TÜRKİYE
CUMHURİYETİ LAİK Mİ.? TEOKRATİK Mİ.? 
Ülkemizde
Rejim, Hanefi-Sünni-Müslüman İnancını Devlet Dini Yapmaya Çalışmakta, Bunun İçin
Diyanet’i Konuşturup Desteklemektedir.
Laiklik, din’in devlet işlerine karıştırılmadığı, devletin de
din işlerine karışmadığı ve dinler arasında tercih/ayrımcılık yapmadığı
sistemin adıdır. Burada devletin resmî dini olmaz. Devlet ve din kurumları
birbirinden ayrıdır.
Teokrasi, devlet işlerini belli bir dine dayandıran sistemin
adıdır.
Ülkemizde Rejim, Hanefi-Sünni-Müslüman inancını
devlet dini yapmaya çalışmakta, bunun için Diyanet’i konuşturup
desteklemektedir.
Diyanet Başkanı Ali Erbaş’ın Ramazan’ın ilk günü,
vahim Corona virüsü ortamında HİV virüsünden
bahsetmeye kalkarak toplumun en savunmasız kesimi olan eşcinsellere/ LGBTİ’ye
nefret söylemi kullanması olayı malum; geçen hafta yazdım.
Niye bu gruba saldırdığı da malum: Fevkalade pratik de
ondan. Kadınsızlık yüzünden küçük oğlan çocuklarına “yoğun
ilgi” duyan bu ikiyüzlü toplumda bu kırılgan grubu savunursan, “Haa, bu da
ibneymiş” derler maazallah. 
Yine malum, Rejim’in büyükleri (ve yarabbi, D.
Perinçek!) derhal destek mesajları yayınladılar. Ardından da binlerce AkTrol
geldi; şablona alıştıkları için aynı Türkçe yanlışını yaparak.
Doğaldır, herkes kendi ideolojisini savunur. Din de,
aynen milliyetçilik gibi, duygu olmanın yanı sıra ideoloji olduğu
için bu savunma olağandır. Ama her savunmada en azından iç tutarlılık aranır.
Arayalım:
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İ. Kalın konuşuyor: “Ali
Erbaş ilahi hükmü dile getirdi.” İlahi hüküm, yani
Kur’an’ın, Allah’ın hükmü.
Dindar entelektüel Berrin Sönmez soruyor: “‘Eşcinsellik ve zina salgın hastalıkların sebebidir’ sözü,
Kur’an’ın neresinde geçer.? Gösteremezler Çünkü Bu
İddia ‘Bâtıl İtikat’lardan.”
Ekliyor:
“İmam-ı Âzam Ebu Hanife 17 tanesi dışındaki hadisleri sorgulanmaya tamamen
açık görür.
Oysa [onun kurduğu] Hanefi mezhebine
mensup Diyanet başkanının sözü ‘ilahi hüküm’ sayılıp tartışılmaz kılınmaya
çalışılıyor. İktidar gücüyle İslam’ı devlet dinine dönüştürme çabası bu.”
Diyanet eski başkanı M. Görmez konuşuyor: “Bizim bu tür
musibetleri belirli bir günah grubuna bağlamamız hâşâ Allah adına konuşmamız anlamına
gelir; bu doğru değil. Çünkü küresel siyasetin günahları cinsel bütün
günahlardan daha büyük.”
Ali Erbaş’ın bahsettiği sözün Kur’an’ın hiçbir yerinde
geçmediğinden maada, bu kutsal kitapta geçen başka bir şey var:
Cennet’teki Gılmanlar. Yani, “Bıyığı
Yeni Terlemiş Oğlanlar”.
Nitekim 29 Nisan’daki Artı Gerçek yazısında Ahmet
Nesin Tur suresi 24. ayet, Vakıa suresi 17. ayet, İnsan suresi 19.
ayet diye ve çok çeşitli mealleriyle belirtiyordu. (Bu sefer yazıyı kısaltma
işini boş veriyor ve A. Nesin diye yazmıyorum çünkü birileri 1995’te
kaybettiğimiz Aziz Nesin 2017’de kurulan Artı Gerçek’te
yazı yazdı sanmış. 
Ayrıca, Gılmanlar Cennet’te kadınlar içindir,
diye anlamış).
Yine tutarlılık babında, şunu
unutmayalım: En parlak devirdeki Osmanlı Sultanları’nın, ki halife idiler,
Bizans’tan tevarüs edilmiş (miras kalmış) oğlan işleriyle ilgilenmediklerini
söylemek zor. Osmanlı’nın tartışmasız en büyük şairi Nedim’in feilâtün feilâtün
feilâtün feilün veznindeki, “Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda” adlı
başyapıtından şu dörtlüğü lisede de mi okumadınız: 
“İzn
Alub Cum'a Namazına Deyû
Maderden,
/
Bir Gün Uğrulayalım Çerh-İ Sitem-Perverden,
/
Dolaşub İskeleye Doğru Nihân Yollardan,
/
Gidelim Serv-İ Revânım Yürü Sa'd-Âbâd'a.”
Tercüme lazım mı.? Cuma’ya kadınlar gider mi.?
Tutarlılık testini en önemli hususla bitirelim. En
süflî, en inanılamayacak Bir şeyle:
Bi kötü durum olduğu zaman, mesela bir bebeğin kör
doğması, mesela şimdi de Corona, kimi eli kalem tutan müminler olayı “İnsan
için Allah’ın getirdiği imtihan” diye takdim
ediyorlar. En olmazında, “Allah’ın hikmeti; bir bildiği vardır.!”
diyorlar.
Fesüphanallah.! Nasıl hikmetse. Acaba farkında
değiller mi, Allah’ın yerine, hâşâ huzurdan, Şeytan’ı koyduklarının? “Rahim”
(koruyan, muhafaza eden) Allah niye bazı durumlarda hiç günahı olmayanları “imtihan”
adı altında böylesine ömür boyu perişan ediyor? Hadi, kör doğan çocuğun veya
depremde ölen sübyanın ebeveyni günahkardı da ondan desek yine olmuyor, çünkü
sübyanın ne günahı var da ömrü boyu ışığı görmeden yaşasın.? Bu nasıl
bir hakarettir Allah’a.?
Dahası, bu nasıl İslam ilahiyatıdır.? Aziz
Augustinus’un, daha Ortaçağ’a dört asır varken, Tanrı’yı kötülük yapma
sorumluluğundan bir miktar kurtarabilmek için ileri sürdüğü, İslam
inancında da yankısını bulmuş “cüz’i irade” (liberum arbitrium) kavramını
da mı duymadınız? Bu köşe yazısında mı anlatayım?
Anlatmayayım, çünkü S. Arabistan gibi Arap ülkeleri ve
İran dışında teokrasiyle yönetilen Vatikan’ın, Corona yüzünden
maddi sıkıntı çeken trans seks işçilerine ekonomik
destekte bulunduğunu da duymamışsınızdır, duysanız bile inanmamışsınızdır.

İdeoloji, özellikle de din ideolojisi tam da böyle bişey işte.
Augustinus’u bırakın, yerli ve milli takılalım
yine, bu müminler halkımızın bu konuyu halletmekteki ferasetinden de
mi habersizdir? Halkımız işlediği kabahatlerden sıyrılmak ve kimi kötülüklerden
Allah’ı tenzih etmek amacıyla Şeytan’ı suçlar: “Pişmanım.! Şeytan’a
uyduk bi kere!” Şeytan kavramı da bunun için vardır zaten.
Kemalizm’in 1924’te Şeyhülislamlığın yerine kurduğu
Diyanet, aynen Osmanlı’daki gibi bir devlet memuriyeti. Çünkü
din’in devleti (feodalleri) kontrol ettiği Ortaçağ Avrupası’nın aksine, Şark’ta,
Osmanlı’nın yine Bizans’tan tevarüs ettiği, devlet’in din’i kontrol etmesi diye
bir tarihsel bagaj vardı. Memur, amir’in dediğini yapardı:
Sultan’ın istediği fetvayı vermeyen Şeyhülislam önce azledilir sonra da yay
kirişiyle boğdurulurdu, ulemanın kanı toprağa değmesin diye.
Kemalizm’in hatası şuradaydı ki, o Yukarıdan Devrim
yılları bittikten ve teokratik devlet laik devlete dönüştükten sonra,
Diyanet’i aynen muhafaza etti. Çünkü hem A. Comte’un
pozitivizminden (yani, bilim geliştikçe din’in buharlaşacağı teorisinden) çok
etkilenmişti, hem de her şey gibi din’i de ulus-devlet kontrolünde
tutmak istiyordu.
İstiyordu da, olamadı. Olamazdı. Çünkü Batı’nın
laikliği becerebilmesinin sebebi, Katoliklik’in karşısında güçlü bir
Protestanlık’ın mevcudiyetiydi. Laik Kemalizm, bi yandan Gayrimüslimleri etno-dinsel
temizliğe uğratıp tüketerek, diğer yandan Alevileri sistem
dışı bırakarak laik sistemin 1 numaralı olmazsa olmaz’ını kendi
eliyle tahrip etti: Hanefi-Sünni-Müslüman sistemi rakipsiz bıraktı.
Bu rakipsiz kalan sistem, CHP’nin bugüne kadar
1930’lar mantığında ısrar etmesi, yani değişmemesi sonucu, sonunda “AKP Gn.
Bşk. ve Cumhurbaşkanı” R. T. Erdoğan’a yolu açtı. Hanefi-Sünni-Müslümanlık “oy
sandığı”yla iktidara gelince, memur yine amir’in
dediği yapmaya başladı. Mesele bu kadar basit. 
Bu kadar basit ve bu kadar hayırlı.
Çünkü Siyasal İslam iktidara gelmeseydi gerçek
yüzü asla açığa çıkmayacaktı. Yığınla insan hep, “Ah, İslam bi gelse,
bi gelse, her şey güllük gülistanlık olacak!” demeye devam edecekti.
Şu anda farkında olanlar için, Siyasal İslam,
aynen değişmeyen Kemalizm gibi, kendi kendini bitiriyor.
1950’lerin sonuna kadar İstanbul nüfusunun % 33’ünü
oluştururken bugün toplam nüfusun 1000’de 1’inden daha aza in(diril)miş
Gayrimüslim yurttaşların kadim ruhban okullarını kapalı tutup, öğrencisizlikten kapanmaya
başlayan Hanefi-Sünni-Müslüman
ruhban okulları (imam-hatipler) açarak.
Lozan Md. 40’a rağmen okulları 1928’de Tevhid-i
Tedrisat bahanesiyle kapatılan Süryanilerin bir anaokulu açmasını bile
reddedip, ancak Ankara 13. İdare Mahkemesinin Haziran 2013 kararı sonucu açmaya
mecbur kalarak.
Camilerin yararlandığı hakları cem evlerine tanımayı
reddedip, Aralık 2014’te Türkiye’yi mahkûm eden AİHM kararının çıkmasına sebep
olarak. AİHM’nin 2007 ve 2014 tarihli kararlarına rağmen Hanefi-Sünni din
derslerini Alevilere zorunlu kılmaya devam ederek. Kendisini
Hanefi-Sünni-Müslüman olarak tanımlamayan milyonların
vergisiyle her sokağa bir cami inşa ederek. Hatta bu vergilerle T. Diyanet
Vakfına yurt dışında 103 cami inşa ettirip, sadece Suriye’de 270 cami
onartarak. Sadece Rusya’daki
camiye 170 milyon dolar harcayarak.
Son olarak üvey torunla evlenmeyi “helal” saymayı da
başaran Diyanet’in bir memur olan başkanına, herhangi bir din, grup,
cinsel eğilim, inanç, inançsızlık gibi konularda konuşma yaptırtıp, ardından
derhal destekleyerek.
Hanefi-Sünni-Müslüman inancını, anayasasının sekiz
ayrı maddesinde laiklik
ilkesi yazılı Türkiye’de iktidarda kalabilmek için
teokratik devlet kurmaya çalışarak.
Bu imkânsız olduğu için bir bâtıl itikat
devleti kurmaya soyunarak.
Başlıktaki sorunun cevabına geldik: Rejim iktidarda
kalabilsin diye, T.C. bir bâtıl itikat devletidir şu anda. 
Baskın
oran
07.05.2020 - 13:05 Güncelleme:
07.05.2020 - 13:05
Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul-Ağusos.2020- okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ -- okkesb@turkfreezone.com,

|