EMPERYALİSTLERİN BAŞI “ANITKABİR” İLE DERTTEDİR.!

Emperyalizm Anıtkabir’i bir türlü geçemedi. Onların derdi daha başka.  Bugüne dek hiçbir şekilde Atatürk engelini aşamayan emperyalistler, yeni bir yöntem geliştirip,  uygulamaya koydular. Türk toplumunda Atatürk sevgisini azaltmak düşüncesiyle şimdi de Said-i Nursi (Said-i Kürdi) adlı baş cumhuriyet karşıtını, “milli kahraman” yapmaya çalışıyorlar. “Mustafa” filmiyle, Atatürk’ü sıradan bir lider konumuna itmeyi planlayanlar, şimdi ulu önderin karşısına, “ayak ayak üstüne atmış” ve Mustafa Kemal’in suratına “kapıyı çarparak” çıkacak kadar kendine güvenen, cesur ve biraz da Atatürk’ün bile “hayran” olup öğütlerini “dinlediği”, bir Said yaratmak istiyorlar.! Amaç  Said-i Nursi’yi yüceltmek değil aslında, “Mustafa”nın sıradan bir Türk olduğuna halkı inandırmak.! “Hür Adam” filmi bu amaçla düşünülüp sahneye konulmuş. Film geçmişimize tipik bir saygısızlık ve terbiyesizlik örneği…

Dünyanın en büyük devletlerinin liderleri, ulu önderin karşısında saygıyla eğilmişlerdi. Bugün onun yüzüne “kapıyı çarparak” çıkan, Said-i Nursi değil aslında. O sadece bir karakter bu oyunda. Zaten öyle bir olay olduğuna dair, en küçük bir kanıt da ortaya koyulmuş değil. Sırtını emperyalizme dayayıp, düşmanla işbirliği içine girenlere, ödeyecekleri bedel olarak şimdilik, sadece Atatürk’ü kötülemek görevi verilmiş anlaşılan. Düşmanla işbirliğine girenler, yarın daha ağır ve alçakça “görevleri” de üstleneceklerdir, buna şaşırmamak gerekir.!   

Said-i Nursi denen adam; İngiliz ve Yunan işbirlikçisi “Dar-ül Hikmet-il İslamiye” (1) adlı işbirlikçi örgütten, yıllarca maaş almış bir elemandır!(2) Mehmet Akif Ersoy da aynı “akademi” içindeki komisyonlardan birinin üyesiydi. Tıpkı Elmalılı Hamdi Yazır gibi. Akif, Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesi nedeniyle, 1920′de Başkâtipliğini yaptığı Dâr-ül Hikmeti-il İslâmiye Cemiyeti'ndeki görevlerinden azledilmişti.(3) Ama Şafi Said-i Nursi’nin üyeliği devam etti. Kendi ifadesi ile söylersek, bu cemiyetteki “en büyük hareketi hareketsizliğidir”(4) Said’in Kurtuluş Savaşını “desteklemesi” pek çok hilafet ve saltanat yanlısınınki gibi, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonradır! Bitlis’te fahri Alay Müftüsü olarak üstlendiği görevi, fahri Alay Kumandanı olarak sürdürürken Ruslara esir düşmüş olabilir. Bu savaşın Kurtuluş Savaşı ile bir ilgisi yok zaten. Dolayısıyla Said-i Nursi’yi Kurtuluş Savaşı kahramanı gibi kimse gösteremez.! 

Emperyalizmin derdi Mustafa Kemal Atatürk’ledir. İslam umurlarında olmadı hiçbir zaman. Çünkü Müslümanları cami içine hapsetmek, onlar için her zaman mümkündür. Arap ülkelerine bir göz atın.  Bu nedenle önce içi boşaltılmış bir Atatürkçülük dayattılar ulusa. Tutmadı tabi. Kenan Evren gibi emperyalizme maşa olan paşaların, Atatürkçülüğü savunmasını öğütlediler. Hadislerle süslü cümleler içinde, sözüm ona “Atatürkçülüğü” savunuyordu Evren. Darbe koşulları iyi bir fırsat gibi düşünülmüştü. Sıkıyönetim Cezaevlerinde işkence eşliğinde, güya “Atatürkçülük” öğretiliyordu gençlere. Gençleri Atatürk’ten nefret ettirmek için daha güzel bir ortam bulunamazdı. Atatürkçülük en ağır darbeyi yemek üzereydi sandılar, bu da olmadı. O gençler kendilerine Atatürk’ü anlatanların Atatürkçü olmadığını kısa sürede kavradılar. Onlar Kuvayi Milliyecilere inanmış devrimcilerdi çünkü. Yemedi tabi.!

Sonra Atatürk’ü resim ve heykelleri içine hapsedip, Kemalizm’i yozlaştırmaya geldi sıra, o olmadı tabi.! Sonrası ise tehdit: “Kemalist ideolojiyi terk etmedikçe, AB’ye giremezsiniz” dediler. İktidara AB düşmanı olarak bilinen ve birliği bir “Hıristiyan Kulübü” olarak kabul eden “Milli Görüşçüleri“ getirdiler. İki tarafın işine geldi böyle bir işbirliği; Atatürkçülüğü bitirmek ortak hedefleriydi. AKP AB’nin Türkiye’yi içine alacağına inanmadığı halde, AB’ye girmek bahanesiyle, Atatürk düşmanlığının önünü sonuna kadar açtı… “İkinci Cumhuriyet” fikri de bu düşüncelerle filizlendirildi. En gözde akademisyen ve yazarlar, İkinci Cumhuriyeti savunmaya başladılar. Atış serbestti.! Ama 8 yıl geçmesine rağmen, doğru dürüst bir yol alamadılar;  Atatürkçülük daha da güçlendi…

Denedikleri hiçbir yol istedikleri soncu önlerine getiremedi.  Askerlerinin postalları ile çiğneyerek de geçemezlerdi Anadolu’yu. Daha önce denenmiş bu metoda destek bulamazlardı. Çünkü yakın geçmişte aldıkları iki ağır ders, hafızalarında bütün canlılığı ile duruyordu. Ayrıca “yedi kat yerin altından uğultular geliyor” du. Yöneticilerimiz derin uykulara dalsa da Kuvayi Milliye Şehitleri uyumuyordu. Ortadoğu ve Ön Asya’nın zenginliklerine Anadolu üzerinden “süvari” birlikleriyle de ulaşamazlardı.! O halde başka bir yöntemi denemek zorundaydılar: “Mustafa” filminin devamı olan “Hür Adam” bu nedenle sahnelendi…

Tepki göstermek için bu filme gitmemeyi öğütleyen yok aramızda.! Ekmek paramızdan keserek, yine de bu filme gidip, bu rezilliği gözlerimizle göreceğiz. Bir gün ekmeksiz kalsa çocuklarımız ölmezler ki? Ama başsız kalırsa bu vatan, çocuklar ve gelecek nesiller, o zaman ölürler! “Hür Adam” filmi ile Türk halkı esir alınmak isteniyor! Bu bakış açısıyla filmi izleme gidiyoruz arkadaşlar! Emperyalizme ilk yanıtımız: “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganı ile o salonlarda verilecek.!  İkinci yanıtı, tokat mesafesine giren hükümete sandıkta seçmen verecek.!

Mustafa Kemal’i öldürüp, yerine Said-i Nursi’ yi canlandırmak neymiş göreceğiz.!

Av. Cemil Can