“İYİ” BİR BAŞLANGIÇ OLABİLİR Mİ.?.!

HALK, AKP’YE BİR KEZ DAHA DESTEĞİNİ GÖSTERMİŞTİR.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

“İYİ” BİR  BAŞLANGIÇ OLABİLİR Mİ.?.!

 “İnadım inat…” diyenlerin, sayısal olarak daha fazla olduğu bu referandum ile bir kez daha ortaya çıktı. “Hayır” diyenlerin sayısı sadece % 40’ ları aştı. 

120 günlük referandum süresinde yaratılan gerginlikler, neredeyse halkı ikiye ayırdı.! 

Demokrasilerde ‘mutabakat metni’ olarak nitelendirilen anayasaları halkın ezici bir çoğunluğunun benimsemesi gerekir.

‘Evet’ diyenler  ‘Hayır’ diyenlerden sadece % 8 kadar fazla… 

Oy kullanmaya gitmeyenler bunun neredeyse üç katı, % 23 kadar. DTP’ nin son seçimlerde aldığı oy oranı bundan çıkartılırsa, oy kullanmaya gitmeyenler oy kullansaydı, diledikleri gibi sonucu da belirleyebilirlerdi.

Bu noktada halkın gerçek iradesi sandığı yansıdı diyebilir miyiz.? Elbette ki hayır…

Anayasa yapmak için nasıl ki, mecliste de nitelikli bir çoğunluk aranıyorsa, aynı çoğunluk referandumda da aranmalıdır. Aksi halde anayasa herkesin olmayacak, güvensizlik ortamı içinde istikrarsızlıklar da devam edecektir. Hiç kuşku yok ki, böyle bir durumda ülke kaybeder.!

Halk neye “evet” dedi, ve bunun tam olarak bilincinde miydi.? Bu soru sürekli karşımızsa gelecektir.!

Oylamada “evet” denmesini isteyenlerin yürüttüğü propagandada, “hayır” diyenlerin endişe ettiği konular hemen hemen hiç tartışılmamıştır.

Referandum kısa süre içinde, halkın hükümete güvenip güvenmediği konusuna dönüştürülerek,  “din ve inanç ekseni” üzerinde yürütülmüştür.

Dolayısıyla, “evet” denen şeyin de anayasa değişiklikleri olmadığını söylemek yanlış değildir.!

Hal böyle olunca, bu sonuçtan başka şeyler anlamak gerekir.  Dolayısıyla oylamaya katılan seçmenlerin çoğunluğu AKP’ye bugün için de ‘güvendiğini’ bir kez daha göstermiştir.

“Boykot” kararının uygulanmamış olduğu bazı illerde ise, katılımın % 50’ler civarında kalması hususunda, ayrıca düşünmek gerekecek.

Bu konu halkın önüne ‘rejim tartışmaları’ içinde getirilmiştir ve seçmenin önemli bir kısmı sandığa kayıtsız kalmıştır.

Bu insanlar için elbette söylenecek çok şey vardır. Böyle bir noktaya nasıl gelinmiştir.?

Bu kadar önemli bir olaya katılmayan bu insanlar, kendi fikirlerine de değer vermiyor mu.? Ya da “çoğunluk iradesi” olarak kabul ettikleri siyasi iktidarın iradesine teslim mi olmuşlardır.? Veya seçmen kendi derdine düşmüş de referandumun farkında  bile değil midir.?

Bu soruların yanıtlarını almak ise çok yönlü bir çalışma ile mümkün olabilir. Böyle bir çalışma ise hükümetin işine gelmez. Oy kullanmaya gelmeyenleri “Boykot” kararı alan BDP’ nin hanesine yazmak yerine, kendine güvenini yitirmiş ve ‘intiharın eşiğine gelmiş’ bitmiş kişiler olarak veya Türkiye gerçeklerinin dışında kalıp, kendi dünyalarında yaşayanların oluşturduğu bir ‘fire’ gibi değerlendirmesi daha gerçekçi olacaktır.!

HALK, AKP’YE BİR KEZ DAHA DESTEĞİNİ GÖSTERMİŞTİR.

Bunu kabul edelim. Peki, AKP’nin iktidar olmasında birinci derecede etkisi olan AB ve ABD’nin desteği ne durumdadır.? Dilerseniz bu sorunun yanıtını biz vermeyelim;  kendilerinden alalım. ABD’nin AKP’den desteğini çektiğine dair, çok önemli kanıtlar vardır. Bunların başında ‘Mavi Marmara gemisine baskın’ olarak akıllarda kalan,  olaydan sonra ABD yönetiminin Türkiye’ye karşı kullandığı üslup gelmektedir. Obama yönetimi bu olaydan sonra, adeta hükümetimizi azarlamıştır.

Erdoğan, Cumhuriyet tarihimiz boyunca “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ekseninde oturmuş dış politikamızı, deneyimli dışişleri mensuplarını da dışlayarak, İHH İnsani Yardım Vakfı’nın yedeğine almış ve “İran’ın uranyum zenginleştirme projesi” içinde kendine beklenmeyen bir görev vererek, Birleşmiş Milletlerin karşısında bir yer almıştır… 

Kısa süre içinde IHH’ yı ‘terör örgütü’ olarak ilan eden ABD, Türkiye’nin bu örgütle işbirliği içinde olduğunu ilan ederek, uluslar arası camia önünde, saygınlığımızı önemli  ölçüde  azaltmıştır.!

ABD yönetimi “Tebessüm edilerek çektirilen bu üçlü fotoğraf unutulmayacaktır” diyerek kayıtlara geçirdiği bu  tutumu, Erdoğan hükümetinin yüzüne  indirilmiş ağır bir tokat gibidir.!

“Ermeni Soykırım Tasarısı” nın ABD Kongresinde  ‘göstere göstere’ (!) kabul edilmesi ile başlayan süreçte geriye gidişi, Erdoğan hükümeti ne yaptıysa durdurmayı başaramamıştır…

Ankara’ya büyükelçi olarak atanan Frank Riccirdione’yi ABD Senatosu’nun  ‘veto’ etmesiyle, hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde ABD’nin AKP’den “desteğini çekmekte olduğu” anlaşılmaktadır. Belki de bizim bilmediğimiz bir konuda AKP’den daha fazla ödün kopartmak için böyle bir senaryo çizilmiştir;  bunu da bilmemiz olanaklı değildir!.. Sonuç olarak, bu tavır hükümetimizin ayağının altından toprakları kaçırtmıştır.!

Denebilir ki, Erdoğan hükümeti “diplomatik dil” ile ciddi bir şekilde uyarılmıştır.! “Monşerler” bu ilişkilerde devre dışı bırakıldığından, verilmek istenen mesajın tam olarak anlaşılamayacağı olasılığına karşı, bu defa da ‘itiraz mektubu’ nu kaleme alan Cumhuriyet Partisi’nden muhafazakâr Senatör Sam Brownback,  bu tavrın nedenini açıklama ihtiyacı duymuştur.

Brownback, ‘Veto’nun nedeni olarak Riccirdione’nin, deneyimli bir diplomat olmasına rağmen, daha önce görev yaptığı ülkelerde, özellikle Irak ve Mısır’da, demokrasinin güçlenmesi hedefine ilgisiz kalmasını, muhalefet gruplarına destek vermemesini göstermiştir. “… Adalet ve Kalkınma Partisi’nin rejimin laik kökenlerinden uzaklaşmakta olduğu izlenimini verdiğini,  laik muhalefetin göz ardı edilmemesini… ABD’nin “güçlü ikili ilişkiler uğruna” hele ülkede muhalefet partilerinin etkisiz hale getirilmeleri ihtimali varken, Türkiye’deki iktidar partisine fiilen destek anlamına gelecek adımlardan kaçınılması” gerektiğini,  herkesin anlayabileceği basit bir dille ifade etmiştir…

Sonuç olarak; Büyükelçi Riccirdione, bu politikaları yürütecek nitelikte görünmediği için ABD Senatosu tarafından ‘veto’ edilmiştir.!

İlk kez ABD’nin Ankara Büyükelçisi bir ‘veto’ ile karşılaşmıştır.

Asıl ‘veto’ edilen kimdir.? Bana göre bu da Erdoğan hükümetinin suratına indirilmiş esaslı ikinci bir tokat kabul edilmelidir.!

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un İran’daki muhalif gruplara çeşitli araçlarla “destek sağladığını” söylemesi, Erdoğan hükümetinin İran’a yakınlaşmasının  ABD tarafından kabul edilemez olduğunu, diplomatik dil ile söylemekten başka bir  anlama gelmemektedir.! Bu sözlerin de tokat etkisi yaptığını söylemekte bir yanlışlık yoktur.!

AB ile olan ilişkiler ne durumdadır.?

AB Komisyonu, Cumhuriyet Muhabiri’nin “Eğer referandum sonucu ‘anayasal reform’a karşı olursa, bu sonuç Komisyon’un Türkiye’ye ilişkin görüşünü etkiler mi” sorusuna verdiği “sonuç ne olursa olsun AB’nin kararı saygıyla karşılayacağı” şeklindeki yanıt, Başmüzakereci Egemen Bağış ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu oldukça zor durumda bırakmıştır.

Referandumdan “Hayır” çıkması halinde “AB ile olan ilişkilerin etkileneceği” şeklindeki söylem dayanaksız bırakılmıştır.

Bu bağlamda AB’nin AKP hükümeti ile pek de ‘uyumlu’ çalıştığını söylemek mümkün değildir.!

Birlik ile AKP arasında bir “güven sorunu” var mıdır sorusunun cevabı ‘Hayır yoktur” şeklinde değildir.!

Dışarıda tek başına kalan AKP’ nin, içeride ‘tek adam’ yönetimine doğru hızla yol alması nasıl engellenecektir? Genel seçimlere kadar önümüzde kalan süre içinde bu sorunun cevabını arayarak gereğini yapmak zorundadır.!

Referandum bir anlamda ‘hükümete güven’ oyuna dönüştürülmüştür. bu gerçekten kaçmak çok zordur.!

Bu nedenle, kim ne derse desin,  referandumda seçmenin anayasa değişikliklerine değil de, AKP hükümetine “evet” dediğini kabul etmek durumundayız…

Peki.! Bir kez daha “Evet” denmiş bir hükümetle geldiğimiz yer neresidir.? Şimdi de bu sorunun cevabını arayalım…

Hazine Müsteşarlığı’ndan derlenen verilere göre, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı şirket sayısı son 5 yılda 2 kat artarak, 25 bin 55’e ulaştı. Yabancıların en ilgili olduğu sektör ‘toptan’ ve ‘perakende’ ticaret oldu.

Ticareti ‘peygamber mesleği’ olarak benimsemiş olan Türk milleti, perakende ticareti  bile yabancılara kaptırmış.!.?

Hipermarketlerin istilası sonucu “Bakkal”, “Kasap” vb gibi “küçük esnaf”  ile “zanaatkar” gibi kavramlar da “çok şükür” arşivdeki yerlerini aldılar.!

Satılan toprakların durumu ise şöyledir: ”8 yıllık AKP iktidarı döneminde yabancılara 54 milyon 499 bin 207 metrekare taşınmaz mal satılırken, yabancıların özellikle Türkiye’nin en güzel sahil kıyılarından ve gözde turistik yerlerinden toprak satın aldıkları ortaya çıktı”... (1)

Deniz kenarlarının tamamı neredense yabancıların eline geçti. Bundan böyle yabancılara turistik tesis ücreti yanında  ‘manzara irtifakı’ için  de bedel ödeme, dönemi başlayacak gibi görünüyor.!

CHP Merkez Yönetim Kurulu Raporuna göre, 2002’den 2010’a kadar sabit ve dolaylı vergiler yüzde 195 oranında artmış. Orta direğin ödediği vergilerde % 500’e varan artışlar oldu. Beyaz eşyada devletin aldığı ÖTV yüzde 804 artarken, başta MTV ve otomobil alırken ödenen ÖTV olmak üzere, alkollü içkiler, sigara ve beyaz eşyadan devletin aldığı vergi miktarı yüzde 400 ile 500 oranında yükseltildi…

Büyüme ve enflasyon payı çıkartıldığında, halkın sırtındaki vergi yükü net olarak yüzde 20 artış kaydetmiş…

Halktan toplanan vergileri , kömür ve makarnaya dönüştürerek “seçim rüşveti” olarak dağıtan hükümet,  bu yöntemle propagandaya devam ederse eğer, ondan bir daha seçim almak mümkün değil.! Bu yöntemle ‘adil seçim’ den söz etmek de imkansız hale getirilebilir.!

“10 Eylül İntiharı Önleme Günü”  nedeniyle yapılan açıklamada; Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 1 milyon kişi intihar ederek ölüyor, bunun anlamı her üç saniyede bir kişi intihar girişiminde bulunuyor demektir. Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Doc. Dr. Doğan Yeşilbursa: ”Son 10 yılda Türkiye’de toplam 25 bin kişi intihar sonucu kaybedilmiştir.

Son veriler Türkiye’de her yıl yaklaşık 2 bin 800 kişinin intihar sebebiyle kaybedildiğini göstermektedir…  Özellikle genç yaşta intihar oranları giderek artmakta… ve bu yaş grubu için intihar ilk 4 ölüm sebebinden birini oluşturmaktadır” dedi… Çaresizlik içinde kalan insanlarımız canlarına kıyıyor, düşündürücü değil mi.?.!

Hakkâri’deki çatışmada 9 teröristin öldürülmesine tepki gösteren Öcalan, “20 Eylül’den sonra ben karışmayacağım… Kürtler kendi kararlarını kendileri alıp uygularlar.  Eğer “demokratik özerkliği” uygulayacaklarsa, buna uygun bir yapılanma ve konumlanma içine girmelidirler. Devlete de hükümete de son kez çağrı yapıyorum. Biz bu ülkede özgürce yaşamak istiyoruz, ayrılmak gibi bir talebimiz yok, defalarca söyledik. Haklı taleplerimizin kabul edilmesi gerekir. Aksi halde ‘direnme hakkımızı da kullanmakta kararlıyız” diyerek tehditlerini sürdürmeyi devam ettiriyor.!

Tarım ve hayvancılığın bitme noktasına gelmesi, işsizlik, iç ve dış borçlarımızın artması, çalışanların  ve emeklilerin sadakaya muhtaç hale getirilmesi, güvenlik, eğitim ve adalet gibi  Türkiye’nin önceliklerinde ise, olumlu yönde bir gelişme görünmüyor.! Ulusal bütünlüğümüz bile tehlikededir. Etnik ve dinsel ayrımcılık tırmandırılıyor. Toplumun değişik kesimleri birbirine düşman hale getirilmiş.!.? Tünelin ucunda ışık da görünmüyor!.. Dilerseniz bunları da geçelim bir kalem bugün..!

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin referandumdan sonraki ilk mesajına gelelim. Ben bu mesajı son derece anlamlı buldum. Bahçeli, sonuçları öğrendikten sonra : ”Karanlık bir döneme girildi” (2) demiştir. Bu saptama bana İran’daki  “İslam Devrimi” nin nasıl yapıldığını anımsattı. Bildiğiniz gibi Şah, 1979’da İran’ı terk etmişti. 

Humeyni ise, 1 Şubat 1979 günü Tahran’a döndü. Humeyni yanlıları 1 Nisan 1979’da ‘halk oylaması’ yaparak “İslam Cumhuriyeti’ne evet mi hayır mı” diye sormuştu. “İslam Cumhuriyeti” nin nasıl bir şey olduğunu kimse bilmiyordu! Dünyada yaşayan bir örnek de gösterilemiyordu. Belli ki, bu kavramın içi, daha sonra doldurulacaktı. Tıpkı bizdeki “Kürt açılımı” nda olduğu gibi…

Humeyni halktan ‘evet’ i aldıktan sonra, halktan “tüm yargı atamalarını kendisinin yapmak!” için bir yetki daha istedi. Onu da aldı. Ardından “İslam Kültür Devrimi” paketinin “oylamasına” geldi sıra. İşler ancak bu noktaya geldiğinde ‘sol’ uyanarak, üniversitelerde eylemler başlatmıştı. Bu eylemlere Humeyni’nin yanıtı oldukça sertti. Üniversiteler iki yıllığına kapatıldı. Son darbeyi de 1983’te vurdular. Pek çok kişi yurt dışına kaçarak yaşamını kurtardı. Kaçamayıp kıyıma uğrayanların sayısı 2 milyonu aşmıştı.!

İran’dan kaçabilen solcuların Humeyni rejimi ile ilgili ortak söylemi şöyleydi: “Alıştıra alıştıra geldiler. Bir taviz kopardılar mı, aldıkları taviz sanki yıllardır uygulamadaymış gibi doğal karşıladılar, hemen yeni taviz peşine düştüler. Kısa süre sonra itiraz etmeyi unutan insanlar haline geldik. Artık sağcı, solcu, milliyetçi ve liberal yoktu. İyi Müslüman-Kötü Müslüman vardı. Bunun ölçüsünü de mollalar koyuyordu.!” (3)

Sizce de gidişat bu yönde değil mi.? Halkın % 58’inin ‘evet’ dediği şey, sonuç itibariyle böyle bir  rejim özlemi olabilir mi.? Cevap vermeyeceğim bu soruya. Yanılmış olmayı tercih ederim elbette.! Şimdilik gelişmeleri yakın tarihte yaşananlarla karşılaştırmalı olarak izleyelim, yeter.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1) http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/topraklari-da-babalar-gibi-sattilar-haberi–32759

(2) http://www.spothaber.com/haber.asp?id=132861

(3)11 Eylül 2010 Cumhuriyet, M. Balbay

 

http://www.medyagunebakis.com/ - http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.

Diğer Haberler

  • SEÇİMLER, GAZETECİLER VE *HAVALA*
  • BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI KADIN
  • ÜSKÜDAR’DA DEĞİŞİM DAHA HIZLI OLACAK
  • Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan sana ahlak dersi verir.
  • HASAN H. GÜNER RAKİPLERİNE FARK ATIYOR.!
  • SEÇİMLERİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  • HANÇER; HANÇERLENDİ.!
  • Saadet Partisi İBB Başkan adayı Birol Aydın
  • SİVİL TOPLUMUN AFET SINAVI
  • İKTİDAR MUTLAKA YOZLAŞTIRIR
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP