NADİR GÜLLÜ,
200
YILLIK YENİ FİRMA.!
Tatlı Yiyelim Tatlı Yazalım; Niver Lazoğu Röportajı
"Tatlı Yiyelim Tatlı
Konuşalım” Derler Ya, Biz De Tatlı Yazalım Diye Yola
Koyulduk. Hem De Ne Tatlı Ama.!
Bu arada
fırçayı yemeden hemen düzelteyim, çünkü konuğum Nadir Güllüoğlu “Ben Tatlıcı Değil, Baklavacıyım” diyor.
Evet,
baklava nasıl yapılır, bir ders gibi sunuluyor.
Bizzat
yaşadım ve gördüm. İşin doğrusu pek aram yoktur baklavayla…
İLMED -
İletişim Mezunları Derneği’nin organizasyonunda bir tura katılıyorum. Sabahın
erken saatlerinde Karaköy Güllüoğlu Baklavaları
Üretim Tesisi’ndeyim. Kalabalık bir grup, sabah hoşbeşi, birer çay
yudumlarken su böreği eşliğinde, patronu bekliyoruz.
Sonrası hep
birlikte Nadir Güllüoğlu'nun
karşısındayız.
Öncelikle
TV’de dönen videoyu gösteriyor bize.
"Tam Tamına 120 Ülkede Haber Olduk” diyor haklı bir
gururla.
Patron Dedik Usta Çıktı
Patron
dediğime bakmayım üstünde bembeyaz giysisi ile “Ben
Ustayım” diyor. Hakikaten de öyle. Patron koltuklarına
oturmadan, herkes beyaz önlüğünü giyiyor, eller yıkanıyor ve tek sıra
halinde üretim katına iniyoruz.
Hijyen mi.? Çok sıkı uygulanıyor.
Biliyorum gördüm, yaşadım.
Öyle bir dünya ki, kapıdaki açıklamalar her
ürünün "Doğal" olduğunun altını
çizerken, gözler ve eller fotoğraf çekmek için yarışta.
Ara ara İngilizce sonra Türkçe, “Beni Dinliyor Musunuz” diyor Nadir
Güllüoğlu.
Vakit nakittir olgusundan olsa gerek hep bir hız
halinde. Ama sebebi var.
Çünkü her şeyin iyi, kaliteli ve düzgün olması
gerekiyor.
Bembeyaz bir örtünün kapladığı alanda çalışanlar
ve her yer pırıl pırıl.
İçeriye
girdiğinde, “Usta” geldi diye bütün
çalışanlar işi bırakıyor, başlar yere bakar şekilde ardından selamlama ve işe
devam.
Her çalışanıyla büyük gurur duyuyor. Hepsini tek
tek tanıtıyor. Hepsinin bir lakabı var. Kanadalı Şaban, Şampiyon,
Temiz Memed gibi...
Görüntü karşısında herkes şaşkın. Öylesi
vızır vızır işleyen bir düzen ki.! Anlatılmaz yaşanır ama
deniyorum.
Elinin hamuruyla erkek işine karışma demişler,
ancak buradakilerin hepsi erkek. Oklavalar ise kocaman kocaman.
Nadir Güllüoğlu, tezgahın başında, hamuru o açıyor bu kez. Ama
ne açmak.
Muhteşem Bir Görsel Şölen.
Bu kadar büyük bu kadar ince açanlarına
daha önce hiç rastlamadım. Sonra herkes teker teker dokunuyor.
Öylesi bir his ki, gökyüzündeki buluta
dokunmak misali. Rüzgarda süzülüyor adeta, inceliğini göstermek için ise
elinde çarşaf gibi bir hamur ve arkasında İLMED logusu.
“Koklayın Koklayın” diyor Nadir Güllüoğlu
baklava tepsisine konulan tereyağını, fıstığı, Harikaydı.
Bol bol fotoğraf çekiliyor. Sonrası fırın
katındayız.
“5 Saniye Geç Çıksa, Tepsiler
Yanar" o nedenle bu işler zor işler
diyor Nadir Güllüoğlu anlatımını
sürdürürken. Tezgah çeşit çeşit baklavalarla doluyor. “Röportajı
yapacak arkadaş kimdi.?” diye ekliyor. “Gel gel burada dur, buradan
fotoğraf çekilsin”
"Oradan olmaz orda ışık ters”
Gördükten sonra Hayranlık Daha
da Artıyor.
İletişim müthiş, ikna kabiliyeti süper
ötesi. Tanıtım on üzerinden on.
İşinde usta olduğu belli belli besbelli, ama
Halkla İlişkiler konusunda da ayrı bir başarı. Sanırım bu doğal bir
yetenek. Hakikaten şaşkınım.
Şerbetler fırından çıkan baklavalara
döküldü. Sırada tatmak var. Yeşim dolama yedim ki kaymak ve fıstıkla.
Nefis yeterli bir kelime değil.
Bu
arada nasıl yenmesi gerektiğini de öğrendik elbet, önce bir yudum su, sonra
lokmanızı çiğnerken nefes almanız koşuluyla. Sonrası su içilmezmiş artık onu da
biliyorum, biliyoruz.
Bir müddet çalışmak adına o üretim alanında
kalırken, bir kahve arasıyla beklemedeyim. Ofisinden içeri Murat Güllüoğlu giriyor.
Az önce üretim tesisinde beyaz önlükleriyle
tepsinin başındaydı. Şimdi ise toplantı masasında. Selamlaştıktan sonra
soruları arka arkaya sıralıyorum.
YENİ NESİL MASTER'LI GIDA İŞLETME MEZUNU ÜNİVERSİTELİ
Biraz Önce Tezgahta Baklava Yapıyordunuz Şimdi Bilgisayarın
Başında. Bu Görmeye Çok Alışkın Olduğum Bir Manzara Değil.!
“200 yıllık bir müessesenin 6’ncı kuşağıyım. Çocukken de
buraya gelirdim. Bulaşıkçılık da yaptım oklavayla yufka da açtım. Dedem babama
el vermiş, ben de işi asıl yerinde, mutfağında öğreniyorum. Yaz tatillerinde
gelirdim önceleri. Sonrası Yıldız Teknik Üniversitesi Siyasal Bölümünü
bitirdim, ardından Amerika'ya gidip Gıda İşletmeciliğinde mastır yaptım ve tam
zamanlı olarak burada işe başladım.”
Mütevazi Bir Patron Oğlu Diyorum Ama Babanız Kendini Usta Olarak
Tanımlıyor O Halde Siz Kendinizi Nasıl Tanımlıyorsunuz.?
HEM ÇIRAK, HEM KALFA...
Yüzünde bir gülümseme beliriyor biraz da
çekingen yanıtlıyor
“Hem çırak, hem kalfa..”
Aranızda Kuşak
Çatışması Oluyor mu.?
Şirkete Kattığınız Yenilikler Mevcut mu.?
“Evet tam bir yıl önce internet sitemizi hayata geçirdik ve
dijital pazarlamaya yapmaya başladık. Kargoyla artık dünyanın dört bir yanına
baklava gönderebiliyoruz. Amerika, Suudi Arabistan, Fransa, İngiltere
gibi bir çok ülkeye baklava gönderiyoruz. Artık baklava da sınır tanımıyor.
Üstelik ciromuzun da 3 katına çıktık. Eğitim ve kalfalık birleşince
hayatın risklerini daha aza indirgerdiğiniz gibi aynı zamanda yaşayarak
öğrenmenin artılarını da yansıtıyorsunuz tüm hayatınıza. Kuşak çatışmasına gelince,
usta çırak olgusu diyebilirim. Onlar ne kadar çatışabilirse o kadar. Asıl
uygulamak istediğim ise şirket içinde tam olarak kurumsallaşma. Esnaf ve
işadamı olgusunu bir arada götürmek başlı başına bir başarı diyebilirim.”
Aslına bakarsanız zehir gibi bir zihin.
Üretim sahasında bıraktığımız Nadir Güllüoğlu odaya giriyor. Artık söz ustada.
Birlikte bir kaç kare resim aldıktan sonra Murat Güllüoğlu odadan
ayrılıyor.
“Ticari Bağlantımız Yok Başka Güllüoğullarıyla, Biz
Tekiz"
Üretim, pazarlama ve iletişim üstadı masasında soruları
bekliyor. "Bu röportaj güzel olacak. Neden biliyor musun çünkü yaşadın,
biliyorsun da ondan.”
Bir işi başarmak, bütün zorlukların üstesinden
gelip sahibi olmak için, o işin “Ya Aşığı Ya
Muhtacı” olacaksan iş yaparsın diyor Nadir Güllüoğlu.
7/24 çalışıyorum. Sabahları 10.00 itibariyle üretimdeyim, akşam 18:00'den sonra
ise birebir satıştayım. Liseyi bitirdikten sonra burada işe başladım. Tencere
yıkardım ki bu işin en önemli bölümü. Deterjan bırakılmış tepside baklava
pişmez. Biz 6 kardeştik babam bana el verdi. Bir de benden küçük kardeşim bu
işte kalmayı tercih etti. Zor zanaat hem de çok zor zanaat. Bak dikkat et
zanaat diyorum. O günden bugüne de çalışıyorum. Bizim Güllüoğlu sülalesi
çok geniş. Ama bizim hiç bir yerde başka şubemiz yok. Bundan sonra da olmaz.
Zanaatın şubeleri olmaz. Bizim hiç kimseyle hiç bir bağımız yok.
Dile kolay
1862’den beri bu dükkan açık. Çırak oldum, kalfa oldum, nihayetinde usta
oldum. Ben de bir çok ustalar yetiştirdim. Ha usta da öyle kolay yetişmiyor,
bilesin. Bizim işimiz sabır ister güç ister, bilek ister, yürek ister.
Sinirlerine hakim olacaksın. Zanaatkarların kullandığı aletler çok
tehlikelidir, herkese her şeyi emanet etmeyeceksin. Çok şükür ki bir burada bir
aile olduk. Ne Cumartesi, ne Pazar, ne gece ne gündüz. Hep çalışmak var. Kolay
mı baklava yapmak.? Gördün işte artık sen de biliyorsun.”
Öyle güzel anlatıyor ki Nadir
Güllüoğlu araya girip soru sormak ne mümkün.
Aile Demişken
Babanız Size El Verdi, Siz Kime El Vereceksiniz Peki.?
“Şimdi
üç çocuğum ve kardeşlerimin çocuklarıyla birlikte burada çalışıyoruz. Senin
tanıştığın oğlum Murat çok fazla istiyor. Ama iki kızım da işin başında. Ebru
Halka İlişkiler ve Personel, Tuğba Finans, Murat ise üretimde. Onun için hiç de
kolay değil seçim yapmak. Daha vaktimiz var bakıp göreceğiz. Yaş 61 oldu ama
halen yola devam. Ben emekli olmam. Gerçi karım hadi bırak artık işi diyor ama,
ben de işi bırakırsam kuaför paranı nasıl ödeyeceğiz diyorum. Gülüyoruz.”
Baklava Sizin İçin Ne İfade Ediyor Meraktayım.?
“Baklava sevgi demek. Dünyanın dört bir
yanına gittim büyük bir gururla hem işimi hem ülkemi tanıttım. İşin sanatını
yapmak kıymetli kılıyor. Yoksa bu kadar meşakkatli iş, sevgi olmadan yapılmaz.
El sanatı yapıyoruz biz. Beyaz Saray’a bile bizden baklava gitti. Hollywood
sanatçıları burda baklava yedi. Yunanlılar bile benim için bu işi bizden
iyi yapıyor dediler. İşte bu aşkın bir sonucu. Kaliteli ürün, hep diyorum ya,
egzos girmeyen yerlerin ürünlerini kullanıyoruz diye, boşuna mı? Günde 2
ton perakende ve toptan baklava satıyoruz. İyi yapınca karşılığını
alıyorsun.”
İşimin Anayasasını Kendim
Oluşturdum
Yaz
bunları yaz. Heyecanla anlatıyor Nadir Güllüoğlu,
“İşimde kendi anayasamı oluşturdum. Yaz bunları
yaz.
Saygı; Sevmek; Sorumluluk; Sadakat; Samimiyet;
Sözünün eri olmak; Sistem; (Disiplin ve Kalite) Sabat
etmek;
Sahiplenmek; ve Smile yani gülümsemek.
Bunlar olmazsa başarı olmaz. Nadir
Güllüoğlu'nun işinde olmazsa olmazlarım.
Bunları çocuklarıma da, ustalarıma da öğrettim. Unutmamak lazım, taş
yerinde ağırdır.”
İletişimde Ve Pazarlamadaki Başarılarınıza Neye Bağlıyorsunuz.?
“İletişim bizim işin en önemli kısmı.
Akşam altı oldu mu dükkana geçerim. Gelen her müşteriyle bizzat ilgilenirim.
Ayrıca gün içinde yurtdışından gelen konuklarıma üretim tesislerinde baklava
turu yaptırıyorum. Sizin katıldığınız gibi. O bile başlı başına bir olay. Bunu
yapan şirketler yok ki. Biz bir baklavanın nasıl yapıldığını herkese
gösteriyoruz. O da baklava alırken artık başka değerler ve anlamlar
yüklüyor. Bütün bunlarda başarılı olabilmek için de iletişim şart.
Üniversitelerden sürekli teklif alıyorum. Pazarlama ve iletişim konusunda ders
vermek için ama, fazla vaktim olmuyor. Bir çok üniversitede konferanslara
katıldım. Artık sıra kitap yazmaya geldi. İyi bir editör bulursam yazacağız
birlikte.”
Hafif hazırlanıyorum röportajı noktalamak adına.
Nadir Güllüoğlu öylesi dolu, öylesi bir aktarımda ki, ne mümkün. Ve asıl
bombayı sona saklıyor Nadir Güllüoğlu. Markanın ismi değişiyormuş.
Ne Olacak
Şimdi?
“Artık Nadir Güllüoğlu olacak
ismimiz. Biliyorsun değil mi.? Kendi adımı verdiğim ürünümüz de var. Bir de
rakiplerle karıştırılmak istemiyorum. O nedenle artık Nadir
Güllüoğlu olarak anılacağız.”
Evet nihayetinde baklava turumuzu noktalamış
oluyoruz, keyifli, bilgi dolu ve bir o kadar tatlı sohbeti ederken.
Ofisten içeri Ebru Güllüoğlu giriyor.
“Hah, İşte Bu Kızım Ebru”
O da babasından almış sanırım
iletişimdeki başarısını ve hoş sohbet, samimi biri.
Şanslıyım bir günde baklava yapılmasını
öğrendim, hakikaten çok zormuş, artık biliyorum.
Eskiden
baklava sevmezdim ama bir fıstıklı dürüm yedim ki, kaymaklı. Harika ötesi.
Yapılan emeği görünce “hişt” sesi gelmeyen baklavanın iyi olmadığını, yemeden
önce su içilip yedikten sonra su içilmeyeceğini. Hele hele oklavayı tutanların
gücünü gayretini, temizliğini fırın başında bekleyenin alın terini. Şerbetin
kaynatıp dökmenin dakika ile sınırlı olduğunu. Resim gibi sunulan çeşitlerinin
her birinin ayrı ayrı özenle sunuluşunu.
Bundan
sonra baklava severim artık.
Ama nerede, Karaköy'de
Nadir Güllüoğlu Baklava Üretim Tesisleri'nde…
Hep tatlı kalın, yok yok aman ha… Hep baklavayla
kalın e mi.?
Az daha unutuyordum bu arada İLMED'e de bu güzel
tur organizasyonu için ayrıca teşekkürler.
Niver Lazoğlu, 9.Şubat.2017
niverlaz@yahoo.com.tr
Ökkeş
Bölükbaşı, İstanbul – Şubat.2017 – okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,
https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,- okkesb@gmail.com,
Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Şubat.2017 – okkesb61@gmail.com,
|