MİSİLLEME & MÜTEKABİLİYET NASIL OLUR.?

Çin Ticaret Bakanlığı, toplamda 16 milyar dolar tutarındaki ABD menşeli ürünlere yüzde 25 ilave vergilerin yürürlüğe girdiğini duyurdu.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

MİSİLLEME & MÜTEKABİLİYET NASIL OLUR.?

Çin Ticaret Bakanlığı, toplamda 16 milyar dolar tutarındaki ABD menşeli ürünlere yüzde 25 ilave vergilerin yürürlüğe girdiğini duyurdu.

Çin'in ABD'ye Vergi Hamlesi Yürürlüğe Girdi

Çin Ticaret Bakanlığı, toplamda 16 milyar dolar tutarındaki ABD menşeli ürünlere yüzde 25 ilave vergilerin yürürlüğe girdiğini duyurdu.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, ABD'nin bugün yürürlüğe soktuğu 16 milyar dolar tutarındaki Çin mallarına yüzde 25 ilave vergi hamlesine misilleme olarak Pekin yönetiminin daha önce duyurduğu toplamda 16 milyar dolarlık ABD menşeli ürünlere yüzde 25 ilave vergi getirme kararının yürürlüğe girdiği bildirildi. 

Açıklamada, Washington yönetiminin Çin mallarına ilave vergi hamlesine kesinlikle karşı çıkıldığı belirtilirken, ABD'nin söz konusu ilave vergi hamleleriyle Çin'e karşı önlem almaktan başka bir seçenek bırakmadığı kaydedildi.

Çin'in serbest ticareti ve çoklu ticaret sistemini koruyacağının altı çizilerek, ABD'nin ilave vergi hamlesine yönelik Dünya Ticaret Örgütünün anlaşmazlıkların halli mekanizmasına başvurulacağı bildirildi. Pekin yönetimi 8 Ağustos'ta ABD'nin 16 milyar dolarındaki Çin mallarına yüzde 25 gümrük tarifesi kararına misilleme olarak 16 milyar dolar tutarındaki ABD mallarına yüzde 25 ilave gümrük vergisi uygulanacağını açıklamış ve kararın 23 Ağustos'ta yürürlüğe gireceğini duyurmuştu.

ABD-ÇİN TİCARET SAVAŞININ GELİŞİMİ

ABD ile Çin arasında bir ticaret savaşının başlangıcı olarak görülen gelişmeler, Donal Trump yönetiminin 23 Mart'ta ithal çelik ve alüminyuma sırasıyla yüzde 25 ve yüzde 10 ek gümrük vergisi getirmesiyle başladı.

Çin, Washington'ın çelik ve alüminyum ürünlerine yönelik ek gümrük vergilerine cevaben nisan başında ABD menşeli 128 ürüne yüzde 15 ila yüzde 25 gümrük vergisi getirdi.

ABD yönetimi ayrıca 22 Mart'ta Çin'in, Amerikalı şirketlerin teknolojilerini ve fikri mülkiyetlerini ele geçirmeye yönelik usulsüz faaliyetleri gerekçesiyle 50 milyar dolar değerindeki bini aşkın Çin menşeli ürüne iki aşamalı yüzde 25 ek gümrük vergisi getireceğini açıkladı.

Pekin yönetiminin, ABD'nin sadece Çin'i hedef alan bu hamlesine tepkisi gecikmedi. Çin Ticaret Bakanlığı, bu karara cevaben ABD'den ithal edilen 50 milyar dolar tutarındaki 659 ürüne yüzde 25 gümrük vergisi getirileceğini bildirdi.

ABD Başkanı Donald Trump, 18 Haziran'da Çin'in daha önce açıkladığı tarifelere misillemeyle karşılık vermesi halinde 200 milyar dolar değerinde ürüne daha yüzde 10 gümrük vergisi uygulanması talimatını verdi.

Takvimler 6 Temmuz'u gösterdiğinde ABD yönetimi, Çin'den ithal edilen 34 milyar dolar değerindeki 800'den fazla ürüne yüzde 25 ek gümrük vergisi uygulamaya resmen başladı. Çin yönetimi, Trump'ın tüm tehditlerine rağmen ABD'nin ithal ürünlere yönelik mütekabil tarife artışlarının "anında yürürlüğe girdiğini" duyurdu.

ABD'nin şimdiye kadar attığı korumacı ticaret adımlarına "kısasa kısas" yanıtlar veren Pekin yönetimi, Washington yönetimi ile birkaç defa ikili ziyaretler çerçevesinde ticaret savaşına çözüm bulmaya çalışmış ancak sonuç alınamamıştı.

Bununla birlikte dün Çin Ticaret Bakanı Yardımcısı Vang Şouvın başkanlığında bir heyet iki ülke arasındaki ticaret savaşına ilişkin müzakereleri yürütmek için ABD'ye gitmişti.

 

@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul-Ağustos.2018- okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ --- okkesb@turkfreezone.com,

 

 

ABD'Lİ GENERAL KIBRIS'TA NE ARIYOR.?

ABD'li Generalin Kıbrıs'ta Ne Aradığını Kimse Sormayacak mı.?

ABD'nin, Papaz Brunson bahanesiyle başlattığı saldırılardan beri anlamakta zorlandığım bir konu var.

Her iki ülke yönetimi, “Savaşsa savaş” moduna geçmiş ve ABD Kongresi F-35'lerin Türkiye'ye teslimini geçici olarak durdurmuşken, Pentagon sık sık “Ekonomik krizin askeri ilişkileri etkilemediğini, Türk meslektaşları ile işbirliğinin gayet iyi olduğunu” vurguluyor. Milli Savunma Bakanlığımız da benzer açıklamalar yapıyor. 

İşte son örnek:

ABD, “IŞİD yenildikten sonra PYD/YPG Münbiç'ten çıkacak”  sözünü yerine getirmese de anlaşmaya varıldı. 6 gün önce Savunma Bakanı Jim Mattis, Türk ve Amerikan askerlerinin Münbiç'te ortak devriyeler gerçekleştirmesi için gereken eğitimlerin başlama zamanı konusunda, “72 saat içinde diyebilirim. Çok yakında, belki daha da önce” dedi. Sözkonusu eğitimler için ilgili personelin ve ekipmanların şu anda Türkiye'de olduğunu, ancak detaylara girmeyeceğini de ekledi. 

Mattis'den 1 gün sonra Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Münbiç Yol Haritası ve Güvenlik Prensipleri doğrultusunda, Türkiye ve ABD Silahlı Kuvvetleri unsurları tarafından bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak maksadıyla icra edilen faaliyetlere planlandığı şekilde devam ediliyor.

Bu çerçevede, müteakip safhada başlaması planlanan müşterek devriye faaliyetlerine yönelik olarak her iki ülkenin Silahlı Kuvvetleri unsurları arasındaki ortak eğitimlerin yakın zamanda başlaması öngörülüyor” açıklamasını yaptı. Medyamız da Mattis'in tekrarı bu ifadeleri, “Bakan Hulusi Akar'dan çok önemli Münbiç açıklaması” başlığıyla verdi.

Şuraya geleceğim; Erdoğan Kurban Bayramı mesajında,  “Ekonomimize yönelik saldırının doğrudan bayrağımıza ve ezanımıza yönelik saldırılardan farkı yoktur” dedi.

Doğrudan bayrağımızı, ezanımızı hedef alanlara ne denir, dahası böyle bir alçaklığı gerçekleştirenlere ne yapılır, biliyoruz.

Ama ne oluyor.?

Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ABD'ye, “Müttefik olduğumuzu, ABD'li askerlerin bulunduğu İncirlik Üssü'ne ev sahipliği yaptığımızı” hatırlatıyor, Trump'a “Vergileri yükseltmek yerine diplomasiyi denemesi” çağrısında bulunuyor. 

Keza Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Türkiye Papaz Brunson'ı bırakırsa, döviz krizi hemen bitebilir... Katar'dan gelen para Türkiye ekonomisini kurtarmaya yardım etmez”  tehdidi savuran Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'a cevabında, “Bu tür siyasi, hukuki ve ekonomik tavırların müttefiklik ruhuna sığmadığını” anlatmakla kalmıyor,  “Türkiye’nin kimseyle ekonomik savaş başlatmak gibi bir niyeti olmadığını” söylüyor.

İşte anlayamadığım bu; Bayrağımıza, ezanımıza saldıranlara gösterilen bu mülayim tavır!.. Özellikle de bunları korumakla görevli TSK ile Pentagon arasındaki ilişki ve işbirliğinin, olanlardan hiç etkilenmeksizin “sorunsuz” devam edebilmesi.! Ki, ABD ile doğrudan güvenliğimizi tehdit edecek yeni bir sorun daha baş gösteriyor. 

ABD'Lİ GENERALİN KIBRIS MESAİSİ

Bilindiği gibi, ABD ile aramız “böyle” bozulunca; Daha birkaç ay önce Avrupa Parlamentosu, “Müzakerelerin yeniden başlaması için Türkiye'nin, Rum kesimini tanıması şarttır” dediği, Avrupa Konseyi de Kıbrıs açıkları ve Ege Denizi’ndeki faaliyetlerimizi “yasa dışı” olarak niteleyip, Türkiye'yi kınadığı halde AB'ye, Ve Afrin  operasyonumuza karşı çıkmasını, oradaki tünelleri yapan ülke olmasını, teröristlerin Elysee Sarayı'nda ağırlanıp, “Türkiye ile aranızda arabuluculuk yapabiliriz”  denmesini, ABD, İngiltere, Suudi Arabistan ve Ürdün'le birlikte Cenevre masasına PYD/YPG'yi de oturtma planları hazırlamasını, Rum kesiminde üs kurmasını vs. unutup, Fransa'ya yanaşma kararı aldık. Denize düşüp yılana sarılma hali yani.!.

Kıbrıs konusunda ABD ile Almanya, Fransa, İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkeleri ve AB yönetimlerinin ne düşündüğünü hatırlatmaya gerek yok.

Rum kesiminde sadece İngiltere'nin üsleri varken, son birkaç ay içinde Fransa ve İsrail de askeri üsler kurdu.

Nitekim geçen ay yapılan bir toplantıda, Türk askerinin  “işgâlci”  olduğunu öne sürün Rum Lider Anastasiadis'i, İsrail, Mısır ve ABD Büyükelçileri dinledi. Dinlemekle kalmadılar; İsrail Büyükelçisi Ravel, “Türk tehditleri nedeniyle İsrail'in askeri müdahalede bulunmak zorunda kalmamasını temenni ederim” dedi. Mısır Büyükelçisi Taha Muhammed, “Gerekirse Türkiye'ye karşı askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceklerini”  söyledi. ABD Büyükelçisi Kathleen Doherty de, “Türkiye'nin, Rumlara gösterdiği tavır kabul edilemez” diye buyurdu. 

Bu rezalete tek tepki, Dışişleri Bakanlığı'mızın yazılı açıklama yapması oldu; “Rum yönetiminin Doğu Akdeniz'deki tek taraflı faaliyetlerine destek beyan eden bu ifadelerin yersiz bulunduğu” belirtilerek, “Ülke temsilcilerine hadlerini aşmaması” tavsiye edildi. 

Tavsiyemiz dikkate alınmamış olmalı ki, biz Kurban Bayramı'nı kutlarken, bu defa ABD Kara Kuvvetleri Komutanı General Mark Alexander Milley Rum kesimine gitti ve buradaki tüm üsleri tepe tepe kullandıkları halde “diğer ülkelere tanınan hakların kendilerine de tanınmasını” istedi. Yani resmen üs talebinde bulundu.

Milley'in İngiliz askeri üslerini ziyaretine ve Rum Ordusu Komutanı Korgeneral İlias Leondaris’le görüşmesine ABD Büyükelçisi Kathleen Doherty de eşlik etti. Rum General, Doğu Akdeniz'deki doğalgaz arama faaliyetleri hakkında bilgi verip, Türkiye'nin tavırlarından duyduğu rahatsızlığı aktardı.

İki generalin görüşmesinde, “Görüş birliğine varıldığı” bildirilirken, Büyükelçi Doherty, “Bu, Washington ve Rumlar arasında güvenlik konularındaki işbirliğinin güçlenmesine dair yeni, önemli bir göstergedir” değerlendirmesini yaptı.

Başlıbaşına şu tablo, meselenin Rahip Brunson'dan ibaret olmadığını, ayrıca Trump'ın “şahsından ve kaprislerinden”  kaynaklanmadığını, Türkiye karşıtlığının bir “devlet politikası” haline geldiğini göstermiyor mu?

Toparlarsak;

Yunanistan'ın darbecilere iltica hakkı tanıması üzerine Milli Savunma ve askeri yetkililer, Anadolu Ajansı'na konuşup, “Güven artırıcı önlemlerin yeniden başlatılmasının konuşulduğu ve her türlü iyi niyeti gösterdiğimiz şu günlerde verilen bu karar, tam bir basiretsizlik örneği olmuştur. Darbeci teröristlerle ilgili hukuka, demokrasiye ve iyi komşuluk ilişkilerine uygun kararlar alınmadan, güven artırıcı önlemlerin uygulamalarında bir gelişme beklenemez. Bunun da ilişkilerimize ciddi olumsuz etkileri olacağı açıktır” dedi ya,

Bir Milli Savunma Bakanlığı ya da TSK yetkilisinin, benzer bir tepkiyi ABD'li General Milley'e de gösterip, “Ekonomik krizin etkilemediği işbirliğimizi Kıbrıs etkiler” açıklaması yapması gerekmez mi.?   

Ve dahi “Garantörlükten vazgeçin, askerinizi çekin, Kıbrıs sorunu çözülsün” talebinde bulunanlara, Erdoğan ya da Dışişleri Bakanı'mızın, “ABD üs peşindeyken, biz çekileceğiz, öyle mi? Aksine biz de KKTC'de askeri üs kurma kararı aldık” demesinin tam zamanı değil mi.?

Müyesser Yıldız - 24.08.2018 - odatv.com


 

@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul-Ağustos.2018- okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ --- okkesb@turkfreezone.com,

 


*GİTTİ BİZİM KIZ”IN NAMUSU*

Genelkurmayda Amerikalı Teröristlere Oda Verildi. Buna Karşılık Pentogon’un İçinde Bizim İrtibat Subayımız Da Olacak Mı.? 

Devletler arası ilişkilerde mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesi vardır. Yani “sen beni öpersen, ben de seni öperim” yada senin vatandaşın vizesiz girerse ülkeme, benim vatandaşım da senin ülkene vizesiz girmeli veya sen bendeki teröristi beslersen, ben de sendeki teröristi beslerim; sen benim eserimin telif haklarını korursan, ben de senin eserlerinin telif haklarını korurum, vesaire…

Devletler birbiri ile ilişkiye girerken bu tarz mütekabiliyetleri esas alır. Hani derler ya “devletler arasında duygusallık olmaz, karşılıklı menfaatler vardır”… O hesap… Mütekabiliyet olmadığı zaman diğer devlete tanınan haklar karşılıksız faydalanma olur… Kapitülasyon.  Gelir “bizim kız”ı öper,  kızın masrafları da üzerimize kalır. Hâ! Bu öpme işi zorla olursa, tecavüze döner iş…

Şimdi sorayım; Pentogon’un içinde bizim irtibat subayımız da olacak mı? Olacaksa mütekabiliyet… Olmayacaksa, gitti “bizim kız”ın namusu.! Türkiye, bu hadiseyle ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE  27 Mayıs 1960 askerî darbesini ortaya çıkardığı sürecin bir benzerini tekrar yaşamaya başladı.

27 Mayıs değerlendirilirken çoğu kesim tarafından göz ardı edilen en önemli husus, dönemin Genel Kurmay Başkanının odasının hemen bitişiğinde, Amerikan ordusuna mensup istihbarat subaylarının görev yapmasıydı. Söylendiğine göre dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, silah arkadaşlarının onurunu çiğneyecek şekilde “görev” yapan bu Amerikalı çavuşlara aşkla ve bağlılıkla selâm vermekten imtina etmezmiş.

Bu şekilde aşağılanan o Türk Subayları daha sonra 27 Mayıs darbesiyle dönemin Genelkurmay Başkanı’na bunun hesabını sordular. Bizden söylemesi. Gidişatın vahametini daha nasıl anlatabiliriz, bilemiyorum.

Av. Mehmet TIĞLI

 

Diğer Haberler

  • DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'NDE KADINLARA
  • WUHAN TIANHE AIRPORT TAXI GUIDES
  • ORTADOĞU’DA VEKÂLET SAVAŞLARI.!
  • *IŞIK BİNYILI* *THE LİGHT MİLLENNİUM* TÜYAP KİTAP FUARINDA
  • BEREN KAYALI & GENÇ GİRİŞİMCİ & TÜRK MUCİT
  • KARSU DÖNMEZ MEMLEKETİNİ UNUTMADI
  • TURKEY LETTER GIVEN TO BIDEN FROM 27 US SENATORS
  • RUSYA BİZE NE YAPTI, NE YAPMADI.?
  • JAMES WEBB SPACE TELESCOPE GODDARD SPACE FLIGHT CENTER
  • METAVERSE DÜNYASINDA 10 YERLİ MARKA
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP