KAYIT DIŞI ABD GEZİSİ

Bop Eşbaşkanı Erdoğan'ın Kayıt Dışı Abd Gezisi

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

KAYIT DIŞI ABD GEZİSİ

Bop Eşbaşkanı Erdoğan'ın Kayıt Dışı Abd Gezisi
2002 Aralık başında, daha Gül hükümeti güvenoyu kutlamalarını bitirmeden Beyaz Saray'dan bembeyaz bir sayfa geldi:
Bush yönetimi Erdoğan'ı ABD'ye davet etti... Görüşme 11 Aralık'ta gerçekleşecek.!
AKP'nin ABD ile ilişkilerinde başlıca yol haritası Irak ise bunun en önemli kilometre taşı Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu ülkeye yaptığı, niteliği net olarak açıklanamayacak geziydi.
Erdoğan'ın hiçbir devlet görevi olmadığı halde aldığı davet, bir devlet adamına yapılan türdendi.

Gezinin hiçbir resmi yanı yoktu, ama temaslarının içeriği resmi ziyareti aratmıyordu.
En önemlisi ABD ona birinci sınıf protokol uyguluyordu.
Kitabın son gözden geçirmelerini yaparken hâlâ bu gezinin tutanakları açıklanmamıştı. Oysa Erdoğan'ın gezi boyunca sürdürdüğü temaslar Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinin geleceğini belirleyecek içerikteydi.
Gezi bir bakıma kayıt dışıydı.

Sakın yanlış anlaşılmasın, bu ekonomideki kayıt dışı değil, diplomaside resmi kaydı olmayan anlamında.!
Leyleği havada, tek başına iktidarı tavada gören Erdoğan, dış destekle Türkiye'deki yerini de sağlamlaştıracağını düşünüyordu.

Bu yüzden 3 Kasım seçimlerinin hemen ertesinde Ankara'ya yerleşen Erdoğan'a Atina Aydın'dan, Brüksel Bursa'dan, Tokyo Tokat'tan, New York Nevşehir'den daha yakındı.
Peşrevi daha fazla uzatmayalım, yola çıkalım...
Erdoğan'ın Washington seferinin omurgasını Başkan Bush'la görüşmesi oluşturuyordu. Ancak başkanın adamları bu görüşme öncesi Erdoğan'ı hem iyice tanımak hem de ABD'nin Türkiye'den istediklerini kendi topraklarında açık seçik anlatmak istiyorlardı.

Bunun devamında da Erdoğan'ın kendi isteklerine ne ölçüde yanıt verecek bir lider olduğuna ilişkin notları' olacaktı.

Not, görüşme öncesinde Başkan Bush'un masasına konacaktı. Görüşme de ona göre' geçecekti.
Erdoğan Washington'a gelir gelmez, daha saat farkının ayırdına varmadan ABD başkentinin en etkili düşünce kuruluşlarından CSIS'in düzenlediği bir toplantıya katıldı.

CSIS'in Türkiye ile ilgili başlıca yetkilisi Dr. Bülent Ali Rıza idi. İyi Türkçe biliyordu.

Erdoğan için bu önemliydi.! Erdoğan'ın uzun uçak yolculuğunun ardından konuştuğu belliydi.

Zira sözlerine bakılırsa ayaklan hâlâ yerden kesikti! AB'ye meydan okuyordu. ABD gezisi sonrası Kopenhag'a, AB zirvesine geçecekti. Burada bir tarih verilmezse, AB'nin kendisi bilirdi! Kıbrıs'ta Denktaş'ın da biraz yumuşaması gerekirdi.!

 


Bütün bunlar bir yana ABD yönetiminin kafasında Irak vardı. Erdoğan bu konuda fazla açık vermedi. 1991'deki Körfez Savaşı'ndan doğan zararları anımsattı. Şu anda savaş olmamasına karşın söylentisinin dahi Türkiye ekonomisini etkilediğini anlattı. AKP Genel Başkanı sözlerini sürdürürken salona bir kişi şahin gibi süzülerek girip Erdoğan'ı iyi gören koltuklardan birine kondu.
Şahin, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'di.
Toplantı 19.00 sıralarında bitti. Erdoğan ve seferin akıncıları kaldıktan Monarch Otel'e geçtiler.
Yaklaşık bir saat sonra otelin iki misafiri daha vardı:
Wolfowitz ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Grossman.
Her ikisi de Başkan Bush'un A takımındandı.
Otel odasındaki görüşme iki saate yakın sürdü.
Wolfowitz ve Grossman, Türkiye'den neler istediklerini çok iyi bilen iki kişiydi. Zaten bu istekler 15 Ekim günü dönemin hükümetine, Genelkurmay'a ayrıntılarıyla anlatılmıştı. İki Bushman' durumu bir kez daha özetlediler. Kararlılığı anlattılar. Hatta olası takvimi verdiler.

 
Deyim yerindeyse, Erdoğan yatağına girmeden kafasına çok şey girmişti. Bir başka deyimle AKP lideri Bush'la görüşmeye her ölçüde hazırlanmıştı. Arkası da yarın gelecekti...
Erdoğan 11 Aralık 2002 günü mesaiye sabah namazından önce başladı desek yeridir. Önce Dışişleri Bakanı Colin Powell ile bir araya geldi. Zaten bir gece önceden genel havayı almıştı. Powell parçalı bulmacadaki bazı eksiklikleri tamamladı. Buradan Savunma Bakanlığı'na geçti.
Wolfowitz kendisini bekliyordu. Erdoğan'a burada özel bir Irak brifingi verildi. Amerikan yönetiminin brifing metinlerinin masallara vardı, hiç dosyaya girmiyordu. Her fırsatta Türk yetkililerine durum anlatılıyordu!
Ama durun... Erdoğan daha Bush'la görüşecek olgunluğa gelmedi, sırada Bush'un yardımcısı Dick Cheney var.
Dick Cheney'in telaffuzunun Türkçe çağrışımına gönderme yaparak, "dik çene" desek abartmış olmayız. Cheney de durumun ciddiyetini tüm çene gücünü kullanarak anlattı. Üstelik destek kuvveti de vardı:
Ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice...
Artık Erdoğan, Bush'la görüşecek olgunluğa getirilmişti.
Benzetmede hata olmaz; bu kısa süreli yoğunlaştırılmış olgunluk biraz kükürtle sarartılmış muza benziyordu, ama olsun. En azından Başkan Bush'un kararlılığından pay alacak hale gelmişti.
İki tarafın donanımı fena değildi. Bush'un yanında Powell, Rice, Wolfovvitz ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson vardı. Erdoğan iki ayaklı bir temsille görüşmedeydi. Türkiye Cumhuriyeti'ni temsilen Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Washington Büyükelçimiz Faruk Loğoğlu ile Bulgaristan Büyükelçiliği'nden sonra Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Masası'nın sorumluluğunu üstlenen Tahsin Burcuoğlu vardı.

Erdoğan'ın ekibinde ise milletvekilleri Egemen Bağış ve Ömer Çelik'le, AKP MKYK üyesi Cüneyd Zapsu yer alıyordu.
Görüşme Oval Ofis yerine Roosveltroom'da bir masa etrafında gerçekleşti. Erdoğan Beyaz Saray'a girip başbakan sıfatı taşımayan ilk Türk siyasi parti lideriydi.
Beyaz Saray'daki görüşmenin hemen başında Bush damardan girdi:
"Türkiye'nin en iyi ve dost müttefikinin evine hoş geldiniz. Sizin liderliğinizden ve partinizden çok etkilendik. Demokrasiye ve bağımsızlığa olan bağlılığınıza çok teşekkür ediyoruz. AB'ye tam üye olma arzunuzda sizinle omuz omuzayız. NATO üyeliği çerçevesinde yaptıklarınızdan memnunum. ABD'nin stratejik dost ve müttefikisiniz. Sizi ağırlamaktan onur duyuyorum."
Erdoğan bunun altında kalmadı:
"Bize bu değerli zamanı ayırmanız mutluluk nedeni. AB'ye girişi çağdaşlaşma projemizin en önemli modernizasyon unsuru olarak görüyoruz.

Bu demokrasi yolunda bir sıçramadır. Bu hafta çok önemli, Adeta bir dönüm noktasıdır. Bizim iktidarımız ile çakışması anlam taşıyor. Bu konuda bizi desteklediğinizi görüyor ve teşekkür ediyoruz. Tabii burada bitmiyor, devamını bekliyoruz."
Bir gazeteci bu sıcaklığa dayanamadı, araya girip sordu:
- Türkiye'nin AB üyeliği için liderleri aradınız mı? Bush, "zaten" dedi, "bunun için pek çok telefon görüşmesi yaptım. Benim yönetimim bu sonuca ulaşmak için çok çalışıyor".
Bush hızını alamadı, Erdoğan'ın kalbinden geçeni okudu:
"Anladığım kadarıyla Türkiye'de yakında bir görev değişikliği olabilir."
Bu değerlendirmenin Türkçesi şuydu:
"Türkiye'nin fiili başbakanı olarak biz sizi tanıyoruz."
Bush'la Erdoğan'ın, takımıyla birlikte yarım saatlik görüşmesi sırasında, elbette AB konusu da gündeme geldi, ama Bush'un kafasının her tarafında Irak vardı. Bütün sorun, Irak'ta Türkiye'nin ABD'ye vereceği destekti.

 
Görüşmenin kapalı bölümünde, farklı kanallardan doğrulattığımız en kritik an şu oldu:
Bush, Saddam yönetiminin sadece ABD için değil tüm komşu ülkeler için de tehdit olduğunu anlattıktan sonra, Erdoğan dedi ki:
"Saddam bir diktatördür ve biz böyle bir komşu ile bir arada yaşamak istemiyoruz."
Her tarafa çekilebilecek bir tümce... ABD yönetimi bunu ciddi bir yanıt olarak kabul etmişti.
Gerçi Erdoğan'ın net yanıt vermekten kaçındığı durumlar vardı, ama Saddam yönetiminin son bulması gerektiğini söylemişti. Fena başlangıç değildi.
Ancak Erdoğan'ın kafasındaki şu nokta da dikkatlerden kaçmamıştı:
Erdoğan ve yakın çevresi, kuzey desteğinden yoksun bir operasyonun ABD'ye çok pahalıya mal olacağını düşünüyor ve Türkiye'nin vereceği desteğin karşılığının hiç de az olmaması gerektiğini hissettiriyordu.
Bush ve adamları aynı görüşte değildi. Onlar Türkiye'nin desteğini koşulsuz istiyorlardı. Tabii bazı zararlar karşılanabilirdi, ama ABD'nin Saddam'ı devirme operasyonu aynı zamanda Türkiye'nin teröre destek veren bir komşudan kurtulması anlamına geliyordu.!
Yani, ABD Türkiye'nin de hayrına bir şeyler yapıyordu. Bunun için pazarlık mı olurdu!
Görüşmeden sonra gazeteciler Erdoğan'a sordu:
- Irak konusunda somut bir talep geldi mi? Irak başlığının altında masada neler vardı?
Erdoğan:
"Aslında ağırlıklı olarak barış vardı. Barış yoluyla bu işin çözümü vardı."
- Siz bir taahhütte bulundunuz mu.?
Erdoğan:
"Dönünce bunu Başbakan'la görüşelim. Başbakan'ın zaten konunun belli bir kısmına muttali olduğunu gördük. Değerlendirmeleri yapıp ona göre de gerekli kararı veririz."
Erdoğan, Başbakan'ın konuya "muttali" olduğunu Bush'la görüşmesinde anlamıştı.!
Bir başka deyimle Erdoğan'la Başbakan Abdullah Gül, Bush yönetimi üzerinden haberleşmişti!
Gül'ün konuya "muttali" olması da doğaldı. Zira Başbakanlık koltuğuna oturduğunda 15 Ekim günü verilmiş olan brifingden de doğal olarak haberdar olmuştu.


Erdoğan, geziden kafası karışık dönüyordu.
Bu saptamamız sadece lafta değil, NAFTA.!
Erdoğan, Kopenhag'a AB'den müzakere için tarih almaya giderken, ders vermeye de gidiyordu. Uçakta aynen şöyle dedi:
"Bizi AB'ye almazlarsa biz de NAFTA'ya gireriz. Bunu Bush'a da teklif ettim."
NAFTA'nın açılımı şu:
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi.!
Adı üstünde Kuzey Amerika... Üyeleri de ABD, Kanada ve Meksika.!
Yanına da diplerindeki Türkiye!
Erdoğan'ın Irak operasyonuyla ilgili önerisi de Beyaz Saray'a bomba atmaktan farksızdı:
"Türkiye'nin tavrını belirlemek için zaman elverirse referandum da yapılabilir."
Erdoğan böyle dedi, ama hükümet döne döne Türkiye'nin böyle düşünmediğini ABD'ye anlatmak durumunda kaldı!
Erdoğan yönetimi geziden şu sonuçları çıkarmıştı:
1 -Kendimizi Beyaz Saray katında kabul ettirmiş olduk. Bu iç politikamız açısından çok önemli.
2-ABD, Saddam yönetimini devirmeye kararlı. Kuzeyi kullanmazsa maliyetinin yüksek olacağını da açıkça söyledik. Gelecek dönemde bunu iyi kullanırsak, büyük mali olanaklar da elde edebiliriz.
3-AB konusunda destek aldık.


Bush yönetiminin çıkardıkları da şunlardı:
1-Bizimle pazarlık yapmaya çok istekliler, ama bunu zamanla hallederiz.
2-Irak operasyonuna henüz hazır değiller, ama yakın gelecekte olayın önemini anlatırız.
3-Getirdikleri kimi öneriler kabul edilebilir gibi değil, ama sonuçta bizimle işbirliği yapacaklar.
4-Ne olursa olsun bu yönetim bizim için Ecevit yönetiminden iyidir!
5-Kısa bir süre önce ağırladığımız Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün daha koltuğunu ısıtmadan ABD'yi ziyaret etmesi, Erdoğan'ın ise daha koltuğa dahi oturmadan bizimle aynı masanın etrafında oturması, Türkiye ile yeni dönemin ABD'nin yararına olacağını gösteriyor.

 
Kaynakça, Yazar: Mustafa Balbay
Kitap: Irak Bataklığında Türk-Amerikan İlişkileri

 

http://youtu.be/bHIwvl1jfVU

 

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2014 - okkesb@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Haziran.2014 - okkesb@gmail.com,


 

Metni

" title="YouTube video player" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>

Diğer Haberler

  • ŞEYHİMİZ, ŞIHIMIZ ÇOK, FİLOZOFUMUZ YOK.!
  • BEYAZ KÜRTLERİN GİZLİ İKTİDARI
  • BÜYÜK YAHUDİ GÖÇÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ
  • 74 YILLIK FAİLİ MEÇHUL: NURİ KİLLİGİL PAŞA
  • BUGÜN GÜNLERDEN ÂŞIK VEYSEL
  • CHESTER PROJESİ, OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
  • BAD-EL HARAB-ÜL BASRA.! & BAD-EL HARAB-ÜL TÜRKİYE.!
  • YENİ İSRAİL DEVLETİ KARADENİZ’DE KURULUYOR.!
  • SELANİK’TE BİR EVİN HİKÂYESİ
  • ADNAN KAHVECİ HAKKINDA.!
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP