Domuz Planı

Domuz Planı...Alenen ilahlık iddiasında bulunmaz –ki aslında bulunuyor– gözükse bile, kendini ‘ilah’ olarak gören bazı çevreler, dünyanın tüm varlıklarının kendilerine ait olmasını istiyorlar. Böcek kadar bile değer vermedikleri diğer insanların varlığından öylesine rahatsızlar ki; onları ‘yok etmek’ için tüm imkânlarını seferber etmiş durumdalar.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

Domuz Planı

 

Alenen ilahlık iddiasında bulunmaz –ki aslında bulunuyor– gözükse bile, kendini ‘ilah’ olarak gören bazı çevreler, dünyanın tüm varlıklarının kendilerine ait olmasını istiyorlar. Böcek kadar bile değer vermedikleri diğer insanların varlığından öylesine rahatsızlar ki; onları ‘yok etmek’ için tüm imkânlarını seferber etmiş durumdalar.

 

Birçok yazımızda dile getirdik fakat önemine binaen bir kez daha tekrarlamakta yarar var ki; İstenmeyen ırklar ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu yüzden bin bir yöntem denenerek insanları kısırlaştırılmaya çalışılıyorlar.

Birçok kişi, hâlâ bu gerçeklere komplo teorisi diye gülüp geçmekte… Tüm gerçekler ortada iken ikna etmek gibi bir yükümlülüğümüz olmasa bile hâlâ mütereddit olanlar için iki ürkütücü örnek daha sunalım.

Bir: “2001 yılında Kaliforniya’daki küçük bir biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, yiyen erkeklerin kısırlaşması için bir sperm öldürücü içeriğe sahip, genetik mühendisliği ürünü bir mısır geliştirildiğini açıkladı. Epicyte’in geliştirdiği sperm öldürücü GDO’lu mısır, ABD Tarım Bakanlığı tarafından finanse edildi. Bu ürün şu anda Monsanto’nun elinde...”

İki: “1990’da, BM Dünya Sağlık Örgütü Nikaragua, Meksika ve Filipinler’deki 15 ve 45 yaşları arasındaki milyonlarca kadına, paslı çivi gibi şeylerin üzerine basmaktan kaynaklanan bir hastalık olan Tetanos’a karşı olduğu iddia edilen aşıyı yapmak üzere bir kampanya başlattı. Amaç kısırlaştırmaktı...”

Bu iki örnek, ‘Ölüm Tohumları’ eserinin yazarı William Engdahl’in ‘GDO devleri bilmediğimiz şeyleri mi biliyor?’ başlıklı son makalesindendi.

 

Gıdanın ve sağlık ürünlerinin nasıl biyolojik bir silah olarak kullanıldığına hâlâ inanmamışsanız bugüne ait yeni bir örnek sunalım.

Politolog Sergey Markelov; “Domuz gribi, CIA'in Meksika ormanlarındaki laboratuarlarında geliştirildi bir silahtır.”

Mısır Doktorlar Sendikası Başkanı Dr. Hamdi Es-Seyyid diyor ki: “Domuz gribi, fabrikasyon bir uydurmadır.”

Avustralya Hükümeti ise "Domuz gribi salgını iddiası, saçmalık ve medyanın balonu" olduğu iddiasında…

Peki, Türkiye Ne Yapıyor?

Henüz insan üzerinden denenmemiş sözde domuz gribi aşısından 20 milyon doz sipariş vermekle meşgul… Ne yapacak bu aşıları (!).? Elbette bizlerde kullanacak...

 

Prof. Ahmet Rasim Küçükusta, Türkiye’nin sipariş ettiği aşılarda yasak bir maddenin kullanıldığını, bu maddenin Körfez Savaşı Sendromu'ndaki gibi vücudu tahrip ettiği tespit edilen “skualen” isimli madde olduğunu; bu maddenin de oto-imnun hastalıklarına neden olduğu açıklıyor.

Şimdilik Bilineni Bu… Lakin on yıllar sonra belgelerine ulaştığımızda, kısırlaştırıcı etkisini de öğreneceğiz…

Domuz gribinin dünyayı kısırlaştırma hareketi olduğundan endişesi olan varsa, onlara diyorum ki kafanızı kumdan çıkarınız.

VİRÜSVİRÜS

Bu sadece bu aşı için geçerli değil elbet... Tetanos aşısını bile kadınları kısırlaştırmak için uygulayan bir zihniyet, aynını neden başka aşılarda kullanmasın ki.?

Gıdaları bile bu amaçla kullandıklarına göre, ne yapalım paranoya olmaya gerek yok mu diyorsunuz? Elbette hakkınız var.

Fakat, insan sorumsuz bir varlık olamaz, olmamalı. Bana, kendini sorumsuz hissedenlerle aynı dünyayı paylaşmak bile elem veriyor. Ben, sorumsuzların yaşadığı bir ‘cennet’e razı değilim.

 

Gelin Bir De Şu Açıdan Bakalım!

Domuz gribinden daha tehlikeli hastalıklar için kılını kıpırdatmayanların, bu millete sağlıklı gıdaları bile çok görenlerin; iş aşı olunca, ortaya koydukları gayret sizi de şüphelendirmiyor mu?

20 milyon aşıya kaynak bulan Sağlık Bakanlığı,

bu para ile aşı geliştiremez mi?

Bizim bilim adamlarımız sıradan ülkelerin bilim çevrelerinden daha mı kapasitesiz? Neden onlara kaynak ve imkân sunmak yerine, bu kadar aşı sipariş ediliyor, hiç düşündünüz mü acaba?

Nasıl bir aşk bu?

Sağlık sektörü de tıpkı gıda sektöründe olduğu gibi ticarethane gibi işliyor bir yüzyıldır … Bizim sağlımız da ticari bir meta...

Bundan kurtuluş yok mu? Var elbette.

Bir defa daha söylüyorum ki: Dünya; Birleşmiş Milletler’den, Dünya Ticaret Örgütü’nden, Dünya Sağlık Örgütü’nden ve Dünya Tarım Örgütü’nden kurtulmadan ya da bunlara alternatif adam gibi kuruluşlar kurmadan bu belalardan kurtulmak kolay değil.

 

Ümitsizliğe gerek yok.

Kurtulmayı düşünmek bile, önemli bir adımdır. Şerlerinden kişisel olarak korunmaya çalışmak bile işlerini zorlaştıracak kuşkusuz.

Bizim paramızla, bizim kaynaklarımızla sağlığımızı da, gıdamızı da metalaştıran bu örgütlerin arkasındaki güç, kuşkusuz ABD’nin derin devleti, daha doğrusu dünyanın derin güçleri…

Sadece onlar mı? Elbette hayır.

Bizim beyinsiz çıkar takımlarımızda onların ortakları. Bu güçler ki: Kimyasal tarımı geliştirip yaygınlaştırarak, gerçek tarımı yok etmekte, tarımın özünden ve ruhundan uzaklaşmamıza neden olmaktalar. Çıkar ortakları da ülkemizde sözcülüklerini yürütüp, yollarına kırmızı halılar döşüyorlar.

Bir asra yakındır tarım ve gıda, insanlığın yaşaması için değil; dünya derin devletinin para kazanması ve gıda ile insanlığın yönetilmesi aracına dönüştürüldü.

Dünya tarımı ve bütün bir insanlık, bu Deccalî gücün insafına terk edilmiş durumda. Kısmet olursa ayrı bir yazımızda değineceğiz ama Türkiye, “dünyanın üçüncü büyük ‘gen bankasını’ kurdum” balon haberleriyle bizleri ‘aptal’ yerine koymakta ve milletin gazını almakta.

Bugün bizler için yaşamsal bir besin olan buğday, pirinç, arpa, mısır, yulaf gibi gıdalar, bazıları için bir mermer taşından farksız bir meta… Hâlbuki bütün bu ürünler, para icat edilmeden önce de yetiştiriliyordu.

İktidarı kaybeden yem olur! Tabağınızdaki güce sahip çıkın!

Yaşamak için yemek zorunda olduğumuz tabağımızdaki gıda, bir iktidar mücadelesinin en önemli argümanı... Tabaktaki iktidarı kaybeden, her türlü iktidarını kaybeder...

 

Bir hakkı teslim edelim. Çok beğendiğim ‘tabaktaki iktidar’ tabirini Gilles Luneau’nun ‘Dünya Satılık Değil’ adlı eserinden aldım.

 

Araştırma. NuranNuhoğlu

Diğer Haberler

  • BOEİNG WHİSTLEBLOWER JOHN BARNETT
  • DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'NDE KADINLARA
  • WUHAN TIANHE AIRPORT TAXI GUIDES
  • ORTADOĞU’DA VEKÂLET SAVAŞLARI.!
  • *IŞIK BİNYILI* *THE LİGHT MİLLENNİUM* TÜYAP KİTAP FUARINDA
  • BEREN KAYALI & GENÇ GİRİŞİMCİ & TÜRK MUCİT
  • KARSU DÖNMEZ MEMLEKETİNİ UNUTMADI
  • TURKEY LETTER GIVEN TO BIDEN FROM 27 US SENATORS
  • RUSYA BİZE NE YAPTI, NE YAPMADI.?
  • JAMES WEBB SPACE TELESCOPE GODDARD SPACE FLIGHT CENTER
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP