SANA "ŞAH" DEDİM. CÜBBELİ.!

Tespih Tanelerini Sayarken Bile Kafası Karışan Bir Adamın Satranç İçin Söylediklerini Ciddiye Almak Mümkün Değil.!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

SANA "ŞAH" DEDİM. CÜBBELİ.!

Tespih Tanelerini Sayarken Bile Kafası Karışan Bir Adamın Satranç İçin Söylediklerini Ciddiye Almak Mümkün Değil.!

Mümtaz İdil

 

Cübbeli, Her Seferinde Yazarları 'Mat' Ediyor.!

Hıncal Uluç; Cübbeli Ahmet'i Sürekli Köşesine Taşıyan Ahmet Hakan'ı, Cübbeli'nin Reklam Oyununa Gelmekle Suçladı...

 

SANA "ŞAH" DEDİM. CÜBBELİ.!

Cübbeli Ahmet Diye Tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’nün Satranç İle İlgili Söylediklerini Okuduğumda Ciddiye Almadım.

Ciddiye almanın bu “Meczup”a değer vermek olduğunu düşündüğümden, ama diğer yandan bu adama yanıt vermemekle hayatımda önemli yer tutan satranç oyununa da haksızlık ettiğimi düşündüm.

Elbette bu Cübbeli Ahmet ve onun gibilerinin belli “Misyonları” var ve ne yazık ki bu ülkede kendilerine inanan bir yığın da mürit bulabiliyorlar. Benim burada satranç ile ilgili yazacaklarımı, bu yazıyı okuyacak olanlar zaten biliyorlar, onlar için Cübbeli denen adamı “Aşağılamak” bile gereksiz.

Satrancın insan beynine, davranışlarına, hafızasına, görüşüne ve daha bir çok olumlu yönüne ne denli yararlı bir oyun olduğunu birçok yazar gerek sözleriyle gerekse yazılarıyla açıkladılar, tekrarın anlamı yok.

Ama şu cümleye rastlamadığım için yinelemem gerektiğini düşünüyorum:

Satranç bir oyundan ötedir, zira oyunların hemen hepsinde (turnuva briçleri hariç) şans faktörü vardır. Satrançta şans faktörü sıfırdır. Fiziksel rahatsızlık, o anlık dalgınlık, bir an endişeye kapılma gibi insana özgü fiziksel rahatsızlıkları şanstan saymazsak, şans faktörü yoktur. Eğer rakip oyuncu o gün rahatsızsa ve oyunu istediği gibi kuramıyorsa, bu oyundaki şanstan çok karşı oyuncunun oyun dışı şansı olarak görülebilir ancak.

DÜNYANIN EN BÜYÜK BEYİNLERİNİN BU OYUNLA ŞU VEYA BU ŞEKİLDE İLGİLENMİŞ

Satranç ile ilgili iki kitabım var: Biri yıllar once Beta yayınlarından çıkmıştı, ama o sıralarda “Notasyon”  meselesi çok sıkıntılı bir “Dizgi” sorunu yarattığından, notasyonlardaki hatalar kitabı Alyehin ve Tal’in hayat hikayesi haline çevirmişti.

Daha sonra Seyit Nezir Broy yayınlarından kitabı tekrar basmayı önerdi, kitabı baştan aşağıya Bülent Güner elden geçirdi, notasyonları düzgün hale soktu, oyunları tekrarlamak isteyenlerin saçını başını yolmalarını da bu sayede engelledi, Gani Eren Akça da tüm oyunları tek tek kontrol ederek yayına hazırladı. Teşekkür borçluyum.

Kitap özgün bir kitaptır aslında. Elbette oyunlar ve yorumlar bana ait değil (birkaç müdahale dışında), ama genellikle Rusların Şahmatı dergisi ve diğer satranç dergilerinden, kitaplardan yararlandım. Yazdığım sıralarda değil internet, bilgisayar bile yoktu (1985).

Daha sonra Irving Chernev’in “1000 Kısa Oyun” adlı kitabının çevirisine başladım. 500’ünü yaptım, ama bastıracak yer bulamadım açıkçası, hepini birden yapmayı da o zaman bıraktım. Anka yayınlarından 100 Soruda Satranç diye bir kitap daha hazırladım, ama onun hiçbir özgünlüğü yoktu.

Bütün bunları şunun için yazdım: Satranç bir dönem hayatımda önemli yeri olan bir oyundu ve beni büyüleyen yanı, dünyanın en büyük beyinlerinin bu oyunla şu veya bu şekilde ilgilenmiş olmalarıydı.

ŞAH FİGÜRÜNÜ SULTAN KALPAĞI GİBİ YAPMAYA KALKIŞTILAR

“Dünyanın en büyük beyinlerinde söz ederken,  “cübbeliyi” bunların içine katmıyorum elette.

Öncelikle satranç oyununun Hindistan’da doğduğu, oradan İran’a geçtiği ve ancak çok daha sonraları Batı toplumu tarafından benimsendiğini birilerine anlatmak gerek. Biz “Şah” diyoruz, ama Cübbeli şunu bilmiyor: Ruslar da “Şah” der, “kral” veya “king” demez. Tepesine haç koyduğunuz için de Hıristiyan olmaz.

Bir ara bizde de kafayı takmıştı bazıları yine, Şah figürünü sultan kalpağı gibi yapmaya kalkıştılar. Hala da öyle yapanlar var.

Mesele oyun mu, yoksa oyunda yer alan figürler mi.?

Biz Fil diyoruz, elalem “Bishop” diyor, ne fark eder… Adı ne olursa olsun, tahtada iki tane bulunan Fil çapraz gider ve çapraz yer.

Vezir diyoruz, Avrupa ve ABD Queen, yani Kraliçe diyor. Ama dedim ya İran’da da, Ruslarda da onun adı Vezir’dir.

Ama cübbeli ve avanesnin derdi başka. Onlar için beyin aktivitesi olan bu tür oyunlar “Şeytanla Dans Etme” anlamına geliyor. Sorsanız “Piyon” nedir diye, aklına piyasada kullanılan ve işe yaramaz ve harcanabilir “Eleman” gelecektir.

Oysa tahtanın en kuvvetli elemanlarından (teknik olarak taş sayılmaz) biridir piyon ve sekizinci yatay sütuna geldiğinde kendi ve Şah dışında istediği taşa dönüşür (tahtada o taştan yeteri kadar olsa bile).

Ama cübbeli ve avanesi için sekizinci yatay sütununun da, birinci dikey sütunun da hiçbir anlamı yok, bundan emin olun.

CÜBBELİ’YE BİR “ŞAH” ÇEKEYİM

Buraya kadar satrancın zeka oyunu olduğundan filan söz etmemeye çalıştım, sadece bir oyun olarak ele aldım ve taşların aldığı isimlerle cübbelinin anladığı dili birleştirmeye çalıştım.

Satranç salt zeka oyunu da değildir. Bir yığın insan tanıdım IQ denilen testlerde yüzün çok üzerinde olan, ama satranç oynayamayan. Satranç elbette zekayı da gerektirir, ama onun en çok dayandığı alan hafıza ve vizyondur.

Dünya satranç şampiyonlarını bir kenara koyuyorum. İsteyen bu konuda yeterince bilgi sahibi olabilir, internet ortamında her türlü oyunları bulmak mümkün.

Benim ilgi alanıma giren nokta, “Büyük Usta”  hatta  “Usta”  bile olmadıkları halde satrançta başarılı oyunlar çıkarmış ve literature girmiş ünlüler: Tolsltoy, Napolyon, Bismarck, Rousseau, Avusturya İmparatoru II.Wilhelm, Che Guevara, Fidel Castro, İnönü ve daha niceleri…

Napolyon Bonapart’ın 1802’de Paris’te Siyah taşlarla Remusat’a karşı oynadığı oyunda Alyehin savunması yaptığına inanabiliyor musunuz.?

İnanmak zor, zira o sıralarda Alyehin’in doğmasına tam 90 yıl var (d.1892). Oyunun bir başka ilginç özelliği, Napolyon’un rakibini 13. hamlede “Mat” etmesi. Satrançta “Mat” turnuvalarda da, büyük ustaların oyunlarında da görülmez. “Terk” en yaygın yenilgi biçimidir.

Şimdi, Böyle Bir Oyun İçin Kafası Tespih Tanelerini Sayarken Bile Karışan Bir Adamın Satranç İçin Söylediklerini Ciddiye Almak Mümkün Mü.? Değil elbette, ama ciddiye alan ve çocuğunu satranç kurslarına göndermekten vazgeçen aileler vardır diye korkuyorum.

Ama kafalarında bu tür düşüncelere inanma yatkınlığı varsa eğer, zaten bu ve benzeri yazıları okumayacaklarından, yararı olmayacaktır.

Ben en iyisi Cübbeli’ye bir “Şah” çekeyim…

Bakalım ne yapacak.?

Mümtaz İdil - Odatv.com - 06.01.2017 15:29

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Aralık.2016 – okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ –okkesb@turkfreezone.com,

Diğer Haberler

  • DARBE KİMDEN GELİRSE GELSİN KARŞIYIZ..
  • TRABZONLULAR BİRLEŞİNİZ
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI…
  • KUL VE MAHLÛKAT HAKKI..
  • ADAM OLMAK–OLAMAMAK VE GAZETECİLİK
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI..
  • DERNEKLER KANUNUNA MUHALEFET
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP