyor.

Akıllarınca değişikliğin yayınlanmasından sonra  60 günlük süreyi başlatacaklardı. Bu süre içinde tartışılacak olan iki temel konu yerine, yepyeni bir konu da gündeme taşınmak üzere hazırdı.

Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumu gibi değişiklikler,  bizim gibi ülkelerde ‘rejim değişikliğine’ kapıyı aralayabilirler.!

Halktan bu gerçeği gizlemenin en iyi yolu, Baykal’ın uçkurundan aşağı bir tartışma başlatmaktı. Halkımızın başkasının özel yaşamı ile ilgili magazin konularına pek meraklı olduğu biliniyor. Nitekim gelişmeler de aynı yönde gidiyor. İleri teknoloji ile imal edilmiş görüntülerin, Vakit Gazetesi’nde yayınlanmasından sonra, istifa eden Baykal’ın yerine, yeni genel başkan arayışı da başladı.! 

CHP’ye genel başkan arayanların çoğunluğu CHP’li olmadıkları gibi, CHP’ye oy vermeyecek olanlardı.

Rakibini kendi seçme hevesindeki bu ‘aklı evvel’ güruh, bu iş için kollarını sıvadı.!

Ne yazık ki, kompo ile oynanan büyük oyunun hedefinde yine ‘sağcı’ seçmenler vardır.

Neyse ki, bu kitlenin çoğunluğu için henüz ‘sağ duyusunu’ tamamen kaybetmemiş deniyor da, umutlar hepten tükenmemiş sayılıyor.!

Baykal Komplosunda, seçmenin başka şeylere kafa yormaması için düşünülmüş yapay bir gündem olduğunu anlayanları da vardır.!.?

Kaset komplosu gündeme taşınmasaydı, tartışacağımız konu hiç kuşku yok ki, Anayasa değişiklikleri ile referandumun süresi olacaktı. Bu nedenle komplonun kurbanı olmak istemeyenler, yine bu konuları tartışmalıdır. Böylece komplocuların oyunu da bozulmuş olur.

Aksi halde yabancılar, ‘Türkiye’de Baykal’ın uçkuruna kurban edilen geniş bir kitle var.!’ yorumunu yapacaklar.!

‘Rejim değişikliği’ niteliğinde olan son Anayasa değişikliklerini, Cumhurbaşkanı (hiç incelemeden ve inceletmeden) doğruca Başbakanlığa gönderdi. 

Gül’ün acelesi neydi.?

Bu soruya cevap veren çıkmadı. Anlaşıldığına göre hükümet birkaç gün içerisinde referandum sürecini başlatmak istiyordu. Halkın dikkatini 60 gün Baykal’ın uçkuru üzerinde tutmak mümkün görülüyordu.

Sonra seçmen, nereye EVET diyeceğini bilmeden doğruca sandık başına gönderilecekti. Son birkaç gün içinde tartışmayı AKP’nin ‘eski’ mağduriyetlerine,  AB’ye girmek için ‘samimi’ çabalarına, ‘gerçek demokrasiyi getirmek’ istemesine ve Erdoğan’ın  kabadayılıklarına çekmek de mümkündü. Nasıl olsa medyanın çoğu ele geçirilmişti ve hükümetin yanında olacaktı. Sonuçta; halka yaptırılmak istenen, kendi elleriyle‘demokrasiye elveda’ anlamına gelecek bir oylamaydı.!

“Olur mu böyle şey.?” demeyin, bal gibi olur. Planlamalar Atlantik’in öte yakasından böyle kurgulanmıştır. Allah’tan bütün kurumlar ele geçirilmemiştir; aralarda düşünecek biraz zaman tanıyanlar var bize. Yüksek Seçim Kurulu Anayasa’da yapılan bu önemli değişikliklerin tartışılma süresinin 120 gün olması gerektiğini karar vererek, bir nefes aldırdı ülkemize. Çağdaş hukuka zerre kadar saygı duymayan AKP iktidarının sözcüleri, bu karar nedeniyle şimdi de hedef tahtasına Yüksek Seçim Kurulunu oturttu.

Yüksek yargı organlarının hukuki kararlarını, ‘siyasidir’ diye karalayarak yıpratan bu iktidar, o kadar acele etti ki,  bu pakette Yüksek  Seçim Kurulu’nun yapısını değiştirmeyi unuttu.!

Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirerek, yargıyı yürütmeye bağımlı hale getiren ve bunun sonucu olarak da ‘güçler ayrılığı’ ilkesini ortadan kaldıran bu son değişiklikler, demokratik sistemin totaliter (baskısı-faşist)  sisteme döndürülmesi için atılmış son adımlardır.! 

Bu noktada AKP’ye dur diyemezsek vay halimize.!

Başta CHP olmak üzere, muhalefet partileri ve diğer sivil toplum kuruluşları ile demokrasiye inanan bütün kesimlerin, bir ‘sivil darbe’; ’kansız iç savaş’ veya ’bölünme’ anlamına gelen bu değişikliklere karşı gelmesi kaçınılmaz bir vatandaşlık ödevdir.

“Gerçek demokrasi şimdi geliyor.!” palavraları günümüz Hitler’lerinin ağzıdır.

Bunlara karşı verilecek olan mücadele aynı zamanda ‘demokrasinin’ varlık-yokluk savaşıdır. Demokrasi mücadelesine önderlik edecek olan en büyük örgüt kuşku yok ki, CHP’dir. Diğer sivil toplum kuruluşları ile iç dinamiklerin  önünde CHP ve MHP gibi büyük kitle partileri olmadıkça başarı şansları da yok denecek kadar az sayılır.

Zira hükümet elindeki ‘imkânları’ kullanarak onları kolaylıkla devre dışı bırakabilir. Bu nedenle CHP’ye iç sorun ‘imal etmek’  ve CHP’lileri bu sorunla boğuşmak üzere tahrik etmek bir stratejidir.

“Üstün teknoloji” imkânlarını kullanarak tepkisiz ve etkisiz hale getirilmiş olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve  Yüksek Yargı mensuplarından sonra sıranın CHP’ye geleceği belliydi…

72 milyonun 8 yıldır anasını ağlatanlar, ülkenin başka bir sorunu yokmuş gibi önümüze Baykal’ın uçkurunu koymalarına ve bu durumu tek sorunumuz olarak kabul ettirip,  tartıştırmalarına izin vermemeliyiz.!

Ne yazık ki, bu tuzağı görmelerine rağmen yine de içine düşünlerin büyük bir çoğunluğu CHP’lilerdir.

CHP’de genel başkanlık sorunu her zaman olmuştur; geçmiş kurultaylarda bu sorun Baykal ile çözülmüştü. O halde şimdi bu konulara dönmenin zamanı hiç değildir. CHP’deki genel başkanlık sorunu Türkiye gündemin en altlarındaki bir yerdedir…

Az ötemizde referandum duruyor, biraz daha ötede ise genel seçimler. Bu badireyi en az zararla atlattıktan sonra CHP’nin yapacağı çok önemli bir iş var; bu yeni bir genel başkan seçmek olabilir.

Ama bu kadarı yetmez; bu arada ‘parti içi demokrasiyi’ de unutmamak gerekir.

Türk halkı için gerekli olan en temel ihtiyaçların başında  demokrasinin her yerde eksiksiz olarak uygulanması gelmektedir.!

Tek seçicinin genel başkanlar olmasını demokrasiye inanmış hiçbir kimse içine sindiremez.!

 

DİPNOTLAR:

(1) 11 Mayıs Tarihli Milliyet Gazetesi

(2) 11 Mayıs tarihli Cumhuriyet Gazetesi

 

Cemil CAN, Ankara – Aralık.2013 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/  - okkesb@telmar.net,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

MEDYAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – Aralık.2013 – av.cemilcan@hotmail.com

 

 

 

Y-CHP'DEN PKK'YA BİR “KREDİ” DAHA.!

Y-CHP'nin PKK'ya tanıdığı ilk resmi kredi; ana dilde eğitiminen ateşli savunucularından, Habur Açılımında PKK'lı militanları savunan, eski Diyarbakır Barosu Başkanı, CIA'nın yan kuruluşu Stratford'un 705 numaralı bilgi kaynağı Sezgin Tanrıkulu'nu, Atatürk'ün partisi CHP'nin, Kurultay'dan sonraki en yetkili organı olan, 80 kişilik Parti Meclisi'ne seçmekle açılmıştı.! (1)

İkinci kredi; CHP'nin Kürt Sorununun çözümüne ilişkin önerilerinin odak noktasına, Apo'nun Yol Haritasını (2) oturtmakla açılmıştır. Anımsayınız o tarihlerde Kılıçdaroğlu, bu yolda Siyasi hayatımı feda etmeye hazırım demişti... (3) Şimdi anlaşılıyor ki, bir kaset operasyonu sonunda CHP'nin başına getirilen SOROS'un bu has adamından, nihai olarak beklenen görev; bugünlerde yaptığı açıklamalardır.!

Görevini gereği gibi yerine getiremezse, siyasi hayatının sonlanacağını zaten göze almıştır, gerisi şansına kalmış.!

PKK'ya üçüncü kredi; biricik avukatları Sezgin Tanrıkulu'nun, Y-CHP'nin İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ile TBMM'nde kurulmuş olan İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanvekilliği görevlerine, CHP kontenjanından atanmakla açılmıştı...

CHP'de bu görevleri yapabilecek olan daha yetkin kaç tane milletvekilleri vardır, bunu da siz hesaplayın. Belli ki Kılıçdaroğlu, bugünleri düşünerek bu seçimini yapmıştır...

Nitekim ülkeyi kurtaran ve Cumhuriyeti kuran bir parti olan CHP, şimdi ülkenin  parçalanmasında ve Cumhuriyetin  yıkılmasında görev almıştır. Bu görev süresince de CHP'nin tek ağızdan konuşmasını (4) sağlayacak kişi olarak, görev ve yetki Sezgin Tanrıkulu'na verilmiştir.!

Kılıçdaroğlu, Hükümet'e kredi veredursun, Erdoğan onu ciddiye bile aldığı yok.!

Büyük olasılıkla hükümetin bu yeni açılımı, yaklaşan seçimlerde oy potansiyelini artırmak içindir. Eskiden olduğu gibi yine PKK ile anlaşmaya varılmıştır.

Süreci bu şekilde yöneten Erdoğan'ın kurduğu tuzağa Kılıçdaroğlu balıklama atlamıştır. Çünkü Kılıçdaroğlu'nun siyasi vizyonu yok, CHP'ye yakışan bir genel başkan değildir.!

Bu olasılık doğru çıkarsa, siyasi rakibinin başarılı olması için üstünü başını parçalayan bir siyaset adamını dünya siyaset tarihi ilk defa yazacaktır.!

Akıllarınca hep beraber kazanacaklar. Peki, o zaman kim kaybedecektir.?

Tek ağızdan konuşma kararı, aslında milletvekillerine ve partililere getirilen konuşma yasağıdır ki, Parti Meclisi'nde değil, gizli odalarda alındığı bellidir. Kılıçdaroğlu, Parti Meclisini toplamadan önce, AKP-PKK ortaklığına desteğini ve içerikten yoksun dört koşulunu (5) peşinen açıklamıştır... Parti Meclisi toplaması, tamamen bir formaliteden ibarettir. Parti Meclisi üyesi Ercan Karakaş'ın, 1989 tarihli ve Parti Programı'nda da belirtildiği gibi “terörle mücadeleyi” esas alan “Kürt Raporunun yenilenmesi isteği hiç dinlenmedi bile...

Başka bir ifade ile CHP'nin Kurultay'dan sonraki en yetkili organı olan Parti Meclisi, bizzat Kılıçdaroğlu tarafından bypass” edilmiştir.!

Görüldüğü gibi, en yetkili organın (Kurultay) kararı alınmadan, bir emrivaki ile “terörle mücadele” yerine “terörle müzakere esası dayatılmıştır. Bu noktadan itibaren CHP'nin PKK'ya teslim edildiğini söylemekte de bir yanlışlık olmasa gerek.!

Y-CHP'nin SOROS'cu yönetimi, “görev” söz konusu olunca, ne hukuk tanıyor ne de CHP'lilerin iradesini takıyor. Korku imparatorluğunu yıkmakve Parti içi demokrasiyi işletme sözlerini vererek, CHP'lilerin desteğini alan Bay Kemal, yerini sağlamlaştırdıktan sonra karşı tarafın” politikalarını hayata geçirmek için kollarını sıvamıştır...

Bu görevini yerine getirmek için uygun bir ekip kurmuş ve her türlü eleştiriye kulaklarını tıkayıp, yoluna devam etmektedir. Başka bir anlatımla, Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'yi ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin uygulayıcı bir birimi haline getirmiştir.!

Bu iddialı sözlerimin arkasını dolduramazsam eğer müfteri  ilan edileceğimi biliyorum. Bunun için bu yazımın ekinde iki belge sunuyorum.

Ayrıca dipnotlar arasına bağlantılarını koydum. Bunlardan biri CHP'nin Parti Programı, (6) diğeri Apo'nun Yol Haritasıdır...(2) Okuyucuya kolaylık olması bakımından, CHP Parti Programı'nın konu ile ilgili sayfalarını da dipnotların altına ekledim. Böylece Kürt Sorunu ve Terör konusunda, CHP'nin en yetkili organı olan Kurultay'da kabul edilen fakat Y-CHP yönetiminin unutturmaya çalıştığı politikaları, son defa hatırlatmak istiyorum. Zira bundan sonra CHP içerisinde yapılabilecek pek bir şey kalmayacaktır. Atı alan Kemal ile TESEV'ci arkadaşları Üsküdar'ı geçmiş olacaklar ve kendilerine muhalif olanları birer birer tasfiye etmeye başlayacaklardır.!

Şimdi aşağıdaki bağlantıyı açıp, Apo'nun Yol Haritası'nı da bir zahmet okuyun.

Söyler misiniz, Y-CHP yönetiminin, İkinci Kürt Açılımı konusunda izlediği politika, değiştirilmediği için halen yürürlükte bulunan Parti Programı'na uygun mudur.?

Bilindiği gibi Parti Programı, partinin en yetkili organı olan Kurultay'da görüşülüp  onaylanır ve genel başkan dâhil bütün parti yöneticilerini  bağlar. Partililerin bu programa aykırı düşen davranışları, Parti Tüzüğü'nün 70. maddesine göre, (7) -partiden ihracı gerektiren- ağır Parti Suçu sayılmıştır.!

Partinin anayasası sayılan Parti Programı'nı çiğneyen ve Parti Suçu işlemekte ısrar eden bir Genel Başkan'ın, hiç vakit geçirilmeden olağanüstü Kurultay'ı toplayarak görevine son verilmesi yurtseverliğin gereğidir.!

Bu kadarla da kalmayıp, Tüzüğün 70. maddesini açıkça ve bilerek çiğnediği için ihraç edilmesi de gerekir.!

Bu görev; Bay Kemal'in ifadesi ile Brutus dediği kurultay delegelerine düşmektedir. Aksi halde kurultay delegeleri de işlenmiş olan bu ağır parti suçuna iştirak etmiş olacaklardır.!

Analar ağlamasın etkili sloganı ile başlatılan görüşmelerde; Y-CHP'ye verilen görevin, MHP ile birlikte, Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasında oturarak, süreci meşrulaştırmak olduğu bellidir.!

Kılıçdaroğlu'nun hükümetin Öcalan'la görüşmesine  önyargılı bakmadığını ve koşulsuz silah bıraktırma ile sonuçlanacak, halk doğru bilgilendirilecekse görüşme yöntemine bir itirazları olmayacağını” söylemesi, tamamen bir aldatmacadan ibarettir. Zira Kandil, silah bırakmaya niyetli olmadığını ve kendilerinden böyle bir talebin gelmediğini açıklamıştır. Kılıçdaroğlu Biz de terör örgütü silah bıraksın, analar ağlamasın istiyoruz (8) sözleri ile kamuoyunu yanlış yönlendirmeye çalışmaktadır...

PKK'nın fiili lideri Karayılan, anayasa tartışmalarına ve sürece ilişkin olarak örgüte yakın olan Fırat Haber Ajansı'na şu açıklamalarda bulunmuştur: “ Türk tarafının bizden istediği şey silah bırakmak değildir. Altını çizerek belirtiyorum; hem Oslo-İmralı sürecinde hem de şimdi bizden istenen şey silah bırakmak değil, silahlı güçlerimizin Türkiye sınırları dışına (Kuzey Irak'a) çıkartılmasıdır.

Devletin bizden istediği budur. Açıktır ki, Kürt sorunu, anayasal bir sorundur. Madem anayasanın da yeniden yapılması gündemdedir. O zaman çözüm prespektifini anayasaya da yansıtmak lazım ve bu biçimde kalıcı-köklü çözüm temelinde toplumsal uzlaşmanın  temelini yeniden atmak gerekiyor”...(9) Karayılan benzer bir açıklamayı 28 Kasım'da da yapmıştı.! (10)

Bu açıklamalar karşısında Kılıçdaroğlu'nun sözleri ne anlama gelmektedir.?

Bay Kemal görülmektedir ki, bu süreçte kraldan fazla kralcıdır.!

PKK ile Oslo'da yapılan görüşmelerde, PKK'ya verilen sözlerden biri Eyalet Yasası olarak bilinen Bütünşehir Yasası idi ve bu yasanın dayanağı AB'nin dayattığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gösteriliyordu. Bilindiği gibi bu sözleşmenin çekince konulmuş bulunan bütün maddelerini imzalama sözünü veren de Kılıçdaroğlu'dur. AKP'nin kamuoyu önüne getirmeye çekindiği bu konu, Y-CHP tarafından gündeme taşınarak, Apo'nun yol haritası önündeki önemli taşlardan biri daha kaldırılmıştır. Akil Adamlar Projesi”, “Hakikatleri Araştırma Komisyonu”, “Ana Dilde SavunmaveAna Dilde Eğitim gibi ülkenin parçalanmasına neden olacak, Yol Haritası'nın kilometre taşları da ne yazık ki, Y-CHP tarafından döşenmiştir.!

Örneğin; ülkenin bölünmesinin son adımı sayılan Ana Dilde Eğitim konusunda görüşü sorulan Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin anadilde eğitim konusunda hazır olmadığı kanısındayız" (11) şeklinde verdiği cevap ile asli görevinin bu kötü sona halkı hazırlamak” olduğu, bir kez daha ortaya çıkmıştır!..

Herkesin bildiği gibi AKP, ABD ve AB tarafından iktidara getirilmeden önce, PKK ağır yenilgiye uğratılmış ve terör bitirilmişti! AKP iktidarı ile birlikte, terör örgütü yeniden canlandırılmış ve bu defa terörle mücadele eden kahramanlar hapse tıkılmıştır! Teröristlerin elinde, ABD yapımı modern silahların bulunduğunu hiç bir zaman gözden ırak tutmamamız gerekir.

Daha geçenlerde yakalanan bir silahla ilgili ABD'li askerlerin, bizimkileri sorgulaması, Irak'ta yaşanan Çuval Rezaletinden çok daha beterdir. İşbirlikçi ve yandaş medya, Apo'yu parlatarak, Kürtlerin 'kült' lideri” ve “kahramanı” haline getirmek için ne lazımsa yapmıştır. Bu sürece AKP yöneticileri de dâhil olmuştur.

TSK'ya yapılan o kalleş operasyondan sonra, sanki terör karşısında TSK yenilmiş gibi, bitmiş olan terör için Görüyorsunuz 30 yıldır terörü bitiremedik, silahla bu iş olmuyor, müzakere etmek lazım, Kürtlerin isteklerinin bir kısmını vermek lazım temelinde, korkunç bir bilgi kirliliği yaratılıp, işler bu noktaya kadar getirilmiştir.!

Bu sürecin birinci derecedeki sorumlusu AKP ise, ikinci derecedeki sorumluları hiç kuşku yok ki, Y-CHP ile MHP'dir... Bu nedenle onlarla birlikte Türk halkının arayacağı bir çözüm kalmamıştır.!

Bugün PKK'nın Suriye Kanadı PYD, “Özgür Suriye Ordusuna katılmış ve ABD-AKP ittifakı içerisinde Esat'ı devirmek için Suriye halkına saldırmaktadır.

Garip ama gerçektir, AKP ile PYD Suriye'de aynı safta bulunmaktadır.!

AKP ve PKK'nın ABD'nin Ortadoğu'daki piyonları olduğunun bundan daha açık kanıtı olabilir mi.?

Y-CHP ile MHP bu ittifaka açıktan katılamıyorlar elbette. Onların görevi ülkede yükselen muhalefeti kontrol etmek ve yanlış yöne sevk etmektir.!

Sonuç olarak; koşullar 1919 öncesinden çok daha kötüdür. İktidar, İstanbul Hükümeti gibi düşmanların baskı ve tehdidi altında acz içerisindedir. Başbakan'ın ofisi bile dinlenme aletleri ile abluka altına alınmıştır. Basın Mütareke Basınından çok daha seviyesiz yayınlar yapmaktadır. Onursuz Ali Kemal'ler yine yazı makinelerinin başındadır. Muhalefet dizayn edilmiş, düşmanın istediği gibi tek ağızdankonuşma kararı almıştır; savaşın sonunda kime yurttaş olacaklarının hesabını yapmaktadırlar.!

Ne var ki, bu tablo asla “umutsuzluğun resmi” olarak anlaşılmamalıdır. Türk halkı, tarihte olduğu gibi yine doğru önderliği bulacak ve bu felakati de atlatıp, kurulacak yeni dünyada onurlu yerini alacaktır.!

Av. Cemil Can

http://cemilcan.gen.tr/

 

DİPNOTLAR:

(1) Sezgin Tanrıkulu'nun:

http://www.mirhaber.com/haber.php?haber_id=36553

(2) Apo'nun Yol Haritası:

http://gomanweb.org/GOMANWEB2/Yeni-Dosyalar/A.Ocalan_Yol_haritasi/ocalanin_yol_haritasi.pdfhttp://cemilcan.gen.tr/

(3) Kılıçdaroğlu'nun ”Siyasi hayatımı feda etmeye hazırım” sözü:

http://www.haberturk.com/gundem/haber/722978-siyasi-hayatimi-feda-etmeye-hazirim

(4) 06.01.2013 tarihli Cumhuriyet gazetesi

(5) Kılıçdaroğlu'nun 4 şartı:

http://www.chp.org.tr/?manset=genel-baskan-kemal-kilicdaroglu-parti-meclisi-toplantisini-acarken-akp-iktidarini-bir-kez-daha-uyardi-ve-basbakan%E2%80%99a-yol-gosterdi

(6) CHP Programı (Sayfa 46 vd, sayfa 113 vd.):

http://www.chp.org.tr/wp-content/uploads/chpprogram.pdf

(7) CHP Tüzüğü:

http://www.chp.org.tr/wp-content/uploads/2012/05/CHP-Tuzuk.pdf

(8) Fikret Bila-Kılıçdaroğlu görüşmesi:

http://siyaset.milliyet.com.tr/kilicdaroglu-onyargili-degiliz-/siyaset/siyasetyazardetay/03.01.2013/1650332/default.htm

(9) Aydınlık:

http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/18127-ocalana-verdiginiz-sozleri-aciklayin.html

(10) http://www.gazetecell.com/gundem/pkknin-kandildeki-elebasi-murat-karayilandan-silah-birakma-aciklamasi-h20370.html

(11) Kılıçdaroğlu'nun “Halk hazır değil” açıklaması:

http://yenisafak.com.tr/politika-haber/turkiye-anadilde-egitime-hazir-degil-05.11.2012-420967

http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/

 

Cemil CAN, Ankara – Aralık.2013 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/  - okkesb@telmar.net,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

MEDYAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – Aralık.2013 – av.cemilcan@hotmail.com

Diğer Haberler

  • ÜSKÜDAR’DA DEĞİŞİM DAHA HIZLI OLACAK
  • Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan sana ahlak dersi verir.
  • HASAN H. GÜNER RAKİPLERİNE FARK ATIYOR.!
  • SEÇİMLERİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  • HANÇER; HANÇERLENDİ.!
  • Saadet Partisi İBB Başkan adayı Birol Aydın
  • SİVİL TOPLUMUN AFET SINAVI
  • İKTİDAR MUTLAKA YOZLAŞTIRIR
  • Vekalet Savaşları
  • CHP & TİP ARASINDA İŞ BİRLİĞİ GÖRÜŞMESİ
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP