BU YARGIYLA SİVİL ANAYASA YAPILIR MI.? 
Bu Ülkenin Ve Ezilen Halkların Kaderi İle Bir Kez Daha Oynamayın Ve
Uyarmadı Demeyin. Benden Söylemesi; Bu Kez Sizi Ne Tarih Affeder, Ne de Ezilen
Halklar.!

En fazla %7 civarında oy alan, marjinal bir “İslamcı”
güruh iken, emperyalizm uşaklığı, din simsarlığı, “Fener,” takiyye,
yalan ve talanla önce hükümet, sonra da devlet oldular.
Yıllar süren itilmişliklerinin intikamını almak ister
gibi ilk iş, devleti cemaat artıklarıyla ortaklaşa yönetilen, ucube bir kılığa
soktular.
Diyanet İşleri başkanını bile itaatsizlikle suçlayıp
değiştirdiler. Şimdi “YENİ DİYANET,” bütçeden aldığı devasa payla, AKP ne
emrederse onu yapan, siyasi bir kurum haline gelmiştir.
Hukuku kanunsuz referandumla ele geçirmelerinin
ardından, aleyhlerine karar veren yargı mensuplarının üzerine, HSYK ve Adalet
Bakanlığı teftiş heyetlerini saldılar.
Tarafsız gibi gördükleri hâkim ve savcıları, rütbece
tenzil edip, sağa sola dağıttılar. Bununla da yetinmeyip, yedi sülalelerini
“kanunsuz dinlemeye” aldılar ve en mahremlerini bile deşifre etmekten
çekinmediler.
Sonra da hiç yüzleri kızarmadan, “resmi maaşa
bağladıkları” CIA casusları ve F tipi polis işbirliği ile hazırlanan, oldukça
“zayıf senaryolarla,” orduyu itibarsızlaştırma süreci başlattılar.
Neredeyse bütün yüksek rütbeli subayları, “Ergenekon!”
diye adlandırdıkları, hukuk norm ve usulleri ile hiç bağdaşmayan, son derece
tutarsız ve kuralsız bir dava kapsamına aldılar. 
Oysa orduyu itibarsızlaştırmak için böylesi tuzaklara
hiç ama hiç gerek yoktu. Ordunun 12 Mart 71 faşist darbesi ile “millici”
kimliğini tamamen yitirdiğini ve ABD emrine girdiğini, kamuoyuna deklare etmek
yeterde artardı bile…
Anılan davaya ilişkin, ABD’nin ülkemizdeki baş oyun
kurucularından Feto ile HAHAMBAŞI Tuncay Güney’in, medyaya yansıyan
fotoğraflarını ve davaya bakan yargı mensupları ile polisin “özel iftar (Tanışma)
yemeği” fotoğraflarını, görmeyen kalmamıştır sanırım...
Gelelim CIA casusları ve F. Tipi polis marifeti ile
hazırlanan ve Al-da-tan sülalesi ile CIA mensuplarının cirit attığı “TARAF-LI”
medyanın özenle seçilmiş tosuncuklarına teslim edilen, çuvallar dolusu evrak,
CD ve kasetlere.
Anılan sahte Haham, Feto ve CIA işbirliği ile
hazırlanan evraklar ve imal tarihleri ile teknolojik modelleri bile birbirini
tutmayan sahte CD ve kasetlerle, tarihe örnek olacak “YÜZYILIN
DAVASI” başlatıldı. Sonrası mı? Gayet kolay:
Kendilerine muhalif olarak gördükleri, ne kadar aydın,
yazar, çizer, öğretim üyesi, öğrenci, gazeteci ve sanatçı varsa, hepsini de
hiçbir ayrım gözetmeksizin, aynı “TORBA” davanın içine doldurdular. İşi o kadar
abarttılar ki bu kadar büyük bir çelişki olmaz diye hiç düşünmeden “darbecilerle,
bazı devrimci hareketleri hatta o hareketlerin kurucularını bile aynı dava
kapsamına aldılar.
Örnek mi? Devrimci Karargâh’tan Kurtuluş’a,
Kurtuluş’tan DHKP’ye; Yuh artık. Bu siyasetler resmen faşist devletle ve onun
legal illegal bütün aygıtları ile doğrudan kavgalı. 
Bu ne rezalettir.? Diye sormayın çünkü CIA casusları
ve Feto’nun aklı ancak bu kadarına ermiş. Gerçekten de gelişmiş batı
ülkelerinde bu tür olaylar yaşansa, bırakın o davayı ciddiye almayı, adama
resmen şeyleri ile gülerler…
Anayasa Mahkemesine Özal’ın atadığı başkanın, tek
muhalif oyu 10/1 ile kefeni yırtıp, kapatılmaktan son anda kurtulduktan sonra,
üstüne birde sistemin son denetim ayağı yargıyı da “hap” yapınca, öyle bir
rahatladılar ki önlerine ne çıkarsa saldırmaya başladılar. Mevzi kazandıkça
fütursuzlaştılar ve basılmadık kitapları, eyleme geçmedik düşünceleri bile
yargılamaya kalktılar.
Oysa biraz ciddiyetleri olsa ve “üzüm yemek
isteseler,” işin başından beri, ünlü MİT’çi Mehmet Eymür denilen, Orada
duruyordu ve hormonlu liboşlar zafer çığlıkları atarken, bizim
yazmaktan ve söylemekten dilimizde tüy bitmişti.
Milli Eğitimi “intihalci” ve “şeriat devleti
özlemlisi” bir bakana teslim ettiler ve böylece eğitim 4x3’le tamamen
yörüngesinden çıktı. Daha şimdiden, yan yana durmaları asla olası olmayan dini
dogmalarla bilimsel eğitim çatışmaya girdi ve bu yüzden felsefe öğretmenleri
hakkında soruşturma açmaya başladılar. Milli Eğitimin ardından, YÖK’ün ve
ÖSYM’nin de başına, hem “intihalci, hem “ŞİFRECİ” Proflar.! Atadılar.
TÜİK yapılan siyasi atamalarla, sipariş üzerine ve
tamamen sanal rakamlar üretir oldu. TÜBİTAK’a bilim adamları yerine imamlar
dolduruldu ve “sahte imzalara gerçek teşhisi” konulurken, EVRİM TEORİSİ
tartışmaya açıldı.
Adli Tıp ise “F. tipi doktorların” eline geçince;
“kurşunla ölümler normal,” çocuk tacizleri ise “psikolojileri bozulmamış”
raporları ile doğal sayılır oldu. Artık devlet Adli Tıp vasıtası ile sapıkları
ve katilleri kollar hale geldi.
Medyaya gelince; Hitler’in propaganda bakanı
Goebbels’in yaptıklarını aratmayacak operasyonlarla tek tipleştirilirken,
muhalif köşe yazarları, medya patronları tehdit edilerek işten attırıldı.
Şimdi ekranlarda yalnızca yandaş liboşlar ve “Fener
çakması, kanal 7 çıkması” “ucube …lar” var. Şimdi ABD projeksiyonlu ekonomik ve
siyasal işgalin son rötuşları hazırlanıyor: SİVİL ANAYASA.! Ve “ülkemize özgü
başkanlık sistemi” Yuh artık daha neler.
Yargısı külliyen siyasallaşmış, “Ali Dibo ve kalpazan”
emrine girmiş bir ülkede, siz hangi “anayasadan” bahsediyorsunuz.? Bu ülkenin
DKÖ ve muhalefet partileri, önce yargıyı siyasi vesayetten kurtaralım, özerk ve
sendikalı kılalım, Anayasaymış, başkanlık sistemiymiş sonra konuşuruz demiyor.
Kim ki emperyalizm ve işbirlikçileri ile aynı masaya
oturup, şahsi çıkarları adına pazarlıklar yapıyorsa, alenen insanlık suçu
işliyor demektir. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar,” aynen daha önce
“yetmez ama evet” olayında olduğu gibi.
Bu ülkenin ve ezilen halkların kaderi ile bir kez daha
oynamayın ve uyarmadı demeyin. Benden söylemesi; Bu kez sizi ne tarih affeder,
ne de ezilen halklar…
Ceyhun Tokgöz
Neden öldünüz yoldaşlar.?
Tam da size bu kadar çok ihtiyaç duyulurken.!

@#ÖkkeşBölükbaşı ©#MedyaGünebakış
Ökkeş
Bölükbaşı,
İstanbul –Şubat.2021 - okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/
- okkesb@turkfreezone.com,
|