YENİ REJİM KURULURKEN –GLADİO–

Gladio Konusunda Birçok Kitaba Ve Araştırmaya İmza Atan Gazeteci, Yazar Soner Yalçın’la Söyleşi

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

YENİ REJİM KURULURKEN –GLADİO–

Gladio Konusunda Birçok Kitaba Ve Araştırmaya İmza Atan Gazeteci, Yazar Soner Yalçın’la Söyleşi

soL gazetesi Yeni Rejim Kurulurken – Gladio başlıklı çarpıcı bir yazı dizisine başladı. soL’dan Onur Emre Yağan, yazı dizisinin ilk bölümü için Gladio konusunda birçok kitaba ve araştırmaya imza atan gazeteci – yazar Soner Yalçın’la konuştu.

soL’da yayınlanan o çok konuşulacak Soner Yalçın söyleşisi:

Susurluk kazasının ardından Derin Devlet, Gladio ya da kontrgerilla olarak adlandırılan yapı çok tartışıldı. Türkiye’de işlenen faili meçhul cinayetlerin, katliamların, köy yakmaların, işkencelerin arkasında imzası olan bu karanlık örgüt ile devlet hesaplaştığını iddia etti ama tartışmalar bitmedi.

AKP iktidarıyla birlikte yeniden bir hesaplaşma başlatıldığı söylendi ve binlerce insan haklı ya da haksız biçimde derin devlet ve çete üyesi olduğu iddiasıyla cezaevlerine atıldı. Fakat Gladio, faaliyetlerine devam etti. Hrant Dink ve azınlıkların temsilcileri klasik kontrgerilla yöntemleriyle öldürüldü. Emniyet ve MİT kaynaklı olduğu açığa çıkan sahte delillerin üretilmesi, gizli tanıklar, yakın zamanda Paris’te Kürt kadın siyasetçilere yapılan suikast, Sinop ve Samsun’daki faşist saldırılar, derin devletle ilişkili olduğu söylenen 28 Şubat’ın yıldönümü ve İmralı görüşmeleri Gladio tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.

Kontrgerilla veya Gladio olarak anılan yapılanma üzerine Türkiye’de birçok çalışma yapıldı, onlarca kitap yazıldı. Biz de bu konuyu takip eden, kitap kaleme alan, yazar ve siyasetçilerle birlikte Gladio-Derin Devletdosyasını masaya yatırdık ve tartışmaları güncelledik.

Gladio neden kuruldu.?

Susurluk’ta bir hesaplaşma oldu mu.?

Gladio sürüyor mu.? Kim kullanıyor.?

Ve daha birçok sorunun yanıtını aradığımız söyleşi dizimizin ilk bölümü, bugün Soner Yalçın’la başladı. Can Dündar, Akın Birdal, Belma Akçura, Fikri Sağlar Ve Merdan Yanardağ ile sürecek.

soL: Kitaplarınızda daha çok “Gladio” adlandırmasını tercih ediyorsunuz, sizce “derin devlet”, “kontrgerilla” ve “gladio” bir ve aynı şeyler midir.?

Soner Yalçın: Kavram kargaşası var; bu nedenle kafalar çok karışık ve aslında belki de bilerek karıştırılıyor. Bunun en temel nedeni kavramlarla tartışmıyor, kişiler üzerinden meseleleri anlamaya ve tartışmaya çalışıyoruz.

Devlet teorisi bilinmeden “derin devlet” vs. kavranabilir mi? Teoriyi bilirseniz o halde “derin devlet” diye bir ayrı yapının olamayacağını bilirsiniz. Evet “derin devlet” yoktur, devletin kendisi vardır. Kararı alan devlettir, uygulayıcıları değişmektedir. “Uygulayıcılar” bazen yoldan çıkmaktadır, bunun tipik örneği de Susurluk Çetesi’dir.

Devlet bağımsız mıdır.? Değildir, kime bağlıdır NATO’ya. Demek ki devlete kimi zaman karar aldıran bir yapı daha var. Karşımıza o zaman Gladio çıkıyor.

soL: Nedir bu Gladio?

İkinci Dünya Savaşı’nda doğdu. İngilizler düşman işgali altındaki topraklarda direniş hareketi örgütlemek için 1940 yılında “Özel Harekâtlar İdaresi” (SOE) adlı gizli bir ordu kurdu. Aynı süreçte ABD’de OSS (Office for Strategic Service) aynı amaçla kuruldu. İşte bu servis aynı zamanda CIA’nın temelidir. Savaş bitince Gladio kalkmadı. SOE ve OSS bu kez, başta Batı Avrupa’daki komünist hareketlere karşı kullanılmaya başladı. İngiltere’de ayrıca SBN (Stay Behind of Nets) yani “özel hareket birliği” oluşturuldu. Bunlar orduya değil istihbarat örgütlerine bağlı çalışıyordu.

soL: Ve eyleme mi geçti.?

Bu gizli ordular, askerler ve aşırı sağcılardan oluşturuldu. 1949’da NATO’nun kurulmasıyla gizli ordular bir çatı altında birleştirildi. Türkiye 1952’de NATO’ya girince buraya dâhil oldu; Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Finansmanı, teçhizatı ABD’den geldi. Bu kurum daha sonra (ihtiyaçla birlikte büyüyerek) adını “Özel Harp Dairesi” olarak değiştirdi. Sonraki gelişmeleri biliyorsunuz.

Gladio’nun ana hedefi Türkiye’nin sola savrulmasını önlemekti. Bunun için sol rüzgârların etkili olduğu dönemde 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapılmasını sağladı.

Son olarak şunu eklemeliyim, Türkiye’de yandaş medya tarafından sürekli bir yalan pompalanıyor. İtalya’da ve diğer ülkelerde Gladio filan açığa çıkmadı. Çıkarılamadı. İtalyan tarihçi A. Giannuli, Gladio’nun ortaya çıkması için NATO arşivlerine girmenin şart olduğunu söylüyor. Bizim aklı evveller ise “derin devleti” hangi kozmik odalarda arayacağını bilemiyor; işin merkezi NATO’dur. Gladio hâlâ görev başındadır.

soL: “Derin devlet-Gladio” konusunda bir köken tartışması var. Sizin az önce anlattıklarınızın aksine; kökenini Osmanlı’ya, Teşkilat-ı Mahsusa’ya dayandıran da var (örneğin Erdoğan)...

Bizdeki tarih anlayışı anlamaya, kavramaya değil alkışlamaya ya da mahkûm etmeye dayalıdır. Kimine göre İttihatçılar iyi, kimine göre İttihatçılar kötü, tarihin böyle bir değerlendirmesi olmaz. Bizde tarihçilik “nasıl” sorusu üzerinden anlatılır oysa asıl soru “neden” sorusu olmalıdır. “Nasıl” sorusu duyguya yöneliktir, “neden” sorusu ise akla. “Neden” sorusunun bizim ülkemizde olmamasının sebebi Soğuk Savaş dönemidir. Bizim okullarımızda, üniversitelerimizde Marks’ı olmayan bir sosyal bilimler öğretilmiştir. Dogmatizmin sıkıntılarını çekiyoruz bugün. Öyle ki, Efendi kitaplarımda aslında Türk devletinin nasıl oluşturulduğunu anlatmaya çalıştım ama bunu bile anlayamayan entelektüel bir sığlığımız var.

“Derin Devlet” ve Gladio’nun kökü içeride değil dışarıdadır, İttihatçılarla bir ilgisi yoktur. İttihatçılar’ın siyasi yöntem olarak şiddeti benimsemeleri ayrı bir yazı konusudur. Ama çok meraklılara yardımcı kitap olarak Eric Hobsbawm’ın “İlkel Asiler” kitabını önerebilirim.

AKP VE CEMAAT PİYONDUR

soL: AKP döneminde Gladio olarak adlandırabileceğimiz bir yapı sürdürülüyor mu.?

Gladio faaliyettedir. Dün her taşın altında komünist arıyorlardı, bugün Ergenekoncu ya da ulusalcı arıyorlar. Gladio bugün neo liberalizmin bekçiliğini yapmaktadır. Karşı çıkanlara “terörist damgası” vurulmaktadır. ABD-İngiltere merkezli terör yasalarının çıkmasının sebebi budur, en son terörle ilgili malvarlıklarına el koyan yasayı çıkardılar.

Gladio bugün ideolojik hegemonyasını “Yeni Sağ” (Çağdaş Muhafazakarlık.!) adında sürdürmektedir. AKP- Cemaat piyondur, tüketim tarihleri geçince kapı önüne konulacaklar. “Eski Devlet”le hesaplaşan AKP- Cemaat değildir, Gladio’dur; ABD”dir yani. Soğuk Savaş dönemine göre yapılandırılan devlet (ve kuşkusuz TSK) Yeni Dünya Düzeni’ne uyumda sorun yaşadılar ve bu sorunu Ergenekon, Balyoz operasyonlarıyla gidermek istiyorlar.

soL: “Yeni Gladio” kim tarafından yönetiliyor sizce.? Cemaat ve CIA bu işin bir yerinde duruyor mu.?

Fethullah Gülen Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği kurucusuydu. Bugün Pensilvanya’da yaşıyor. 40 yıllık bir tarihi süreç aslında sorunun yanıtı değil mi.? Gladio; Hıristiyanlar için Opus Dei neyse Müslümanlar için de Cemaat’in o olmasını istiyor. Cemaat’in bu yönü ortaya çıkmıştır; okullarının amacı ortaya çıkmıştır, arkasındaki güç ortaya çıkmıştır.

soL: “AKP ve Cemaat piyondur” dediniz. Geçtiğimiz gün Antalya’da da söylemiştiniz. ABD “mutlak olarak” hakim ve diğerleri denileni yapan basiretsiz kişiler midir.? Cemaat ve AKP’nin rolünü küçümsemiyor musunuz bu sözlerle.?

Antalya’daki konuşmamda bizim 11 Eylül’ümüzü, 1973’de sosyalist Allende’nin yıkılmasıyla neo liberalizmin Şili’yi bir laboratuvar haline getirdiğini, başarılı olunca İngiltere, ABD, Türkiye, Pakistan Sahra altı Afrika’sı ve Latin Amarika’ya falan ihraç edildiğini anlattım.

Ve dedim ki, bu büyük oyunun, iktisadi sistemin bir amacı da, (başarı için buna mecbur); toplumsal mücadeleyi küçük küçük parçalara ayırmaktır; çevre hareketi, kadın hareketi, hayvan hakları, etnisite vesaire, hepimizin bir araya gelmesi gerekiyor. Ülkümüz tam bağımsız Türkiye olmalıdır.

 

‘SUİKAST DEĞİL, PROVOKASYON EYLEMLERİ’

soL: Bir de “yeşil gladio” meselesi var. Siz de bu adlandırmayı kullanıyorsunuz ama geçmişle bir bağı olduğunu da söylüyorsunuz. Şimdilerde ise Kürt siyasetçilerin “Yeşil Gladio”, “Yeşil Ergenekon” iddiaları var. Fakat daha çok “bugünün derin devleti” olarak adlandırıyorlar ve AKP ile ilişkilendiriyorlar.

Dün “ülkücü” idi kullanılanlar bugün “Müslümanlar”. Her oyuna, her stratejiye uygun piyon bulunuyor ve kullanılıyor. “Yeşil Gladio”yu böyle tanımlıyorum.

soL: 2000’li yıllarda gerçekleşen Rahip Santorini, Hrant Dink cinayetleri, Zirve Yayınevi katliamı Yeşil Gladio işi midir peki?

Rahip Santorini, Hrant Dink, Zirve Yayınevi cinayetleri konusunda yanıttan çok sorularım var. Ergenekon-Balyoz operasyonlarına batı desteği almak için (ve tabii suçu bu çevrelere atarak) Gladio’nun yaptığı cinayetler midir? Dava dosyalarını okuyan bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim, bu cinayetlerin Ergenekon-Balyoz ile bir ilişkisini kuramadım. Ama nedense polisin ve iddia makamının cinayetleri bu davalara bağlamak için büyük bir gayret içinde olmasını anlamlı buluyorum. Ayrıca polisin büyük ihmalini yazan Nedim Şener gibi gazetecilere, Hanefi Avcı gibi emniyet müdürüne de zalimlik yapılması kafamdaki kuşkuların gitmesine neden oluyor. Bu dosyalar yıllar sonra yeniden açılacaktır. Bunlar suikast değil provokasyon eylemleridir. Yani amaç kişiyi ortadan kaldırmak değildir.

 

‘CİHANGİR SOLCULARI HERKESİN KAFASINI KARIŞTIRDI’

soL: Ergenekon adlı yapılanmanın Gladio’nun bir parçası, bir derin devlet örgütlenmesi olduğunu düşünüyor musunuz?

“Cihangir Solcuları” (ki bunlar neoliberalizme boyun eğmiş solculukla artık ilgileri kalmamış kafasıyla değil ağzıyla konuşanlar) okumadan, araştırmadan sadece kafasındaki şablonlarla Ergenekon’u, Balyoz’u doğru değerlendiremediler. Herkesin kafasını karıştırdılar. Teorisizliktir aslında bu sorunun nedeni. Ergenekon-Balyoz’un çetelerle filan ilgisi yok, amaç devleti bütünüyle ele geçirmek ve Yeni Dünya Düzeni’ne uygun yeniden yapılandırmaktır. Hukuki değil siyasidir.

Odatv.com - 05 Mart 2013, 06:45

Yeni Rejim Kurulurken - Gladio

Soner Yalçın söyleşisi

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Kasım.2014 - okkesb@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Kasım.2014 - okkesb@gmail.com,

 

YENİDÜNYA DÜZENİNDE SOL’UN YERİ

Cumhuriyet okurları bilir; gazetenin ikinci sayfasında “Olaylar ve Görüşler” adlı bir serbest kürsü bölümü vardır. Konuk yazarların ülke ve dünya gündemine dair yorumları Cumhuriyet’teki o sayfada yayınlanır.

Tevfik Kızgınkaya hem yüksek ziraat mühendisi, gem gazeteci. Cumhuriyet’in ikinci sayfasında da birçok yazısı yayınlandı.

Ancak… Cumhuriyet bu yazıyı yayınlamadı

Son gönderdiği “Yenidünya Düzeninde SOL’un Yeri” başlıklı yazısı Cumhuriyet tarafından yayınlanmadı.

10 gün bekledi Tevfik Kızgınkaya, ama yoktu.

Odatv’nin ulaştığı Kızgınkaya, yazının yayınlanmama gerekçesini kendisinin de net olarak bilemediğini belirtti.

İşte Cumhuriyet’te yayınlanmayan o yazıyı, okurlarımızla paylaşıyoruz:

“YENİDÜNYA DÜZENİNDE SOL’UN YERİ

Dünya, 1980 sonrasında golaballeşme – küreselleşme kavramlarıyla tanıştı.

Küreselleşme, bilgiye ve habere ulaşmada sınırların kalktığı, insanların özgürce dolaşacağı YDD –Yeni Dünya Düzeni olarak sunuldu.

Bugün sonuçlarını yaşadığımız küreselleşmenin ve YDD’nin arkasındaki saklı siyasi ve ekonomik hedeflerin farkına varılabildi mi?

Geçen 30 yılın sonrasında bu sorunun yanıtı verilebilmiş değil.

İşin acı tarafı ise siyaset kurumunun özellikle de sol siyasi partilerin kapitalizmin oynadığı oyunun ayırdın da olamamalarıdır.

“Bu seçimin galibi kim” sorusunu irdelediğim yazımda kapitalizmin yenidünya düzeni adı altındaki saklı hedeflerine ulaşabilmesi için devlet yapılarında ve temel politikalardaki değişimleri ve getirdiği kuralları belirtmiştim.

 

YENİDÜNYA DÜZENİNİN ASIL HEDEFİ

Sözü uzatmadan yazının konusuna dönelim.

YDD’nin asıl hedefinde, uluslar arası sermayenin (çok uluslu şirketler – ÇUŞ) nüfusu yoğun, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde özgürce dolaşabilmesi ve çokça kazanabilmesi vardı.

Bu hedefe ulaşabilmek için ÇUŞ önündeki siyasi, yasal ve kurumsal engellerin kalkması gerekiyordu.

İlk adım, yasal ve kurumsal engeller için atıldı.

Türkiye için yazılan reçetenin tarihi: 24 Ocak 1980.

· Devletin ekonomideki payını küçültülecek, Kamu İktisadi Teşekküllerine (KİT) ve tarım ürünlerine destekleme sınırlandırılacak

· Dış ticaret serbestleştirilecek, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilecek, kâr transferlerine kolaylık sağlanacak…

Böylece, uluslar arası sermayenin piyasalardaki en büyük rakibi devlet, serbest piyasa ekonomisinin gereği üretimden özellikle de sanayi üretiminden çıkacak…

Bu reçetenin uygulanabilmesi için hiç kimsenin itiraz etmemesi gerekiyordu.

İkinci adım geldi. İki kutuplu dünyada var olan siyasetin emek – sermaye düzlemindeki zemin yok edildi. Siyasete, ekonominin dışında yeni bir zemin, insan hak ve özgürlüklerini geliştirmek adına inanç ve etnik haklar zemini sunuldu. Bu zeminde ulus toplum ve ulus devlet anlayışına yer yoktu. Ulusal olmak, gericilik ve çağ dışılık olarak sunuldu.

Çözümün tarihi: 12 Eylül 1980 askeri darbesi.

Tüm siyasi partiler, sendikalar, kurum ve kuruluşlar kapatıldı.

Yaratılan “dikensiz gül bahçesinde” bu kararları uygulayacak yeni bir siyasi partinin iktidarda olması gerekiyordu. O da bulundu;

24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal’ın liderliğinde kurulan ANAP.

İlk söylem; her köyde buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, telefon olacak ve çağdaşlaşacağız.

İkinci söylem; KİT’lerin itibarsızlaştırılması oldu. Her masada 5 kişi var, harcamalar ve üretim maliyetleri yüksek, devlet zarar ediyor…

Devlet don mu üretecek.? Çözüm; özelleştirelim, satalım.

Gelişmiş ülkelerdeki gibi otobanlarımız oldu, boğaza köprü yaptık, köylere elektrik ve telefon gitti, ama tarlalarımız ekinsiz, fabrikalarımız üretimsiz, işçilerimiz işsiz kaldı.

Bu arada özellikle KİT’lerde var olan sendikalı işçiler işsiz, sendikalar da üyesiz kaldı.

Emek, üretimde maliyet unsuru olarak görüldü. Sendikasız çalışma yaşamı esas alındı.

SOL’A KALAN

Sol siyaset, emek - sermaye düzleminde emekten yanadır.

Amacı; dar gelirli, yoksul ve yaşamını çalışarak kazanan ve emeği ile geçinen insanların çalışma koşullarını iyileştirmek, haklarını geliştirmek ve yaşam kalitelerini yükseltmektir.

Hedef kitlesi de toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan ve tarih boyunca sermaye karşısında hep mağdur olan bu emekçi kesimlerdir.

Dünya savaşları sonrası yıkılan Avrupa’nın yeniden imar edilmesi, sanayinin çarklarının yeniden dönmesi gerekiyordu. Yatırım için sadece özel sermeye yetmezdi. Kamu yatırımcılığı şarttı. Bir de üretenlere, işçilere gereksinim vardı. Emek cephesi üretti, güçlendi ve örgütlendi. Ekonomik ve sosyal hakları gelişti.

Güçlü emek cephesine dayalı sol siyaset de güçlendi ve dünyada birçok ülkede iktidar oldu.

Dünya iki kutupluydu. Emek – sermaye düzleminde denge vardı. Kapitalizm, karından zarar ediyordu.

Yeni Dünya Düzeni ile iki kutuplu dünyanın tek kutuplu hale dönüştürülürken, siyasette emek – sermaye zemini de yok edildi. Her şeyi belirleyen kapitalizm, siyaseti de şekillendirdi ve sol siyasete yeni bir rol biçti.

Toplumun mağdur kesimlerinden taraf olan sol düşünceye kültürel haklar (etnik ve inanç) alanında mağdur olan kesimlerin haklarını savunmak rolü verildi.

Bu dönüşümde insanın kimliği de değişmeliydi. Ekonomik ve sosyal kimliklerin (işçi, emekçi, çiftçi, köylü, esnaf, tüccar, memur vb) yerini etnik, dinsel ve mezhepsel kimlikler (İnanan – inanmayan, Alevi, Sunni, Kürt, Türk, Laz, Gürcü vb.) almalıydı.

Öyle de oldu. Siyasette, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri diye inanç ve etnik hakları öne çıkartıldı ve siyaset bu zeminde yapıldı.

Bugün insanımızın büyük çoğunluğu kendisini etnik ve inanç kimlikleriyle tanımlıyor ve siyaset de bu kimlikler üzerine yapılmaya devam ediliyor.

Sol siyasetin gerçek tabanı olan dar gelirli emeği ile geçinen kesimlerin kimlikleri de sistemli bir şekilde inanç ve etnik kimliklere dönüştürüldü.

Sonuçta, kapitalizmin koyduğu kurallara göre şekillenmiş Türkiye siyasetinde 12 yıllık AKP iktidarının kurumsallaşması ve Türkiye Cumhuriyetinin demokratik laik sosyal hukuk devleti niteliğinin değişimi yaşanmaktadır.

İşin en acı tarafı ise, sol düşünce ve sol siyasetin özellikle son üç seçimde “sağdan oy almalıyız” anlayışı ile bu sürecin bir parçası olarak kendisine biçilen bu rolü eksiksiz bir şekilde oynamasıdır.

Bu aşamada sol siyasetin yanıtlaması gereken soru şudur;

“Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde çoğunluğu oluşturan dar gelirli, yoksul ve yaşamını çalışarak kazanan, emeği ile geçinen insanların yaşamları ile ilgili tüm ekonomik ve sosyal sorunlar giderildi mi ki, kültürel haklar olan inanç ve etnik temelde siyaset yapılıyor.?”

Etnik ve inanç temelindeki haklar, kültürel haklardır. Demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine bağlı ve saygılı her siyasi görüşün bu hakları, siyasette istismar etmeden, karşılaması temel görevidir.

Kendi ülkelerinde Ulus toplum anlayışı ile yurttaşları arasında etnik ve dinsel bir ayrıma girmeyen, bu temellerde siyasi bir yapılanmaya da izin vermeyen ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya vb devletlerin, bizlere demokrasi diye yutturdukları bu çarpık düzenin ayırtına varmak için daha neyi bekliyoruz.?

Irak’ta, Suriye’de yaşananların altında yatan nedenleri ve gerçeği göremiyor muyuz.?

Sol düşünce ve sol siyasetin temel kimliği;

·  Devrimci ve antiemperyalist olmaktır. Emperyalizmin verdiği rolü oynamak değildir.

· Emekten ve halktan yana olmaktır. Emeğin sömürüsüne dayalı kapitalizmin- uluslararası sermayenin düzenine ayak uydurmak değildir.

Bu temel nitelikleri ilkelerinde taşıyan Cumhuriyet Halk Partisinin ilkelerine sahip çıkması kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş ve aydınlık geleceği için atması gereken en önemli ve zorunlu bir adımdır.

Tevfik Kızgınkaya”

Odatv.com

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Kasım.2014 - okkesb@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Kasım.2014 - okkesb@gmail.com, 

Diğer Haberler

  • BERAT’A BERAT.!,
  • TÜRKİYE'NİN MEDYA HALİ & BALKAN ÜLKELERİ
  • ÜÇ YILDIR DİRENEN BOĞAZİÇİLİLER VE NAZIM
  • İSKİ'YE HAK ARAMAYA GİTTİLER, KOVULDULAR
  • MEDYA DÜNYASINI ÜZEN ÜÇ KAYIP
  • YENİ “DOSTUMUZ” İNGİLTERE... HAYIRLI OLSUN.!
  • 100’ÜNCÜ YILINDA TÜRKİYE FOTOĞRAFI
  • TÜRKİYE’DE SOSYAL DEMOKRASİ
  • LGBT VE 250 BİN KİŞİLİK GÖSTERİ
  • FELAKETİN DEMOGRAFİK ETKİSİ
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP