DEVLET SIRLARI ADNAN'IN ELİNE NASIL DÜŞTÜ.?

Gazeteci Ahmet Hakan, Muharrem İnce'nin Seçim Gecesi 'Ortadan Kayboluşunu' Ve Adnan Oktar Operasyonundaki 'Devletin Sırrı' İbaresini Ele Aldı.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

DEVLET SIRLARI ADNAN'IN ELİNE NASIL DÜŞTÜ.?

Gazeteci Ahmet Hakan, Muharrem İnce'nin Seçim Gecesi 'Ortadan Kayboluşunu' Ve Adnan Oktar Operasyonundaki 'Devletin Sırrı' İbaresini Ele Aldı.

Seçim meydanlarında hazır cevaplılığı, atikliği, tez canlılığı ile kısa sürede beklenenin üstünde bir oy oranı alan CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, seçim sonuçlarını açıklandığı gece sırra kadem bastı. Çok tartışılan kayboluş üzerine komplo teorileri üretilirken, İnce, seçmenine çıkıp adeta 'saçmalamayın' dedi.

CHP'nin adayı İnce'nin seçim gecesi ve seçim sonrası gösterdiği refleksleri yazan Hürriyet köşe yazarı Ahmet Hakan, kurultay sürecinde İnce'nin 'parti hizipçileri'ne dönüştüğünü kaydetti. 

Adnan Oktar operasyonunda 'devletin sırrını satmakla suçlama' ibaresinin olduğun da kaydeden Hakan, devletin sırrı Oktar'ın eline nasıl geçti diye soruyor.?

İşte Hakan'ın "Bir sırrı açıklıyorum Muharrem İnce neden kayboldu.?"


BU OLUŞUM...

24 Haziran için CHP’nin öncülük ettiği “Adil Seçim Platformu” adlı bir oluşum vardı.

*

- Seçim akşamı sandık başlarından gelecek verileri tek bir merkezde toplayacaktı.

- Sonuçları hızla kamuoyuna ulaştıracaktı.

- Böylece muhalefete oy veren seçmenler için güvenilir bir kaynak olacaktı.

*

Ama olmadı. Sonuçların açıklanmaya başlanmasının daha ilk dakikalarında “Adil Seçim Platformu”nun sistemi çöktü. Tek bir sonuç bile açıklayamadılar. Dondular kaldılar.

*

Kısacası... Tek kelimeyle sefalet! Tek kelimeyle perişanlık! Tek kelimeyle zillet!

*

Bu sefalet, bu perişanlık, bu zillet nedeniyle koskoca muhalefet...

- Ne “hile var” diyebilecek durumdaydı! - Ne de “hile yok” diyebilecek durumdaydı! Veri yoktu elinde muhalefetin veri!

*

Böyle bir durumda Muharrem İnce’nin önünde iki yol vardı:

-

BİR: Ya 24 Haziran akşamı kameraların karşısına geçip... “Hile var da diyemem, hile yok da diyemem... Hatta hiçbir şey diyemem...

Zira elimde veri yok” diye saçma sapan bir açıklama yapacaktı.

-

İKİ: Ya da ortadan kaybolacaktı. Muharrem İnce, işte bu iki yoldan ehven-i şer olanını seçti: Saçmalamak yerine kayboldu!

*

Gerçi ehven-i şer için “şerlerin en fenası” falan denir ama neyse...

ALKOL İDDİASI

ELDE tek bir kanıt bile yokken neredeyse her üç kişiden birinin oyunu almış bir cumhurbaşkanı adayı için... “O gece alkol aldı, o yüzden halkın karşısına çıkamadı” demek... Ayarsızlıktır, terbiyesizliktir, izansızlıktır, saygısızlıktır, ayıptır, ahlaksızlıktır.

 

24 HAZİRAN AKŞAMI

SADECE İNCE Mİ KAYIPTI.?

MUHARREM İnce kayıptı da... - Meral Akşener ortalarda göründü mü.? - Temel Karamollaoğlu ortada mıydı.? - HDP yetkilileri açıklama üstüne açıklama mı yaptı.? * Niye o gece sadece Muharrem İnce kaybolmuş gibi davranıyoruz ki.?

 

İNCE DÜŞÜŞ TRENDİNDE

- “Bam bam bam” yapan Muharrem İnce gitti... Yerine “ben aday değilim ama delege isterse neden olmasın” falan diyerek top çeviren bir Muharrem İnce geldi.

* - Esaslı çıkışlar yapan, matematiksel karşılıklar veren, hiçbir meydan okumayı boş bırakmayan Muharrem İnce gitti... Yerine CHP içinde geleneksel hizip savaşı verenlere özgü konuşmalar yapan bir Muharrem İnce geldi. * - “Ya herru ya merru” diyen Muharrem İnce gitti... Yerine “herru da olur merru da olur” diyen bir Muharrem İnce geldi.

* - Ne istediğini bilen ve istediği şeyi elde etmek için çırpınan Muharrem İnce gitti... Ne istediğini söyleyemeyen, eveleyip geveleyen bir Muharrem İnce geldi.

 

ADNANCILARI ANLAMAK İÇİN BU BELGESELİ İZLEYİN

Bir sırrı açıklıyorum: Muharrem İnce 24 Haziran akşamı neden kayboldu “WILD Wild Country” adlı bir belgesel. 6 bölümlük. “Osho” adlı lüks ve safahat düşkünü Hintli bir tarikat gurusunun olağanüstü serüvenini muazzam bir başarıyla gözler önüne seren bu belgeseli mutlaka izleyin. * - İşin içinde karizmatik bir guru var ki... Bizim Adnan’ı andırıyor. - İşin içinde dans mans var ki... Bizim Adnan’ın “Ankara’nın Bağları” eşliğinde oynamasını andırıyor. - İşin içinde büyülenmiş ve inanmış müritler var ki... Adnan’a inanan Babunaları andırıyor. - İşin içinde seks, kadın var ki... Kedicikleri falan andırıyor. - İşin içinde kopuşlar, savaşlar, ihanetler var ki... Adnan’dan kaçanları, kopanları falan andırıyor.

 

KEDİCİĞİN TATLI İSYANI

Bir sırrı açıklıyorum: Muharrem İnce 24 Haziran akşamı neden kayboldu.?

ADNAN Oktar’ın “Aslan” adını verdiği kedisiymiş bu. Tüylerini aslana benzesin diye böyle kesmişler.

* “Aslan” kedi, operasyondan sonra “rahatı kaçan ağaç” gibi işte böyle isyankâr bir şekilde ortalıkta dolaşmaya başlamış. Sanki “Nereden çıktı bu operasyon? Yaktın beni İngiliz derin devleti! Ne güzel gül gibi geçinip gidiyorduk yahu” der gibi bir hali var. *

Maşallah öyle tatlı ki... İçimden “şunu Sekreter’e yoldaş mı alsam” diye geçirmeden edemiyorum.

 

DEVLET SIRRI

ADNAN Oktar, devlet sırrını satmakla suçlanıyor.

* Herkesin aklındaki, benim de aklımda: Devletimizin sırrı, Adnan’ın eline nasıl düştü? *

Bu mühim soru arada kaynamamalı.!

@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Temmuz.2018- okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ --- okkesb@turkfreezone.com,

 

ADNAN OKTAR'IN ELİNDEKİ TAKİP CİHAZLARI

Sadettin Tantan: Adnan Oktar'ın Elindeki Takip Cihazları Poliste Bile Yoktu.! Dedi..

Türkiye, son bir haftadır Adnan Oktar örgütüne yapılan operasyonları konuşuyor. Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, Adnan Oktar'ın elinde çok büyük bir şantaj arşivi olduğunu belirtiyor ve ekliyor: Benim kasetim var diye korkup susmayın. Savcılığa gidin...


Türkiye, Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar örgütüne operasyonu konuşuyor: Bir yanda güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, dudak uçuklatan bir servet, lüks içinde şaşalı bir hayat... Ve karşısında çocuk tacizinden casusluğa kadar uzanan akıl almaz iddialar.!

1999’da örgüte yönelik ilk operasyonu başlatan eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a göre ellerinde çok uzun yıllardır büyük bir arşiv var ve diyor ki: "Şantaj mekanizmasını işletiyorlar ve mal varlıklarını böylece büyütüyorlar. Yabancı istihbarat örgütleriyle çetrefil ilişkiler kurulmuş. Neslimiz büyük tehdit altında…"

TANTAN ULUSLARARASI SIRLARA IŞIK TUTAN RÖPORTAJI...

Sayın Tantan; her şey bir yana, aklımıza gelen ilk soru şu: Adnan Hoca her türlü rezilliği gözümüzün önünde yaptı. Öyleyse operasyon için neden yıllarca beklendi.?

İddia edildiği gibi "Tarikatların hesaplaşması savaşa mı dönüştü. ?"

Adnan Hoca bir tarikat değil, dinle falan da ilgisi yok.

“Neden 19 yıl beklediler” sorusuna takılmayın.

Şu anda bu operasyonu yapan yetkililere destek vermemiz gerekir. Kamuoyu oluşturmamız lazım, halk bu operasyonu sahiplenmeli. Kimse siyaseten engellemesin diye sahip çıkmak gerekiyor. Çok zor bir operasyon. İçten, dıştan müdahale gelebilir. 

Yakalanmasıyla çok insanın uykusu kaçmış mıdır?

Hiç şüpheniz olmasın. Türkiye’de teknolojiyi en iyi kullanan örgüt Adnan Hoca’nın örgütüdür. Teknik takiple siyaseti ve basını teslim alanlar bunlardır. Gazete sahiplerinden, yayın yönetmenlerine, milletvekillerine arşivledikleri çok kişi vardır. Teknik takipte kullandıkları teknoloji o zaman polisin elinde bile yoktu. Arşivledikleri milletvekilleri sonradan bana teşekküre geldiler. Ama bunlar arasında özür dileyecek misin diye önerge verenler de oldu. 

1999'da ilk operasyonu düzenlediğiniz dönemde mi tanıdınız Adnan Oktar'ı.?

Daha eskiye gidin. Adnan Hoca ismi kamuoyunda yeni yeni duyulmaya başladığı zaman bazı aileler “Çocuklarımızı kurtaramıyoruz” diye bana gelip gidiyorlardı. O zaman o çocuklar üniversitede okuyorlardı. 

Göreviniz neydi o zaman.?

Emniyetteydim ama etkin bir görevde değildim. O konuda etkin olan arkadaşlara bu konuyu iletiyordum. Polis bir takım çalışmalar yapıyordu ama sonuca gidemiyordu. Tam tarihi hatırlamıyorum ama çok aile bu durumdan mustaripti. Tabii o zaman bu kadar şöhretli bir Adnan Hoca yoktu. 

Hatırlıyorum, o yıllarda buluşma noktaları Bebek’ti… Basına Bebek Camii’de kıldıkları namazlar yansırdı… Üniversite gençliğini avladıkları yıllardı o yıllar. Bu yapının geçmişten itibaren bütün çıplaklığıyla ortaya çıkması lazım. 

Genç genç insanlar, şu anda gözaltındalar… Belki onlar da bir zamanlar Adnan Hoca’nın mağduru olmuş ve orada olmak zorunda hissetmiş olabilirler, değil mi.?

Tek tek incelemek lâzım. Genç bayanlar, erkekler oraya nasıl katıldı, kimler destek verdi? Basit bir magazin, bir kedicik olayı gibi bakmamak lazım. Türkiye’yi içeriden çökerten, iç ve dış odakların kullandığı bir yapıdan söz ediyoruz. Kurtulmak isteyip, kurtulamayan çok insan da olabilir. 

Size şikâyete gelen aileler olduğunu söylediniz, kimdi o aileler, zengin ve nüfuzlu kişiler mi.?

Zengin aileler de vardı, akademisyen, doktor gibi eğitimli, nüfuzlu aileler de… Üniversitede okuyan çocuklarını kurtaramadıkları için çok rahatsızdılar. O zaman polis şikâyetleri kabul ediyor ama yetki çerçevesinde bir şey yapamıyordu. Adnan Hoca, bir gün Atatürkçü oluyor, bir gün üç vakit namaz kılmak gibi absürt şeyler konuşuyordu. Belediye başkanlığı dönemimde İstanbul emniyeti bununla ilgili operasyonel bir çalışma yaptı, netice yine alınamadı. 1999'da bir gün Meclis genel kurulundan çıktığımda üç yakışıklı genç yanıma doğru geldi. Ceketini ilikleyip saygı duruşunda bulundular. Dikkatimi çekmişlerdi; kim olduklarını araştırdığımda Adnan hocacı olduklarını öğrendim.

Ne işleri vardı ki Meclis’te.?

Sürekli oraya gelip milletvekilleriyle gece-gündüz beraber olduklarını öğrendim. Hemen emniyet genel müdürüne görevi tevdi ettik. O zaman DGM’ler vardı. DGM savcısı ve Emniyet Genel Müdürlüğü üç aylık sürede delilleri topladı. Dinleme ve izlemeler yapıldı, bir hayli bilgi, belge toplandı. Her şey büyük gizlilik içindeydi. Siyasi baskı olmasın diye de açığa çıkmasını engellemeye çalışıyorduk. 

Siyaseten baskı altında mıydınız.?

Bunlar içeri alındığında o gün parlamentodaki mensupların büyük bölümü bana gelerek ya da dolaylı yoldan ulaşarak, "bu çocukların iyi çocuklar olduğunu, bırakmak gerektiğini" tavsiye ettiler, biz reddettik. Süreç içerisinde hiç boş durmadılar. Gözaltında olmayanlar büyük mücadele verdiler. Kendilerinin haklı olduğunu ispat etmek için kapısını çalmadıkları şanlı hukukçu bırakmadılar. Bir sürü hukukçudan rapor aldılar. Hatta yurt dışındaki hukukçulardan da raporlar alıp, bunları bir de kitap haline getirdiler. Yurt dışındaki diplomasiye gittiler. Batı’daki yetkililer bize yazdığı raporlarda, bunların Avrupa standartlarının üzerinde raporlar olduğunu ifade edip, hazırlayanların kim olduğunu sordu. O kadar iyi hazırlanmış raporlardı.

Bu gücü nereden alıyorlardı.?

İki-üç lisan bilen, son derece eğitimli ve nitelikliydiler… Adnan Hoca'nın tutsağıydılar, hepsi inanmıştı. Hazırladıkları kitabı bedava dağıttılar. Bizi de o süreç içerisinde İstanbul’daki cumhuriyet savcılarına şikâyet ettiler. Biz tabii mahkemelere gittik, ifade verdik. Bizi bıktırmaya, itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Bu mücadeleyi hiç bırakmadılar. Bugün gelinen noktada, bu çalışmayı başlatan savcılığı, emniyet müdürlüğünü, uzmanları tebrik etmek istiyorum. Onları desteklememiz gerekiyor. 

Bakanlığınız döneminde çok ihbar geliyor muydu.?

O dönemde kamuoyuna da yansıyan birçok operasyon yapıldı. O operasyonların hepsi projeli çalışmaya, araştırmaya dayalıydı. Sonuçta birçok şey ortaya çıktı. Türk bürokrasisini, siyasetinin kirliliğini ortaya çıkaran operasyonlar olmuştu. O dönemde çok destekleyen de vardı ama çok eleştiren de olmuştu. 

Eleştirenler kimdi.?

Bugün kahraman gibi ortada gezenler vardı. İsim vermek istemiyorum. Gazeteciler, siyasetçiler, bürokratlar, milletvekilleri…

İki dil bilen, iyi yetişmiş, eğitimli, varlıklı ailelere sahip gençler… Peki niçin Adnan Hoca gibi birinin kölesi olmayı seçiyorlardı.?

Asıl araştırılması gereken bu. Vaktimiz olmadı. Mesela Hizbullah terör örgütü insanları evlerin bahçesine gömdüğünde, o konudaki tüm yetkin insanları toplayarak araştırma başlatmıştık. Bu insanlar nasıl oluyor da amcasını, dayısını, babasını yargılıyor, bilgisayar ortamında arşivliyor ve gömüyordu.? Bunu yapmıştık. Bizim vaktimiz olmadı ama şimdi Adnan Hoca konusunda da aynı çalışmayı yapmak gerekiyor. Bu insanlar neye kanıyor.? Acaba geçmişten kaynaklanan muhafazakâr bir yapıdan dolayı bir takım zafiyetlerini Adnan Hoca’nın sunduğu yakışıklı erkekler ve güzel kızlarda mı kullanıyorlar? Bu şekilde insanların kaydedilmesi, arşivlenmesi sayesinde büyüyen bir şantaj ağı çalıştırıyorlar. Böyle bir ağ iç ve dış odaklar tarafından desteklenmeden oluşamaz. 

İŞTE ASIL KONUYA GELDİK…

Akla gelen ilk soru şu olmalı: Devletin temel alt yapısı yıllardır neden yaygın haber alma ağlarını halkının bilinçlenmesi üzerinden milli kimlikle buluşturamadı.?

Kim engelledi, niçin engellemek istendi.? Bütün bu silahlı ve silahsız örgütler yıllarca Türkiye’yi, Türk halkını, siyaseti tehdit ederken, Türkiye’nin gücü bunu bir anda ortadan kaldırmaya yetecekken neden yapılamadı? Bakın, bugün PKK-PYD-YPG’yi kim destekliyor.? NATO Müttefiki Amerika başta olmak üzere, İngiltere, Almanya, İsrail’in desteklediğini biliyoruz. PKK-PYD’yi, FETÖ’yü kim kullanıyorsa Adnan Hoca’yı da bundan ayrı düşünmeyin. Harun Yahya ismiyle yazdığı kitaplar son derece üst kalitede kâğıtlara basılıyor, başka dillere tercüme edilip, bedava dağıtılıyor. Korkunç bir bilgi ve enformasyon savaşı değil mi.? Bunlara para yetebilir mi? Bunları size yurt dışında dağıttırırlar mı.? 

FETÖ ve Adnan Oktar’ın kullandıkları taktiklerde benzerlikler var mı.?

Tabii ki var. Teknolojiyi depoluyorlar, yeri ve zamanı geldiğinde kullanıma sokabiliyorlar. Siyasetin kilit noktalarına, iş çevrelerine ve medyaya hissettirmeden çok iyi nüfuz edebiliyorlar. Fethullah Gülen hareketi çok daha farklı, her alanda nitelikli eleman yetiştirerek ülke yönetimini teslim alacaktı, gençler öyle kirletildi, kimliksizleştirildi. “Sizler altın nesilsiniz, ülkeyi sizler yöneteceksiniz” diyerek bu gençlerin zihinlerine girildi. Kendi ailelerinden, ülkesinden, yurttaş kimliğinden uzaklaştırılıp tek kişinin emrine verildiler. 

Adnan Hoca da “inşallah maşallah” sözlerini dilinden düşürmedi. Ancak yaptıkları, televizyon programlarındaki tavrı dini olmaktan çok uzaktı…

O dini kirletiyor. Yıllar içerisinde Adnan Hoca hareketine baktığınızda dönüşümler var. Son olarak televizyonda yaptıkları ne Türk, ne inanç kimliğine uyuyor. Tamamen yozlaşmış bir şey. Harun Yahya kitaplarına bakın: İsrail’in küresel gücünü kabul edilebilir olarak takdim ediyor, bu gücün önünde durulmaz mesajı veriyor. 

FETÖ’ye baktığımızda yargının, polisin içine sızdıklarını görüyoruz. Bunlar da sızdı mı.?

Bunların bulaşmadığı yer yok. Sızmamış olsa bile; insanlar “Bana da bulaşır” diye korkuyorlar. 

1999'DAKİ GÖZALTINDAN NASIL KURTULDULAR.?

Zamanaşımına uğradı. Biz yargılandık. Ben neden yargılanıyorum? Bana çok ulaşmaya çalıştılar, niyetlerini bildiğim için uzak tuttum. Çevremde çok yakınlarıma da sızmaya çalıştılar. Profesör Sulhi Dönmezer başkanlığında Prof. Feridun Yenisey, Ümit Kocasakal; polis ve jandarmadan oluşan gruplarla şehir şehir gezip sempozyumlar yapıyordu. Ülkenin hukuk zeminine oturtulması, suçların önlenmesi konusunda kafa yoruluyordu. Bütün bu çalışmalarda bunlarla mücadele de ortaya konuyordu. Hukuk sisteminde eksiklikler vardı. O zaman bunlar Sulhi Dönmezer’e de gittiler. Kabul etmedi hoca. 

Operasyonun üstünden 19 yıl geçti. Bugünkü güçleri ne kadar.?

Çok. Acayip bir ekonomik ve teknik güce ulaştılar. Diyanet İşleri Teşkilatı’nı dahi tehdit edecek gücü buldular kendilerinde. Burada Diyanet’e çok iş düşüyor. İnsanların ihtiyacı olan inanç değerlerini köşe başında ne idüğü belirsiz hoca bozuntularına bırakmamalı. Burada kesin tavır koyması gerekiyor. Yoksa ortamı geleneksel Türk İslâmı’nın dışındaki dayatmalara açık hale getirirsiniz. Baktığınız zaman bu gibi yapılar sadece Türkiye’de yok. Mesela Hindistan’da Ahmedilik bir İngiliz istihbaratı yapılanmasıdır. Keza Hizbul-Tahrir de öyle. Boko Haram’da da benzer bir durum görürsünüz. Bunlar, istihbarat örgütlerinin güdümündedir. Ülkeler bunlar üzerinden istikrarsız hale getirilir, çatışma ortamı yaratılır ve aynı inanç içerisinde insanlar birbirine düşman kılınır. Irak ve Suriye laboratuvarında bunu görürsünüz. Türkiye’nin de aynı tehlike ve tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz. Bu örgütlerin bir an evvel önünün alınması gerekiyor. 

Uluslararası ağın bir parçası olduğunu söylüyorsunuz. Onu Kedicikleriyle izlerken meczup gibi görüyor, hatta mizahını yaptığımız bile oluyor. Aslında ciddiye almamız gereken bir tehdit var karşımızda…

Kesinlikle. Magazinleştirmemek gerekiyor bu meseleyi… Bizim neslimizi yok ediyor. Genç kızlarımızı, erkeklerimizi kolay para kazanmaya sevk ediyor, kirletiyor. Türk kimliği yok ediliyor. Milli Mücadeleyle kazandığımız özgürlük ve bağımsızlığımızı elimizden almaya çalışıyorlar. 

1999'da, müritlerinden Oktar Babuna "kansere çare buldum" diye ortaya atıldı. 160 bin ünite kan toplandı ve ABD'ye gönderildi, akıbeti bilinmiyor. 

“Gen haritamızı çıkartıyorlar” diye isyan eden dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş adeta linç edildi... Başlı başına bir casusluk olayı mıydı.?

Evet, Osman Bey büyük bir mücadele verdi bu konuda. Ülkeleri teslim almak için sadece zihinsel devşirmeye ihtiyaç yok. Genetik olarak devşirmeye de ihtiyaç var. Büyük şirketler sizin genlerinizle oynayarak, yiyeceklerinizi ona göre üretiyorlar. Sizi birer onlara bağlı birer köle haline getiriyorlar. 

Devlet sırlarını İsrail’e verdiği iddia ediliyor…

Savcılık bunun nasıl olduğunu ortaya çıkaracaktır. Adnan Hoca’nın İsrailli yetkililerle ilgili çekilmiş birçok fotoğrafı var.  

 FETÖ ile de bir temasının olduğunu düşünüyor musunuz.?

Belli istihbarat teşkilatlarının belli insanları kirleterek kendilerine hizmet etmesi bakımından ortak çalışılmış olabilir, net bir bilgim yok. 

Dudak uçuklatan bir para trafiğinden ve servetten söz ediliyor. Evinin konforu bir yana, evden çıkan tarihi eserlere insan inanamıyor. Değirmenin suyu nereden geliyor?

Korkunç bir kaynak var. Yıllarca siyaseti tehdit ederek aldıkları işler savcılık soruşturmasının ardından ortaya çıkabilir. Yurt içi ve yurt dışında nerelerden iş, ihale almışlar.? Hepsi ortaya çıkacaktır. 

 

@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Temmuz.2018- okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ --- okkesb@turkfreezone.com,

 

A.OKTAR'IN 10 MİKRODALGA FIRINININ SIRRI.?

 

O DEV ALAN KÖŞKE AİT DEĞİL
"Görüntüleri çıkan köşk esasen 250 metrekare üzerine oturan bir bina. Küçük de bir bahçesi var. Zaman içinde Boğaziçi İmar’da geliştirdikleri ilişkilerle adım adım etrafındaki devlet arazisine genişlemişler. Şimdi o kurulan ilişkilere de bakılıyor.

Köşkü kağıt üzerinde karı-koca görünen müritleri adına, köşkün birkaç bina altında yaşayan mal-mülk zengini bir kişiden kiralamışlar. Daha sonra üzerine çöktükleri ve Kandilli Rasathanesi'ne kadar uzanan alanda camekan, prefabrik yapılar inşa etmişler. Bu yapılar birbirine koridorlarla bağlantılı.

 

ADNAN OKTAR'IN GİTTİĞİ 3 AVM
Adnan Oktar’ın bulunduğu yerler belliymiş: Köşk, köşke 1,5 km uzaklıktaki stüdyo ve gittiği 3 alışveriş merkezi, Akasya, İstinyePark ve Kanyon. 20 kişilik bir koruma ordusu ile çıkıyor ve yanına bir çanta dolusu para alıyormuş. Müritlerinin kredi kartları ile de harcama yapılıyormuş. Her zaman zırhlı araçlar kullanılıyormuş.

ÖRGÜT İÇİNDE YÜKSELME
Erkeklerin örgüt içinde yükselmesi için 2 şey gerekiyormuş: Oktar’a para ve kadın sağlamak. Ne kadar çok para ve kadın bulunursa o kadar prestiji artıyormuş müridin.

Kadın bulmak için de herkesin onun için belirlenen mekanlarda çalışması gerekiyormuş. Belli kafeler, kulüpler, alışveriş merkezleri… Buralarda yakışıklı ve zengin müritler ‘kız tavlıyor’. Bir ilişkiye başlanıyor, evlenme vaadediliyor, kızın müstehcen görüntüleri kaydediliyor (emniyet 25 örgüt evi tespit etmiş, hepsinde gizli kamera düzeni var). Sonrasında psikolojik ilaçlar verilerek kızlara turnike denen toplu tecavüzler başlıyor. Adnan Oktar’ın karşısına tüm bunları yaşayan kızlar çıkarılıyormuş, yani enkaz haline getirlip ondan sonra ‘huzura çıkarılıyorlarmış’.

 

FETÖ’NÜN 3 İSMİ İLE İLİŞKİLER
Bu operasyonla ilgili çok ilginç bilgiler de gün yüzüne çıkıyor. Teyit ettiğim bilgilere göre FETÖ’nün 3 ismi de Adnan Oktar’ın köşkünün düzenli ziyaretçileri arasındaymış: Biri hapiste, biri firari 2 gazeteci ve Rumi Forum’un başkanı Emre Çelik. Bu isimler 17-25 Aralık darbe teşebbüsü sonrasında da Oktar’ı devamlı olarak ziyaret etmeye devam etmişler. Bu ilişkiler üzerinden özellikle tarihi eserlerle ilgili davalar Yargıtay aşamasında yönlendirilmeye çalışılmış.

ZARRAB DAVASINDAKİ BİLİRKİŞİ
Bu operasyonda ismi zikredilen çok ilginç biri daha var: Jonathan Schanzer. Schanzer’ı Rıza Zarrab davasında hakim Richard Berman’ın, savunma avukatlarının itirazlarını reddederek İran yaptırımları konusunda atadığı bilirkişi olarak tanıyoruz. Scahnzer, Washington merkezli düşünce kuruluşu FDD’nin başkan yardımcısı.

Peki bu ismin Adnan Oktar dosyasında ne işi var? Schanzer de Adnan Oktar’ı köşkünde belli aralıklarla ziyaret eden isimler arasındaymış. Bazı müritler de ABD’ye onu görmeye gidiyorlarmış.

İSRAİL DESTEĞİ
Hep bir efsane gibi anlatılan İsrail desteği iddiasının aslı astarı olup olmadığına da baktım. Tespit edilen ciddi ilişkiler var, bürokratlar ve din adamları ile düzenli görüşme trafiği ve onlar üzerinden gelen paralar mevcut. İsrail’den Türkiye’ye para sokma limiti 20 bin dolar. Örneğin 10 kişi Oktar’ı ziyarete  geliyor ve 200 bin dolar getiriyormuş.

Yukarıda bahsettiğim Schanzer’in başkan yardımcılığını yaptığı FDD de ABD’deki siyonizm destekçisi zengin işadamlarından maddi yardım alan bir kuruluş. En büyük bağışçısı da Kudüs konusunda Trump’ı teşvik eden milyarder Sheldon Adelson. Yani hem İsrail hem de ABD’deki siyonist lobilerle ilişki mevcut.

 

ÖRGÜTÜN 2. İSMİ KİM?
Gözaltı kararı çıkarılan 235’in 178’i yakalandı. Bütün ağır toplara ulaşıldı. Dün Fatih Altaylı, Tarkan Yavaş’ın Oktar’dan bile önemli olduğunu yazdı, evet Yavaş örgüt içinde önemli ama operasyonu yürütenlere göre 2'nci isim o değil, 2'nci isim Oktar’ın yanında arabada yakalanan Didem Ürer.

KÖŞKTE NEDEN 10 MİKRODALGA FIRIN VAR.?
Adnan Oktar için "üzerine hiç bir mal yok. Ne bir tapu, ne bir fatura kaydı, ne bir telefon. Oktar bütün harcamaları müritleri üzerinden yapıyor." 

Öğrendiğim ilginç bir detay da operasyonda köşkte ele geçen 10 mikrodalga fırın. 99’daki operasyonun travması ile önlem olarak bu fırınları köşkün çeşitli yerlerine yerleştirmişler. Olası bir operasyonda hard diskleri ve telefonları yakmayı planlıyorlarmış ancak başaramamışlar. 13.07.2018

 

@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Temmuz.2018- okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ --- okkesb@turkfreezone.com,

 

Diğer Haberler

  • DARBE KİMDEN GELİRSE GELSİN KARŞIYIZ..
  • TRABZONLULAR BİRLEŞİNİZ
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI…
  • KUL VE MAHLÛKAT HAKKI..
  • ADAM OLMAK–OLAMAMAK VE GAZETECİLİK
  • SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI..
  • DERNEKLER KANUNUNA MUHALEFET
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP