DÖNÜŞTÜK.! 
Yazıma, Yanıldığımı İtiraf Edip,
Özür Dileyerek Başlamayı Çok İsterdim. Olmadı İşte.! 
İçerisine
çekildiğimiz ve ısrarla işaret ettiğim tuzağa yine düştük: AKP'nin 30 Mart
Yerel Seçimleri'nde aldığı toplam oy: 19 milyon 111 bin 182 idi. Kesin olmamakla
birlikte Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP seçmeni sandığa gitmiş ve adayı
Erdoğan'a 19 milyon 870 bin 619 oy vermiştir... Oy oranında kayda değer bir
artış yok...
CHP'ye
30 Mart'ta 11 milyon 270 bin 468 kişi, MHP'ye ise, 7 milyon 718 bin 799 kişi oy
vermişti. Bu oyların toplamı: 18 milyon 898 bin 285 eder. Çatı adayı Ekmeleddin
İhsanoğlu, bu oyların ancak 14 milyon 623 bin 716'sını alabilmiştir... 
Destek
veren diğer partileri hesaba katmıyoruz bile. Sadece bu iki partinin verdiği
fire: 4 milyon 365 bin 569'dır. Yani CHP ve MHP'nin tabanı yönetimlerini
dinlememiştir. Muhalefetin bu tavrı, Erdoğan'ın oylarında bir artış olmadığı
halde, oy oranının yüzde 52.6'ya çıkması sonucunu doğurmuştur... Özetle, 30
Mart'ta hemen hemen aynı oy miktarı ile toplam oyların yüzde 43'ünü almış olan
AKP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde geçerli oyların yüzde 52.6'sını almıştır...
30
Mart yerel seçimlerinde yüzde 89 olan katılım, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde
73'e düşmüştür. Başka bir ifade ile 30 Mart'ta 6 milyon 300 bin kişi oy
kullanmaya gitmezken, Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu sayı, yaklaşık 3 kat
artışla 16 milyon 867 bin kişiye çıkmıştır... 
Rakamların
üç aşağı beş yukarı bize söylediği budur.
Peki,
bu durumun sorumluları kimlerdir?.. Hiç kuşku yok ki, halkı adaysız bırakıp, “tıpış
tıpış” sandığa gideceklerini sananlardır!.. CHP tabanını “dönüştürme” görevini
üzerine alan Kemal Kılıçdaroğlu ile ülkücüleri “terbiye” etmeyi üstlenen Devlet
Bahçeli'dir... Her ikisi de küresel güçlerin Türk halkına dayattığı birer
görevlidir!..
Gelin
bu seçimler nedeniyle iki liderin üstlendiği küresel görevleri gözden
geçirelim:
Türkiye'nin
rejimini “laik, demokratik Cumhuriyet”ten “Ilımlı İslam”a dönüştürmek, Büyük
Orta Doğu Projesi'nin (BOP) hayati önemdeki bir bölümüdür. Bu ısmarlama dini
benimseyen uydu devletçikler daha sonra kurulacaktır. Türkiye'yi dönüştürmeden
ve işin içerisine almadan, Ortadoğu'yu dönüştürmenin öyle kolay başarılacak iş
olmadığı açıktır. Çünkü Türkiye, Müslüman toplumların laik rejimle yönetilen
tek ülkesidir... Öncülüğünü toplumun önemsediği din adamları yapmadıkça da,
“Gerçek İslam”ı, “Ilımlı İslam”a dönüştürmek olanaksızdır. 
“İkiz Kule” kabusunu
unutamayan Amerikalılar, Müslümanlara “Ilımlı İslam”ı kabul ettirmeden rahat
uyuyamayacaklardır. Kim ne derse desin, küresel güçlerin “Gülen Hareketi” ile
bu yönde aldığı yol küçümsenemez...
Bir
başka gerçeklik de “laiklik ilkesi” sulandırılmadan Türk toplumuna “Ilımlı
İslam”ı kabul ettirmenin zorluğudur!..
CHP
Programına göre, Cumhuriyet rejiminin olmazsa olmazı kabul edilen “laiklik
ilkesi”ni, en fazla sulandıran siyasetçi, hain Seyit Rıza'nın hayranı
“Dersimli” Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. Denebilir ki, CHP'nin 6 okundan biri
olan “laiklik” ilkesinden, onun döneminde vazgeçmiştir. Üstelik programı
değiştirmeden bu işi gerçekleştirmiştir... 
Yeni
CHP adı, özünde bu başkalaşımı ifade etmektedir...
Kılıçdaroğlu'nun
zaman zaman övünerek ifade ettiği, CHP yönetimindeki “dönüşümü gerçekleştirme”
sözlerinin asıl hedefinde CHP'nin tabanı vardır... Hal böyle olunca, “laiklik
ilkesini” özümsememiş olan Kemal Kılıçdaroğlu gibi birinin, Atatürk'ün
partisinin başında tutunabilmesini, tabandaki dönüşümün önemli ölçüde
başarıldığına kanıtı olarak gösterebiliriz...
CHP
tabanındaki dönüşüm, halkın gözüne parmak sokarcasına gerçekleştirilmektedir...
Yeni
CHP'nin, “Türbanı biz çözeriz” sözleriyle girdiği yol; kamuoyunda 4+4+4 olarak
bilinen ve “eğitim öğretim birliği”nin bozulması sonucunu doğuran yasaya destek
vermeye kadar uzanmıştır. Karşıdevrime verilen bu katkı, Kılıçdaroğlu'nun
“Elbette çocuklar dinini öğrenecek, biz çocuklar dinini öğrenmesin demiyoruz”
şeklindeki sözleri ile tavan yapmıştır. CHP yönetiminin, Kuran Kursları'na
gitme yaşının düşürülmesi karşısındaki suskunluğunu AKP'ye verilen gizli destek
olarak değerlendirmek yanlış değildir... 
Cumhuriyeti
korumak ve kollamakla görevli olan TSK'ya karşı kurulan “kupmas”ta Y-CHP'nin
üstlendiği; “Ordu darbecilerden temizlensin” rolünü de aynı kapsamda
değerlendirmek gerekir...
Bütün
bunlar yetmiyormuş gibi, il ve ilçe binalarında “Aşure Günü” etkinlikleri
düzenlemek, CHP'nin kurumsal olarak da “laiklik ilkesi”nden iyice
uzaklaştırıldığını, adeta bir “mezhep partisi” haline dönüştürüldüğünü gözler
önüne sermiştir!..
Deniz
Baykal'a yapılan iğrenç kaset komplosu ile CHP yönetimine getirilen bu “yol düşkünleri”,
(1)
bütün samimi uyarılara rağmen, tutumlarını değiştirmeyerek, eski CHP Genel
Başkanı Deniz Baykal'ın deyimi ile “görevli” olduklarını eylem ve söylemleri
ile defalarca kanıtlamışlardır...
Bu
yaşananlardan sonra, iktidarın önümüze getirdiği ilkel propaganda karşısında
şaşırıp kalmışız. Başbakan Erdoğan'ın: ”Kılıçdaroğlu Alevi, Demirbaş Zaza,
İhsanoğlu zaten yerli değil ama ben Sünniyim Sünni...” şeklindeki sözleri, 75
milyon halkın 61 milyondan fazla olan eğitimsiz kesimini (2) etkilemek
içindir!... Hiç kuşku yok ki, bu kesimin dilini konuşan ve desteğini alan
iktidara gelip, kuralları belirler... Öyle de olmaktadır!..
Bizim
asıl üzerinde durmamız gereken, Erdoğan'a önemli ölçüde oy devşirme olanağını
sağlayan yukarıdaki sözleri söyletme fırsatını kimin verdiğidir. Elbette ki, bu
işin de baş suçlusu küresel bir “görevli” olan Kılıçdaroğlu'dur... 
“Sünnilik”,
sonuç itibariyle mezhepçiliktir ve dini bir inanç olduğundan çağdaş siyasette
asla yeri olamaz!..
Ama
görüyoruz ki, laik bir rejimde siyaseten bile söylenmesi utanç verici olan, bir
mezhebe mensubiyet, CHP içerisindeki “görevliler” tarafından en önemli siyaset
argüman haline getirilmiştir. Doğal olarak Erdoğan'a önemli bir silah daha
verilmiş bulunmaktadır. Bu defa “Sünnilik” Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğinden yola
çıkılarak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en önemli propaganda malzemesi olarak
kullanılmıştır...
“Yandaş
muhalefetin” bu çapsızlığı ve öngörüsüzlüğü yüzünden, son yerel ve genel
seçimlerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de projeler
yarıştırılmamıştır...
Kabul
etmek gerekir ki, AB'ye girmek için önümüze şart olarak konulan, ABD'nin de
uygun bulduğu ve özünü “laiklik ilkesi”nin oluşturduğu “Atatürkçü düşünce”den
vazgeçip, “Ilımlı İslam”ı kabul etme projesinin en önemli aktörü, bütün
istismar yollarını kendi elleri ile açan Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur...
Kılıçdaroğlu
ve Soroscu ekibi yönetime gelene kadar, Atatürk'ün CHP'sinde dinsel tören ve
ritüeller hiç yapılmamıştır. Cemevlerinde yapılması gereken aktiviteler, CHP
içerisinde parti faaliyetleri gibi sürdürülerek, partililerin yozlaşmasına,
Sünniliğin azmasına ve her türlü dini istismarın yapmasına ortam
hazırlanmıştır. 
Nitekim; geldiğimiz noktada, iktidar düz liseleri bile imam
hatip liselerine dönüştürmek için elinden geleni yapmış, eğitimin kızlı-erkekli
olarak ayrı ayrı yapılması için ortamı hazırlamıştır... Bu bağlamda Diyanet
İşleri Başkanlığı bile, asli görevinden uzaklaştırılmış, doğrudan siyasetin
içerisine sokulmuştur. Bütün bu olumsuzlukların oluşmasına Y-CHP katkı vermiş
ve AKP'nin partizan icraatlarına; “Sünni çoğunluğa götürülen ibadet hizmetleri”
savunmasını yapma olanağı sağlanmıştır...
Yine
Y-CHP'nin umursamaz tutumu yüzünden İmam-Hatipler gibi diğer temel eğitim
kurumları da AKP'nin arka bahçesi olmaya sürüklenmiştir...
Sonunda
getirildiğimiz yer bellidir: CHP tabanı, “laiklik ilkesini” bir kez bile ağzına
almamış olan İslam Konferansı Örgütü'nün eski Genel Sekreteri'ne “tıpış tıpış”
oy vermek mecburiyetinde bırakılmıştır. Bu son durumu, “tabanındaki dönüşüm”
olarak ifade etmek yanlış değildir... Seçim sonuçlarına bakarak yaklaşık 10
milyon seçmenin henüz dönüştürülemediğini söyleyebiliriz...
Anlaşılmaktadır
ki, bundan böyle; bilimi, aklı öne çıkaran ve çağdaş değerleri esas alan
siyasetin, Yeni CHP'de yaşama şansı kalmamıştır... 
Erdoğan'ın
BOP'un eş bakanı olduğu kendi itirafıdır...
Kılıçdaroğlu
ise, Büyük Ortadoğu Projesi'nde en zor işini üzerine alan eş başkan çok daha önemli
bir aktörüdür: Muhalefet yapıyormuş gibi yaparak, gerçek muhalifleri oyalamak
veya dizginlemek, başka parti kurmak gibi arayışların içerisine girmelerini
önlemek, bu arada geniş yığınları oldubittilerle karşı karşıya getirerek,
“kerhen” oy vermeye mecbur bırakmak kolay işler değildir...
Şimdi
sıra “görev” yapanların “ödül töreni”ne gelmiştir!..
Kılıçdaroğlu
ve TESEV'ci ekibinin bekledikleri en büyük ödül; bir kez daha ana muhalefette
kalabilmektir!.. Eksik bıraktıkları ve gönüllü olarak üzerlerine aldıkları
görevlerini ancak bu şekilde tamamlayabilirler!.. Bunun için de önce büyük
kurultayı ertelemişler ve bir dönem daha kendilerini seçtirme olanağını
ellerinden kaçırmamışlardır!..
Bu
hal ve şartlar altında hala yapabileceğimiz bir şeyler vardır.! 
Av. Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1)
"Aleviler, hak ve adaleti sağlamak amacıyla birtakım kurallar
koymuşlardır. Bu kurallara uymayanlara, suç işleyenlere ceza verilmiş ve bu
cezaya da düşkünlük denilmiştir. Pir gözünde düşkünlük ve yol düşkünlüğü olmak
üzere iki tür düşkünlük vardır. Pirin “Düşkünsün.” dediği kişi toplum içinde
toplumla yaşantısını sürdürür fakat ceme gelemez. Yol düşkünlerinin ise,
bulunduğu ortamda selam verilmez, onların selamı alınmaz, düğünde bayramda dahi
topluma konulmaz, malı mala katılmaz, cenazesi olsa darı çekilmez. Dedesi
gelene kadar toplumdan dışlanır. Yol düşkünlerine bir yıldan on iki yıla kadar
topluma katılmama cezası verilir. Düşkün olan kimseler verilen cezanın yılı
dolunca dedelerine giderek düşkünlükten kurtulmak için dedeye danışırlar. Dede
ileri gelen canları toplar ve canlar da münasip görürlerse “düşkün cemi”
düzenlenir.”
Zülfikar
Özbilgin, Alevilikte Düşkünlük
http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/228
http://www.google.com/url?q=http%3A%2F%2Fwww.hbvdergisi.gazi.edu.tr%2Findex.php%2FTKHBVD%2Farticle%2Fview%2F228&sa=D&sntz=1&usg=AFQjCNE4AHi2eNBCyqN1nRih0LckLp6nTQ
http://www.google.com/url?q=http%3A%2F%2Fwww.hbvdergisi.gazi.edu.tr%2Findex.php%2FTKHBVD%2Farticle%2Fview%2F228&sa=D&sntz=1&usg=AFQjCNE4AHi2eNBCyqN1nRih0LckLp6nTQ
(2)
TÜİK verilerine göre; nüfusumuz 75 milyondur. Okuma-yazma bilmeyenlerimiz:
9.625.000, ilkokulu bitirememiş olanlarımız: 17.820.000, sadece ilkokul
mezunlarımız: 24.000.000 ve ilköğretim (ilkokul+orta okul) mezunlarımız
ise:10.200.000 kişidir. Bunların toplamı: 61.645.000 kişidir.

Cemil CAN, Ankara – Kasım.2017 – av.cemilcan@hotmail.com
http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi - okkesb@gmail.com,
Cemil CAN, Ankara – Kasım.2017 – av.cemilcan@hotmail.com
4 YILLIK KEMAL KILIÇDAROĞLU YÖNETİMİNDE: 
Başta
kendisi olmak üzere; Parti Sözcüsü Haluk Koç, ve Genel Sekreter Gürsel Tekin'in
“derin analizlerinden” anladık ki; önceki genel seçimlerde, anayasa
referandumunda ve yerel seçimlerde pek başarılı olamadık ama, Cumhurbaşkanı seçimlerinde
başardık!..
“Ortak
aday”ımız, kendisini destekleyen 14 partinin daha önce almış olduğu oyların
toplamından 9 milyon daha az oy almış...
Toplama
yaparken, çıkarma işlemini yapmayı başardık!..
Sandığa
götürebildiğimiz seçmen sayısı 14 milyon civarında kaldı fakat 15 milyon oyu
sandığın dışında bırakmayı başardık!..
Başka
bir söyleyişle “çatı adayı”na oy veren partilerin toplamından daha fazla oyu
olan yeni bir “oy kullanmayanlar partisini” yaratmayı başardık.! 
Atatürkçü
bir aday çıkmasının önünü keserek, toplam oyların sadece yüzde 38'ini alan
Recep Tayyip Erdoğan'ın oy oranını yüzde 52'ye çıkarmayı başardık!..
İslamcı
Ekmeleddin'i aday göstererek, 40 yıldır birlikte mücadele veren devrimci
karı-kocayı kavga ettirip küstürmeyi başardık!..
Demokratik
kitle örgütlerini ve kanaat önderlerini dinliyormuş gibi yapıp, gerçekte
hiçbirinin düşüncesine değer vermeyerek, küresel güçlerin dayattığı adaya
“tıpış tıpış” oy verilmesini başardık!..
AKP
iktidarının hukuksuzluk, yolsuzluk, partizanlık ve hırsızlıklarının tavan
yaptığı bir dönemde, liderlerini devletin tepesine taşımayı başardık.!

Hepsinden
önemlisi; 40 bin kişinin katili PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın “İzleme
Kurulu”, Toplumsal Mutabakat Komisyonu” ve “Ortak Akil Heyeti” gibi projelerini
sahiplenerek, hükümetin başlattığı “açılım süreci”nin önündeki taşları
temizlemeyi de başardık!..
Askeri
kanat lideri Cemil Bayık'ın “Silah bırakacağımızı sananlar hayal görüyor”
sözlerine ve bu sözlerinin gereğini yapmasına rağmen, hükümetin terör örgütü
ile görüşmeleri suç olmaktan çıkartan yasa tasarısına destek vererek, PKK'nın
meşrulaştırılmasını başardık!..
Bu
listeyi TSK'ya kumpas kuran Cemaat'le işbirliği, laikliğin tehlikede olmadığı
gibi daha pek çok “başarılı” olduğumuz hususu ekleyerek uzatabilirim...
Demek
ki, bayağı başarılıyız!..

Hedeflerini
başaran Yeni CHP'nin “iktidara gelmek” gibi bir siyasi hedefi olmadığına göre,
kapısına kilit vurulmasında veya Sezgin Tanrıkulu'na bırakılmasında bir sakınca
kalmamıştır...
“Başardık”
sözcüğü ile aynı anlama gelen “Bu seçimin kaybedeni biz değiliz” şeklindeki
sözlerle hezimeti unutturmaya çalışan Y-CHP yöneticileri, halkı her
söylediklerine inanacak kadar saf sanıyorlar...
Bundan
sonra, CHP tabanı ilk fırsatta (kurultayda) bu Cumhuriyet düşmanlarına gerekli
dersi veremezse, gerçekten yöneticiler haklı çıkacak ve halkı koyun sürüsü
haline getirmeyi başarmış kabul edileceklerdir!..
Kanımca
“başarılıyız” derken, büyük olasılıkla bunu kastediyorlar...
Yoksa
bu adamlar “başarısızlığı” başarı sözcüğü ile tarif edecek kadar odun kafalı
olamazlar!..
***
Bu
güzelim ülkeyi düşman işgalinden kurtaran ve Osmanlı'nın küllerinden Türkiye
Cumhuriyeti'ni kuran atalarımızın partisini bu ihanet şebekesine nasıl teslim
ettik?..
Siyasete
uzak durarak bu işi başardık galiba.!
Siyasetle
ilgilenmeyince, alanlar doğal olarak hainlere kalmıştır!..
Dolayısıyla
biz de biraz suçlu sayılırız!..
Başka
Türkiye yok ve bir yere de gidemeyeceğimize göre, çocuklarımızın geleceğine
sahip çıkmak için görevimizi yapmak zorundayız.! 
Siyasete
uzak durarak; devlete, millete ve atalarımıza karşı işlediğimiz suçların
bedelini ödeme zamanı geldi de geçiyor bile...
“Seçme
ve Seçilme Hakkı”nın anayasal bir haktır ve aynı zamanda bir yurttaşlık ödevi
olduğunu unuttuk!..
Bu
ödevin yerine getirilmesi için yapılacak olan her etkinlik; yani hangi partiye
veya adaya oy verileceğini saptama faaliyeti, en basit ve kaba tanımıyla
siyaset yapmak anlamına gelir. Demek ki, siyasetten uzak durmak, yurttaşlık
ödevini yapmamakla eş anlamlıdır!.. Tıpkı askerlik yapmamak, vergi vermemek
gibi...
O
halde herkes görev başına gitmelidir!..
Duyarlı
yurttaş sorumluluğu bunu gerektirir...
Atalarımızın
partisi CHP'yi işgalcilerin elinden geri almak, öncelikli bir yurttaşlık
ödevidir... 
CHP'deki
işgali kırmadan ülkemizdeki gizli (emperyalist) işgali sona erdirmek
olanaksızdır.!
Tüm
yurtseverler ve devrimciler, bu savaşımın öncülerini desteklemek üzere
Ankara'ya büyük kurultaya gitmelidir...
Bir
kez daha Türk halkının gücünü dünyaya göstermek zamanı gelmiştir.!
Av. Cemil Can

Cemil CAN, Ankara – Kasım.2017 – av.cemilcan@hotmail.com
http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi - okkesb@gmail.com,
Cemil CAN, Ankara – Kasım.2017 – av.cemilcan@hotmail.com
|