DARBE'DEN ÖNCE ABD'DE YAZILAN YAZILAR

Darbe Öncesinde ABD'de Yazılan Yazılar Dikkat Çekti 2016, Dünya Basında Türkiye İçin Darbe Senaryolarının Yazıldığı Bir Yıl Oldu.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

DARBE'DEN ÖNCE ABD'DE YAZILAN YAZILAR

Darbe Öncesinde ABD'de Yazılan Yazılar Dikkat Çekti

2016, Dünya Basında Türkiye İçin Darbe Senaryolarının Yazıldığı Bir Yıl Oldu.

15 Temmuz kalkışmasının yaklaşan ayak sesleri bu makaleler aracılığı ile duyuruldu...

İçerisinde bulunduğumuz 2016 senesi dış basında Türkiye için darbe senaryolarının ard arda ortaya döküldüğü bir yıl oldu, 15 Temmuz kalkışmasının yaklaşan ayak sesleri bu makaleler aracılığı ile duyurulurken, Odatv bu tip makaleleri tespit etmek ve Türkçeleştirerek okurları ile paylaşmanın önemini görerek hemen her günü kapsayan detaylı bir izleme sürecine yöneldi.

Dış basının belli başlı önemli kuruluşları ve eski istihbarat ajanlarının web sayfalarını izleme altına aldığımızda, bu makalelerin öylesine yazılmaktan fazlasını işaret ettikleri şüphesine kapıldık.

Bugün dönüp de geriye baktığımızda, çevirdiğimiz makalelerde yer alan detaylı bilgileri görmek bizi şaşırtıyor. Önce Amerikan sonra Türk kamuoyunu olası bir darbeye karşı hazırlama görevini üstlenmişçesine kaleme alınan bu makalelerin bir diğer ortak özelliklerinin de hedef şaşırtmak üzerine inşa edildiğine tanık oluyoruz. Makaleleri yazanlar, her nedense darbe kalkışmasının orduda bulunan ''Kemalist askerler'' tarafından hayata geçirileceğine dair ''öngörülerde'' bulunurlarken, Gülen Cemaati'ne adeta masum bir portre çiziyorlardı. Geçtiğimiz aylar boyunca yaklaşmakta olan kalkışmanın işaretlerini taşıyan o makaleleri Odatv okuru için tekrar inceledik.

ZEYNALOV SAYIYI 50 BİN VERDİ

Bu makalelerin ilki, 12.12.2015 tarihinde, Odatv'de 'Cemaat mensuplarına kaçma talimatını kim verdi' başlığıyla yayınlanan, Cemaat üyesi olduğu bilinen Mahir Zeynalov imzalı, Hizmet News adlı web sayfasında yayınlanan yazı olsa gerek.

''50.000'e yakın Gülen sempatizanı benzer suçlamalar ve baskılar altına alınıyor ve çeşitli cezalara maruz kalarak ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmaya çalışılıyorlar.'' Mahir Zeynalov

Zeynalov'un vermekte olduğu sayı oldukça dikkat çekici, 50.000 civarı Gülen mensubunun baskı altında olduğunu bildiren Zeylanov'un verdiği sayı ile günümüzde kalkışmanın ardından yaşananlar ile doğrudan ya da dolaylı bağlantı içerisinde oldukları iddia edilerek tutuklanan -ya da görevlerinden uzaklaştırılan- ve Cemaat mensubu oldukları iddia edilen kişilerin sayısı neredeyse örtüşüyor. Yazı aynı zamanda Gülen'in taraftarlarına ''Türkiye'yi terk edin'' çağrısında bulunduğunu iddia ediyordu.

ŞUBAT’TA DARBE YAZISI

Darbeyi doğrudan haber veren ilk makale 24 Şubat 2016 tarihinde, Counterpunch adlı sitede Mike Whitney imzası ile yayınlanmış, Odatv bu makaleyi Türkçeleştirerek okurları ile paylaşmıştı.

Bakın o makalede neler söyleniyor.

''Counterpunch'tan Mike Whitney'in 24 Şubat 2016 tarihli makalesi; ''Türkiye'nin olası bir Suriye harekâtı zaten taraflara ayrışmış bulunan ülke içinde ciddi boyutta bir tepki ortaya çıkarabilir ve bu durum Erdoğan'ın gücünde ciddi bir azalmaya neden olabilir. MİT ve TSK içerisinde ajanları bulunan ABD ise bu durumdan faydalanabilir. Bütünüyle tarafsız bir yaklaşım ile sosyal bir hareketi kışkırtmak dahi  rengi önceden belli olan bir devrimi ateşleyerek sorun çıkarıcı Erdoğan, Washington'dan yönetilen bir darbe ile etkisiz hale getirilebilir.

Benzer bir oyunu daha önce Kiev'de CIA eliyle gerçekleştirilirken izlemiştik.

Gözünde canlandırması zor değil, Obama gizlice Erdoğan'a yeşil ışık yaktı ve altındaki halıyı çekmeden önce askerlerini Suriye'ye sokmasını bekleyecek. Benzer bir sahtekârlık örneği 1990'da Amerikan elçisi Irak'a gittiğinde gerçekleşmişti. April Glaspie, Saddam'ın Kuveyt'e girmesine onay vermişti. Irak ordusu hedeflerine henüz ulaştığı anda ABD kendi ordusunu devreye sokarak Çöl Fırtınası Operasyonu adı altında büyük ölçekli bir karşı askeri operasyon başlatmıştı.''

Bir dönüm noktası olarak tanımlayabileceğimiz bu makale ardı sıra gelecek bir dizi benzer yazının ilki olma özelliği taşıyor ve TSK ve MİT içerisinde bulunan ''ABD ajanları'' üzerinden bir darbe harekâtına girişilebileceğinin işaretini veriyor.

2 BÜYÜKELÇİNİN MAKALELERİ

Geçtiğimiz günlerde ABD Genel Kurmay Başkanı, Türk ordusu içerisindeki muhataplarının tutuklandıklarını söylerken Mike Whitney'in sözleri daha da anlamlı bir hal alıyor. Kalkışmanın ardından ABD'nin olduğu, bu sebeple Washington'ın olayların ilk saatlerinde, neler olacağını görmek için, tepki vermekte geciktiğinden kuşku duymak için geçerli sebepler artıyor.

Bu yazıların içeriklerindeki tehditler ve korku salma politikası her seferinde şiddetini arttıran nitelikteydi.   Mort Abramowitz ve Eric Edelman tarafından Washington Post'ta yer alan makale; ''Erdoğan Ya Refom Yapmalı Ya Da İstifa Etmeli'' başlığı ile okurlara sunulmuş, içeriğinde Erdoğan'a açıkça tehditler savurulduğuna şaşkınlık içerisinde tanık olmuştuk.

''Açıkçası, Erdoğan'ın varlığı söz konusuyken demokrasinin gelişmesine imkân yok. AKP'nin gerçekleştirdiği reformlar, sistematik bir kötüye kullanımın, temel hak ve hürriyetlerin çiğnenmesinin önünü açmış görünüyor.''

''Bizim güçlü bir şekilde inandığımız, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye'nin mümkün olduğudur. Fakat bu durum ancak hükümetin kararlı tutumu ile mümkün olabilecektir. Eğer Erdoğan başta söylediğimiz gibi Türkiye'nin parlak bir geleceğe sahip olduğu konusunda aynı fikri koruyorsa, o halde bunun gerçekleşmesi için ya şimdiki tutumundan uzaklaşacağı tipte bir reform gerçekleştirmeli ya da istifa etmelidir.''

FETHULLAH GÜLEN RAPORU

Bir diğer önemli işaret,  ABD Dışişleri Bakanlığı’nın hazırlayıp paylaştığı  2015 İnsan Hakları Raporu oldu. Bu rapor son derece yalın ve sert ifadeler ile donatılmış, içeriğinde uzun uzadıya Fethullah Gülen Cemaati mensuplarının Türkiye'de maruz kaldıkları sert tepkiye dikkat çeker ve eleştirir nitelikteydi. İşte o rapordan bir paragraf...

''ABD Dışişleri Bakanlığı’nın hazırlayıp paylaştığı  2015 İnsan Hakları Raporu’nda Fethullah Gülen Cemaati bağlantılı şirketlere ve kamu çalışanlarına karşı hükümet cephesinden gelen baskılar önemli bir yer teşkil ediyor. En dikkat çekici kısım ise paralel devlet-yapı tanımlamalarının tırnak içerisine alınması ve hemen öncesinde ya da sonrasında ''iddia edildiği kadar'' ifadelerine yer verilmesi olsa gerek. Bu durum raporu kaleme alanların ''paralel devlet'' tanımını gerçekçi bulmadıkları şeklinde özetlenebilir, bir diğer dikkat çekici husus ise, Gülencilere karşı başlatılan savaşın asıl sebebinin hükümetin önde gelenlerinin ve Erdoğan ile ailesinin bazı üyelerinin karıştıkları iddia edilen yolsuzluk davası nedeniyle hayata geçirildiğinin bilhassa belirtilmiş olması.''

AMERİKA ANKARA'DAKİ ADAMINI KAYBETTİ

Bir sonraki makale, Foreignpolicy'de John Hudson imzasıyla yayınlanmış ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun görevden alınmasını şu sözlerle yorumlamıştı: Amerika Ankara’daki adamını kaybetti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Washington'ın IŞİD ile mücadelesinde sahne arkasındaki müttefikiydi. Peki şimdi ne olacak.?  John Hudson, Foreignpolicy.com

TÜRK ORDUSU YENİDEN YÜKSELİŞTE

Sonrasında darbe söylentileri iyice ortalığa saçılmaya başlıyor, Dion Nissenbaum bakın neler yazıyordu...

''Türk Ordusu'nun etkisi yeniden yükselişte,''

''Türk Ordusu'nun etkisi yeniden yükselişte, geçmişte sivil liderleri koltuklarından eden güç şimdilerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye'de hareketlerine ve ülke içerisinde Kürt isyancılara karşı olan hareketleri çerçevesinde yeniden şekilleniyor.

ABD'li bir yetkili bu konuda şöyle söylüyor, ABD ve Türkiye'nin orduları arasındaki ilişki geleneksel anlamda her zaman güçlü olmuştur. Şimdi ise muhtemelen her zaman olduğundan daha güçlüdür.''

ORDUNUN KİN BESLEMEK İÇİN SEBEBİ VAR

Hemen ardından Foreignaffairs.com'da ''Türkiye'nin Sonraki Askeri Darbesi'' başlığı ile yayınlanan bir diğer makale, gerçekleşmesi olası bir darbenin kaynağının ''Kemalist askerler'' olacağını iddia ediyordu...

''Ordunun kin beslemek için sebepleri bulunuyor.

Erdoğan açıkça bu jestlerin orduyu istediği çizgide tutacağına bahse girer gibi görünüyor, fakat aslında ateşle oynuyor; ordunun bir fırsat görmesi durumunda politik süreçlere müdahil olmaya yönelik davranarak eski doğasına geri döneceğine dair korkuları olanlar da yok değil. Gerçekte, ordu zayıf düşmüş olabilir fakat oyunun bütünüyle dışında kaldığını da söyleyemeyiz. Kesinlikle hatırı sayılır ölçüde kurumsal bir özerkliği elinde bulunduruyor. Kemalizm, cumhuriyetin kurucu ideolojisi olduğu kadar İslamcılık ve ayrılıkçı Kürtlere karşı da bir siper görevi gördüğü gibi, askeri yüksekokulların ve akademilerinin mevcut müfredatının çekirdeğini oluşturmaya devam ediyor.

Erdoğan orduya karşı aldığı gardının düşmesine izin vermeyecektir. Türkiye'nin kırsal alandaki paramiliter polis gücü olan Jandarma Genel Komutanlığı'nı hükümetin Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ayırarak İç İşleri Bakanlığı'na bağlama girişimi Jandarma rütbelerini AKP destekçileri ile doldurarak orduya denk bir alternatif güç yaratma gayretinin bir parçasıydı. Fakat nihayetinde Kürt sorunu sadece bu evliliğin gelecekteki durumunu değil, aynı zamanda ordunun Türk siyaseti üzerindeki rolünü de belirleyecektir. ''

ER YA DA GEÇ HESAPLAŞMA OLACAK

En şiddet dolu ve alenen tehditler savuran yazı ise Foreignpolicy.com'da yayınlanmış, John Hannah tarafından kaleme alınmış, kendisi eski başkan yardımcısı Dick Chenney'in ulusal güvenlik danışmanı olan Hannah, ABD ile Erdoğan arasında ''er ya da geç'' bir hesaplaşma gününün yakın olduğu ''kehanetinde'' bulunurken, Erdoğan sorununun daha fazla büyümeden ABD tarafından çözülmesi gerektiği belirtilmişti.

İşte o makaleden bazı kısımlar...

''Houston, bir sorun çıktı. Ciddi bir sorun. Türkiye yavaş yavaş ama engel olunamaz bir şekilde uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. İşaretler gerçekten kötü. Despotluk. Terörizm. İç savaş. Ufukta, "müflis devlet" ve "zorla bölünme" gibi senaryolar görünüyor. 
ABD'li politikacıların, ne kadar tercih etmeseler de, şu soruyla boğuşmak zorunda kalacakları gün yaklaşıyor olabilir: Yoldan çıkan bir NATO müttefiki ile nasıl başa çıkılır? ''

''Türkiye'nin Erdoğan sorunu, yıllardır inşa halinde. ABD yetkilileri, yıllardır sorunun korktukları kadar kötü olmadığını ya da meselenin kendi kendine hallolacağını ve böylelikle yeryüzündeki en önemli jeo-stratejik toprakların bir bölümü üzerine kurulu eski bir müttefik hakkında zor kararlar alma durumuyla karşı karşıya kalmaktan kurtulacaklarını umdular. Ancak ihtiyat galip gelmedi. Tersine, Erdoğan Problemi giderek kötüleşiyor, metastas yapıyor (yayılıyor), ve ABD ÇIKARLARI için büyük tehlikeler yaratmaya devam ediyor. Er ya da geç bir hesaplaşma günü yaşanması ihtimal dâhilinde. ABD, zararlarını azaltma hazırlıklarına şimdiden başlamalı.''

Liste böyle uzayıp gidiyor…

Tüm bu makaleleri okumuş olsaydınız eğer, darbe girişimi sizi şaşırtır mıydı? Peki ya darbenin ardında Cemaat ve ABD ortaklığı olduğuna dair kuşkunuz kalır mıydı.?

Şıvan Okçuoğlu - Odatv.com

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Temmuz.2016 – okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,-okkesb@gmail.com,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Temmuz.2016 – okkesb61@gmail.com,

 

OHAL KARARLARI NASIL İPTAL OLUR

Düzenlemeler Anayasa Mahkemesi'nin b içtihatları nedeniyle KHK ile değil kanunla yapılmalıdır...

Arkasındaki ABD desteği konusunda hiç şüphe duymadığımız FETÖ tarafından 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilen, Anayasal düzenimiz ile ulusal egemenliğimizi, bağımsızlığımızı ve bütünlüğümüzü hedef alan darbe girişimi, Türk devleti ve milletinin ortak karşı duruşuyla bastırılmış, ülkemiz büyük bir badireyi atlatmıştır.

Ardından bu terör örgütünün devlet ve toplum içinden temizlenmesi amacıyla acil tedbirler alınmaya başlanmıştır.

Anayasal düzenimizi hedef alan bu darbeye kalkışan örgüte karşı yapılacak mücadelenin Anayasal düzenin kuralları içinde yürütülmesi, mücadelenin sonuç alması için büyük önem taşımaktadır. Adalet anlayışı, Türk Milletinin adeta genlerine işlemiş bir kültür unsuru olmasının yanı sıra tarih boyunca Türk Devletlerini ayakta tutan en önemli ilke olmuştur.

Bu ilke, günümüzde de “adalet anlayışı” ve “hukuk devleti” kavramları ile Anayasamızın 2. maddesinde yer almaktadır.

Bu çerçevede 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında çıkarılan ve çıkarılacak olan kanun hükmünde kararnamelerin yargısal denetimlerinin mümkün olup olmadığı, mümkünse bu denetimin sınırları konusunda Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarından örnekler vererek açıklama yapma gereği duyuyoruz.

ANAYASA MAHKEMESİNİN YARGISAL DENETİMİNDEN GEÇECEKTİR.

Anayasa’nın 148. Maddesinin ilk fıkrası, olağanüstü hal ve sıkıyönetim kanun hükmünde kararnamelerinin yargısal denetim yolunu kapatmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi, Anayasanın bu yasağını 10 Ocak 1991 ve 3 Temmuz 1991 tarihli kararlarıyla büyük ölçüde aşmıştır. Türk hukuk doktrininin çoğunluğu da Anayasa Mahkemesinin bu içtihadını desteklemektedir.

Şu durumda 20.7.2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, eğer ana muhalefet partisi meclis grubu veya 110 milletvekili bu yöne başvuruda bulunurlarsa, Anayasa Mahkemesinin  yargısal denetiminden geçecektir.

Aynı şekilde hakkında KHK ile doğrudan işlem tesis edilen kişilerin de bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmaları mümkün olacaktır.

Anayasa Mahkemesinin 10 Ocak 1991 tarih ve 1990/25 E. ve 1991/1 K. sayılı kararı ile 3 Temmuz 1991 tarih ve 1991/6 E. ve 1991/20 K. sayılı kararlarının bugünü de ilgilendiren bölümlerinin geniş bir özeti aşağıda sunulmaktadır.

Bu kararların tam metinlerine şu bağlantılardan ulaşmak mümkündür:

1- http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/b1077894-6c60-4143-b866-5918178b684e?excludeGerekce=False&wordsOnly=False

2- http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/b63623ef-1e8b-45d2-9641-26075a2496f5?excludeGerekce=False&wordsOnly=False

Bu iki kararda da ortak olan ve bugünlerde çıkarılan 667, 668 ve 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameleri de yakından ilgilendiren ilkeler Anayasa Mahkemesince şöyle belirlenmiştir:

1- Olağanüstü halin gerekli kılmadığı konuların olağanüstü hal KHK'leriyle düzenlenmesi olanaksızdır.

2- Olağanüstü halin sona ermesine karşın, olağanüstü hal KHK'sindeki kuralların uygulanmasının devam etmesi olanaksızdır. 

Bu nedenle, olağanüstü hal KHK'leri ile yasalarda değişiklik yapılamaz.

Yukarıda künyelerini verdiğimiz kararlarında Anayasa Mahkemesi şunları belirtmektedir:

Olağanüstü hallerde Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasına göre çıkarılabilecek KHK'lerde konu sınırlaması yoktur. Ancak bu, olağanüstü KHK'lerin düzenleme alanının sınırsız olduğu anlamında değildir. Bu tür KHK'lerin düzenleme alanları, Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü ve 122. maddesinin ikinci fıkraları gereğince "olağanüstü halin veya sıkıyönetim halini gerekli kıldığı konular"la sınırlıdır.

Olağanüstü halin gerekli kılmadığı konuların olağanüstü hal KHK'leriyle düzenlenmesi olanaksızdır. 

Olağanüstü halin gerekli kıldığı konular, olağanüstü halin neden ve amaç öğeleriyle sınırlıdır. İlân edilmiş olan olağanüstü halin nedeni, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin bozulmasıdır. Olağanüstü halin amacı, neden öğesiyle kaynaşmış bir durumdadır. Başka bir anlatımla, olağanüstü halin varlığını gerektiren nedenler saptandığında amaç öğesi de gerçekleşmiş demektir. Şu durumda olağanüstü hal KHK'lerinin "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" olağanüstü halin amacı ve nedenleriyle sınırlı çıkarılmaları gerekir.

Anayasa'nın 148. maddesinin biçim ve öz yönünden Anayasa'ya uygunluk denetimi dışında tuttuğu KHK'ler "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" çıkartılan KHK'lerdir. Anayasa Mahkemesi'nin çıkartılan bir olağanüstü hal KHK'sinin bu niteliği taşıyıp taşımadığını belirlemesi ve eğer bu niteliği taşımıyorsa uygunluk denetimini yapması zorunludur.

BU NEDENLE, OLAĞANÜSTÜ HAL KHK'LERİ İLE YASALARDA DEĞİŞİKLİK YAPILAMAZ

Olağanüstü yönetimler belirli bir süreyle de sınırlıdırlar. Her iki olağanüstü hal (m. 119, m. 120) ile sıkıyönetim (m. 122) Bakanlar Kurulu'nca en fazla altı ay süreli ilân edilebilir. TBMM, olağanüstü hal ile sıkıyönetim sürelerini değiştirebileceği gibi Bakanlar Kurulu'nun istemi üzerine her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Olağanüstü Hal Yasası ile Sıkıyönetim Yasası, olağanüstü halin veya sıkıyönetimin ilân edildiği bölge veya bölgelerde olağanüstü halin veya sıkıyönetimin devamı süresince uygulanırlar.

Bu hallerin kaldırılmasına karar verildiğinde bu yasaların o bölge veya bölgelerde uygulamaları sona erer. Olağanüstü halin veya sıkıyönetimin, gerekli kıldığı konularda çıkartılan KHK'ler, bu hallerin ilan edildiği bölgelerde ve ancak bunların devamı süresince uygulanabilirler. Olağanüstü halin sona ermesine karşın, olağanüstü hal KHK'sindeki kuralların uygulanmasının devam etmesi olanaksızdır. 

Bu nedenle, olağanüstü hal KHK'leri ile yasalarda değişiklik yapılamaz.

Olağanüstü hal KHK'leri ile getirilen kuralların olağanüstü hal bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da uygulanmalarının devamı isteniyorsa bu konudaki düzenlemenin yasa ile yapılması zorunludur.

Çünkü olağanüstü hal bölgesi veya bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da uygulanmalarına devam edilmesi istenilen kuralların içerdiği konular "olağanüstü halin gerekli kıldığı konular" olamazlar.

Olağanüstü hal KHK'si çıkarma yetkisi olağanüstü hal süresiyle sınırlıdır.

KHK ile getirilen kuralların nasıl olağanüstü hal öncesine uygulanmaları olanaksız ise olağanüstü hal sonrasında da uygulanmaları veya başka bir zamanda veya yerde olağanüstü hal ilânı durumunda uygulanmak üzere geçerliklerini korumaları olanaksızdır.

Bu nedenle, Anayasa'nın 148. maddesiyle Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı tutulmayan olağanüstü hal KHK'leri, yalnızca olağanüstü hal süresince olağanüstü hal ilân edilen yerlerde uygulanmak üzere ve olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda çıkarılan KHK'lerdir. Bu koşulları taşımayan kurallar olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde sayılamazlar ve Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlıdırlar.

OLAĞANÜSTÜ HAL KHK'LERİNİN DENETİMİ

Anayasa'nın 148. maddesi birinci fıkrası hükmüne göre, "... Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesine dava açılamaz."

Ancak, Anayasa Mahkemesi Anayasa'ya uygunluk denetimi için önüne getirilen ve yasama veya yürütme organı tarafından yürürlüğe konulan düzenleyici işlemin hukuksal nitelemesini yapmak zorundadır. Çünkü, Anayasa Mahkemesi, denetlenmesi istenilen metine verilen adla kendisini bağlı sayamaz. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi "olağanüstü hal KHK'si" adı altında yapılan düzenlemelerin Anayasa'nın öngördüğü ve Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı tutmadığı gerçekten bir "olağanüstü hal KHK'si" niteliğinde olup olmadıklarını incelemek ve bu nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmak zorundadır.

Anayasa'nın 148. maddesi yalnızca olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olan düzenlemelerin Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı tutulmalarına engel oluşturur.

Anayasa'nın 121. ve 122. maddelerine uygun olarak çıkarılan KHK'ler Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasına göre biçim ve öz bakımından Anayasa Mahkemesi'nce uygunluk denetimine bağlı değildirler.

Başka bir anlatımla olağanüstü hal KHK'sı niteliğini taşıyanlar Anayasa yargısı dışında kalacaklardır. Yine Anayasa'nın 91. maddesine göre, temel hak ve özgürlükler ile siyasi hak ve ödevler olağan KHK'lerle düzenlenemez iken, olağanüstü hal KHK'leri ile her türlü hak ve özgürlükler düzenlenebilecektir. Bunlara ek olarak, Anayasa'nın 91. maddesine göre olağan KHK'ler TBMM'ne sunulurken, Anayasa'nın 121. ve 122- maddelerine göre çıkarılan KHK'ler Resmi Gazete'de yayımlandıkları gün TBMM'nin onayına sunulmaktadırlar. Bu durumda sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK'leri üzerindeki tek denetim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin denetimi olmaktadır.

SÜREKLİ DÜZENLEME YAPMA OLANAĞI DOĞACAK

"Cumhurbaşkanının Başkanlığında Toplanan Bakanlar Kurulu"nun çıkardığı KHK'yi Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylamadan yürürlükten kaldırması durumunda bu tür KHK'ler üzerinde siyasal denetim olanağı da, kalmayacaktır. Olağan KHK'lerden farklı olarak sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK'lerinin bir yetki yasasına da gereksinimi olmadığı düşünülürse, belirtilen sakıncanın ne derece önemli olduğu anlaşılacaktır.

Ayrıca, olağanüstü hal KHK'si niteliği taşımayan kararnameler  çıkaran yürütme organı, Anayasa Mahkemesi bu tür düzenlemeleri incelemeye başlayıp olası bir iptal kararı vermek üzereyken, yürürlükten kaldırıp yeni düzenlemeler yaptığında, bu tür temel hak ve özgürlükleri düzenleyen kararnameler TBMM'nin denetimi dışında ve olağanüstü hal KHK'si niteliğinde olmamasına karşın Anayasa'ya uygunluk denetiminin dışında da kalabilecektir.

Olağanüstü Hal KHK'si bir başka olağanüstü hal KHK'si ile değiştirildiğinde TBMM'nin istenci dışında ve Anayasa'da olağan KHK'ler bakımından yer alan konu sınırlandırmalarına bağlı olmadan sürekli düzenlemelerde bulunmak olanağı doğacaktır.

Hiç kuşkusuz bu tür KHK'ler üzerinde yargı denetiminin yokluğu ve fiilen TBMM'nin incelemesinin de ortadan kaldırılması hukuk devleti ilkesi açısından son derece sakıncalıdır. Ancak, belirtilen sakıncalara karşın Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, nasıl KHK'ler çıkarabiliyorsa çıkardığı bu kararnameleri de değiştirebilir veya kaldırabilir. Kamu hukukunda yerleşmiş bir ilkeye göre, kural olarak, aksine bir hüküm olmadıkça bir işlem ve karar onu yapmaya veya almaya yetkili olan makam ve görevli tarafından geri alınabilir veya kaldırılabilir.

Bu durumda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu kararnameleri en kısa sürede inceleyerek sonuçlandırması zorunlu olmaktadır.

Bunun yapılması söz konusu tehlikeleri bir ölçüde de olsa azaltacaktır; çünkü olağanüstü hal KHK'leri TBMM'nin onay aşamasından sonra, diğer KHK'ler gibi yasaya dönüşeceğinden, bu yasaların Anayasa'ya uygunluğun denetlenebileceği de kuşkusuzdur.

OLAĞANÜSTÜ HAL KHK KURALI NİTELİĞİNDE GÖRÜLMEYEN KURALLARIN ANAYASA'YA AYKIRILIĞI SORUNU

10 Mayıs 1990 tarihinde çıkarılan 425 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1. Maddesi, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın 11. maddesinin (ö) bendini değiştirerek, "Grev ve Lokavt kararlarının uygulanmasını en çok üç aya kadar ertelemek." olanağını getirmektedir. Bu bent, 11. maddeye 9.8.1984 günü yayınlanan 4.6.1984 gün ve 201 sayılı KHK ile eklenmiştir. Değişiklikten önceki biçimiyle grev ve lokavt kararlarının uygulanmasını erteleme olanağı en çok bir ay ile sınırlı iken yeni düzenlemeyle süre artırılarak üç aya çıkarılmıştır.

Olağanüstü Hal Yasası ülkenin tümü için çıkarılmış genel nitelikte bir yasadır. Bu yasa ve öngördüğü önlemler herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde veya ülkenin tümünde olağanüstü hal ilân edildiğinde kendiliğinden uygulamaya konulur. Anayasa'nın 121. maddesinin öngördüğü KHK'ler yalnızca, olağanüstü hal süresince ve olağanüstü hal bölgesinde uygulanmak üzere ve olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda düzenlemeler yapan KHK'lerdir.

Ancak, bu koşullan taşıyan KHK kurallarına karşı Anayasa'nın 148. madde hükmü gereğince biçim ve öz yönlerinden Anayasa'ya aykırılık savı ile dava açılamaz.

KHK ile yürürlüğe konulan kural, olağanüstü halin gerekli kıldığı konuya ilişkin olsa bile başka bir zamanda veya başka bir yerde olağanüstü hal ilân edilmesi durumunda yürürlüğe girebiliyorsa, başka bir anlatımla, kural konulmasına neden olan olağanüstü halin sona ermesine karşın geçerliliğini yitirmeyip yürürlüğünü sürdürüyorsa olağanüstü hal KHK kuralı sayılamazlar. Olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde görülmeyen kurallar ise Anayasa'ya uygunluk denetimi kapsamına girerler.

BU TÜR KHK'LERLE YASALARDA DEĞİŞİKLİK YAPILAMA

Olağanüstü hal KHK'leri olağanüstü hal ilân edilen yerlerde ve olağanüstü hal süresince uygulanacak olmaları nedeniyle bu tür KHK'lerle yasalarda değişiklik yapılamaz. Tersi durumda olağanüstü hal ilân edilen bölgenin dışına tasma ve olağanüstü halin sona ermesine karşın kuralın yürürlüğünü koruması söz konusu olacaktır. Diğer yönden Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci fıkrasında olağanüstü hal yasasında düzenlenecek konular açıkça belirtilmiştir.

Bu nedenle olağanüstü hal yasasında yapılacak bir değişikliğin mutlaka yasayla yapılması zorunludur. Olağanüstü Hal Yasası ile bunda değişiklik yapan yasalar Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlıdırlar. Oysa, yasayla, düzenlenmesi gereken konuların olağanüstü hal KHK'leri ile düzenlenmesi Anayasa'ya uygunluk denetiminin dışına çıkma sonucunu doğurur.

Bu ise Anayasa'nın temelini oluşturan hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.

Bu nedenlerle, KHK'nin 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın değişiklik yapan l. maddesi Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve 148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı savıyla dava açılamayacağı öngörülen KHK kuralı niteliğinde değildir ve Anayasa'ya uygunluk denetimi dışında tutulamaz.

Olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olmayan 1. madde, olağan KHK kuralı niteliğinde sayılabilir.

Ancak, bu durumda da bu hüküm bir yetki yasasına dayanmadığından Anayasa'nın 91. maddesine aykırılık oluşturur. Her ne kadar Olağanüstü Hal Yasası'nın 4. maddesinde KHK'den söz edilmekte ise de bu madde olağanüstü hallerde çıkartılabilecek KHK'lere ilişkindir. Oysa 91. maddeye göre çıkartılabilecek KHK'lerin, amacını, kapsamını, ilkelerini ve kullanma süresini gösteren Yetki Yasası'na dayanması zorunludur.

Olağan KHK kuralı niteliğinde görülen l madde bir Yetki Yasasına dayanmadığından Anayasa'nın 91. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.

OLAĞANÜSTÜ HAL KHK’Sİ İLE YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA KARAR VERİLEMEYECEĞİ KURALI GETİRİLEMEZ

667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10. Maddesinde “Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez.” denilmektedir.

Oysa 10 Mayıs 1990 tarihinde çıkarılan 425 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yer alan benzer bir kural için verdiği iptal kararında Anayasa Mahkemesi şunları belirtmektedir:

10 Mayıs 1990 tarihinde çıkarılan 425 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesi, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın 33. maddesini değiştirmektedir. 2935 sayılı Yasa'nın ilk düzenlemesinde valilerin bu Yasa'nın verdiği yetkileri kullanarak yapacakları idari işlemlere karşı açılacak davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceği kuralı getirilmişti. 'Bu değişiklikle Bölge Valisi ve İçişleri Bakanı da maddeye alınarak yeni bir düzenleme yapılmıştır. Anayasa'nın 125. maddesine göre "idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir." Ancak, maddenin yedinci fıkrasında "Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması karan verilmesini sınırlayabilir" denilmektedir.

2935 sayılı Yasa'da 425 sayılı KHK ile yapılan değişiklik Anayasalım 125. maddesinin yedinci fıkrasına dayanmaktadır.

Ancak, madde ile getirilen düzenleme olağanüstü halin gerekli kıldığı bir konuya ilişkin sayılsa bile 1. madde incelemesinde belirtilen gerekçelerle bir olağanüstü hal KHK kuralı sayılamaz.

Olağan KHK kuralı sayılabilir. Ancak, bu durumda da bir yetki yasasına dayanmadığından Anayasa'ya aykırıdır, iptali gerekir. Bunlar Anayasa Mahkemesinin kararlarıdır.

SONUÇ

Hiçbir yargısal denetimden geçmeyeceği düşüncesiyle ve gerekli hukuksal altyapı oluşturulmadan alınan kararlar, hem terör örgütünün bir süre sonra yeniden devlet ve toplum katında zemin bulmasına ve hem de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetim yapısının telafisi güç biçimde bozulmasına neden olacaktır. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ve diğer kamu kurumlarından çıkarılan personelin FETÖ ile bağlantıları kuşkuya yer bırakmayacak delillerle ortaya koyulmalıdır.

Öte yandan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunuuyarınca görevlerine son verilen kamu personelinin tümünün daha sonra yargı kararlarıyla görevlerine iade edildikleri unutulmamalıdır.

Bütün bu süreç boyunca yargısal denetimden çekinmenin gereği yoktur. Zira yargı erkimizin en önemli sorunu olan FETÖ bağlantılı hâkim ve savcılar HSYK 2. Dairesi tarafından açığa alınmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin kuruluş yapısına ilişkin düzenlemeler darbe girişimi nedeniyle oluşan olağanüstü şartlar değil gelecek on yılların ihtiyaçları esas alınarak, darbe tehdidinden ziyade bölgesel savaş ve terör tehdidine karşı yapılmalıdır.

Düzenlemeler Anayasa Mahkemesinin yukarıda verdiğimiz içtihadı uyarınca KHK ile değil kanunla yapılmalıdır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine parti siyasetinin sokulmasına asla izin verilmemelidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinin ordumuzun ve ülkemizin bu zor günlerinde bize güç veren en büyük esin kaynağımız ve geleceğimizin de güvencesi olduğu unutulmamalıdır.

Ceyhan Mumcu / Erkin Etike

Odatv.com, 01.08.2016 19:16 

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul–Ağustos.2016okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ –– okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb ––––––– E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,- okkesb@gmail.com,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul–Ağustos.2016okkesb61@gmail.com,

 

ERDOĞAN DARBEYLE DEVRİLİRSE ABD NE YAPAR

Eski Pentagon Yetkilisi Rubin, Erdoğan Darbeyle Devrilirse ABD'nin Ne Yapacağını Açıkladı...

Eski Pentagon Yetkilisi Michael Rubin İmzasıyla Yayımlanan Makalede, Türkiye'de Darbe Olması Durumunda ABD'nin Darbe Yönetimiyle Çalışmaya Devam Edeceği Anlatıldı.

Washington merkezli, muhafazakar düşünce kuruluşu American Enterprise Institute'ta (AEI) eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin imzasıyla yayımlanan makalede, Türkiye'de darbe olması durumunda ABD'nin darbe yönetimiyle çalışmaya devam edeceği anlatıldı. ABD'de bir süredir Türkiye'de darbe olasılığını anlatan makaleler yayınlanıyordu.

RUBİN: ERDOĞAN’IN İLK 10 YILINDA ABD ONU ÖVMÜŞTÜ

Sol'un aktardığı Bush dönemi dış politikalarının da mimarı kabul edilen AEI'daki yazıda, Türkiye'deki durumun gittikçe kötüleştiği vurgulanıyor. Bu kötüleşmenin yalnızca güvenlikle ilgili olmadığını savunan yazar, kamu borcunun istikrarlı olmasına rağmen özel sektör borcunun kontrolden çıktığını belirtiyor. Turizm sektörünün serbest düşüşe geçtiğine dikkat çeken Rubin, liranın değerinin düşmesi ile birlikte yurttaşların alım gücünün azaldığını söylüyor.

Erdoğan'ın başkanlık heveslerine de değinen yazar, muhaliflere yönelik baskıların arttığına, yolsuzluk suçlamalarına, Kaçak Saray'a uçaksavar füzelerinin koyulacağı iddialarına dikkat çekiyor. Türklerin ve Türk ordusunun artan bir şekilde, Erdoğan'ın ülkeyi uçurumun kenarına getirdiğini fark ettiklerini savunan yazar, Kürt savaşı ile birlikte Türkiye'nin fiili bir bölünmenin eşiğine geldiğini söylüyor.

Erdoğan'ın iktidarının ilk on yılında ABD ve AB'nin onu övdüğünü hatırlatan Rubin, ancak artık Erdoğan'ın gayretli yabancı "apolojistlerinin" dahi onun delilik ve otokratlığa olan düşüşünü kabul ettiklerini belirtiyor.

“MUHAMMED MURSİ GİBİ BİR SEMPATİ YARATMAZ”

Rubin daha sonra, Türk ordusunun yönetime el koyup Erdoğan ve yakın çevresini hapse koyduğunda ne tepki verileceğini soruyor. Rubin, seçim dönemindeki bir Obama yönetiminin, olası bir darbede, darbeciler "demokrasinin restorasyonu" konusunda açık bir yol haritası çıkartırlarsa, onları "azarlamaktan" daha fazlasını yapmayacağını savunuyor. Erdoğan'ın, Muhammed Mursi gibi bir sempati de yaratamayacağını söyleyen Rubin, Mursi devrildiğinde onun demokrasiye olan bağlılığının hala bir tartışma konusu olduğunu, ancak Erdoğan için böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını kaydediyor.

Cumhuriyetçi ya da Demokrat başkan adaylarının ABD'nin prestijini darbe öncesindeki duruma (status quo ante) dönmek için tehlikeye atmayacağını belirten Rubin, adayların darbeye sözde karşı çıkacaklarını, ancak yeni rejimle birlikte çalışacaklarını söyleyerek yazısını bitiriyor.

Odatv.com, 22.03.2016 - 15:48 

 


Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul–Ağustos.2016okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ –– okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb ––––––– E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,- okkesb@gmail.com,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul–Ağustos.2016okkesb61@gmail.com,

 

Diğer Haberler

  • İMAMOĞLU GÖREVDEN AFFINI İSTESİN*MİŞ.!
  • TOPRAKLARIMIZ SATILMAMALI
  • SELOCAN & SELAHATTİN DEMİRTAŞ ve SİYASET
  • DEPREMDE YIKIMIN SUÇLUSU KİM.?
  • YENİ TÜRKİYE FİYASKOSU, K9 KADAR FAYDA YOK
  • BU ÜLKEDE HEM SOLCU, HEM ERMENİ OLMAK.!
  • *VATANDAŞLIK VERİLİRKEN, VATAN DA VERİLİYOR.!*
  • LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYET
  • *SİYASETİN ANADOLU FIRTINASI OSMAN BÖLÜKBAŞI*
  • İSKİLİPLİ ATIF'IN OSMANLI SİCİLİ DE BOZUKTU.!
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP