ŞİKÂYETNAME-İ & ABDURRAHMAN
DİLİPAK.!

Beni ya da benim gibi düşünenleri dışlayıp,
Rothchild’leri McKinsey’gilleri dost edinenler, bir gün bazı gerçeklerin
farkına vardıklarında çok geç olabilir. 
Yazısına, “Kaç kez sildim, yeniden yazdım,
yumuşattım. Dudaklarımı ısırdım, elim titredi, utandım. Öfkelendim” diye başlayarak AKP’ye yönelik çok sert eleştiriler
yönelten Abdurrahman Dilipak’ın Yazısı:
“Bu benim için zor bir yazı oldu. Kaç kez
sildim, yeniden yazdım, yumuşattım. Dudaklarımı ısırdım, elim titredi, utandım.
Öfkelendim. Sonunda kuşa çevirdim.
Buyurun sonuç bu:
Eba Müslim Horasani’nin o malum sözlerini
tekrar hatırlatmak isterim: Onlar dostlarını uzaklaştırıp, düşmanlarını
dost edindiler. Düşmanları dost olmadı, ama dostlarını geri kazanamadılar ve
yıkılmaları mukadder oldu.! 
Beni ya da benim gibi düşünenleri
dışlayıp, Rothchild’leri McKinsey’gilleri dost edinenler, bir gün bazı
gerçeklerin farkına vardıklarında çok geç olabilir. 
Hiç kimse la yüs’el değildir.
Peygamberler dışında kimse masum da değildir. İstişare ayeti savaş
şartlarında nazil oldu. Hem de Resulullah’ın ilk görüşü dışında bir görüş üzere
karar verildiği halde. Kur’an-ı Kerim yapılan işi doğruladı. 
SAHİ NE OLDU BİZE.!.
Siyasete soyunan kardeşler (Allah onları ve beni
affetsin) siyasetin en temel “edeb”i olan, “düşman”a karşı “celadet” ve
“cesaret”, “mazlum” ve “dost”lara, sıradan insanlara karşı “hilm” ve “tevazu”
elbisesini giyinmeliler.
Ne demişti Edeb-Alî, Osman Gazi’ye: “Ey Oğul.!
Beysin.! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül almak
sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hüsnüzan sana.
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar,
anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize;
bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek,
şekillendirmek sana.” “Milli” ve “Yerli” olmak için önce bu “alîedeb”
şart.
Bu ahlakla ahlaklanmayanların oralarda işi
ne o zaman!. 
Kuraldır: “Basın mensupları, kanaat
önderleri, sivil sözcülerin genişletilmiş eleştiri hakkı, siyasilerin ve
bürokratların artırılmış tahammül yükümlülükleri vardır.”
Ben darbe dönemlerinde darbecilere karşı
bu sözlerle kendimi ve toplumu savundum. Kadere bakar mısınız, bugün bu sözleri
kime söylemek durumunda kalıyorum. Birileri bazı gerçekleri unutmuş olabilir mi.?
Beni bilen bilir, birilerine olan, bırakın eleştirimi, düşmanlığım bile beni
onlar için inşallah adaletsizliğe sevk etmez! Kızsam da doğru söz ve işlerini
desteklerim. Hele hele öyle, kişiler üzerinden kurum ve topluluklara karşı
adaletsizlikten Allah’a sığınırım. Ben yaklaşık 50 yıldır, Hakk’ın ve halkın,
atanmamış ve seçilmemiş sözcüsüyüm, onların gören gözü, işiten kulağı, tutan
eli, haykıran sesi olmaya çalışıyorum. Biri benim ismimin üzerini çizmek
istiyorsa, çizsin, umurumda değil, hiç olmadı, olmayacak da. Ben bu işe destek
verirken ne siyasi bir talebim oldu, ne memuriyet istedim ve de menfaat kapısı
olarak kullandım bu kapıyı. 
BAZI AK PARTİLİ BELEDİYELERDE,
Bazı bakanlıklarda, kamu kuruluşlarında birilerinin
adamı olmadığı, olanlara göz yummadığı için baskıya uğrayan, tehdit edilen,
taciz edilen bir sürü eleman var. İftira ediyorlar. Tecrit uyguluyorlar. Hiçbir
iş verilmeden bankamatik memura dönüştürülen personeller var. Kimi bakanla,
kimi başkanla tanış diye kendini konumlandırıyor. Kiminin arkasında
milletvekilleri var. Sırtını dayadıkları biri var işte. Birini orada
istemiyorlarsa, ya da kendi cemaatlerinden birini getireceklerse, tıpkı
FETÖ’cüler gibi sürekli soruşturma açarak caydırmaya, yıldırmaya çalışıyorlar.
Sorumlusu olmadığı işlerden dolayı suçlanıyorlar, zimmet çıkartılıyor.Yargıya
da gidemiyorlar. Niye, partiye zarar verirmiş.. Sendika da çaresiz, onlar da
sorun çıkartmak istemiyor. Avukat kendi partisine karşı dava açmak istemiyor.
CHP’li avukat mı tutsunlar. Bu tür haksızlıklara uğrayanlar artık MHP’li
sendikalara gidiyorlar. 
MESAİ DIŞINDA TÜGVA’DA ÇALIŞANI DA VAR.
Annesi AK Parti Kadın Kollarında çalışanı
da bunlardan. Ben de her şeye rağmen mücadele, sabır diyorum. “Urvetül Hasene /
Güzel bir örnek” olmak zorundayız. Ankara’da bir yerlere haber veriyoruz, bir
ilerleme olmuyor. Merkezdekiler de hayali, gerçek dışı suçlamalarla işi
savsaklıyorlar.
Bunlar oluyor da, insanlar davasından
vazgeçiyor mu? Bazıları dökülse de, genelde hayır. Üzülüyorlar ama hep bir
umutla bekliyorlar. Sabırla direniyorlar. Bu gençler artık daha fazla kurda
kuşa yem edilmese.
Bakın FETÖ hakkında bana bilgi getiren ve
benim savcılıklara, Ankara’ya ulaştırdığım kaç kişi sudan bahanelerle
görevlerinden uzaklaştırıldı, haklarında davalar açıldı. Hâlâ davası devam
edenler var. Ama bunlardan hiç biri mahkûm olmadı. 
DEĞİL Mİ Kİ, SONUNDA ALLAH’IN DEDİĞİ
OLACAK, NE GAM!.
O bizi sabredenlerden, şükredenlerden ve direnenlerden
bulacak. Herkes yaptıklarının hesabını verecek elbette bir gün! Kimse rızkından
az ya da çok yiyemez. Ecelinden sonra ve önce de ölmez. Bu insanlar için olduğu
gibi örgütler için de böyle. 
BİZİMKİSİ DE DERT Mİ, BEN DURUMU DAHA
BETER Ankara’da CERN’de doktorasını yapmış atom fiziği uzmanı tanıyorum.
Sorarsanız DDK Başkanında dosyası var.
Bizim Akit TV’de Tıbbı
Nebevi programı yapan Dr. Muammer Yıldız bir-iki olay anlattı,
utancımdan yerin dibine girdim. Bu birileri var ya, o birileri, “ısırıcı
melikler”in torunları, Belam’ın, Şeddat’ın, Karun’un mirasçıları
bunlar. Bunların itibar görüp, başkalarını ezip geçtikleri mekânlardan “rahmet
melekleri” uzaklaşır ve “azab melekleri” gelir.
Reis be, biliyorum “yalnız”
adamsınız, kalabalıklar içinde yapayalnız. Sizin güvendiklerinizden bazıları
güveninizi kötüye kullandı ve sizin adınızı kullanarak çirkin işler yaptılar.
Sizin için dua ediyorum ki, Allah sizi bunların şerrinden emin eylesin..
Bunların bazıları tam da, “Vay o namaz kılanların haline” diye başlayan ayetin
muhatabı olan bir ahlak zafiyeti içinde. Bazıları tarikat iltisaklı görüntüde.
Rivayet olunur ki; Karun, Hz. Musa ve Hz. Harun’dan
sonra Tevrat’ı en iyi bilen kişi idi. 
AİHM DEN “DOSTANE ÇÖZÜM” İÇİN ÇAĞRI
Biliyor musunuz, hani 28 Şubat’ta evim
haczedilmişti ya, şu Güven Erkaya davasında. AİHM “dostane çözüm”
için çağrı yapmıştı. Allah razı olsun, siz Davutoğlu’nu arayıp, “çözün bu
işi” demiştiniz.
Emine hanım da evimize gelip destek vermişti.
Sonra ne oldu biliyor musunuz, Davutoğlu bizi AB işlerinden sorumlu bir
daire başkanına yönlendirdi. (O zat yakın zamana kadar Güney Afrika’da
büyükelçi idi.) Sembolik bir tazminatla davanın sonlandırılması konusunda bir
belge imzalamamızı istedi. Avukatım Salih Döğücü ile “olmaz” dedik. O
iş öyle kaldı.
AİHM’den aldığımız kararla yargılamanın yenilenmesi
yoluna gittik, Yargıtay, tashihi karar derken 2017 sonunda evimi
geri alabildim. Yargılama gideri ve manevi tazminat için Adalet Bakanlığı da
sembolik bir tazminat ödedi. 16 yıl sonra davam sonuçlanabildi.
Bana verilen tazminatın, bu hatalı kararın
sorumlularından tahsili için “rücu” talep ettik, ama o da gerçekleşmedi. Size
tekrar tekrar bu konuyu iletmek istemedim, ama işler böyle oluyor.. 
BENİM YAŞADIKLARIM ÇOK SIRADAN ŞEYLER.
Güler geçerim. Şimdi dert edindiğim için,
ya da şikâyet babında değil, benim kendi ailemde yaşadıklarımdan sadece basit
birkaç küçük örnek, misal olsun diye yazıyorum. Başka insanların dertlerini
dinleyince aslında bunları yazıyor olmam bile bana ağır geliyor.
Anlatılacak daha o kadar çok şey var ki!
Bunları geçtim, benim için dert değil. Ben bu yola çıkarken bunların hepsini
göze alıp çıktım. Sadece siz bilin istedim. Başkalarının yaşadıkları benim
yaşadıklarımla kıyas bile edilemez.
Size ulaşamayan her seviyeden ve her
yerden, her kesimden birçok insan beni hep size ulaşmak için bir “kapı” olarak
gördü. Böyle bir “kapı” yoktu aslında. Bunu onlara söyledim. Yardımcı
olabildiğim kadar olmaya çalıştım.
Kimi zaman, doğrudan idareden birilerini
aradım, kimi zaman Hasan Doğan, kimi zaman Yalçın Topçu, kimi
zaman DDK üzerinden size mesajlar ulaştırmaya çalıştım.. Herkes çok
yakın iletişim içinde olduğumuzu sansa da bir yıldır konuşmak için hiç fırsat
olmadı. 
OYSA ANLATMAM GEREKEN BİRÇOK OLAY VARDI
Derdim şu: Bir kişiye yapılan haksızlık,
bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Benim katlanmak zorunda olduğum
güçlükler bir başkası için baht kaynağı olsun, emsal ve örnek teşkil etsin diye
bunları yazıyorum.
AK Parti, içindeki AKP’lilerin
sırtına yüklediği bu kamburdan kurtulmadan rahata kavuşmayacak.
Bu etrafınızdaki menfaatperest, laf
dinlemez siyaset ve bürokrasi bezirgânlarından yakanızı kurtarmazsanız,
Allah’ın yardımı bize ulaşmaz. “İçimizdeki beyinsizler” yüzünden bir helak gerçekleşebilir.

TALUT – CALUD’U HATIRLAYIN.
“Allah
o zaman işlerimizi sarp dağlara sardırır”. Talut – Calud’u hatırlayın.
İçimizden çoğu o “içme” denilen “zehirli su”dan kana kana içtiler. Şimdi tevbe
zamanıdır. Şimdi Davud’un sapanını ele alma zamanı. Geç kalmadan.
Şikâyet değil, ama siyasette olması
gerekenler üzerine yarın da yazmaya devam edeceğim. Daha yazacak çok şey var
zira.”
odatv.com - 05.10.2018

@#ÖkkeşBölükbaşı ©#MedyaGünebakış
Ökkeş Bölükbaşı,
İstanbul –Ekim.2018 -- okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
|