FETÖ ve HURUÇ HAREKÂTI

Fethullah Gülen Huruç Harekâtı Başlıyor. Ancak 35-40 Sene Sonra Uygulamaya Konulacak. İfadelerini Kullanmıştı..

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

HURUÇ HAREKÂTI

‘Huruç Harekâtı Başlıyor. Ancak 35-40 Sene Sonra Uygulamaya Konulacak’ İfadelerini Kullanan, Gülen bu konuşmasında adeta örgütün yerleşmesine zemin hazırlayacak olan 80 darbesinden sonraki dönemi kastediyor.!

GÜLEN DARBENİN TARİHİNİ 1980 DE VERMİŞ.!

FETÖ lideri firari Fetullah Gülen’in 1980 12 Eylül darbesinden 2 ay önce kullandığı skandal sözler iddianameye girdi.

FetoRes-2

Bakırköy Cumhuriyet Baş Savcı Vekili Ömer Faruk Aydıner tarafından, FETÖ/PDY'nin 17 Aralık soruşturmasında usulsüzlük yapmasına ilişkin, eski savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen iddianame hazırlandı. İddianamede FETÖ'nün ilk yapılanmasının temellerinin atıldığı ilk yıllardan itibaren örgüt lideri Fetullah Gülen'in katıldığı sohbetlerde dile getirdiği söylemler ayrıntılı olarak ele alındı.

'HURUÇ HAREKÂTI BAŞLIYOR'

Yeni Şafak gazetesinin haberine göre İddianamede Gülen'in sohbetlerinden en dikkat çekeni 1980 darbesinden aylar önce sarf ettiği sözler oldu. Gülen'in 1980 darbesi öncesi 'Huruç Harekâtı başlıyor' ifadeleri dikkat çekerken, bu harekâtın 35-40 sene sonra başarılı olacağını ifade ediyor. Kelime anlamı var olan otoriteyi sarsmak anlamına da gelen 'Huruç' için Gülen'in işaret ettiği tarihler ise tam olarak günümüzde yaşadığımız tarihe tekabül ediyor. Gülen'in bu ifadeleri, örgütün devleti ele geçirme planını işleme koyan örgüt üyelerinin yıllarca yetişmesini beklediğini ortaya çıkardı. Tüm kesimlerin zarar gördüğü 80 darbesinden Gülen'in o zamanki ifadeleriyle darbenin Gülen örgütünün önünü açtığı gerçeği ve güçlenerek çıktığı gün yüzüne çıkıyor.

12 EYLÜL'DEN ÖNCE HAREKETE GEÇTİ

Nisan 1980 yılında İzmir'de yaptığı konuşmada Gülen, 'Birkaç gün içinde 'Huruç Harekâtı' başlatılacaktır. Bu harekât için hemen her ilde liderler tespit edildi' ifadelerini kullandı. Gülen'in 12 Eylül Darbesi'nden 2 ay önce gerçekleştirdiği bir konuşmasında ise şu ifadeler yer aldı: “Huruç harekâtı başlatıldı. Ancak bu harekât 35-40 sene sonra uygulamaya konulabilecektir. Bugünkü ortamda bu mümkün değildir.

'ÖĞRENCİLER MEYVE VERECEK'

Huruç Harekâtı'nın başarılı olabilmesi için bütün ülkede, orta ve yükseköğrenim gören öğrenciler için yurt binalarının açılması, yurtlarda eğitilen öğrencilerin meyvelerini vermesi, kendi fikirlerimiz doğrultusunda çeşitli kitap ve dergilerin basımının gerçekleştirilmesi, özellikle Türkiye'deki öğretmenlerin büyük bir bölümünün kendi yönümüzde faaliyet göstermesi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı. Arapça kökenli bir ifade olan Huruç, çıkış yapma ve göç anlamına geldiği gibi, var olan otoriteyi sarsmak ve devleti işlevsiz bırakmak olarak da ifade edilebiliyor. Huruç harekâtı ifadesi ise tarihte 1854 yılında Rus Ordusu ile Osmanlı Ordusu arasında 'Silistre Kuşatması' olarak bilinen savaşta geçiyor. 41 gün boyunca Silistre'nin kuşatılması sonucunda Serdar-ı Ekrem Müşir Ömer Lütfi Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu 'Huruç harekâtı' ile Rus Ordusu'nun geri çekilmesini sağladı.

O HOCALAR ÖRGÜT İMAMI OLARAK DÖNDÜ

FETÖ bilindiği gibigerek askeri gerek emniyet gerekse devletteki üyelerine talimatları üniversite, lise gibi yerlerde görev yapan öğretim görevlileri aracılığıyla yürüttü. Gülen'in 90'lı yıllarda yaptığı konuşmada örgütün eğitim kademesindeki üyelerine yönelik ne kadar umut vari bir bekleyiş içerisinde olduğu da gün yüzüne çıktı. Gülen, “Yurt dışında her yerde kariyer yapan arkadaşlarımız besleniyorlar. Ve bu arkadaşlar bizim hedeflerimize göre gelecekte o dünyalardaki üniversitelerdeki bizim tebliğcilerimiz olacaklar. Türkiye'ye döndükleri zaman da burada el üstünde üniversitelerdeki 'Hocalarım' olacaklar “ ifadelerini kullandı.

TAKTİK VE STRATEJİSİNİ İNSANLARA ANLATTI

İddianamede Gülen'in bu sözlerinin taktik ve strateji içeren sözler olduğuna dikkat çekilerek, “Pennsylvania örgütünün strateji ve hedeflerini özetleyen bu ifadeler; fetvalarla “Tedbir ve İstihbarat”, “Maarif ve Şirket” ilkesine göre yetiştirilen örgüt mensuplarının, amaçlarına giden yolda düşman olarak gördükleri diğerlerini de etkisiz kılarak devlet içinde etkin bir duruma gelmeleri hedefini göstermektedir” şeklinde yorumlandı.

Gazeteci - Yazar Selim Çoraklı



Fethullah Gülen'in Babası Ramiz Gülen; "Öyle Bir Evlat Yetiştiriyorum ki, İleride Ermenilerin İntikamını Müslüman Türklerden Alacak” Demiş.!

FETÖ ÖZEL İSTİHBARATI FUAT AVNİ

Fuat Avni, Fetullah Gülen, Özel İstihbaratının Adıdır, Merkezi Pensilvanyadır.

Fetullahçı Terör Örgütü'nde bir dönem imamlık yapan, kilit noktalarda görev yaptıktan sonra yapı içindeki yanlışlara karşı çıkan gazeteci-yazar Selim Çoraklı, terör örgütünün büyük bir kısmının deşifre olmadığını belirterek, "Dezenformasyon bunların en iyi yaptığı iştir.

Yıllarca medya ile yaptılar. Boşalan kadrolara kripto FETÖ’cüler yerleştirilebilir." dedi.

Yıllardır FETÖ ile mücadele eden, 90 kitabı bulunan 56 yaşındaki gazeteci-yazar Çoraklı, 17-25 Aralık’tan sonra ise örgütle ilgili önemli açıklamalar yaptı.

Gülen'in İslam dışı faaliyetleri ve inançta yaptığı tahrifatlar dikkati çeken Çoraklı, FETÖ ana davasının da tanıkları arasında yer alıyor. Ankara'daki FETÖ ana davasında görevli savcıya 55 sayfalık ifade veren ve örgüt içindeki tüm bağlantıları açıkladığını aktaran Çoraklı, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki duruma ilişkin açıklamalarda bulundu.

Selim Çoraklı -12 Ağustos 2016 Cuma, 11:26:

FETÖ'nün çok tehlikeli ve kanlı kıyımlar yapabilecek bir yapı olduğunu çok önceden ön gördüğünü belirten Çoraklı, "Hedefe gitmekte her yolu meşru gören zihniyetin, yapmayacağı hiçbir şey yoktur.

Toplumda, FETÖ ile ilgili 'Bunlar karıncayı bile incitmezler, silahları yoktur' gibi algının anlamı yoktur. Ben sürekli olarak, 'bir örgütün silahlı veya silahsız olmasının bir önemi yoktur' diye yazıyordum. Silahsız bir örgüt, bir gecede silahlanabilir.

Kaldı ki, Fetullahçıların silahlı örgütü vardı. TSK içinde yetiştirdikleri örgüt elemanları olduğunu gördük. Ortaokul 2'de alıp general yaptıkları askerleri vardı. Ayrıca emniyet içinde yetiştirdikleri binlerce polisleri vardı." diye konuştu.

Çoraklı, 17-25 Aralık sürecinden sonra FETÖ'nün çok tehlikeli işlere kalkışabileceğini yazdığını, bunu "Gülen'in Ağlattığı Müslümanlar" ismiyle kitaplaştırdığını anlattı.

"Fetö'nün Ağlatmadığı Müslüman Kaldı Mı.?"

Sorumuza Çoraklı, Şu Cevabı Verdi:

"Örgüt, 1970'lerden 2014 yılına kadar diğer İslami cemaatlerle çatıştı. Rahmetli Necmettin Erbakan diğer Risale-i Nur grupları, Süleymancılar, İhlas grubu ve farklı dini grupları yok etmeye uğraştı.

Kendi kulvarındaki herkesi temizledi. Herkes, 15 Temmuz darbesinden sonra şaşırıyor. Yapının içinden çıkıp da onların kirliliklerini anlatan eski mensupların içinde yer alan Gülen'in infaz edilecekler listesinde ben de yer alıyorum. 4'üncü sıradayım. Çünkü ben 1983'ten 1999'a kadar değişik kademelerde görev yaptım. Ayrılmadan önce 1992 yılında 'Fetullahçı Paradigmanın İflasını yazdım.

O dönemlerde yapının İslami temellere dayanmadığını ifade ettim. Ayrıca 1996 yılında 40 madde halinde *Cemaatin Kırılma Noktalarını sıraladım.* Bu yapı dünyevileşti. Hedefe gitmede her yolu meşru görmeye başladı."

Örgütün maskesinin altındaki gerçek yüzü çok erken fark ettiğini, onun için de yollarını ayırıp mücadele etmeye başladığını anlatan Çoraklı, şöyle devam etti:

"Şeytanın Gülen yüzü diyorlar. Gerçekten güzel bir niteleme. Hakikaten o maskenin altından bir şeytan çıktı. Ben 'Gülen'in İslami Sapmaları' diye 55 başlık altında yazdım. 'Dinler arası diyalog' ile İslam'ı diğer dinlerle birleştirmeye çalıştılar. Elmalılı Hamdi Hoca’nın tefsirini değiştirdiler. Gülen, ‘Fatiha üzerine münazaralar’ kitabında süreyi değiştirmiştir. ‘Küresel Barışa Doğru’ kitabında oradaki ayetlerin bugünkü Hristiyan ve Yahudileri bağlamadığını söyleme gafletinde bulundu."

"İMAMLARIN ÇOĞU KAÇTI"

FETÖ ana davasında açık tanık olduğunu, yapı hakkındaki tüm bildiklerini cumhuriyet savcılarına anlattığını, 55 sayfalık ifadesinde tüm imamların, destek veren bütün şirketlerin isimlerini tek tek açıkladığını aktaran Çoraklı, müdahalede çok geç kalındığı görüşünü savundu.

Çoraklı sözlerin şöyle sürdürdü:

"Ben ifademi 2014 Nisan ayında verdim. Bugüne kadar söylediğim tüm kişiler kaçtılar. Bunlar temel adamlardı. Savcılara, terörle mücadele polislerine, 'Bu yapıyı idare eden ana kadroyu alırsanız 5 yıl içerisinde yarısını bitirirsiniz' dedim. Ancak yapılmadı.

Kanunlar çerçevesinden hareket edilerek mücadele edilmek istenirse, bunlarla baş edilmez. Çünkü bunlar hücre tipi yapılanma ile özellikle mahrem hizmetler olarak değerlendirilen TSK, yargı, emniyet gibi devlet kurumlarında örgütlendiler.

Örgütün bel kemiği niteliğinde olan tüm imamları yurt dışına kaçtı. Şimdi Türkiye aleyhine lobicilik yapacaklar. Zaten bunlar, dünyanın değişik ülkelerinde 15 Temmuz’u organize etti. Şimdi FETÖ’nün iadesinin derdine düştüler. İade edilirse ne yapılacak ki.?"

"DEŞİFRE OLMAMIŞ HÜCRELER VAR"
"FETÖ'nün 100 deşifre olmuş hücresi varsa, 10 bin deşifre olmamış hücresi vardır" diyen Çoraklı, kuklaları tutan ellerin yakalanması gerektiğini hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu anda TSK'da yüzde 60 oranında deşifre oldu. Hala yüzde 40'ının deşifre olmadığını düşünüyorum. Şu anda deşifre olmuşların yerine deşifre olmamış kadroları tayin ettirmekle meşguller.

Büyük tehlike var. Kendilerinden olmayanları, sanki kendilerindenmiş gibi ihbar edip yerlerine yine kriptoların geçmesine çalışıyorlar.

Dezenformasyon bunların en iyi yaptığı iştir. Yıllarca medya ile yaptılar. Bu yapının en üstünde olanların çoğu Amerika’ya gitmiş özel harp teknikleri eğitimi almış insanlar. Boşalan kadrolara kripto FETÖ’cüler yerleştirilebilir. Bu konuda çok dikkatli olmak gerekiyor."

"FUAT AVNİ, GÜLEN'İN ÖZEL İSTİHBARATININ ADIDIR"

Çoraklı, tehlikenin hala devam ettiği görüşünü dile getirerek, FETÖ'cülerin elektronik alanda çok ciddi bir yapılanma içinde olduğuna dikkati çekti. Çoraklı, şunları kaydetti:

"Devlet ve MİT iki senedir Fuat Avni'yi tespit edemiyor. Ben ilk günlerde Fuat Avni’nin tek kişi olmadığını hep söyledim. Pensilvanya’da başında Mehmet Demircan’ın olduğu bir yapının bulunduğunu, bütün istihbaratın oraya aktığını, analizler yapıldıktan sonra da Fuat Avni denilen bir hesapta bunların paylaşıldığını söyledim durdum.

Fuat Avni, 'Fetullah Gülen özel istihbaratının adıdır.

Adam başbakanlıktan naklen bilgileri Pensilvanya’ya gönderiyor ama devlet bunları çözemedi. Çünkü bunlar, elektronik ortamda dünya çapında büyük teşkilatlanmışlardır. Bundan sonra yapacakları en büyük saldırı siper saldırıdır. Ekonomik, istihbarat ve askeri alanlara saldırı yapabilirler."

"FETÖ'CÜLERİN HANIMLARI

KARADULLAR GİBİ SALDIRILAR YAPABİLİR"

Çoraklı, FETÖ'cülerin boş durmayacağını daha tehlikeli saldırılar yapabileceğini, Çeçenlerin intihar eylemleri yapan "karadullarını" örnek vererek şunları anlattı:

"Bildiğiniz gibi Çeçenlerin dul kadınlar birliği vardır. Bunlara karadullar denir. Cezaevlerindeki FETÖ'cülerin stratejik evlilikler yaptıklarını biliyoruz. Bunların hanımları cemaatin militanlarıdır. Bunlarla Çeçenlerin karadullar birliği gibi kamikaze dalışlar yapabilir, suikastlar gerçekleştirebilirler.

Ayrıca şu anda 9’u general 216 subay firarda. Bunlar yetişmiş insanlar. Aynı şekilde siyasi suikastlar gerçekleştirebilirler. Savcılığa verdiğim ifade de 2 bin şirketin ismi var. Bunlarla ilgili bir işlem yapılmadı. Bu firmalar dış destekle ekonomik saldırılara imza atabilirler."

"HOCIA'NIN SIRLARI"

HOCIA adlı bir kitap yazdığını hatırlatan Çoraklı, Gülen'in CIA’ya çalıştığını kaydetti. Artık toplumda hiç kimsenin Gülen'e "hoca" dememesi gerektiğinin altını çizen Çoraklı, HOCIA'nın sırlarına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:

"Gülen, 1960'larda MİT Müsteşarı Fuat Doğu'nun adamı ve MİT'in kadrolu elemanı olan Yaşar Tunagür tarafından Diyanet'e yerleştirilmiştir. Sonra Fuat Doğu ile birlikte Yeşil Kuşak Projesi çerçevesinde konumlandırılmış bir adam. Sonra Özel Kuvvetler Komutanı Esat Keşafoğlu ve Albay Necip Taylan tarafından korunmuş kollanmış biri. Bunların ikisi de Sefarad Yahudilerinden. Gülen, Albay Necip Taylan'ın yanında askerliğini yapmış ve daha sonraki yıllarda özel olarak Edirne’ye tayin edilmiştir.

Gülen 'Benim Küçük Dünyam' isimli kitapta anne tarafının Şükrü Paşazadelere dayandığını söylüyor. Şükrü Paşazadeler de Sefarad Yahudilerindendir. Annesinin isminin Rabin olduğu iddia ediliyor. Bu hiç de yabana atılacak bir iddia değildir. Bu gösteriyor ki, gençlik yıllarından meşhur olana kadar hep Sefarad Yahudileri tarafından korunmuş, kollanmış.

HOCIA’da Gülen’in bir proje olduğunu belge ve bilgileriyle ortaya koyuyorum. Gülen’i anlamak istiyorsak, Yeşil Kuşak Projesi, Ilımlı İslam Projesi ve Büyük Ortadoğu Projesi’ni iyi okumak gerekiyor. FETÖ, magazinleştirilmeyecek kadar ciddi bir konudur. Bu yapı abartılacak kadar tehlikelidir."

"MÜSLÜMAN TÜRKLERİ, MÜSLÜMAN TÜRKLERE KIRDIRIYOR"

Erzurum'da Fetullah Gülen'in babasının söylediğine dair bir söylenti dolaştığını, bu söylentinin; "Öyle bir evlat yetiştiriyorum ki, ileride Ermenilerin intikamını Müslüman Türklerden alacak” şeklinde olduğunu anlatan Çoraklı, sözlerini şöyle tamamladı:

"Öyle deyip demediğini kesin bilmiyoruz. Ama bu 15 Temmuz'da yaşananları düşününce şunu görüyorum. Gülen, bu milletin parasıyla yetişen bu milletin evlatlarını, çocuklarını almış birer hain haline getirmiştir. Bu yöntemle, Müslüman Türkleri, yine Müslüman Türklere kırdırıyor. Bu korkunç bir durumdur." AA

 

Paralel yapının ‘Kainat İmamı’ Fetullah Gülen’in 1986 yılında Almanya’ya gitmek için talepte bulunduğu pasaport için Emniyete verdiği formda şok bir ayrıntı ortaya çıktı.

Pasaport İstek Formu dolduran Gülen, ‘Refia’ olarak bilinen annesinin ismini ‘Rabin’ olarak beyan etmiş. 24 Mart 1986 tarihli formda 5 yıllık turistik bir seyahat için Almanya’ya gideceğini beyan eden Gülen mesleğini de ‘matbaacı’ olarak bildirmiş.

‘Ramiz’ olan babasının ismi forma düzgün bir şekilde işlenen Gülen’in, annesinin isminin ‘Rabin’ olarak beyan edilmesi, Gülen’in anne tarafının İspanya göçmeni Yahudi bir aileye mensup oldukları yönündeki iddiaları akla getirdi.

AÇIKLAMA BEKLENİYOR

Pasaport İstek Formu gibi belgelerde hata ihtimalinin sıfır olduğunu belirten uzmanlar, ‘Rabin’ ismine dair beyanın ne gibi bir açıklamasının bulunduğunun tek yanıtının Gülen’de olduğuna işaret ediyorlar.

 


NİHAT GENÇ HAİNLERİ AÇIKLIYOR

15 Temmuz sonrası ezberler bozulur umuduyla yazılar yazdık, yanılmışız, kafa aynı kafa yoluna devam ediyor.

Ekranlardan yandaşları izliyoruz, 15 Temmuz’u hazırlayan zehirli ideolojik dilleri, zırnık değişmemiş.

‘Hukuk’ kelimesini her duyduklarında ‘Kemalistler’ diye saldırıya geçiyorlar.

İslamcı ideoloji ‘hukuk’ kelimesini ‘Kemalist’ diye kodladı ve bugünkü felaketlerin önünü açtı.

Konuşmacı, Fetö hakkında şu tarihte soruşturma açıldı, diyor, yandaş kudurmuşa lafını bölüyor: ‘Kemalistler’ diye kin kusmaya başlıyor.

Konuşmacı, zamanında hukuki soruşturma, mahkeme, tahkikat, rapor, hazırlandı, diyor, yandaş ‘Kemalistler.!’ diye hücuma geçiyor. 

Konuşmacılar ne zaman ‘Hukuk’ dese karşısındaki Hukuk’u Kemalizm’le kodlayan bir kafa.

EY AKP’LİLER YETSİN ARTIK

İslamcı ideoloji ilk günden beri ‘Hukuk’ adına yapılan ne varsa ‘Kemalizm’ diye kodlayıp, Hukuk’u töhmet altında bırakıp Hukuk’un geniş kitleler karşısında güvensizlikle kolunun kanadının kırılmasının önünü açtı.

Ve Hukuk’u Kemalizm’le kodlayarak ‘Derin Devlete, Hukuk’u Kemalizm’le kodlayarak mağduriyetlerine, Hukuk’u Kemalizm’le kodlayarak sinsi dini faaliyetlerin devlet içinde örgütlenmesinin önünü açtılar.

Ey ekranlarda İslamcılık şovu yapan AKP’liler, yetsin artık, Hukuk’u Kemalizm’le kodlamayı bırakın.

 Dönün geriye, bugünlere nasıl geldik, Fetö’yle ilgili bir rapor mu hazırlanıyor, ‘vay Kemalistler dindarları temizliyor, Kemalistler dine karşı, Kemalistler Müslüman istemiyor’ diye hücuma geçtiniz.

Kimdir bu ‘Kemalistler’, lütfen adlarını söyler misiniz, hukuk adına çalışan hukuk adına soruşturma yapan herkesi geçmişten 15 Temmuz’a kadar ‘Din Düşmanı Kemalist’ diye kodlayarak geldiğiniz yer işte ortada.

Türkiye’ye karşı yapılan bu kırk yıllık operasyonun ilk ayağı en büyük parçası, Hukuk’u Kemalist diye kodlamak ve İslamcı ve liberal yazarlarla otuz yıl ekranlarda ‘Hukuk Kurumlarını’ Kemalist diye yargılayıp Hukuk’u çaresiz işlevsiz hale getirmektir.

Türkiye’ye kast eden hainler ve bu hainlerin yardakçıları: ‘Hukuk’u Kemalist bir ideolojinin karanlık vahşi eylemleri gibi lanse eden propaganda edenlerin ta kendileridir.

Belanızı buldunuz, hala hukuk kelimesini duyunca kırmızı görmüş boğa gibi salyalarla öfkeyle vay Kemalistler diye hücuma geçiyorsunuz.

Sizin için imkânsız bir şey istiyorum ama elimden başka bir şey de gelmiyor, bu kodlamadan vazgeçin, dilinizi değiştirin, hukuk Hukuk’tur.

Kendine Kemalist diyenlerin sizden çok önce devletin en temel yapı taşı olarak ‘Hukuk’u ve liyakati dillendirmesinden de ders çıkartın, gocunmayın, üstünüze alınmayın, siz de ‘Hukuk’ deyin, toplumdaki bütün siyasi yapılar da ‘Hukuk’ demeyi öğrensin. Bir iktidar partisi olarak hala ‘Hukuk’ denince niye aklınıza ‘Kemalist’ geliyor.?

BELANIZI BULDUNUZ

İslamcılar ve hain liberaller devleti çökertmek için ideolojik bir kurnazlıkla otuz uzun yıl ‘Hukuk’u yıpratmak için müthiş bir beyin yıkamaya, siyaset biliminin ve devletin en temel kavramlarını parçalamaya işte böyle başladılar, kim ‘hukuk’ diyorsa ‘Vay Kemalistler’ diye hücuma geç, alaya al, dalganı geç, mahkûm et, tutukla!

Başardınız mı, başardınız, belanızı buldunuz mu, buldunuz, hala niye ‘hukuk’ denince kudurup saldırıya geçiyorsunuz.?

Çağdaş Hukuk’u Kemalistler mi icat etti Atatürk mü keşfetti, sadece bir toplumun modern dünyada yaşayabilmesi için herkesin karşısında eşit olduğu Hukuk’u siyasi yaşamımıza soktular.

Neden, şeriat yasalarına karşı, İslamcılar doğdukları ilk günden beri modern Hukuk’u neden eleştiriyor istemiyor, batılı ve beşeri bir düzen olduğu için. Hangi düzeni istiyorlar, Allah’ın yasalarıyla ilahi bir düzen.

İslamcılar doğdukları ilk günden beri ilahi yasalarla yönetilmek istemediler mi, bunun için modern Hukuk’la dalga geçmediler mi.?

Ve bu devleti ele geçirmenin ilk büyük operasyonu için liberalleri ve batılı işbirlikçileriyle el ele devleti yıpratmak için ‘hukuk’ kurumlarına karşı saldırıya geçmedi mi.?

Ve bu saldırıda hukuk kelimesini Kemalist diye kodlayıp, Kemalizm’i vahşi faşist bir diktatörlük olarak lanse etmedi mi.?

Ve bu belaların hepsi işte bu ideolojik kodlamalar ideolojik saldırılar ideolojik hesaplaşmalar yüzünden gelmedi mi.?

Bugün hiç biriniz ekranlarda devleti ilahi yasalarla yönetelim diyemiyorsunuz, belki hala takıyye içindesiniz, bu toplum size nasıl güvenecek.?

Vesayet deyip orduyu Fetö’ye teslim ettiniz şimdi akıllanıp liyakat diyen de sizsiniz, şimdi o liyakat laflarını ağızlarından duyunca, bizler de kalkıp ‘vay Kemalizm’e dönmüş dinciler mi diyelim sizlere.

FETÖCÜ HAİNLER BİR ŞEKİLDE YAKAYI ELE VERDİ

Kardeşlerim, sadece bizler değil bütün dünyalılar bir devletin en kılcal ve en hayati damarlarına kadar nasıl sızıldığının şaşkınlığını yaşıyor.

Batılılar kendi bürokratik kadrolarına bir delinin bir Mesih’in asla sızıp içerden yükselemeyeceğini, çünkü sicilleriyle bu sızmayı ilk üç yılında yakalayabileceklerini söylerler.

Şöyle, bir devlet dairesinde bir adamın gizli bir niyeti var mı, bu adam bir şizofren mi, ajan mı, bu adam gizli bir örgüt üyesi mi, işte bütün bunlar mesleğinin ilk üç yılında izlenir, gözlenir, dairedeki arkadaşları ve tavırları davranışları gözlenip dinlenip rapor edilip ‘siciline işlenir’.

Bürokrasi ‘Sicille’ kendini hainlere karşı korur.

Öteden beri ülkemiz bürokrasisi ne zaman sızmış şaibesiyle birinin sicilini takip etse, hain liberaller ve İslamcılar koro halinde, vay namaz kılan istemiyorlar, vay, pantolon izlerine bakıp namaz kılıp kılmadığını inceliyorlar, vay dindar istemiyorlar, vay, bu milletin dinine karşılar, diye otuz yıl hücuma geçenleri ne zaman unuttunuz.?

Bu ‘vay dine karşılar dindar istemiyorlar’ feryatlarını mağdur edebiyatıyla bu mağdurluktan ideoloji ve sonra siyasi bir parti ve bu istismarla yüzde elli oy alanları ne çabuk unuttuk.?

Hukuk ne zaman işini yapmaya çalışsa ‘vay dindarları istemiyorlar’ diye diye bugüne geldik, bir devlet olarak bürokrasi olarak dünyaya rezil olduk, devletin elindeki emniyet ve ordu tıka basa hainlerle ajanlarla dolduruldu, öyle böyle değil, devlet içine yerleşmiş yüzbinlerce hainden söz ediyoruz.

Bir genelkurmay başkanını içeri atıp 250 sene hapis cezası vermişler, bir genelkurmay başkanını gırtlağından boğup derdest edip esir almışlar, sen hala ne konuşuyorsun.?

Hukuk’un tahkikatın raporların incelemenin soruşturmanın sızmadığı yere Kimler Sızmış gördünüz.!

Fetöcü hainler bir şekilde yakayı ele verdi ve tek tek temizleniyor, ama sizin o kodlanmış kafanız ve o ideolojik şartlanmışlıklarınız ve kudurmuş salyalarınız hala ekranlarda hala iktidarda.!

VE SONUNDA AMERİKA EMRİYLE...

Sevgili İslamcı ya da muhafazakâr ailelerde büyümüş gençler, abilerinizin bu kafasını değiştirmek mümkün değil, kaosun ve işgalin kıyısından döndük hala akıllanmamışlar.

Bilmem sizler de bu kudurmuşlara benzerseniz bu toplumun hali nice olur.?

Gelin sil baştan devlet dersimize çalışalım.

Bir ormanda bir ağaç çatırtılarla devrilir.?

Çatırtıyı duyan kimse yoksa o ses hiç çıkmamış mıdır, başlangıç için güzel bir soru.!

Hadi başlayalım, çatırtısını duymazsanız kimse görmez ağaç devrilir, ağaç çürür kurtçuklara mantarlara örümceklere yuva olur ve hızla diğer ağaçlara bulaşır ve çürütür.

Çürüyerek içinden yok olmuş bir orman karşısında nasıl bir ders çıkartmalıyız.?

Mesela, alt kademe bir yönetici, şöyle cevap verir, orman bekçisi düzenli olarak ormanı incelemeli, bu yüzden ağaç devrilmeden bekçi görevlendirmeliyim.

Mesela, üst bürokrat şöyle cevap verir, fırtına mevsimi başlamadan idareyi uyarmalıyım.

Mesela, siyasetçi şöyle düşünür, rüzgârlara karşı uyanık olmalı tedbir almalıyız.

Mesela, devlet denetçileri müfettişleri şöyle düşünür, idare bekçiler görevini yapıyor mu, bakmalıyım.

Mesela, bir yazar şöyle düşünür, köyleri dolaşmalı ormanları görmeli anlatmalı ve ahaliye sormalı, ormanda bir başıbozukluk var mı, halkın duyarlılığı ne ölçüde.?

Mesela bir şair şöyle düşünür, ağaç ve tabiat sevgisini dile getirirsem insanlar toplum ve idareciler ormanlar konusunda daha duyarlı hale gelir.

Sorumuzu yeterince açtık, şimdi, iş işten geçti ve orman tümüyle çürüdü, iktidar medya hepimiz panik içinde şaşırmış haldeyiz ve incelemeye sorumluları bulmaya çalışıyoruz.

Önce en alt düzeydeki idareciyi kıskıvrak yakaladık, ne yapmış, Mesihliğine inanmış şeyhinin tırnak parçalarını bu dünyanın ve öte dünyanın en kutsal eşyaları gibi mendiline dizmiş.

Sonra üst düzey bürokratı kıskıvrak yakaladık, orman çürürken ne yapmış, mehdiliğine inanmış şeyhinin saç tellerinden bir tanesini alabilmek için pensilvanya’ya gitmiş, şeyhinin yemek sonrası ağzını sildiği kâğıt peçeteyi dualar okuyarak ağzına atıp dünyanın en leziz tatlısı gibi yemiş.

Orman çürüdükten sonra siyasetçiyi kıskıvrak yakaladık, siyasetçinin kırk yıldır gizlendiğini, örgüt üyeleriyle gizlice yazıştığını, halkın esnafın dükkânını basıp himmet topladığını, vermeyen olursa savcıları harekete geçirip hapse tıktırdığını gördük. Ve siyasetçi itiraflarında, şeyhinin dünyayı kurtaracağını, şeyhinin mehdi Mesih olduğuna her gece peygamberle istişare yaptığına ve bu dünyada ve öbür dünyada eşi benzeri olmadığını söylüyor.

İtiraflarında ayrıca ormandaki bekçilerin çoğuna iftira atıp görevden uzaklaştırdığını yerine imtihan sorularını çalıp kendi adamlarını yerleştirdiğini.

Ayrıca ormandaki ağaçları zamanında Kemalistler diktiği için hepsini kaçak olarak kesip kerestecilere sattığını, parasını örgütün ağbisine teslim ettiğini.

Ve sonunda Amerika emriyle, son gün Akıncılar Üssüne gidip savaş uçakları ve tanklar ve helikopterlerle ülkeyi işgale kalkıştıklarını, söylüyor.

Bir ağacın çürümesiyle şeyhin tırnakları arasında nasıl bir bağlantı var.?

GERÇEK ‘HAİNLERİ’ AÇIKLIYORUM

Devlet dersimize başlayalım:

Oysa ‘orman bekçisi’ görevini yapsaydı bütün bu belalar ve tuhaflıklar ve kudurmuşluklar ve ajanlıklar ve ihanetler ve haşhaşiler başımıza gelmeyecekti?

Orman bekçisine iftira edilip görevden alınırken, medya ve iktidar ve yandaşlar, bu bekçi var ya, dine karşı Müslümanlığa karşı, bu bekçi var ya, ormanı yakacaktı, ülkeyi batıracaktı, diye on yıllarca sallamışsınız.

Şimdi, gazetelerde medyada ormanın çürümesini şöyle konuşuyoruz:

‘Bunu yapanlar Hasan Sabbah’ın haşhaşileri’.

‘Bunu yapanlar Opus Dei’

‘Bunu yapan İllimunati.!’

‘Bunu yapan ‘tapınak şövalyeleri’

‘Bunu yapan Haç Örgütü.’

Muhafazakâr kardeşlerim, ben de diyorum ki, bunu yapan ‘bekçidir’, bekçiyi görevden alandır, bekçinin raporunu sümen altı eden amiridir.

Ey muhafazakâr kardeşlerim, devlet gözlerimiz önünde çürüyüp başımıza tarihin en büyük felaketleri geldiği bugünlerde, devlet olmanın ilk dersi: gerçek ‘hainleri’ açıklıyorum.

Bir. Hukuk kelimesini ‘kemalizmle’ kodlayıp ideolojik mağdurluk oy sandık siyaset hesabı yapıp bekçiyi militarist faşist diktatör din düşmanı ilan edenler!

İki. Siz gençlerin kafasını İllimunati, tapınak şövalyeleri ile gargaraya bulantıya getirenler.

Üç… ‘Bekçi’nin rolünü ya yok sayan ya abartıp özgürlük ve demokrasi düşmanı ilan edenler!

Orman bekçisini derin devletin faşist Kemalist diktatörlüğüyle itham edip görevden alanlar.

İşbu satırları yazdığım bu saatlerde, ülkemde sağcı solcu İslamcı hiç kimse ‘bekçi’ niye yok diye sormuyor.

İşbu satırları yazdığıma bu saatlerde ülkemin bütün ekranları suçluyu: Opus Dei, Haç Örgütü, Hasan Sabbah’a ve Kemalist faşist diktatörlüğün din düşmanlığın üzerine yıkmış durumda.

Bu felaketleri yaşamamıza sebep, işbu kafadır.

İşbu felaketleri yaşamamıza sebep, basit sıradan bir bekçinin, gözetimin, denetimin, soruşturmanın, incelemenin, önemini hala anlamamış bu kafanındır.

İşbu felaketleri yaşamamıza sebep dünyayı kurtarmaya dünyaya nizam vermeye kalkmış bu kafa yüzünden koskoca devlet aygıtını içine ‘tek bir güvenilir bekçi’ bulup yerleştiremeyişimiz yüzünden.

Ve yüz yıllar sonra tarihçiler arkeologlar çürümüş ormana gittiklerinde, ormanda şeyhin tırnaklarını bulacak yorumlayacaklar, şeyhin kılını tüyünü sakalını bulup tarih yazacaklar ve yüzlerce yıl sonra dahi, tarihçiler, yahu bu ormanın bir bekçisi yok muydu, diye sormayacaklar.?

Çünkü yarınlara belge olarak kalacak bugün yazılıp çizilenlere ve konuşanlara bakarsak ‘bekçiyi’ konuşan bekçiyi dert eden, bekçiyi soruşturan, bekçiyi arayan hiç kimse yok.!

Çünkü artık şöyle düşünüyor yurdum İslamcısı ve yurdum insanı: ‘bu kadar büyük bir kalkışma bir bekçiyle olacak iş mi.?’

Bir bekçi vardı, ama bekçinin kimliğini Laz mı Kürt mü İslamcı diye otuz yıl tartıştık, bir bekçi vardı ama bekçinin vesayeti temsil ettiğine inandık, bir bekçi vardı, ama bekçinin faşist diktatörlüğün ormandaki derin ayağı olduğuna inandık ve çok geçmeden, şimdi de bu büyük felaketin ‘tapınak şövalyelerinin’ işi olduğuna inanıyoruz.

Hayır, genç muhafazakâr kardeşlerim, çıkın ve sorumlu bekçidir, deyin.

Çıkın ve kimseye kulak asmadan, basit, sıradan, mesaisi olan bir bekçi, işine bakan, rapor veren, amirini uyaran bir bekçi olmadığı için deyin.

Sağcı solcu İslamcı demeden bütün ormanı kardeş yurttaş bilen bir bekçi bulamadığımız için deyin.

Bütün ormanın sağcı solcu İslamcı demeden bu ülkenin hazinesi olduğuna inanan bir bekçi yetiştiremediğimiz için deyin.

Bütün ağaçların hepimizin ortak malı olduğuna inanmış bir bekçi bulamayışımız yüzünden deyin.

Ve bu ormanların ortak vatanımız olduğuna inanmış, bordrosu olan, sigortası olan, emekliliğine gün sayan, sıradan bir bekçiyi iki yüz üniversite yüz televizyonu ve seksen milyon nüfusu olan bir ülke niçin bulamamış deyin!

Bekçi’den başka her şeyi konuşan ülkemiz tımarhaneye dönüşmeden, çabucak acilen, sorumlu Kürt Laz Çerkez değil İslamcı mezhepçi Kemalist değin, sadece soyut kimliksiz, hepimizin vergisiyle işini sorumlulukla yapan bir bekçi, deyin.

Nihat Genç, Odatv.com, 13.08.2016 11:05

 

Ökkeş Bölükbaşı, Temmuz.2016 www.medyagunebakis.com/

http://www.medyagunebakis.com/haber_detay.asp?id=9032&menuid=66

 

 

Ökkeş Bölükbaşı, Temmuz.2016 www.medyagunebakis.com/

  

Diğer Haberler

  • HZ. MUHAMMED'İN HIRKASINA SÜRTÜLEN DESTİMALLER
  • ŞEYHİMİZ, ŞIHIMIZ ÇOK, FİLOZOFUMUZ YOK.!
  • BEYAZ KÜRTLERİN GİZLİ İKTİDARI
  • BÜYÜK YAHUDİ GÖÇÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ
  • 74 YILLIK FAİLİ MEÇHUL: NURİ KİLLİGİL PAŞA
  • BUGÜN GÜNLERDEN ÂŞIK VEYSEL
  • CHESTER PROJESİ, OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
  • BAD-EL HARAB-ÜL BASRA.! & BAD-EL HARAB-ÜL TÜRKİYE.!
  • YENİ İSRAİL DEVLETİ KARADENİZ’DE KURULUYOR.!
  • SELANİK’TE BİR EVİN HİKÂYESİ
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP