NECİP FAZIL PİŞMAN GİTMİŞ

“İnsan Öyle Yaşamalı Ki, Yüreğini Avucuna Alıp İnsanlar Arasında Gezintiye Çıktığında Yüzü Kızarmasın.!”

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

NECİP FAZIL PİŞMAN GİTMİŞ

“İnsan Öyle Yaşamalı Ki, Yüreğini Avucuna Alıp İnsanlar Arasında Gezintiye Çıktığında Yüzü Kızarmasın.!”



KENDİSİNİ YURT DIŞINA EĞİTİME GÖNDERENLERE MUHALİF

1924’te İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Cumhuriyet Hükümeti tarafından daha iyi bir öğrenim alabilmesi için devlet bursuyla Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilmiş olması bile onun vatansever olmasına yetmemiş.

Necip Fazıl'ın; Saati İşlemiş Kendisi Durmuş, Gökyüzünde Kendisinden Habersiz Uçurtma Uçurmuş.!

 


NEFSİM'MİŞ MEĞER

 

Yıllardır Kendimi, Güyâ Tanırdım;

Sanık Ben, Yargıç Ben, Hep Aklanırdım.

Şeytanı, En Büyük Düşman Sanırdım;

Ondan da Beteri.. Nefsimmiş Meğer...

 

Gönlümü, Hevâya Kaptıran Oymuş,

Şuûru Şehvete Saptıran Oymuş,

Tutkuları, Putlar Yaptıran Oymuş,

En Sinsi Düşmanım.. Nefsimmiş Meğer...

 

Övgü Dolu Sözlerine Kanmışım;

''Kalbin Temiz'' Demiş, Gerçek Sanmışım.

Hakk'ı Ancak, Zor Günümde Anmışım,

İçimdeki Nankör.. Nefsimmiş Meğer...

 

Öyle Sevdirmiş Ki,Dünyayı Bana;

Saraylar Kurmuşum, Üç Günlük Cana.

Hevâ Heves Denen, Çöplükten Yana

Beni Sürükleyen.. Nefsimmiş Meğer...

 

Meyhâne Meyhâne, Hayâl Kurmuşum,

Çamurlu Yollarda, Yalpa Vurmuşum,

Adresi Hep, Münâfıktan Sormuşum;

Koynumdaki Yılan.. Nefsimmiş Meğer...

 

Dalmışım.. Her Akşam Cümbüşle Meşke,

Kalmamış Dilimde, Riyâdan Başka.

Bir Kadehlik, Ömrü Olan Bir Aşka;

Beni Kul Eyleyen.. Nefsimmiş Meğer...

 

Tutkuya Döndükçe, Giyim Markası,

Yerde Paspas Olmuş, Hayâ Hırkası.

Kuşatmış Kaleyi, Şeytan Fırkası;

İçindeki Casus.. Nefsimmiş Meğer...

 

Ne Kadar Soyarsa, İnsan Bedeni;

O Kadar Olurmuş, Güyâ Medenî.

Bu Afyonu, Bir Çağdaşlık Nedeni,

Diyerek Yutturan.. Nefsimmiş Meğer...

 

İkbâl Korkusuyla, Kıstırmış Beni,

Kur'ân Kapısına, Küstürmüş Beni,

Zulüm Karşısında, Susturmuş Beni;

Nefsimin Zâlimi.. Nefsimmiş Meğer...

 

Namaza, ''Bayramlık'' Fetvâsı Veren,

Kullukta, ''Mevlid''i Yeterli Gören,

Farz Dururken, Nâfileyi Gösteren;

Dalâlet Rehberi.. Nefsimmiş Meğer...

 

Ağzım Bağlı, Güya Oruç Tutmuşum,

Haramları, Gözlerimle Yutmuşum.

Seher Vakti, Yorgan Döşek Yatmışım;

Secdeye Musallat.. Nefsimmiş Meğer...

 

Bağ Bahçede, Hasat Vakti Gelince;

Hesaplar Yapmışım, İnceden İnce,

Lâkin, Allah İçin Zekât Denince;

Elimi Bağlayan.. Nefsimmiş Meğer...

 

Vermişim, ''Ne Cömert'' Desinler Diye;

Üç Beş Çürük Çarık, Güyâ Hediye.

Arkasından, Dilenmişim Medhiye;

Bu Alkış Delisi.. Nefsimmiş Meğer...

 

Komşuda Katık Yok, Ben Tok Yatmışım,

''Tembel'' Demiş, Gıyâbında Çatmışım,

Şevkât Dersi Vermiş, Nutuk Atmışım;

Bu Sahtekâr Maske.. Nefsimmiş Meğer...

 

Kur'ân Ehli Görmüş, Küçümsemişim,

Üstelik Cür'etle ''Yobaz'' Demişim.

Nice Kul Hakkını, Böyle Yemişim;

Oysa Gerçek Yobaz.. Nefsimmiş Meğer...


Necip Fazıl KISAKÜREK

 

@ Medya Günebakış

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,-okkesb@gmail.com,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,

 


NECİP FAZIL KISAKÜREK ve AYNALARI

Fanatik Taraftarları, Necip Fazıl'ın Kendisiyle Yaptığı Bu İç Hesaplaşmasını Görmezden Gelerek Gerçeklerden Kaçıyorlar.

Necip Fazıl'ın aynaya baktığında kendisinin kirlendiğini gören bu iç hesaplaşmasının samimi dökümünü insanlarla paylaşmak işlerine gelmiyor. Çünkü Rol model, İdol olarak gördükleri büyük şairin, aslında o kadar da büyük ve masum olmadığını nasıl açıklayacaklar.?



AYNAYA BAKMIŞ, AYNA SEN BANA BAKMA DEMİŞ.!

Ayna, insanın “Kendini Tanımasında” uzun yıllar tek araç olarak hizmet etti. Bu gün bile insanlar bir çocukluğunda bir de ilk gençlik yıllarında uzun uzun aynaya bakarlar.

Gençlerin ayna tutkusu daha çok “Narsist Dönem” dediğimiz 13-17 yaşlarındadır. Sonra hayat mücadelesine dalınca unuturuz aynaları… Ayna sıradanlaşır.

Aynalar, Bakmayın Yüzüme Dik Dik; 
İşte Yakalandık, Kelepçelendik.! 
Çıktınız Umulmaz Anda Karsıma, 
Başımın Tokmağı İndi Başıma.

Bu dizelerde “aynalar” bize kendimizi kaybettiğimiz yıllarda kendimizi, ben’i, kendi gerçeğimizi fark ettiren “insanlar, olaylar, gerçekler” olarak düşünülmelidir. Kimi zaman da insan kendi kendini yakalar, insanı kendi vicdanı yakalar ki “ayna-vicdan” özdeşleşmesi daha belirgin. “Başımın tokmağı indi başıma.” dizelerinde şairi yakalayan kendi vicdanıdır.

Suratımda Her Suç Bir Ayrı İmza, 
Benmişim Kendime En Büyük Ceza! 
Ey Dipsiz Berraklık, Ulvi Mahkeme! 
Acı, Hapsettiğin Sefil Gölgeme.!

Kendini “kirlenmiş” buluyor şair. Kendine “kötülük” ettiğini fark ediyor, bunların peşini bırakmadığını, vicdanının kendini yargıladığını “Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme! ” dizelerinden anlıyoruz. “Ruh-beden” ikilemini öne çıkararak vicdanından merhamet diliyor.

Nur Topu Günlerin Kanına Girdim. 
Kutsi Emaneti Yedim, Bitirdim. 
Doğmaz Güneşlere Bağlandı Vade; 
Dişlerinde, Köpek Nefsin, İrade.

Tanrı’nın insana bahşettiği günleri, ömrünü, boşa harcadığını; her şeye tamah eden nefsinin arzularına uyup “Büyük Bir Hayat”, “Adanmış Bir Hayat” yaşamaktan geri durup günübirlik yaşadığını fark ediyor ve pişmanlık duyuyor.

Bir iş, bir araba, bir ordu nasıl yönetilirse insan da zamanı, “ömrünü” planlamalı ve iradesiyle yönlendirmelidir.

Günah, Günah, Hasat Yerinde Demet; 
Merhamet, Sucumdan Aşkın Merhamet! 
Olur Mu, Dünyaya İndirsem Kepenk: 
Gözyaşı Döksem, Nuh Tufanına Denk.?

Yıllarca hep günah “demet demet günah hasat eden” şair, Tanrı’dan “günahlarından daha büyük bir merhamet” diliyor. Dünyaya gözlerini kapatıp af dilese, dünyayı sularla kaplayan Nuh tufanı kadar gözyaşı döksem affedilir miyim, diye düşünüyor. Yaşadığı büyük bir pişmanlıktır. Bu dizelerde duygularını anlatabilmek için mübalağa sanatından yararlanıyor.

Çıkamam, Aynalar, Aynalar Zindan. 
Bakamam, Aynada, Aynada Vicdan; 
Beni Beklemeyin, O Bir Hevesti; 
Gelemem, Aynalar Yolumu Kesti.

Aynalar “onun” günahlarıyla doludur. Günah “kara”dır. Bu karalıktan aynalar “bir zindan”a dönüşmüştür. Hiç kimse bilmese bile aynalar bilmektedir, her işinde aynalara yakalanmakta ve acı duymaktadır. Artık “aynalar” onu günlük, sıradan ve onaylamadığı şeylerden alıkoymaktadır.

Küçük insan, heveslerin peşinde sürüklenir;

Ancak “üst insan”, “büyük adamlar”, şairler, olayları geniş açılardan değerlendirebilenler bir büyük farkındalık yaşayarak nefsine egemen olabilirler.

Fanatik taraftarları, Necip Fazıl'ın kendisiyle yaptığı bu iç hesaplaşmasını görmezden gelerek gerçeklerden kaçıyorlar.

Bu iç hesaplaşmanın samimi dökümünü diğer insanlarla paylaşabilirler.

Burada bilge kişi Yusuf Has Hacip’in: “İnsan Öyle Yaşamalı Ki, Yüreğini Avucuna Alıp İnsanlar Arasında Gezintiye Çıktığında Yüzü Kızarmasın.” sözünü hatırlayalım. Şair bir pişmanlık ve “Arınma” süreci yaşamaktadır.


@ Medya Günebakış

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,-okkesb@gmail.com,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,


TİPİK BİR BURJUVA ÇOCUĞU NECİP FAZIL.!

Necip Fazıl'ın;

Saati İşlemiş Kendisi Durmuş,

Gökyüzünde Kendisinden Habersiz Uçurtma Uçurmuş.!

Bazı sanatçılar, ölümlerinden sonra yalnızca eserleriyle yaşamaya devam ederler. Bazı sanatçılar vardır ki, siyasi duruşları, ideolojileri ve düşünceleri çoğu zaman yapıtlarının önünde gider. İnsanlar, sanatçının yapıtları yerine çoğu zaman onun düşüncelerini tartışırlarken bulurlar kendilerini.

Necip Fazıl Kısakürek hiç kuşku yok ki, bu ikinci tanımlamanın en önde giden aktörleri arasında kendine rahatlıkla yer bulabilir.  Son derece güzel kullanılmış, hakkı verilmiş bir Türkçeyle yazılan eserlerine karşın Necip Fazıl adının geçtiği çoğu yerde tartışmanın konusu eserleri değil siyasi düşünceleridir, yaşamıdır.

Günümüzde bile birçok insan için Necip Fazıl bir idoldür, bir önderdir. Yaşamı ve yaptıkları örnek alınması ve örnek gösterilmesi gereken bir insandır.

Ancak; Şair hakkında az çok bilgi sahibi olanlar, Necip Fazıl’ın kendi yaşamını iki bölüme ayırdığını bilirler: Seyyid Ahmet Arvasi ile tanışmasından öncesi ve sonrası…

Ahmet Arvasi ile tanışmasından önceki yaşamı için “yaşanmamış yıllar” der, “Tam 30 Yıl Saatim İşlemiş Ben Durmuşum, Gökyüzünden Habersiz Uçurtma Uçurmuşum.”  diyerek o yılları için pişmanlığını dile getirir.

Gerçekten de Necip Fazıl’ın ilk dönemi, hiç de örnek alınacak ya da hayranlık duyulacak bir dönem değildir.

Tipik bir burjuva yaşam öyküsüdür bu dönem.  Ailenin tek erkek çocuğu olması nedeniyle büyükbabası Mehmet Hilmi Efendi tarafından oldukça şımartılmış, Necip Fazıl da kendisine tanınan bu ayrıcalığı sonuna kadar değerlendirmiştir.

Yaşam onun için yalnızca eğlenceden ibarettir bu dönem; gününü gün etmenin, ileriyi düşünmemenin öyküsüdür bu. Öyle ki, çoğu kişinin girebilmek için bin bir zorluklara katlandığı Amerikan Koleji’nden atılması da, Necip Fazıl’ın okula gitmek yerine günlerini Gülhane Parkı’nda oynayarak, eğlenerek geçirmesinin bir sonucudur.

Tıpkı bir türlü uyum sağlayamadığı daha önceki okulu Fransız Frerler Mektebi’nden alındığı gibi…

Fakat eğlence peşinde koşması Necip Fazıl’ın zeki bir genç olduğu gerçeğini değiştirmez.

Bu yüzdendir ki, 1924’te İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun olmasından sonra, Cumhuriyet Hükümeti daha iyi bir öğrenim alabilmesi için onu devlet bursuyla Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’ne gönderir.

Kendi deyimiyle, “kendisini artık dünyada tanımayan tek kişinin kalmadığını, kahvede, sokaklarda, salonlarda hep ondan konuştuklarını sanan”, narsisizmin doruklarında Nirvana’ya ulaşan bir Necip Fazıl vardır karşımızda.

 

@ Medya Günebakış

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,-okkesb@gmail.com,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,

 

NECİP FAZIL’IN KUMAR SALONU MACERASI

22 Mart 1951 tarihinde İstanbul polisi, Taksim Pire Mehmet Sokağı 14 numaralı apartmana baskın yapar. Baskının başında bizzat dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Aygün bulunmaktadır.

Bir giriş bir de arka kapısı bulunan bodrum katındaki kumarhane, polis memurları tarafından emniyete alındıktan sonra memurlardan biri ön kapıyı çalar. Kapının üzerindeki küçük pencere açılır açılmaz polis baskınına uğradıklarını anlayan adam bağırarak içeri kaçar.

Yaklaşık 10 dakikalık bir direnmenin ardından kapıyı açmaya mecbur kalırlar.

İçeri giren polisler, büyük bir salondaki bakara masası başında bekleyen on dokuz kişiyi ele geçirir. Yakalananlar arasında aylardır arandığı halde bir türlü yakalanamayan ünlü kadın satıcısı şoför Zurnik, kumarhanenin sahipleri Seyfi ve Fevzi Feyzi Gürel kardeşler Mehmet Şakir Özkan ve Mustafa Akşar, soyadı saptanamayan Vasil, Ligor Karabaşoğlu, Burhanettin Su ve Fahri Kutbay bulunmaktadır.

Fakat polisi asıl şaşırtan, yakalananların arasında Büyükdoğu Dergisi’nin sahibi ve başyazarı olan Necip Fazıl Kısakürek’in bulunmasıdır.

Hani günümüzde iki ünlü paparazziler tarafından yakalanınca “Biz Yalnızca Dostuz” derler ya, hazırcevaplığı ile ünlü üstadın aklına şaşkınlık yüzünden başka bir şey gelmemiş olacak ki, gazetecilerin kendisine yönelttiği Burada Ne Yapıyordunuz.?” sorusuna kısa bir yanıt verir:

“Ben buraya röportaj yapmak için gelmiştim; mecmuama kumar aleyhinde haber yazacaktım…”

Gazeteciler inanmadığı gibi, polisler de inanmazlar elbette! Necip Fazıl yaklaşık 18 saatlik gözaltından sonra 30 lira para cezası kesilerek salıverilir.

Kimilerine göre Necip Fazıl’ın kumar salonunda basılması siyasi bir tertipti. Doğru olma payı yüksek bir olasılık bu.

Çünkü Demokrat Parti iktidarının ilk aylarında, Necip Fazıl ile Adnan Menderes’in arası hiç iyi değildi. Necip Fazıl, başyazarı olduğu Büyük Doğu Dergisi aracılığı ile Demokrat Parti’yi muvazaa partisi olmakla suçluyor, İslam ekseni üzerine bir politika izlemesini istiyor, Demokrat Parti’ye kendince bir rota çizmeye çalışıyordu.

Bu durum elbette siyasi gücü elinde bulunduranların, yani Menderes’in hoşuna gitmiyordu. Necip Fazıl da baskının kendisine karşı düzenlenmiş bir komplo olduğu düşüncesindeydi.

1970 yılında basılan “Benim Gözümde Menderes” adlı kitabında o günlerle ilgili şunları yazacaktı:

Demokrat Parti rejimi, başlangıçta, bana ve güttüğüm davaya, Halk Partisi’nden görmediğim bir küçüklük tatbikine kadar gidiyor ve bunu, ömrü boyunca süren “yamalı bohça” tabiriyle ifade ettiğimiz insicamsız, bünyesindeki Yahudi ve Mason emellerine alet şahıslar vasıtasıyla yapıyordu

Fakat ister komplo olsun ister olmasın, ortada değişmeyen bir gerçek bulunmakta: Necip Fazıl oraya bir türlü kurtulamadığı kumar illeti yüzünden gitmişti. Eğer kumarhane baskını Demokrat Parti’nin bir komplosuysa, komployu düzenleyenler Necip Fazıl’ın kumar bağımlılığını bildiklerinden bu zayıflığından yararlanarak yalnızca gereken ortamı hazırlamışlardı, o kadar! Kısacası Necip Fazıl bir yandan Büyük Doğu’da insanlara İslamiyet’i anlatıyor, öte yandan kendisi en büyük günahlardan biri kabul edilen kumarın bağımlısı olmaktan vazgeçemiyordu. Tam da “İmamın dediğini yap, yaptığını yapma” sözünün anlam bulduğu bir durum…

Peki, Necip Fazıl bir yandan insanları dine çağırırken, neden kendisi gizlice tam tersi davranışlar sergiliyordu? Bunu anlamak için İslami kesimin önde gelen yazarlarından Kadir Mısıroğlu’nun, “Üstad Necip Fazıl’a Dair” kitabında Necip Fazıl ile olan sohbetinden küçük bir bölümü aktarmak yeterli gelecektir:

Kumar haramdır. At yarışında bahs-i müşterek oynamakta kumardır. Ancak haramı, haram kabul ederek işlemek sadece kumardır. Allah ise Gaffururrahim’dir. Bu parayla ben Veli Efendi’ye gidip at yarışlarında bahs-i müşterek oynayacağım!

Anlayacağınız, Necip Fazıl İslami tabirle hile-i şeriyye yapıyordu.!

Necip Fazıl kumarhane baskını için Demokrat Parti’yi ve Adnan Menderes’i suçluyordu ama nedense sonraki yıllarda Adnan Menderes’e yazdığı mektuplar çok daha farklı, geçmiş sanki hiç yaşanmamış gibiydi.

Necip Fazıl, Menderes’ten Kendisini Milletvekili Yapmasını İstiyor, Hatta Ellerinden Öpüyordu.!

Seçimlere gidilirse bu azim hamlede benim rolüm düşünülmeyecek midir.?

Neşriyat ve fiili konuşma yolu ile bütün Anadolu’yu fethetmek benim için iş midir.?

Bugün sizi ciddiyetle ve samimiyetle seven Türk milletinin bu duygusunda acaba benim tesir ve telkin hissem ne kadardır.? Ve ne kadar olabilir.? 

Memleketim olan Maraş’tan listenizde müstakil olarak mebus çıkacak olursam; Meclis’te cephenizin en ateşli hitabet merkezi kurulmuş ve muhalefetin suratında partinizi angaje etmeksizin tokatların en tesirlisi bulundurulmuş olmaz mı.? 

Bütün vatan yükünü çeken omuzlarınıza lütfen bu fedai dostunuzun tek dirhemlik yükünü de bir an için alınız.

Ve sonunda tek dirhemin sizden kaç ton yük hafifleteceğini görünüz. Hayati suallerimin cevabını, biricik vasıtam, rehberim ve muinim Tevfik İleri ile bekliyorum. Ellerinizden öperim.

NECİP FAZIL VE ÖRTÜLÜ ÖDENEK

Bu mektupların nedeni ve Adnan Menderes-Necip Fazıl ilişkisinin nasıl böylesine düzeldiği, yıllar sonra Yassıada Duruşmalarındaki “Örtülü Ödenek” davasında ortaya çıkacaktı. Normalde örtülü ödenekten yapılan harcamaların belgesinin tutulması gerekmezken, Adnan Menderes ileride gerekebilir diye bütün harcamaları kayıt altına almış, kimlere ne kadar para verdiğini bir bir belgelemişti.

Örtülü ödenekten para alanlardan biri de Necip Fazıl’dı ve Yassıada’da yargıca her yıl aldığı bu paralar hakkında ifade veriyordu:

  • 1951    50 bin lira

  • 1952    50 bin lira

  • 1954    18 bin 500 lira

  • 1955    10 bin lira

  • 1957    5 bin lira

  • 1957    5 bin lira (Hapisteyken eşine verilen)

  • 1958    10 bin lira (Bir miktarı Teyfik İleri eliyle)

  • 1959    10 bin lira (Teyfik İleri eliyle)

Az buz değildi Necip Fazıl’ın örtülü ödenekten aldığı para.

O dönemde 5 tonluk Austin kamyonların tanesinin 5.000 lira olduğu düşünülürse tam 30 kamyon almaya yetecek kadar parayı cebe indirmişti Necip Fazıl…

Gerçi Necip Fazıl’ın örtülü ödenekle tanışması da çok önceye, CHP’nin tek parti olduğu yıllara kadar dayanıyordu.

Daha 1936 yılında bir edebiyat dergisi çıkaracağını söyleyerek Celal Bayar’ın evine kadar gitmiş ve 1.600 lira almayı başarmıştı. 1600 lira diye sakın küçümsemeyin.

O zamanlar bir milletvekili maaşının 200 lira olduğu düşünülecek olursa, bugünün parasıyla 120.000 TL almıştı dergisini çıkarmak için. Devletten para almanın ne kadar kolay ve zevkli olduğunun farkına belki de o gün varmıştı.

Parayı Büyük Doğu’nun finansmanı için mi kullandı, yoksa kumar borçlarını kapatmak için mi bilemeyiz. Ama beraat ettikten sonra Salim Başol’a söylediklerini mahkeme tutanaklarından biliyoruz:

“Zatı Aliniz Bana Bir Dava Dolayısıyla 15 Dakikada Beraat Kararı Verdiniz. Adaletin Ulvi Simasını Ben O Zaman Sizde Gördüm.”

Necip Fazıl’ın adalet ışığını üzerinde gördüğünü söylediği Salim Başol kim mi.? Necip Fazıl’ın “Ellerinden Öptüğü” Adnan Menderes için yine aynı mahkemede idam kararı veren Yassıada Mahkemeleri Başkanı.!


@ Medya Günebakış

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,-okkesb@gmail.com,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2017 - okkesb61@gmail.com,

Diğer Haberler

  • DARBE KİMDEN GELİRSE GELSİN KARŞIYIZ..
  • TRABZONLULAR BİRLEŞİNİZ
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI…
  • KUL VE MAHLÛKAT HAKKI..
  • ADAM OLMAK–OLAMAMAK VE GAZETECİLİK
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI..
  • DERNEKLER KANUNUNA MUHALEFET
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP