DELİ HOCADAN.. FETO EFENDİYE.!

Genç Vaiz İken Adı “Deli Hoca’ya” Çıkan Bir Adamın Etrafında Bunca İnsan Nasıl Kümelendi.?

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

DELİ HOCADAN.. FETO EFENDİYE.!

Yazımızın başlığı bazılarına radikal kaçabilir. Olsun. Önemi yok, biz hak ve hakikatten yana tavrımızı belirleyelim de, bu hareketimiz kimi nasıl ve ne şekilde  rahatsız ederse etsin…

1980’lerden sonra popülaritesi gittikçe artan Fethullah Gülen grubunun özellikle 2000’lere doğru hızla dünyaya açılması ne ile izah edilebilir acaba.?

Genç Vaiz İken Adı “Deli Hoca’ya” Çıkan Bir Adam Etrafında Nasıl Bunca İnsan Kümelenmiştir Acaba.?

Bu suallerin cevabı gayet net ve açıktır tarafımızca. Şöyle ki;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bir yıl sonra ilga edilen Hilafet ve sonrasında Mustafa Kemal diktatörlüğünde yeni kurulan devletin bir
“din projesi” vardır. Bu proje 1924 Mart’ında Hilafetin ilgası ile başlayan bir vetiredir aslında.

Zira o tarihe kadar bütün siyasi ve idari değişikliklerin hepsi İslam’ın öz yapısı ve muhteviyatını hedef almıştır. O ana kadar Milli Mücadele’nin ruhunu teşkil eden hissiyat-ı diniye ile çatışmamak temel bir idari umde idi (prensipti.) Lakin Türk-Yunan Harbi’ni olabildiğince mübağlağalandırarak O’nun amil ve faili durumundaki bir takım şahıslara münakaşasız bir otorite kazandırmak sureti ile adeta bir “mit” ihdas edilmiş ve o şahıslar birer mitoloji kahramanı mevkiine yükseltilmiştir.

Onlar da böyle bir otorite sahibi olunca kalplerinde her zaman barınan hissiyat olan “İslam düşmanlığını” diledikleri gibi tatbik mevkiine koymuşlardır. Laikliğin anayasaya 1937 tarihinde girmiş olmasına rağmen, her fırsatta tatbik edilmiş ve icraya dökülmüştür Laiklik.

Üstelik henüz adı telaffuz edilmeyen Laiklik Cihan tarihinde sırf idari ve siyasi sahada dine yabancılaşmak manasını ihtiva ettiği halde, Türkiye’de hayatı ferdi ve içtimai planda da tamamen ladini kılmak istikametinde şümullü, sert ve zecri bir üslupla tatbik edilmeye başlanmıştır. Bu tutum orijinal muhtevası itibariyle laiklikle zıt kutupları teşkil eden İslam dinine yeni bir rol tanımayı icab ettirmiştir.

Bu rol, İslam’ı mabede ve vicdanlara hapsetmek şeklinde ifade olunabilir. İslam’ın ve Müslümanların bu role razı edilebilmesi için Cumhuriyet tarihi boyunca gizli ve aşikâr bir surette ifa edilmiş faaliyetler burada saded haricidir. Ancak biz, şu tespitle iktifa edelim ki, devletin sırf İslamiyet’e karşı olan “Din Projesi” bu suretle ve şu lazıme ile başlamış ve günümüze kadar da çeşitli suretlerde devam ederek gelmiştir.

İslamiyet’i mabede ve vicdanlara hapsetmek hususundaki gayede tam bir muvaffakiyet elde edemeyenler O’nu orijinal muhtevası itibari ile eğip bükerek yeni Türkiye Devleti’nin temel prensipleriyle te’lif etmek mecburiyetini hissetmişler ve bunun için Ömer Feyzi Mardin’den başlayarak birçok aktörleri perde arkasında destekleyip onlarla emellerine ulaşmak yolunu tercih etmişlerdir.

Bilhassa 27 Mayıs 1960 ihtilali ile hızlanan bu hareketin, Yaşar Nuri’ler, Zekeriya Beyaz’lar gibi aktörler arasında en müessir ve kendilerine en faydalı olabilen çıkmıştır ki o da Fethullah Gülendir.

Denilebilir ki, yaygın tabirle “Derin Devlet ”denilen birtakım karanlık güçlerin emrinde olduğunu ifade ettiğimiz Fethullah Gülen’in Türkiye’den kaçıp Amerika’ya yerleşmesini nasıl izah edebilirsiniz.?

Mademki, bir kısım hâkim güçlerin istediği işleri yapmaktadır, neden mahkur olsun, yani kahra uğrasın.?

Bununsa cevabı şu söyleyeceklerimde saklıdır:

Tanzimat’la atılan Batılılaşma istikametindeki adım, Türkiye’yi bütün mesele ve müesseselerde en azından düalist, yani iki başlı bir mahiyete ifrağ etmiştir. Hatta bu iki başlılık olarak da tezahür edebilmektedir. Fethullah Gülen ve emsali kimseler devletin tamamına hâkim olan bir zümrenin ve fikrin taht-ı tesirinde değildirler. Bunlar bir “parça” ile teşrik-i mesai halindedirler. Bu parça, devlet idaresinde galibiyet ihraz ettiğinde onların işleri yolunda gider, aksi halde mahkur olurlar.

Fethullah Gülen şu anda kendisini destekleyen karanlık güçlerin âdem-i iktidarı sebebiyle bu durumdadır. Rejim tarafından takibata uğramak veya herhangi bir mahrumiyete maruz bırakılmak O’nun usul, üslup ve davasında haklılığına bir delil değildir ve olamaz da…

Çünkü komünistlerin başına bile böyle işlerin geldiği, herkesin bildiği bir gerçektir. Bir kimsenin hak veya batıl üzere olduğunu tayin bu gibi müessirlerden kat’an nazar, efkâr ve davranışlarının mücerret ve müstakil bir surette tahliliyle tebeyyün eder.

Kadir Mısıroğlu, “Gurbet İçinde Gurbet” isimli eserinde; Fethullah Gülen’in Türkiye’deki mekteplerinin kendisi için bir yük olduğunu, bunları çoktan devlete ciro etmek istediğini, bunu da çalışanlarının, aldıkları yüksek maaşı kaybetmemek için önlediğini, zira O’nun gayesinin “milli” olmaktan çıkıp “beynelmilel” bir vasfa büründüğünü söylemekte ve bu safhada O’nun gayesinin ne olduğunu şu şekilde ifade etmektedir;

 Fethullah Gülen’in vazifesi, İslam Dünyası’nın her tarafından süper zeki çocukları seçerek Amerika’da okutmak ve sonra onları kendi ülkelerine müstakbel siyasi ve idari kadrolar olarak göndermektir. Bu çocuklarda Müslümanlığın hemen hemen bütün şiarları mevcut olacak, sadece dinin “muamelat” kısmının çeşitli bahanelerle tayyedilmesi istikametinde bir görüş bulunacaktır. Bu hareketin gayesi muâmelâtsız sapık bir İslam muhtevâsı” ortaya çıkarmaktır. Şu sözleri benden defaatle dinlemiş olan Yusuf Cevahir bundan beş on sene evvel Sudan’da iş yapıyordu. Orada Fethullahçılar’ın bir mektep açtığını duyunca, gurbette milli tesanüd namına onları tebrike gitmiş. Kendisini, o anda makamında bulunmayan müdürün odasına oturtmuşlar ve biraz beklemesini, müdürün hemen geleceğini söylemişler.

Müdür gelene kadar O’nun masası üzerindeki yığınla evrakın en üstünde duran bir kâğıt alakasını çekmiş ve gayr-ı ihtiyari onu okumuş bu UNESCO’dan geliyor ve Hartum’da açılmış bulunan bu mektebin masraflarının kendileri tarafından karşılandığını, paranın ne suretle ve hangi bankaya intikal ettiği hususundaki bilgiyi ihtiva ediyormuş.

O, bu yazıyı gayr-i ihtiyari okuduktan sonra müdür, odasına gelmiş ve O’nunla selam-kelam tebrikleşmeden sonra aralarından şöyle bir konuşma geçmiş:

“- Siz burada ne yapıyorsunuz.? Arapça öğretiyoruz desen, bunların anadili Arapça.! Şeriat öğretiyoruz desen, resmi nizamları şeriat.! Allah için burada ne yapmak istiyorsunuz?!..”

“- Bunların hiçbiri değil.! Biz burada Sudan’ın müstakbel idarecileri olacak süper zeki çocukları bulup Amerika’ya göndermek için bulunuyoruz.

Orada bir üniversitemiz var. Onları yetiştirip tekrar buraya göndereceğiz!..”

Fethullah Gülen’in arka planını kavramaya medar olacak bir misal daha zikredelim aynı kaynaktan:

 Adalet Eski Bakanı İsmail Müftüoğlu’na Fethullah Gülen’in duvar ilanlarıyla arandığı hengâmda O’nun adamlarından birileri gelerek:

- Siz eski bir bakansınız.! İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi bizim hocamız için yakalama kararı çıkartmış, fotoğrafı aranan bir cani gibi duvarlara asılmış. Lütfen İzmir’e kadar gidip de bu meseleyi halletseniz olmaz mı.?

Ricasında bulunmuşlar. O da bu maksatla İzmir’e gitmiş. Başsavcıyı ziyaret etmiş. Odasında albay rütbesinde bir misafir bulunduğundan meseleyi açmayıp havadan sudan konuşarak albayın çıkıp gitmesini beklemiş.

Fakat vakit ilerlediği halde o, bir türlü kalkıp gitmiyormuş. Bundan dolayı istemeye istemeye meramını açıklayınca. O albay söze karışarak:

- İsmail Bey demiş ‘Siz Eski bir bakansınız, bu işleri bilmeniz lazım! Beni galiba tanıyamadınız. Siz Eskişehir’de Kadir Mısıroğlu’nun avukatlığını yaparken ben o mahkemede yüzbaşı rütbesiyle hâkimdim. Adım Kerim Günday. Buraya kadar boşuna zahmet etmişsiniz.

Bu yalandan alınmış bir karardır. Fethullah Efendi’yi kimsenin aradığı yoktur.! Yakalama kararının da O’na bir zararı dokunacak değildir, demiş…

Mevzuumuz ile alakalı bir diğer hatırada Hilmi Türkmen’ den…

Hilmi Türkmen söze şöyle başlamakta:

“Ben O’nu çok eski tanırım. Kendisi vaktiyle İskenderun’da askerlik yaparken ben de orada vaizdim. Bir gün benim de bulunduğum bir camide vaaza çıktı. Ve orada millete Kur’an-ı Kerim’in kıymetini bilemedikleri yolunda nasihatte bulunurken o mukaddes kitabı ‘Siz işte böyle yaptınız’ diyerek kürsüden atmış ve cemaat arasında büyük bir galeyan husûle gelmişti. Ben orada olmasaydım, ihtimal büyük bir hadise cereyan edecekti, milleti güçlükle yatıştırdım.

Fethullah’ı  alıp evime götürdüm. Genç ve tecrübesiz olduğu için böyle bir hata işlediğini düşünerek onu teselli ettim ve nasihatler verdim.  

Aradan yıllar geçti. Ben, Manisa’da müftü idim. Zannediyorum 1965 veya 66 yıllarında idi.

Bu gayet perişan bir vaziyette müftülüğe geldi. İstanbul’daki arkadaşlarının kendisini beş parasız sokağa attıklarını ve bundan dolayı da gayet sıkıntılı durumda bulunduğunu söyleyerek benden iş istedi.

İskenderun’daki vak’a dolayısıyla ihtiyatlı davrandım ve o sırada izinli olan bir vaizin yerine onu vazifelendirerek bir deneme yapmak istedim. Bir gün vaaz ederken kürsüde düşüp bayıldı. Kendisini hastaneye kaldırdık. Doktorlar depresyon geçirdiğini söyleyerek, O’nu Manisa’daki Akıl Hastanesi’ne sevk ettiler. Burada bir-iki ay yattıktan sonra çıktı. Yine iş istedi.

Kendisine, Manisa’nın küçük bir yer olduğunu, akıl hastanesinde  yatmış olmasının şuyû bulduğunu, orada vazife yaparsa adının deli hocayaçıkacağını, kendisine civar vilayetlerden birinde iş bulmasının daha doğru olacağını söyledim. O zaman İzmir’in Kestane Pazarı’ndaki Kur’an-ı Kerim Kursu’nun idarecilerini tanıyordum. O’nu çocuk okutmak üzere oraya yerleştirdim.

Beş on gün sonra halini hatırını sormak için oraya uğradığımda, başbaşa bir kimseyle fiskos ettiğine rast geldim. Konuştuğu adam, beni görünce yaydan çıkmış bir ok gibi fırlayıp kaçtı. Kendisine:

- Bu kimdir.? Diye sorduğumda:

- Bir talebe velisi.! Diye cevap verdi.

Bu söz doğru değildi. Tahkikatım da onu göstermiştir. Bu adam, böyle bir karşılaşmadan beş-altı ay evvel müftülük makamına gelmiş ve MİT’çi hüviyetini gösterdikten sonra, benimle açıkça bir meseleyi konuşmak istediğini söylemişti.

Söylediği söz şuydu:

- Bizim teşkilat (MİT’i kastediyor), Müslümanların M. Kemal Paşa’ya menfi bir tavır almasından rahatsızdır. İstiyoruz ki, bu münafereti giderelim. Sen, en büyük dini cemaatlerden biri olan Süleymancı Cemaati içinde söz sahibi bir kimsesin. Sizin Cemaatte Mustafa Kemal için “deccal” ithamında bulunmakta ve ağza alınmayacak sözler söylemektedir.

Sen bunu düzeltebilirsin. Bunu yaptığın takdirde, bizden ne istersen iste, seni Diyanet İşleri Başkanı yapalım.!

Kendisine yanlış kapı çaldığını, benim bahsettiği cemaat içinde böyle bir şey yapacak gücüm olmadığını, bunu ancak Kemal Kaçar Bey’in yapacağını söyledimse de ikna olmadı ve:

- Sen bilirsin, biz seni seçmiştik. Anlaşılan sen bunu yapmak istemiyorsun. Amma biz bu işin peşini bırakmayacağız. Bu işi, birisini bularak muhakkak yapacağız. Diyerek ayrılmıştı.

ŞİMDİ ANLIYORUM Kİ

BULDUKLARI ADAM FETHULLAH GÜLEN’Dİ. 

Fakat o sıralar bu adam, sapı silik bir adamdı. Bunu nasıl becerecekti? İşi takip ettim. MİT güdümlü olarak nasıl mümtaz mevkilere getirilişine safha safha şahit oldum… Evet…

Fethullah Gülen sayesinden Müslümanların önü kesilecek ve İslami mücadele sindirilerek hakikatlerin yerine “Müslümak Kemalist” tipler çıkarılacaktı. En büyük gaye bu idi. İslamcıların önünü kesmek ve Ilıman İslamcılık denilen ruhsuz ve davasız Müslüman tipler meydana çıkarmaktı.

Yeni Şafak Gazetesi’nin 23 Mayıs 1998 tarihli nüshasında Aytunç Altındal’ın Papa’nın Gizli Kardinalleri isimli yazısı da son derece önemli malumatlar ihtiva etmektedir.

Ayrıca Ali Eren Hoca’nın da kaleme aldığı şu yazının iktibası son derece faydalı olacaktır:

Papa, dünyadan iki kişiyi Gizli Kardinal Tayin Etti

Fethullah Hoca’nın Papa’ya hitabına bakalım lütfen:

“Papa cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz.”

18 Haziran 2015 METİN ACIPAYAM

 (10 Şubat 1998, Zaman)

 

Demek ki Dinler arası Diyalog Denilen Çalışmayı Kim Başlatmış.? Papa.!

Veee, Fethullah Hoca “Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere” orada bulunuyormuş.!

Dikkat, dikkaaat.! İslam misyonunun bir parçası olarak değil, Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olarak…

Ne demek bu beyler, ne demek.? O Papa ki, bir taraftan dinlerarası hoşgörü turları atarken, diğer taraftan bizi içimizden vuruyor.

Nasıl vuruyor bakın: Hristiyan teoloji uzmanı Aytunç Altındal’ın açıkladığına göre Papa, 1998’de Fethullah Hoca’yla görüşmesinden sonraki günlerde, dünyadan iki kişiyi gizli kardinal tayin etti. Bu gizli kardinaller başka bir dinin mensuplarından seçildi.

Yapılan araştırmaya göre, bu gizli kardinallerden birisi İslam dünyasında “alim” olarak bilinen birisidir. Bu gizli kardinal, mensup olduğu dinin veya mezhebin batıl olduğunu, gerçek dinin Hıristiyanlığın Katolik yorumu olduğunu ilan eder ve bağlılarıyla birlikte bu dine geçer.

 

Ökkeş Bölükbaşı, Eylül.2016 www.medyagunebakis.com/

http://www.medyagunebakis.com/haber_detay.asp?id=9032&menuid=66

 

FETHULLAH GÜLEN'DEN PAPA'YA MEKTUP

Pek muhterem Papa cenapları,

Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatialilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.

Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarasi Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.

İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. 

Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam'ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.

Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle, zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir. Bilginin tamamı Allah'a aittir ve din Allah'tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir.?

İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinlerarası diyaloğa yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir. Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naciz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyenyolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz.

Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerarası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinlerarası diyalog konusunda Vatikan'ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz.

Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine musamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu'daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlik önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve şevkle selamlamayı hararetle beklemektedir.

Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs'ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir. 

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz.

İkinci serinin zamanı için Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.

Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. 

Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim'in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi'ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek sumullu bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir.

Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır.

Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb'e şükürler olsun.

M. Fethullah Gülen - Rabb'in aciz kulu, 9.Şubat.1998

kaynak: http://arsiv.zaman.com.tr/1998/02/10/guncel/politika/1.html 

 

 

Ökkeş Bölükbaşı, Eylül.2016 www.medyagunebakis.com/

http://www.medyagunebakis.com/haber_detay.asp?id=9032&menuid=66

 

 

ŞAHSİYETİ:

 

1-     KEMALİSTLİĞİ:

Fethullah Gülen, Mustafa Kemal’e her fırsatta sonsuz methiyeler düzmüştür. Mustafa Kemal O’nun gözünde,  idari ve siyasi bir dâhidir.” yine kendi beyanından öğreniyoruz ki, hiç mecbur olmadığı halde,  Türki Cumhuriyetlerdeki mekteplerine bir kamyon heykel göndermekle de her fırsatta övünmüştür.

 

2-     KENDİSİNİ EFSANELEŞTİMESİ:

Her Fırsatta kendisini efsaneleştiren bu adam bu takiyyelerine her fırsatta Âlemlerin Efendisi olan ufuk Peygamberimizi alet etmesi ne kadar çirkin bir hareket değil midir.?

25 Ocak 1995 tarihinde  Sabah Gazetesi’ne Nuriye Akman’la yapmış olduğu sohbette şu sözleri ne menem bir şeydir; Ben cehennemin önünde kollarımı açmış sel gibi akan insanları durdurmaya çalışıyorum. Sonunda dayanamadım kenara çekildim. vallahi bu cemaatten hiçkimse onların içinde yoktu.” Bu gibi safsataları saymakla bitmez. Kah Türkçe Olimpiyatlarına Peygamberimizi getirir, kah rüyasında onu görür vesaire…

 

Bir büyük yalanı:

Türkçe Olimpiyatları, bu yıl 11. Kez düzenlenmişti. Fethullah Gülen’in herkül. org adlı sitede yayınlanan sohbetinde Peygamber Efendimizin (S.A.V) Türkçe Olimpiyatlarına katıldığını söyledi.

Fethullah Gülen, Pensilvanya’da yaptığı sohbetinde Türkçe Olimpiyatlarıyla ilgili çok sayıda mektup aldığını, bu mektuplarda Peygamber Efendimizin (S.A.V) de Türkçe Olimpiyatlarına katıldığının yazıldığını ifade ederek kendisi de bu fikre onay veriyor. İşte Gülen’in o açıklamaları:

“ŞİRİN GÖRÜNÜRSEN ŞİRİN GÖRÜRLER”

“Yaklaşırsan, yaklaşırlar; şirin görürsen, şirin görürler; kabul edersen, kabul görürsün. Senin âlemden beklediğini âlemin de senden beklediğini asla aklından çıkarmamalısın.!”

“PEYGAMBERİMİZ TÜRKÇE OLİMPİYATLARINA KATILDI”

Arkadaşlarımız ona yakın mektup okudu. Hepsi Peygamber Efendimizin (S.A.V) Olimpiyat Statlarına teşrif buyurduğunu söylediler.

Şimdi ben kendi içimden hep diyordum ki; ‘yav acaba meseleyi tahrif mi diyoruz, aşağıya mı çekiyoruz, folklorlardır, şarkılardır, şiirlerdir… bunlarla’

Fakat demek ki bazı hakikatlerin ifade edilmesi adına, ittifakın sağlanması adına, kalplerin birbirlerine karşı yumuşaması adına, bunlar çok önemli faktörler ki; İnsanlığın iftihar tablosu (Peygamberimiz) bazılarımızın, bir kısım mutasavvıf ve sufi görünümlü kimselerin yadırgamalarına rağmen Efendimiz (S.A.V) inanın Peygamberimiz teşrif etti…

(http://www.haber7.com/guncel/haber/1045553-hz-muhammed-turkce-olimpiyatlarina-katildi)

 

FETHULLAH GÜLEN KİMDİR.? Başlığı altında umumi efkara sunulan şu bilgiyi de burada aktarmak yerinde olacaktır. Bu bilgiyi dikkatlerinize arz edelim:

Ermeni olan dedesinin Pasinlerli İbrahim Bey’in hizmetkarlığını yaptığı yıllarda. Rus işgali sırasında Ermeni ayaklanmasında İbrahim Bey ve ailesi Ermeni hizmetkarlarının tasallutuna uğrayınca, İbrahim Bey hizmetkarını ve onun ailesinin bir bölümünü öldürür. Ardından, intihar eder.

Olaydan sağ kurtulan Fethullah Gülen’in babası 18-19 yaşlarındayken, İspir’e gelir ve yerleşir. Müslüman adı alır ve bir Türk kızı ile evlenir. Gülen’in babasının “Öyle Bir Evlat Yetiştiriyorum Ki Bunları Kendi Dinleri İle Vuracak” dediği de rivayet olunur.

 

DİYALOG ANLAYIŞINDAKİ SAKATLIKLAR:

Diyalog kelimesi iki veya daha fazla insan arasında münakaşalı veya münakaşasız bir görüşüp konuşmayı ifade etmekteyse de bugün ona yükletilen mana bu tabir ve beşeri olan tavırdan çok farklıdır. Gerçekten artık “diyalog” denilince hemen herkes “Dinler arası Diyalog” ve en azından “İbrahimi Dinlerin Tevhidi” ni anlamaktadır. Burada en azından ibaresini kullanmamızın sebebi böyle bir diyaloğa taraftar olanların nihai hedeflerinde beşeri dinler de dahil olmak üzere dinlerin birleştirilmesi arzu edilmiş olabilir. Fethullah Gülen Güney Afrika’nın Başşehri Cape Town’da 1-8 Aralık 1999 tarihinde toplanan “Dünya Dinleri Parlemantosu” ‘na gönderdiği mesajda aynen şunları söylemektedir:

Öyle İnanıyor Ve Ümid Ediyorum Ki, Yeni Milenyum, Batı’da Da Korkulduğunun Aksine, En Azından Önceki Asırlardan Daha Mutlu, Daha Adil Ve Daha Merhametli Bir Dünya Vaat Etmektedir. Evet, Aynı Kökten Geldikleri, Aynı Temel Esaslara Sahip Bulundukları, Aynı Kaynaktan Beslendikleri Halde, Asırlarca Rakip Dinler Olarak Yaşamış Bulunan İslam, Hristiyanlık Ve Musevilik Arasında Başlayan, Hatta Eski Hind Ve Çin Dinlerini De İçine Alacak Şekilde Gelişen Diyalog Teşebbüslerinin Olumlu Neticeler Verdiği Müşahade Olunmaktadır 8 [Aydınların Kaleminden Fethullah gülen, Diyaloğa Adanmış Hayat, İstanbul, 2001, s.236]

Deli Hoca Lakabından Hoca efendilik makamına yükseltilen Fethullah Gülen’in bu sözlerini aziz okuyucum sen yorumla. İşin garip tarafı şu ki, bu sözlerin ardından Hüseyin Gülerce denilen bir garip adam “Baharın Müjdesi Dinler arası Diyalog” isimli yazısında da yukarıdakilere benzer sözler zikredilmiştir.

[Zaman Gazetesi 23.03.2000 Tarihli Nüshada]

Bu Hüseyin Gülerce şu sözlerinde sahibidir;

Barış Ve Kardeşliğin Gerekliliğini Temsil Eden Şu Söz Kültürlerarası Diyalog Platformu’nun Bu Çok Önemli Ve Etkin Çabalarını İfade Etmek İçin Uygun Olur Sanıyorum. Biz Tek Kanatlı Melekleriz. Birbirimize Sarılmadan Uçamayız. [dinler arası diyalog platformu s.10]

 

İşte Bu Grubun Nihai Hedefi Tevhid-İ Edyandır. Yani Dinleri Birleştirip İslam’ı Diğer Dinler Potasında Eritmektir.

Şu sözlerde Fethullah efendiye ait:

“Herkes Kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçilmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü, yani Muhammed Allah’ın Resulüdür” kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere, rahmet ve merhamet bakışıyla bakılmalıdır.

[Fethullah Gülen, Küresel Barışa Doğru, İstanbul 2002, S.131.]

Yahudi ve Hristiyan hatta Budistlere bile Allah’tan çok merhametli olan Fethullah Gülen İslamcı bir yazar olan Kadir Mısıroğlu’na bir kitap vesilesi ile 6 dava açması ne ile izah edilebilir.?

Kafire son derece merhametli ve adil davranan(!) fakat Müslümana ise her fırsatta kinayeli laflar ile islami mücadeleyi akamete uğratmak ne menem şeydir.

http://tr.fgulen.com/content/view/16939/11/ isimli Fethullah Gülen’in resmi internet sitesinde yapılan bir söyleşinin sonunda muhabir Fethullah efendiye;

 “Bütün dünya insanlığı için faydalı gayretlerde bulunan biri olarak, Odessa’lı Hristiyanlara ne söylemek ve onlardan ne gibi dileklerde bulunmak istersiniz.?

Sualine Karşı Fethullah Efendi Bakın Ne Cevap Veriyor;

Odessalı Hristiyanların Elbette Din Büyükleri Vardır. Ve Onlara Söylenmesi Gerekeni Söylemektedirler.

Bir Müslüman, Yani Dinlerin Temel Birliğine İnanan Biri Olarak Onların Söylediklerinden Bir Müslüman’ın Söylediğinden Ve Söyleyeceğinden Farklı Olacağını Düşünmüyorum. 

[http://tr.fgulen.com/content/view/16939/11/]

Ey Müslüman Türk Milleti. Açın Kulaklarınızı. Adam Ne Diyor;

Onlara Din Büyükleri Gerekeni Söylemektedir Bir Müslümanın Söyleyeceğinden O Sözler Farklı Değildir Ve Olamaz Diyor. Yani Bir Müslümanı Bir Papaz İle Hristiyanlığın Bir Din Rehberi İle Aynı Mesafede Değerlendiriyor.

Bu Sözler Arkasında Kadir Mısıroğlu İse Fethullah Efendiyi Şu Verdiğim Video Linkinde Haklı Olarak Son Derece Sert Bir Dille Eleştiriyor. İzleyelim, İzletelim. [Http://Www.Youtube.Com/Watch?V=R54o4ydncr4]

Lider Böyle Olurda Etrafındakiler Nasıl Olur Sanıyorsunuz; İşte Bir Tanesi Daha;

Prof. Dr. Bekir Karlıdağ:18.04.2004 Tarihinde Sefa Kaplan İle Yaptığı Röportajında “Nitekim Bir Hadiste ‘Allah’tan Başka İlah Yoktur Diyenler Cennete Girecektir” Denilir. Bu Hadisten Dolayı İslam Bilginleri Hristiyanlar’ın Yahudiler’in Hatta Budistler Gibi Herhangi Bir Şekilde Bir Tanrıya İnananların Cennete Gireceklerini Kabul Ederler.” Demektedir. Hangi İslam alimi kabul ediyor ise böyle sapık bir anlayışı oda izahı kaabil değildir. Hatta Bekir Karlıdağ bu röportajda,  Kaldı Ki, Ben Ateistim Diyen İnsanların, Kur’an’da Söylenen Tarzda Ateist Oldukları Kanaatinde Değilim” sözleriyle de Kur’an’ı yalanlamıyor mu.?

 

Ökkeş Bölükbaşı, Eylül.2016 www.medyagunebakis.com/

http://www.medyagunebakis.com/haber_detay.asp?id=9032&menuid=66

 

Ökkeş Bölükbaşı, Eylül.2016 www.medyagunebakis.com/

 

 

DİYALOĞU KİM BAŞLATTI.?


İki asıra yakın zamandan beri Papalık, Misyonerlik faaliyetleri ile Hıristiyanlığı Ortadoğu’ya yaymaya, cahil Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadır.

Fakat, Afrika ülkeleri gibi, dinden haberi olmayan sadece isimleri Müslüman olan ülkelerde başarı elde etmelerine rağmen, İslamiyetin aslına uygun bir şekilde bilindiği ve yaşandığı, Müslüman ülkelerde istedikleri neticeyi alamadılar. Bunun neticesinde, Misyonerlik faaliyetlerine destek verilmesi için Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü projesi gündeme geldi.

Bu çalışmaları yapan Konsil ilk defa 1962′de bu konuyu görüşmek için toplandı. Daha sonraki toplantılarla da misyonerlik faaliyetinin bir parçası olmak üzere “Diyaloğa” önem verilerek devam ettirilmesi kararlaştırıldı. II. Paul‘ün 1991 yılında ilan ettiği Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu:
“Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır… Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. “

1964 yılında 2. Vatikan Konsilinde kurulan ‘Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası’nın 1973 yılında, sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterya’nın yayın organı Bulletin’deki bir yazısında şunu belirtiyordu: “Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil’i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise’nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih’in sevgisini ve Mesih’in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise’nin İncil’i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır.”

Pietro Rossano, ayrıca diyaloğun şartlar gereği ortaya çıktığını, İseviliği ilk yayan Havarilerin metodu olduğunu şöyle ifade etmektedir:
“Kilisenin henüz bulunmadığı yerlerde tesis edilmesi için yapılan bir faaliyet olarak anlaşılan misyon, artık diyalog olmadan başarıya ulaşamaz.”

1984 yılından beri “Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası”nın başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken bunun Kilisenin bir misyonu olduğunu ifade etmektedir: “Papa VI. Paul’ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinlerarası diyalog, Kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir” (Bulletin, 59/XX – 2, 1985, 124).

Papa’yı ziyaretinde Fethullah Gülen de bu konuyu vurgulamıştır:

“Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.”

(F. Gülen’in Papa’ya mektubundan, Zaman,10.2.1998)

Nihai hedeflerini de Papa II. Paul’un 2000 yılı mesajında şöyle bildiriyordu: “Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım.”

Müslümanlar cephesinde ise; “Dinlerarası diyaloğun kararlı bir destekçisi ve teşvikçisi”nin Fethullah Gülen olduğu, Gülen’in onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yayını “Küresel Barışa Doğru” kitabında bildirilmektedir.

Yine aynı kitaba göre, Fethullah Hoca’nın, Papa II.Paul ile görüşmesinden önce bu diyaloğu daha önce başlatan üstadı Said Nursi’dir. 

Bediüzzaman Saidi Nursi’nin, bu konuda, Papa XII. Pier ile yazışma yaptığı, 1950’li yıllarda Fener semtinde ikamet etmesinin, Rum Patrik Atenagoras ile de yapılan diyaloğu kolaylaştırdığı aynı kitapta ifade edilmektedir. Dinlerarası diyaloğun lüzumu ile ilgili Hocaefendi’nin yayınlanmış pek çok makalesi ve kitabı var.(Mesela, “Hoşgörü ve Diyalog İklimi” kitabı tamamen bu konu ile ilgilidir.)

Diyanet ve İlahiyat fakülteleri de diyaloga destek vermektedirler.
23/24.10.2003 tarihleri arasında; ülkemizde, bölücü faaliyetlerde bulunduğu iddiası ile kapatma davası açılan Alman Konrad Adenauer vakfının, Armada otelinde düzenlediği, 
“Türkiye ve Avrupa’da Din, Devlet ve Toplum- Dinler arası Barışçı bir Ortak Yaşam için Olanaklar ve Engeller” konulu konferansa katıldım.

Bu toplantıda “Dinler arası Diyalog” projesinin önde gelen temsilcilerinden Prof. Dr. Niyazi Öktem yaptığı konuşmada bu projeye kimlerin destek verdiğini şöyle dile getirdi:

“80’li yıllarda başlattığımız “Dinler arası Diyalog” projesinde hayli mesafe aldık. Bu konuda bize en büyük desteği Diyanet verdi. Sayın Başkanın gün boyu aramızda bulunması bunun en güzel ispatıdır. Sivil kuruluşlardan ise destek, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan geldi. Vakfın onursal başkası Fethullah Gülen Hoca bize büyük destek verdi. Bütün bunların üstünde, Diyalog konusunun Türkiye’de ki mimarı, öncüsü Prof. Dr. Mehmet Aydındır. Her birine huzurunuzda teşekkür ediyorum.”

Son zamanlardaki diyalog toplantılarında olduğu gibi, bu toplantıda da, “Yahudi temsilcileri” göremedim. Yahudiler uyanık. Baktılar bu işbirliğinde kendilerine bir fayda yok, parsayı Hıristiyanlar toplayacak, bunun için diyalog projesine mesafeliler.

Siyasi cephede ise, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve bir kısım siyasiler diyaloğa tam destek vermişlerdir.
Müslümanlardan, diyaloğa destek verenlerin, niyetlerini tam bilemediğimiz için, bir yorum getirmek sağlıklı olmaz.Zaten bu pek de önemli değil. 
Önemli olan diyaloğu başlatan, yönlendiren “Vatikan”ın niyeti ve gayesidir.Asıl bunun üzerinde duracağız. Takdir sizlerin….

Bu mesele ile alakalı da sanırım kafanızda bir intiba oluşmuştur.

FETHULLAH EFENDİ’NİN VE GRUBUNUN HEZEYANLARI

Fethullah Gülen ve ekibinin fetva başısı olan Hayrettin Karaman’ın Polemik Değil Diyalog isimli eserinden yüzlerce hezeyanının sadece bir kaçını derledim sizler için..

 Bütün insanların Müslüman olmaları’ dinin, Kur’ân’ın hedefi değildir.” (Polemik Değil Diyalog, s. 41);

 “Müslümanların çoğu ‘Peygamberin, bütün din sâliklerini İslâm’a çağırdığına’ inanırlar” (Polemik Değil Diyalog, s. 35);

“Peygamberimiz ‘Yahudiler mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor, ‘Hıristiyaanlar mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor.” (Polemik Değil Diyalog, s. 35);

 “Diyaloğun hedefi, tek bir dine varmak, dinleri teke indirgemek olmamalı” (Polemik Değil Diyalog, s. 36);

“Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i Kitab’la ilgili devamlı vurgulanan şey; Allah’a iman, âhirete iman ve amel-i salihdir. Kur’ân birçok âyette bunu söylüyor; yani ‘Peygambere iman edin’ demiyor.” (Polemik Değil Diyalog, s. 37);

 

 

Ökkeş Bölükbaşı, Eylül.2016 www.medyagunebakis.com/

http://www.medyagunebakis.com/haber_detay.asp?id=9032&menuid=66

Metni

Diğer Haberler

  • DARBE KİMDEN GELİRSE GELSİN KARŞIYIZ..
  • TRABZONLULAR BİRLEŞİNİZ
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI…
  • KUL VE MAHLÛKAT HAKKI..
  • ADAM OLMAK–OLAMAMAK VE GAZETECİLİK
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI..
  • DERNEKLER KANUNUNA MUHALEFET
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP