CHP’Yİ KİMLER TUŞA GETİRDİ.!

CHP’LİLER KENDİLERİNE YAZILAN KADERE BOYUN EĞMEMELİ..!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

CHP’LİLER  KENDİLERİNE YAZILAN KADERE  BOYUN EĞMEMELİ

 

CHP’Yİ KİMLER  TUŞA GETİRDİ.!

İlçe Kongrelerinde Blok Listeyi içine sindiren ve bu yöntemle seçilen Brutusların bir kısmı, İl kongresinde Çarşaf Liste için parmak kaldırdılar…

Tribünlerden yükselen “yuuuuuuh.!” seslerini duymazdan geldiler. En yetenekli oldukları konu bu duyarsızlıklarıdır.!

Bu son dönem de Y-CHP işitme engellilerin yönetimindedir.!

İlkesizlik, tutarsızlık, inançsızlık, küçük çıkarlar uğruna temel değerlerden vazgeçmek ve bir yerlerde olabilmek için her türlü rezilliğe “evet” demek, ne yazık ki yine bizim delegelerin bir meziyeti olarak ortaya çıkmıştır.! Çok şükür! Delegelerimiz her seferinde çoğunluğu sağlayabilmişlerdir.!

Ankara İl Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Seçimleri sonuçları itibariyle bazı çıplak gerçekleri ortaya çıkartmıştır:

Bunların başında gelen:CHP’nin Ankara İl Kongresi delegelerinin Parti İçi Demokrasiye Hayırdemiş olmalarıdır.! Çok da yakışmıştır.!

İkincisi: CHP Genel Başkanı, doğrudan müdahale ettiği CHP Ankara İl Kongresi’nden ağır yara alarak çıkmıştır. Kendi elleri ile yazdığı delegelerin çoğunluğu yine “Brutus” çıkmıştır…  Kongre Divanı oybirliği ile seçilmiş olmasına rağmen, seçimlerin ne şekilde yapılacağı konusunda kulağını genel merkeze döndürdüğü için araya kara kedi girmesine neden olmuştur…

Divan başkanı bu konudaki önergeyi, delegelerin oyuna üç kez sunmak zorunda kalmıştır. Çünkü CHP’de ilk defa oldubittiye getirilmek istenen bir hususa karşı gelinmiştir. Bu durum ümit vericidir ve iyi bir şeydir. Divan Başkanı Levent Gök, ilk iki oylamada önergenin lehine oy verenlerin sayısını tam olarak saptayamadığı için üçüncü bir oylama daha yapmak zorunda bırakılmıştır.! Üçüncü oylamanın sonucunda; 244 delegenin Blok Liste lehine oy verdiği divan başkanı tarafından açıklanmıştır. O an itibari ile il kongresine katılan delege sayısın 536 idi ve salt çoğunluk sağlanamamıştır.!

CHP’de İl ve ilçe kongrelerinde kural, tek ve ortak liste hazırlamaktır. Buna eskiden beri Çarşaf Liste”  deniyormuş. CHP’nin26. 02. 2012 tarihli kurultay kararı ile tüzüğünde yapılan değişikliğe göre, gündemin “çalışma raporu ve görüşmeler” maddesine geçilmeden önce, kongre üyelerinin onda birinin yazılı önerisi ve kongreye katılan üyelerin salt çoğunluğuyla yapılacak oylama sonucunda, Blok Listeusulü ile de seçimlerin yapılmasına karar verilebilir. Blok Liste istisnai durumlar için konulmuş hükümdür. Fakat gel gör ki, Kılıçdaroğlu bu istisnai hükmün, genel başkanlığını pekiştirmek için her yerde uygulanması için araya giriyor.! Nitekim Başkent’te269 olan karar yeter sayısı bulunamadığı halde, karar alınmış gibi kongreye devam edilmiştir.! Y-CHP’ye pek de yakışmıştır. Üstelik bütün Türkiye’nin önünde yaşandı bu rezalet.! Bu noktadan itibaren Hukukun Üstünlüğü”nü savunmak, inandırıcılık açısından elbette ki, Y-CHP’ye düşmektedir.! Hatta hükümetin, Silivri Hukuku konusunda sıkıntıya düşmesi halinde de, Y-CHP’ye müracaat etmesi tavsiye edilmektedir. İnandırıcılık sorununu bir çırpıda aşabilir.!

Kongrenin ortaya çıkarttığı üçüncü sonuç, ilk ikisinden çok daha önemlidir. Genel Başkan’ın desteklediği Zeki Alçın, 519 delegenin, ancak319’unun oyunu alabilmiştir. Bu demektir ki, Kıçıçdaroğlu’ nun paçaları kongre salonunda kalmıştır… Bu sonuçla Kemal Kılıçdaroğlu’ nun Y-CHP’ye genel başkan olduğu kesinleşmiştir, fakat bu defa da liderliği tartışmaya açılmıştır.!

“Erkekler ağlamaz”, liderler yalan söylemez.!

Liderlerin ağzından hatalı bir tek söz bile çıksa derhal düzeltilir.! Çünkü bir partinin lideri, bütün partilileri temsil eder ve onların adına konuşur.! Liderler karınlarından konuşamazlar! Kurultayın onayından geçmeyen ve parti programı ile bağdaşmayan sözler de etmezler.!

Az sonra anlatacaklarımı lütfen dikkatli okuyun ve bir üstteki paragrafla karşılaştırın…

18 Aralık kurultayında salondan sorumlu, bu nedenle de divanın teşekkürüne mazhar olmuş biri vardı. Kültür Bakanlığı müteahhidi, olarak anılıyordu. 

 

Y-CHP yönetimi, eski genel merkezinin restorasyonu işini de ona vermişti. İnternette ihaleye fesat karıştırmaktan mahkûm olduğuna dair notlar dolaşıyormuş. Önemli değil! Son tüzük kurultayında da salonun hazırlanması ve güvenliğinden o sorumluydu. Adı geçen zatın, aynı zamanda Gürsel Tekin’in sağ kolu olduğu söylenir. Söylentilere göre;CHP Milletvekili İsa Gök’ü kurultay salonundan dışarı attıran da oymuş.! Beyefendinin adı Gürsel Erol’dur. Eski Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen’in yeğeni olduğu söylenir. Cenabı Allah’ın “yürü kulum” dediklerinden biridir. Biliyorsunuz, Doğan Taşdelen, Ankara İl Kongresi’nde Av. Necati Yılmaz’ı desteklemiştir. Yeğeni Gürsel Erol ise Zeki Alçın’ın yanında yerini almıştı… Bu tercih kimseyi ilgilendirmez tabi…

Yanımda oturan bir bey:”Hangi taraf seçilirse seçilsin onlar iktidara gelecek” demişti.! “İktidar olmak” bu beylerin bir türlü karşı koyamadıkları kaderleri mi nedir? Büyükşehir’i Melih Gökçek’e, 20 yıllığına altın tepsi içinde sunanlar sanki onlar değildi.! O günler ne tez unutulmuştur… Şimdi benzer bir durum Y-CHP’de dayı-yeğen çekişmesi gibi görünen tatlı bir rekabet içinde hortlatılmıştır.  Bu beylerin,  sol siyaset sahnesinde her zaman bir yerleri ve rolleri vardır… Kader utansın.!

Şimdi asıl söyleyeceğime gelelim: Yeğen Gürsel Erol, aynı zamanda Kemal Kılıçdaroğlu’nun mutemet adamıdır. İktidar olmayan birinin, mutemedi olur mu demeyin.! Oluyormuş işte.! Mutemet Gürsel Erol,  Ankara İl Kongresi’nden sonra, Gerçek Gündeme açıklama yapıp, bir sürü boş laf etmiştir.

Tümünü sizin için özetleyemem ama en çarpıcı olan cümlesini çıkartıp getirdim: O yazıda: “Sn. Zeki Alçın’ın tüm siyasi stratejisini, kararlarını ortak akıl oluşturarak ilçe başkanlarının kararı ile ben uyguladım.” (1) diyor…

Ne söylediğini anladınız değil mi.?

Örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nihat Matkap’ın:  Mevcut il başkanı Zeki Alçın’ın başkanlığında sakınca görmüyorum, genel merkezin değerlendirmesi de bu yönde şeklindeki sözlerini pek çok kişi ben de ciddiye almamıştım…

Dilerseniz, şimdi biraz geriye doğru gidelim ve kongreler öncesinde, Y-CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm örgüte verdiği mesajı hatırlayalım:

Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MYK Üyesi Mehmet Zeki Gündüz'ün: "İl Başkanlıkları seçiminde nasıl bir yol izleyeceğiz.?"sorusu üzerine,  "Hiç kimse benim adımı kullanıp il başkanı adaylarına destek istemesin. Benim hiçbir yerde adayım yok" demişti.”(3)

Anımsadınız değil mi.?

Peki, bu durumda ne olmuş oluyor..?

Nihat Matkap ve “mutemet adam” Gürsel Erol, bu beyanları ile Genel Başkanı yalancı” durumuna düşürmediler mi.? Yoksa delikanlı Gürsel’in kendisi mi yalan söylüyor.? Eğer ikinci seçenek doğruysa, Gürsel Erol, yalancının biridir. Çünkü Genel Başkan hala onu tekzip etmemiştir.! Başka türlü genel başkan adına bu kadar görüşmeyi nasıl yapabilir,CHP adına bu kadar işi nasıl kotarabilirdi.? Yoksa Kılıçdaroğlu, çevresine ve giderek de partiye hâkim değil mi? Her aklına esen, onun ismini ve yetkilerini kullanabiliyor mu? Biz partililer, kendisinden bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Kendi adıma söylüyorum, ben böyle aciz birini CHP’nin başında görmek istemiyorum.!

Bu konuda bu kadar eleştiri yeter. Şimdi diğer konuya geçelim:

Dikkatinizi çekti mi bilmem, genel başkanımız, her fırsatta darbeciler yargılansın diyerek, karşı darbeyimeşrulaştırmaktadır. Buna bağlı olarak, neredeyse “Silivri Hukuku”nu da meşrulaştırmıştır. Bu kadar “hizmeti” yetmiyormuş gibi, siyasi iktidara doğrudan bağlı olduğundan kuşku duyulmayan, Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerindeki yargılamaları da destekleyerek, bu mahkemeler hakkında daha önce söylemiş olduğu toplama kampıdır, çadır tiyatrosudur” vb. gibi nitelemelerin tümünü çürüterek, boş sözler haline getirmiştir! Doğal olarak, bu noktadan itibaren BOP’nin uygulanmasında, bir görev üstlendiğinden kuşku duyulmaktadır! Y-CHP için AKP’nin, mayın temizleme aracı” diyenler, hiç de abartmış sayılmazlar.! Bakalım Kılıçdaroğlu bu hizmetlerinin karşılığını, ne zaman ve nasıl alacaktır.?

Aslında bu konuda benim bir öngörüm vardır. Ne olduğunu biraz sonra söyleyeceğim…

Kılıçdaroğlu, Darbe Hukukunu Türkiye’den temizlemek istiyormuş. Güleyim bari.! Bunu da sivil darbeciler eliyle yapacaktır herhalde. Yapılmamış darbeleri de sivil darbecilere temizletecekmiş.! Peki, sivil darbeyi, kim, ne zaman, nasıl temizleyecek.? O konuda bir fikri var mı.? Ne kadar da inandırıcı konuşuyor değil mi.? Muhalefet, iktidara payanda ancak bu kadar yapılabilirdi.!

 

Sanki AKP’nin Demokratikleşme Paketini açıklama görevi CHP’ye verilmiştir. Sen misin Açılım Paketlerinin içini doldurmayan. Al bakalım sana Demokratikleşme Paketi”.! Sanırım Kılıçdaroğlu bu paketin içine izinsiz; “Aleviliğin inanç sistemi olarak kabul edilmesini” sıkıştırmıştır.! CHP’nin kurumsal olarak böyle bir talebinin olamayacağı tartışmasızdır. Zira oklarından birine “laiklik ilkesini” ayırmış parti, üstelik de  kuruluş felsefesinin ana iskeletini de bu ilke oluşturuyor, laikliği göz ardı ederek, en alt paragraflarda bir yeri dahi olmayan Aleviliği,  Demokratikleşme Paketinin içine yerleştiremez.! Laik bir rejimde, Din ve Vicdan Özgürlüğü zaten teminat altındadır. Y-CHP, oklarının en önemlisi olan Laiklik İlkesine ve Cumhuriyet’in niteliklerine, adam gibi sahip çıkabilseydi eğer,  Y-CHP’nin lideri, bir Alevi Dedesi konumuna düşüp, Aleviliğin inanç olarak kabul edilmesi için hükümetten ricacı olmazdı. Kaldı ki, dinler tarihi içerisinde hiç bir inanç sistemi var mı ki, yalvararak, rica ederek, kabul edilmesini istemek durumunda kalmış olsun.?

Sünnilerin Alevilere bakış açısı mı değişti.? Elbette ki hayır, Hükümetteki hâkim görüş yine Milli Görüştür. “Milli Görüş”çüler vaktiyle, enadil adamlarını Adalet Bakanlığına getirmişlerdi.

Adı Şevket Kazan’dır ve hükümetin en etkili üyelerinin hala abisidir. Madımak Katliamında ozanları yakan sanıkların avukatlığını o yapmıştı ve bakanlığı sırasında onları cezaevinde ziyaret etmiştir. Aynı şekilde, Kudüs Gecesini düzenleyen Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı da cezaevinde ziyaret etmiştir. Susurluk Kazası nedeniyle ortaya çıkan, tarikat-devlet-mafya ilişkisini, evlerinin ışıkları yakıp söndürerek protesto edenlerle mum söndürüyorlardiye alay etmişti. (3)

Hiç kuşkunuz olmasın, Kazan’ın o sözleriyle asıl aşağılanan Alevilikti. Şimdi ne oldu da bu ilkel bakış açısı, (4) geçmişini inkar edip, Aleviliği bir inanç sistemi olarak kabul edecek.? Hangi dağda kurt ölmüş.?

Aleviliği yeniden tartıştırmak kime ne yarar sağlayacaktır.? Karnının doymayacağı yerde açlığını ne diye belli edersin, be adam.?

Aleviliği, önceleri sapkınlık şimdi ise, kültür olarak gören Sünni mezhebi, hiç rica minnetle tanır mı.? Dindar Nesil yetiştirmeyi hedefine koyan AKP iktidarı, Aleviliği inanç olarak kabul edebilir mi.? Hiç sanmam. Çünkü son derece açıktır ki, Dindar Nesil den kastedilen Sünni Müslümanlardır. Yanılıyorsam doğrusunu söylesinler! Her neyse, bu yapılan da bir ilktir ve Y-CHP’ye aittir…

Tarihe aynen not düşülsün.! Y-CHP’nin, AKP sivil darbesini meşrulaştırmak için verdiği hizmetlerin hiç kuşku yok ki, bir karşılığı olacaktı. Anlaşılan bu karşılık Demokrasi Paketinin son maddesine eklenen; Aleviliğin inanç olarak kabul edilmesidir.!

Ne diyelim size. Allah akıl fikir ihsan eylesin.!

 

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)http://www.gercekgundem.com/?p=452469

(2) http://www.gercekgundem.com/?p=448857&com=all

(3) http://aleviforum.com/showthread.php?p=595251

(4) ”Seçim meydanlarında ne diyordu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.?

 

Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu Alevi...” Ve kalabalıktan  “Yuh”  sesleri yükseliyordu... O “yuh”lar karşısında tepkisiz kalarak, kendisini, bir insanın inancı ya da kökeni nedeniyle yuhalanmasını onaylar durumuna sokan bir Başbakan vardı seçim öncesinde.”

http://www.alevihaberajansi.com/index.php?option=com_content&task=view&id=11890&Itemid=39

 

  

TUZAKDAKİ CHP
Kemal Kılıçdaroğlu türbana yeşil ışık yaktı... Açtığı kapıdan türban üniversiteyi aştı, ilkokula kadar girdi...

Kemal Bey seyirci...
Kuran kurslarında yaş haddinin kaldırılmasını,
CHP’de kimi milletvekilleri Anayasa Mahkemesi’ne götürmek istediler. Kemal Bey engel oldu.
Bir gazeteci:
Laiklik tehlikede mi, diye sordu... Kemal Bey “Hayır” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu dinsel istismar sürecinde AKP’yle tam uyum içinde...
Neden.? Birileri Kemal Bey’e “CHP ne kaybettiyse dine karşı görünmekten kaybetti” demiş. Kemal Bey anlaşıldığı kadarıyla bu imajı silme çabasında.
Şeriatçılar ve din devleti heveslileri laikliği din düşmanlığı gibi takdim eder. Siz din düşmanı görünmemek için laiklikten kaçarsanız onların tuzağına düşmüş olursunuz.
Kemal Bey bu tuzağa düşüyor.
Bu yüzden Anayasayı, laikliği, Tevhid-i Tedrisat kanununu gözetmeyi ve savunmayı bir kenara bırakmış durumda.
O kadar ki... Laikliği duman eden 4+4+4 yasasını da sadece
“20 milyar dolarlık yolsuzluk başlığı altında eleştiriyor. Laiklik, çağdaşlık ekseninde bir eleştiriye girmiyor.
Deniz Bey’i pek çok yönden eleştirirdik. Ancak Baykal din ile din istismarcılığını ustaca ayırır, laikliği cesurca savunur, istismarcılığı bir güzel teşhir ederdi.
Kemal Bey bu beceriyi gösteremiyor. O yüzden laikliğin şu gün itibarıyla savunucusu kalmadı... Bu taviz CHP’ye oy getirmediği gibi cumhuriyet değerlerine bağlı seçmen giderek partiden soğuyor, uzaklaşıyor.
CHP gibi köklü bir parti, dayatan kendi lideri de olsa, ana ilkelerinden ve tarihsel misyonundan vazgeçmez. Doğan boşluğu yakında birileri mutlaka doldurur...

Melih Aşık

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

 

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!

 

Hazırlanmakta olan AKP Anayasası Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,

KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!

İKİ AŞAMALI PLAN

Aslında biraz dikkatli olan herkesin ilgisi çekmesi lazım ama ne yazık ki her zaman öyle olmuyor…

Toplum özellikle de uzun zamana yayılan değişimleri çok fark etmiyor…

Bir nevi yavaş ısıtılan suda haşlanan kurbağa örneği…

Yani açıkçası şunu demek istiyorum, bakın ülkenin birçok yerinde sözde nevruz gerekçesiyle eylemler yapıldı… İşyerleri yağmalandı…

Bunu öyle basit bir nevruz eylemi olarak değerlendirmek mümkün değil, bir bakıma küçük bir ayaklanma yaratıldı.

İşte konuyu değerlendirirken sadece bu olaylara değil aynı zamanda özellikle Kandil’ den ve bizdeki onun meclis şubesinde yapılan açıklamalara da bakılırsa bütünlük taşıdığı pekâlâ görülecektir…

Bir süredir özerklik daha açıkçası bağımsızlık talepleri her fırsatta dillendirilmektedir.

Zaten dikkat edin uzun süredir ulus olmakla ilgili söylemler ve eylemler öne çıkmaktadır…

Bu arada bir başka şeye daha bakılması gerekmektedir…

PKK Kürt ulus kimliği konusunu ısrarla vurgularken, birileri de ülkede bir şemsiye, daha doğrusu çatı görevi gören Türk ulus kimliğinin yapı taşlarını da yerinden oynatmaya çalışmaktadırlar…

Bu gün  “Ne mutlu Türk’üm diyene .” sözünün hedef alınması…

MEB teşkilat yasasında yapılan değişiklikle ulus kimliğini vurgulayan kavramların çıkarılması…

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın Ankara dışındaki illerde stadyumlarda kutlanılmasının yasaklanması…

Yine bir kaç gün önce özel okullar yönetmeliğinde değişiklik yapılarak Atatürk köşelerinin neredeyse ortadan kaldırılması…

Hep bu sürece giden yolun adımlarıdır…

Uzun süredir, bir kısım yabancılar da…

Özellikle son 10 yıldır yazdıkları kitaplarla, söyledikleri sözlerle “ulus kimliğinin kaldırılmasını… “

“Atatürk fotoğraflarının duvarlardan indirilmesini… “

“Laikliğin Türkiye’nin daha demokratik hale gelmesine engel olduğunu,  Türkiye’nin daha esnek, her türlü etnik ve dini yapıyı kucaklayıcı, Osmanlı gibi bir ülke olması gerektiğini” de söylemiyorlar mı.?

İşte onun için aslında, bunu öne sürenlere sormak gerekiyor…

Osmanlı gibi değil, bizzat Osmanlı neden dağıldı.?

Ekonomik nedenler de içinde olmak üzere birçok değişik gerekçe sayılabilir ama en başta; ulus kimliğini geliştiremediği ve yabancılarca ülkedeki azınlıkların kışkırtılması nedeniyle değil mi.?

Madem Osmanlı gibi olmak çok iyiyse…

Siz neden AB adı altında 20 küsur ülkeyi tek hukuk, tek yönetim, tek para, tek din adı altında birleştirmeye çalışıyorsunuz.?

Ya da soruyu şöyle soralım…

ABD şu anda dünyanın en büyük imparatorluğu değil mi.?

Peki, ABD’de başka etnik kimlikte hiç kimse yok mu.?

Neden o halde 50 tane eyaletin hiç birinde İngilizceden başka bir dile izin verilmiyor…

Aslında hep böyle değil mi?

Gerek ülkede, gerekse uluslararası anlamda ezenler hep birleşirken, ezilenlere ayrışma dayatılır. Sizce neden.?

İşte bunu anladığınız zaman ülkede ulus devlete yönelik saldırının nedenini de anlarsınız da…

Ama dilerim anladığınızda iş işten geçmiş olmaz…

  

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

28 ŞUBAT HESAPLAŞMASI

Ülkemizin yaşadığı bugünlere “ileri demokrasi” diyerek, ileri faşizm örnekleri sergileyenler, “Türkiye geçmişi ile yüzleşiyor” aldatmacasıyla kendi sivil darbelerinin üzerini örtmek istemektedirler.

12 Eylül 1980 darbesini yargılama komedisinin ardından, 28 Şubat 1997 kararları yargılanmak istenmektedir.

Aslında 12 Eylül darbesini yargılamak çok kolay gözükmemektedir, çünkü 12 Eylül darbesi sayesinde büyüyerek gelişenlerin, o darbeyi yargılamaları zordur. Bu darbenin ürünü olan anayasaya toplumun %93,1’i destek vermiştir. İşte bu yüzden rota şimdi 28 Şubat 1997 kararlarına çevrilmiştir.

Bu kararların altında imzası bulunanların, bugün siyasi iktidarın üst düzey yönetim görevlerinde olmaları da, yeni bir komediye doğru gidişi göstermektedir.

28 Şubat 1997 kararları, askerlerin ve sivillerin birlikte olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nda ittifakla alınmıştı. Yürürlüğe giren bu kararlarda, o günkü hükümette Devlet Bakanı olan Abdullah Gül ve Milli Eğitim Bakanı olan Mehmet Sağlam’ın da onayları vardır.

Bugün Abdullah Gül, Çankaya’daki AKP’li olarak, Mehmet Sağlam ise AKP milletvekili olarak görev yapmaktadırlar. 28 Şubat 1997 kararları için hukuksuzluk diyenlerin, o gün, o kararları neden imzaladıklarını açıklamaları gerekir.

Başbakan, AKP’yi kurduğu zamanlar; “28 Şubat’tan ders aldık” demişti.

Bugün başbakanın da, 28 Şubat’tan aldığı dersleri açıklaması gerekmektedir.

11 Ocak 1997 tarihinde, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği vermişti.

Refah Partisi Rize Milletvekili Şevket Yılmaz; “Allah'ın size soracağı soru şöyle: Küfür düzeninde İslam Devleti olsun diye niye çalışmadın.?”,

Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan; “Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır. Türkiye yıkılacak beyler” demişti. Refah Partili belediye başkanlarının söylemleri de çok ilginçti.

Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, “Laiklere şeriat enjekte edilecek”,

Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe; “Bu törenlere içim kan ağlayarak katılıyorum. Bu düzen değişmeli. Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini eksik etmesin”,

Şanlıurfa Belediye Başkanı Halil İbrahim Çelik; “Ben kan dökülmesini istiyorum. Demokrasi böyle gelecek, fıstık gibi olacak.” diyorlardı.

28 Haziran 1996 ile 30 Haziran 1997 tarihleri arasındaki Necmettin Erbakan hükümeti ve partisinin, başbakana ders aldıran, 28 Şubat’ın gerçekleşmesine neden olan olayların bilinmesinde yarar vardır. “28 Şubat’tan ders aldık” diyen başbakanın aldığı derslerin, Erbakan’ın izlediği politikalardan ve ülkeyi 28 Şubat’a getiren koşullardan daha kötü olduğu açıkça görülmektedir.

28 Şubat 1997 sürecinin asıl nedeni, o dönemin iktidar ortağı Refah Partisi’nin laiklik ilkesini yok edecek söylem ve girişimleriydi. Günümüzde hiç kimse bu gerçeği görmek istememektedir. İşte bu yüzden 28 Şubat’ın en önemli amacı, laik devletin uzun yıllar yaşamasını sağlayacak girişimleri başarmaktı. O gün herkesin desteklediği bu süreç, günümüzde yok sayılmaktadır. Aslında yok sayılmak istenen laikliktir ve bugün mahkemede yargılanmaktadır.

Türkiye’nin geçmişi ile yüzleşmeden önce, yaşadığımız günleri, yaşadığımız sivil darbeyi yargılaması gerekir. Hizbullah sanıklarının salıverilmesi, Sivas’ta insanları yakanların zaman aşımına uğratılması, görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, kayıp trilyonlar, deniz feneri gibi davaların üzeri örtülürken, irticaya, şeriata ve gerici yapılanmaya tepki gösteren yurtseverler hapislere atılmaktadır, zulüm görmektedir.

 

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur. 

Diğer Haberler

  • ÜSKÜDAR’DA DEĞİŞİM DAHA HIZLI OLACAK
  • Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan sana ahlak dersi verir.
  • HASAN H. GÜNER RAKİPLERİNE FARK ATIYOR.!
  • SEÇİMLERİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  • HANÇER; HANÇERLENDİ.!
  • Saadet Partisi İBB Başkan adayı Birol Aydın
  • SİVİL TOPLUMUN AFET SINAVI
  • İKTİDAR MUTLAKA YOZLAŞTIRIR
  • Vekalet Savaşları
  • CHP & TİP ARASINDA İŞ BİRLİĞİ GÖRÜŞMESİ
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP