TÜRK GLADYOSU BARIŞ MASASINDA

Paris, Sinop, Samsun, Hatay, Balıkesir Ve Diğer Olayların Işığında… Türk Gladyosu Barış Masasına Oturmak İstiyor. I - II

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

TÜRK GLADYOSU BARIŞ MASASINDA-I

Paris, Sinop, Samsun, Hatay, Balıkesir Ve Diğer Olayların Işığında… Türk Gladyosu Barış Masasına Oturmak İstiyor. - I

Paris’te 3 devrimci kadının öldürülmesi, Sinop, Samsun ve Hatay illerinde Ergenekon Milis Güçlerinin hareketliliği bize iki noktanın altını çiziyor:

Birincisi buralar Türk Gladyosunun Bölge Başkanlığının olduğu 3 il. Yani vergilerimizle maaşları ödenen ve ülke çapında 100 binden fazla sivilin içinde olduğu dev bir mekanizmadan bahsediyoruz. (Diğer yandan Balıkesir’de İşçi Partisi temsilcilerinin benzer tavır içinde olması da kendine sol diyenlerin eli kanlı katillerle olan hazin ilişkisini sergiliyor.) İkinci nokta ise; *DÜŞÜK YOĞUNLUKLU BARIŞ sürecini engelleyemeyeceğini anlayan Ergenekon’un barış masasına oturma isteğidir. 
Tüm bu gelişmeleri sağlıklı şekilde yorumlayabilmek için 2007 yılına, Erdoğan-Büyükanıt buluşmasına kadar gidip gelmemiz gerekiyor.


4 Mayıs 2007 de Erdoğan-Büyükanıt arasındaki buluşma öncesine baktığımızda;
Erdoğan’a yapılan sayısız suikast girişimleri, Darbe hazırlıkları,  AKP karşıtı Uyanış Mitingleri.

5 Şubat 2006 da Trabzon’da Rahip Santora’nın öldürülmesi.

Büyükanıt ve diğer üst düzey komutanlar hakkında “Suç işlemek için çete kurduğu” savıyla iddianame hazırlayan Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın 20 Nisan 2006 da meslekten tard edilerek avukatlık yapmasının dahi yasaklanması.

Cumhuriyet gazetesine atılan bomba ve 17 Mayıs 2006 Danıştay saldırısı, 19 Ocak 2007 de Hırant Dink’ in öldürülmesi, 18 Nisan 2007 de Malatya Zirve Kitapevinde 5 kişinin katledilmesi.

27 Nisan 2007 de A. Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminde Genelkurmay’ın irtica nedeniyle taraf olduğunu açıklaması ve Hükümete muhtıra vermesi. 1 Mayıs 2007 de Anayasa mahkemesi CHP’nin talebini haklı bularak Cumhurbaşkanlığı seçimini iptal etmesi, vb.leri sayabiliriz.
Erdoğan Büyükanıt buluşmasına neden olan gelişme ise 27 Nisan da Genelkurmay’ın Hükümete verdiği muhtıradır. Başbakan ve Hükümet buna karşı sert bir karşı koyuş sergileyerek Genelkurmay Başkanını buluşmaya davet etmiş fakat Büyükanıt birkaç gün telefonlara çıkmamıştır. ABD yetkililerin baskısı ve Hükümetin beklenmeyen tepkisiyle sersemleyen Gladyo nihayetinde bir uzlaşma metniyle Büyükanıt’ı buluşmaya göndermiştir.

ERDOĞAN-BÜYÜKANIT BULUŞMASINDA VARILAN MUTABAKAT

Her ne kadar taraflar konuşulanların mezara kadar saklı olacağını söylemiş de olsa bu tarihten itibaren yaşadıklarımız toplantının tüm ayrıntılarını bize vermekte. Yanlı veya yansız istihbaratçı gazetecilerin tüm saptırmalarına ve yalan yanlış yönlendirmelerine rağmen toplantının özü ortaya çıkmış bulunuyor. Buluşmadaki kişisel argümanları biryana bırakırsak burada siyaseten anlaşmaya varılan 2 maddenin olduğunu görüyoruz:
1-) Askerlerden hükümete yönelik hiçbir darbe, suikast, kitlesel eylem vb. bir harekât olmayacaktır. 
2-) Kovuşturma ve soruşturmalar yapılabilecek. Lakin bu girişim, askeriyenin imaj ve onurunu zedelemeden salt Hükümete yönelik yasa-dışı girişimleri kapsayacaktır. Milli Siyaset Belgesine bağlı ve o çerçevede kurulmuş olan askeri, yarı askeri ve milis güçler bu kovuşturmanın kapsamı dışında olacaktır. 
Buluşma ABD’nin ağır baskısıyla gerçeklemişti fakat adım atmak için henüz erkendi.

Hükümet Gladyo’nun tüm yaptıklarını biliyor ve izliyordu. Fakat Büyükanıt’ın ihanet ettiğini düşünen Gladyo’daki fanatikler onu öldürmek için PKK’ya geçeceği güzergâhı sızdırdılar. 23 Mayıs’taki canlı bomba Ankara Ulus’ da birkaç saniye erken patladığı için Genelkurmay Başkanı kurtulmuştu. Hükümet, aralarındaki bu çelişkiyi değerlendirerek ufak çapta harekete geçti. Ümraniye de emekli Yüzbaşının koyduğu tahrip kalıplarına ulaştı. Danıştay saldırılarıyla ilgisi olduğu gerekçesiyle iki emekli yüzbaşı gözaltına alındı. Erdoğan ertesi gün (21 Haziran 2007) Genelkurmay’a giderek Büyükanıt’la olayları yöneten ‘Karargâh Evlerini’ konuştu. Protokole uyulmadığını hatırlattı.

Büyükanıt 27 Haziran’da çok acil olarak Bolu’da Hükümetin ‘Karargâh Evleri’ne yönelik operasyon düzenlediğini görerek Darbe hazırlığı yapan İlker Başbuğ’un yanına gitti. Ona protokole uymak gerektiğini ve uyulmazsa neler yaşanacağını anlattı. Suikast tüfeğiyle Binbaşı F.E. tutuklandı. 29 Haziranda Dış İş. Bakanı A. Gül açıklama yaptı: “Birbirleriyle irtibatlı 4-5 oluşum var”. 22 Temmuz Genel Seçimlerinde AKP F,7 oy oranıyla iktidara geldi. 27 Temmuzda Erdoğan’a suikast MİT’in istihbaratıyla önlendi. Hükümet Büyükanıt’la anlaşmasına rağmen hiçbir adım atamıyordu.

Emniyet Güçlerine ağır silahların verilmesi hamlesi ise Genelkurmay tarafından savuşturuldu. Geriye sadece ABD yetkilileriyle anlaşma yaparak bunu dikte etmek kalıyordu. (Bunun için hangi tavizlerin verildiği ise ayrı bir araştırma konusu.)Bunun için ABD Başkanı Bush’la 5 Kasım 2007’de buluşma gerçekleşti. Bu buluşmanın önemi tamamen gizli olmasıydı. Çevirmen alınmamış ve bu görevi Egemen Bağış yapmıştı. Daha sonra Fehmi Koru’nun da açıkladığı gibi bu görüşmede Ergenekon’un Darbeci olan defteri dürülmüştü. Çünkü Büyükanıt’la anlaşma olmasına rağmen İ.Başbuğ’un koruduğu ve kolladığı yapı faaliyetlerine devam ediyordu.

Dolayısıyla her an Erdoğan iktidarı alaşağı edilebilirdi. Bu nedenle CIA’nın kurduğu Özel Harp örgütlenmesinin durumdan vazife çıkartan, Darbe ve suikast hazırlığı yapan ve yapıyla talimname gereği ilişkili olan yarı legal, mafyacı birimlerinin kovuşturulmasına izin çıkmıştı. Fakat yapıya yani Ergenekon adı verilen Özel Harp örgütlenmesine dokunulmayacaktı.


Hükümet ABD yetkililerin de onayıyla düğmeye bastı. Sonuçta:
-O güne kadar Başçavuşlara bile dokunamayan ve Cum. Savcısının derdeste edilmesine göz yuman Hükümet, bu buluşmadan sonra Generalleri ve Genelkurmay başkanlarını içeri almaya başladı. Haklarında dava aştı. Bu durum İstihbaratçı gazetecilerin yönlendirmesiyle Gladyo’nun (Ergenekon’un) dağıtıldığı sonucunun yaratılmasına yol aştı. Hatta AKP yandaşı istihbaratçı gazeteciler bu durumu sol cuntayla ve Ergenekoncu sol ‘la açıklama ve kamuoyunu ikna etme başarısını gösterdiler.
- Görüldüğü gibi Ergenekon yani Türk Gladyo örgütlenmesi 24 Bölge Başkanlığı, 100 yakın silah deposu ve birimleriyle ve de 200 bine yakın insanın içinde olduğu yapısıyla varlığını sürdürüyor. İçeri alınanlar sadece anlaşma kapsamı içinde olan darbeci girişimcilerdir. 
Bu sonuçların ispatı için belki yüzlerce örnek verilebilir. Fakat şu iki çarpıcı yaşanmışlık her şeyi açıklamakta yeterli olacaktır sanırım.
Birincisi: Hırant Dink cinayetindeki azmettiricilere, soruşturma ve kovuşturmayı engelleyenlere tüm itiraf ve belgelere rağmen bir türlü dokunulamaması. Dahası, bu unsurların taltif edilerek daha üst makamlara getirilmesidir.
İkinci örnek sanırım daha da ilginç: Hasan Cemal dünkü Milliyetteki yazında T. Z. Ekinci’nin mektubuna yer verir. Eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın 5 kişilik bir infaz timiyle (İsimlerini de vererek.)Sevgili T. Ziya Ekincinin kardeşi Yusuf Ekinci’nin nasıl katledildiğini ayrıntılarıyla savcıya açıklar. Savcı hemen soruşturma açarak adı geçen katilleri tutuklar ve soruşturmayı genişletir. Heyhat! Savcı uzun sürmez görevden alınır. Gladyo kararlı ve korkusuzdur. Çünkü vicdan sahibi Ayhan Çarkın dışında herkes tahliye edilir. İki yıldan beri dosya bekletilmektedir. 


Sanırım Sayın Hasan Cemal, Sayın Tarık Ziya Ekinci ve diğer iyi niyetli tarafların 4 Mayıs ve 5 Kasım protokollerinden haberi yok.
Bu ilk bölümden çıkan sonuç şudur. AKP Ergenekon’u kaldırmış yok etmiş falan değildir. Sadece ABD’nin çıkarlarını zedeleyen darbeci figüranlar içeri alınmış yargılanmaktadırlar. Tabi ‘sol’ sosu da birçok masum insan işin içine katılarak ihmal edilmemiştir. Dolayısıyla Ergenekon diri, uyuyan, kırmızı, turuncu, beyaz, siyah ve diğer renkli, legal, illegal, yarı legal, İslamcı, cemaatçi, ülkücü ve cumhuriyetçi milis güçleri ve de Kırmızı Anayasasıyla dimdik ayaktadır. Eğer o darbe yapamıyorsa ona hayat veren ABD kanallarının tamamen tıkalı olmasındandır. Anlayacağınız
Ergenekon konjonktür kurbanı AKP ise konjonktür talihlisidir. 
İşte bu güç önleyemeyeceği barış masasına güçlü şekilde oturmak istiyor. Buna engel olmaya ise bırakalım APO ve Erdoğan’ı ABD’nin bile gücü yetmez.
İsterseniz ikinci bölümde bu konuyu işleyelim.

01.03.2013 - Selçuk Şahin POLAT

 

Selçuk Şahin Polat, Mersin – Mayıs.2013

www.medyagunebakis.com/ selcuk-sahin-polat@hotmail.com,

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa Olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Selçuk Şahin Polat, Mersin – Mayıs.2013

 

 

TÜRK GLADYOSU BARIŞ MASASINDA-II Paris, Sinop, Samsun, Hatay, Balıkesir Ve Diğer Olayların Işığında… Türk Gladyosu Barış Masasına Oturmak İstiyor. - II

2007 Mayıs ve Kasım Protokolünün Ak Parti iktidarı için bir dönüm noktası olduğunu hatırlatmak gerekirse: Bu tarihlerden itibaren AKP, devletin sadece hükümetini değil tüm birimlerini yönetme şansını elde etmiştir.

Zaten bu tarihten sonradır ki toplumun dönüştürülmesi ve devletin şekillendirilmesi için birçok yasa hazırlanmış, anayasa referandumu yapılmış ve proje 2014 Başkanlık, 2023 İslami Cumhuriyet ve 2071 Büyük Osmanlı olarak yenilenmiştir.

Bu büyük planın önünde ki en büyük engel ise eğer kendi aralarındaki derin farklılıkları saymazsak bu tarihten itibaren Kürtlerin yürüttüğü mücadele ve ABD’nin Orta Doğuda ki yeni planlarıyla olası uyumsuzluklardır.

Son iki yıl içinde AKP ve Erdoğan, planlarında ciddi revizyonlara gitmiş hatta yüz seksen derece zıt çelişkili siyasi kararlara imza atmışlardır. Tüm bunları okuyup doğru sonuçlar çıkarabilmek için geçmişe kısa bir seyahate çıkmamız gerekiyor.

Önce dünyaya bakalım derim.

ABD’nin Kuzey bölgesindeki Kaya Tuzu-Şeyl Gazı çıkarma işindeki devrim niteliğindeki başarısından dolayı enerji sorununu önemli ölçüde çözdüğünü ve petrole olan bağımlılığını azalttığını görüyor, Dünyada ve Orta Doğu’da farklı politikalar için adımlar attığına tanık oluyoruz. Obama işe, Suriye politikasına kendi içinden saldırıda bulunan askeri ve siyasi kadroları temizlemekle başladı. Çuvalcı General David Petreaus, NATO Yüksek Komutanı James G. Stravidis ve diğerleri. Bunlara Susan Rice ve Hillary Clinton da eklenince tablo belli olmuştu.  Suriye’de ki İslamcı muhalefet unsurlara ağır silahların verilmemesi ve Suriye Hava Kuvvetlerine uçuş yasağının konmaması da bu politikanın bir parçası.

Ama en önemli gelişme Beşir Esad’ın şahsi dostu olduğu söylenen John Kerry’nin Dış İşleri Bakanı olması.

Savunma bakanlığına Neo-Con’ların megalomanlığına karşı olan Chuck Hagel’ın ve CIA’nın başına da İslami Cihatçılığın desteklenmesi politikasını eleştiren, Selefiliğin ve Suudi Arabistan’ın ortadan kaldırılmasını savunan John Brennan’ın getirilmesiydi.*

Tüm bunlar gösteriyordu ki enerji sorununu orta vadede çözen ABD Yönetiminin petrole olan bağımlılığının azalmasına bağlı olarak Orta Doğuda salt İsrail ve Suudi yanlısı politikadan vazgeçmek üzere olduğuydu.  

Bu planları Rusya’yla ortak hayata geçirmek için girişimlerde bulunduğu ise artık herkesin bildiği bir gerçek olarak karşımızda duruyordu.

Bu pek yeni gelişmelerin ışığında şimdi de Türkiye’ye bakalım.

-Yukarıda özetlediğim gerçekleri geç de olsa fark eden Erdoğan liderliğindeki Hükümet, bu sürece ayak uyduracak adımları atmak için garip bir telaşın içine girmiş bulunuyor.

Hatırlayın Sri Lanka gerillalarının sonu hatırlatılarak “Türk Milliyetçiliğini hallettik şimdi sıra Kürt milliyetçiliğinde” diyerek PKK ve yandaşlarını haritadan silmeyi amaçlamışlardı.

Oslo da gerilla temsilcileriyle oturan kendileri değilmiş gibi “Teröristlerle bir daha masaya oturulmayacak. Siyasi temsilciler bizim muhatabımızdır.” İradesi beyan edilmişti.

En komiği de “Kürt Sorunu diye bir sorun yoktur.

Kürt kardeşlerimin sorunu vardır vs.” demeleriydi. 10 bine yakın insanın içeri alındığı, yüzlerce gerilla, asker ve sivillerin öldürüldüğü bu sürecin sanki sorumlusu Erdoğan iktidarı değilmiş gibi şimdi de barış şarkıları ağızlarından düşmemekte ve terörist başı dedikleri Abdullah Öcalan’la görüşmeler yapmaktadırlar. Ne olmuştu da yüz seksen derece bir dönüş yaşanmıştı. Yoksa Erdoğan’ın başına kiremit mi düşmüştü? Sanırım bu sonuncu tespit doğruydu. Erdoğan ve ekibinin başına Obama’ının yeni Orta-Doğu Projesi düşmüştü ve tüm telaş bundandı.

-Kürt halkının mücadelesini yürütenler ise bu gelişmelerden el yordamıyla haberdar olup yol almaya çalışıyorlardı. Acılar gerçekten derin ve büyüktü. Kürtler, barışın çağrısına uyarak kaderlerine razı olmuşlardı. Ama KCK türü bir örgütlenme ve kadınların inisiyatif rehberliğini yaratarak bu konuda önemli mevziler elde etmişlerdi. Emekçilerin hem Kürdistan da hem de Türkiye’de yeterli örgütlülüğü olmadığı için sanırım gelecek onlar açısından da belirsizlikler ve çatışmalarla dolu olacak gibi gözüküyor.

Abdullah Öcalan’ın liderliğinde barış masasına otururlarsa düşük yoğunluklu da olsa bir barışın mümkün olduğu ortada. ABD, Orta-Doğu’da ki denklemleri yeniden kurarken PKK’nin silahlı gücüne artık tahammülü kalmadığını belirtmişti.

Bu gelişmelere denk düşen formülasyon APO’dan Hükümete iletilince süreç de başlamış oldu.

Bu ise, AKP’nin gökte ararken yerde bulduğu can simidiydi. Apo barış teklifinde önemli revizyonlara gitmiş, onu, sadece AKP İktidarının değil ABD Yönetiminin ve Türkiye toplumunun büyük bir çoğunluğunun kabul edebileceği bir noktaya getirmişti.

Parlamento boykotunu ve Ölüm Oruçlarını bir kelimeyle sona erdiren APO, hükümetin testinden başarıyla çıkmayı başarmış ve şimdi de dikte ettiği antlaşma metniyle Kandil üzerindeki gücünün ölçülmesi sınavına girmiş bulunuyordu.

-Barışın bir numaralı engelleyicisi ERGENEKON yani Türk Gladyo’su ise Barış konusundaki kaçınılmaz sonu fark ederek ‘bende buradayım, benim de şartlarım var’ demektedir. ABD’de ki Neo-Con’ların kankası Ergenekon, ABD Yönetimindeki yeni değişikliklerle birlikte kendisinin tümden tasfiyesi ihtimaliyle karşı karşıya olduğu korkusu içine girmiştir.

2007 Bush Protokolü sonucu Hükümetle dalaşan kadrolarını cezaevine yollayan bu Türk Gücü, Obama liderliğinde ki ABD Yönetiminin, örgütsel varlığını ortadan kaldırmasından endişe duymaktadır.

Bu açıdan, elinden gelen tek iş olan terörle konuşmaktadır. Biraz öfke biraz duygusallık karışımı bu çıkışlar Anti Kürtçülük üzerinden yürütülerek toplumda karşılık bulması da sağlanmış olmaktadır. Ne var ki bu karşılık, toplumun üzerinde kendiliğinden kitlesel bir çıkışa denk gelmediğinden Sinop, Samsun, Hatay vb. gibi güçlü olduğu illerde Ergenekon’un sivil güçlerinin sokağa dökülmesiyle son bulmaktadır. Ve suikast timleri harekete geçirilmektedir.

Burada ki amaç esas olarak cezaevindeki kadroların salıverilmesini sağlamaktır. Ayrıca yeni konjonktürde ki yerini de belirlemek istemektedir. Tabi ki barışı engellemek ve varlık nedeni olan savaşın devamını sağlamak onun temel yönelişidir. Fakat konjonktürün kendisinden yana olmadığını da görerek barış sürecinden en az zararla çıkmanın yollarını aramaktadır.  Kofi Annan’ın 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Bildirisi Suriye barışını amaçlıyordu. Obama Yönetiminin barış çabaları kendi adamları tarafından sabote edilince bu süreç durmuştu. Bu da Ergenekon’a içerde, Erdoğan’a ise Suriye politikasında cesaret vermişti.

Fakat Erdoğan içerde yeni gelişmelere ayak uydurmak için harekete geçmeyi ihmal etmedi.

Bir yandan Kürt kamuoyunu etkileme yönüyle; Apo’yla görüşmeler, onun namaz kıldığı ve şimdiki AKP’lilerle okuldan arkadaş olduğunun açıklanması. Bülent Arınç’ın Diyarbakır belediye Başkanıyla sürdürdüğü ilişkiler. Vb.

Diğer yandan Türk kamuoyunu hazırlama yönüyle; Erdoğan’ın, Generallerin içerde fazla tutuldukları ve savaş kapasitelerinin azaldığı açıklamaları, idamı savunması ve Ersun Paşa’nın hastane ziyaretini vb. sayabiliriz.

Pekâlâ, Erdoğan ve ekibi üç yıl içerdekileri hatırlamadı da bu aşırı muhabbet şimdi neden? “Biz yargıya müdahale edemeyiz” dediklerini de hatırladığımızda buradan çıkan en özlü sonuç bana göre şudur:

Düşük yoğunluklu da olsa BARIŞ Ergenekon’suz zordur. Tıpkı Apo’nun Kandil’siz barış yapamayacağı gibi.

Sonuçta, Ergenekon güçleri tümüyle engelleme imkânı kalmayan Barış masasından kendi lehine sonuçlar istiyor. Erdoğan da onlara göz kırparak süreci akamete uğratmak istemiyor.   

Erdoğan, APO ve Ergenekon’a 2014 Başkanlık ve ABD’nin yeni şekillenen planı hatırına tahammül etmek zorunda..

Eğer bu ara ABD, Orta-Doğu’da kartları kararken AKP kartını kazara elinden düşürmezse şimdilik ufukta ciddi hiçbir tehlike gözükmüyor.

Bu ara unutmadan eklemeliyim ki: düşük yoğunluklu ve post-modern bir barışa razı olduğumuz aşikâr. Tıpkı ölümü görüp sıtmayı kabullenmek zorunda kalanlar gibi. Pekâlâ, bu barış sonrası ülkemize gerçekten demokrasi geleceğini düşünenleriniz var mı? Eğer varsa tahminimi söyleyeyim. Her şekle giren ve her yöne bükülen demokrasi balonları bizi bekliyor.

AKP, ülkemizin 500 yıllık siyasal kodlarını çözmüşe benziyor: Önemli olan söz değil uygulamadır. Bu açıdan Barış sonrası Kürtler Kürt oldukları için belki siyaseten ciddi bir sorun yaşamayacaklar.

Fakat insan olarak aynı garantinin olmadığını söylemek zorundayım. Yanılmak ne kadar güzel ne kadar hoş olurdu.!

Demokrat ve sosyalistler mi.? Onlar sanırım 12 Eylül’ün ve 1990 sendromunun lanetli etkisini üzerlerinden atmakla uğraşıyorlar.

Çoğunluk Barış, azınlıktakiler ise Savaş Tanrısını Kürtlerin üzerine göndermekle meşgul.

31.03.2013 - Selçuk Şahin POLAT

*Düşük Yoğunluklu Barış yerine Post-Modern Barış tanımı da elbette ki kullanılabilir.  

 

Selçuk Şahin Polat, Mersin – Mayıs.2013

www.medyagunebakis.com/ selcuk-sahin-polat@hotmail.com,

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa Olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Selçuk Şahin Polat, Mersin – Mayıs.2013

 

Who İs İt.?  Wanted.!.
"White Men Have Forked Tounge.!"

“Dili Çatallı, İki Dilli Beyaz Erkek.!”

Türkçesi; Yalancı, İki Yüzlü Adam.!.

Kızılderili Deyişi....

 

Hiç Bir Şey İçin Aşırı Endişe Etmeyin.

Bakarsınız; Yarın Ya Deve, Ya Deveci

Ya da Üstündeki Hacı Ölebilir. İ.İnönü

 

Nene dedim.

“Dedem Sana Hiç Çiçek Aldı mı.?”
Durdu ve Şöyle Dedi:

“Bana Aldığı Fistanların Hepsi Çiçekliydi.!.!”

 

EĞER BİR ÜLKEDE

“Hukuk Üstün Değilse, Adalet Yok Hükmündedir.!”

"Türk Yargısında Kronik İşlev Bozukluğu Var"

Bağımsız Bir Millet Olan Papua Yeni Gine, 

Parlamenter Demokrasi Sistemini Kabul Etmiş

Ülkelerdendir.

"Adil Yargılamayı Etkileme Suçunun Oluşabilmesi

İçin, Öncelikle Adil Yargılamanın Olması Gerekir."

Türkiye, ‘Hukuk Devleti İlkesizlikleriyle Malul’

Ülkeler Kategorisini Oluşturan ‘Hibrit Rejimler’

Arasında 88. Sırada. 

 

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!

 

Hazırlanmakta olan AKP Anayasası

Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,

KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!

 

SU HAYATTIR… SU BİR HAKTIR…

SU, KAYNAK DEĞİL, DOĞAL VARLIKTIR.

SU YASASI ÇIKARILMALIDIR.!

 

TEMA Vakfı Eko Siyaset Bildirgesi:

 “Salt ekonomi odaklı projeler dönemi bitmeli,

Ekolojik Siyaset dönemi başlamalıdır.!”

 

GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ İÇİN

TEMA VAKFINDAN PARTİLERE..!

“Yaşamın sürdürülebilmesinin” ve

“sürdürülebilir gelişmenin” ön koşulu

“çevrenin, toprağın, suyun, ormanın,

biyoçeşitliliğin” korunarak yönetilmesidir.

 

ÜLKEMİZ, TOPRAKLARIMIZ…

GÖZ GÖRE GÖRE ÇÖL OLMASIN.!

YEŞİL OLMASI İÇİN DESTEK OLUN..

 

Bir Memlekette, Namuslular, Namussuzlar

Kadar Cesur Olmadıkça, O Memlekette

Kurtuluş Yoktur. İ.İnönü

Ülkeyi Dini İrticadan Kurtarmanın Tek Yolu

Millete Kuran’ı Türkçe Olarak Okutmaktır.

Şartlar Gelişirse İhtilal’ler Hak Olur.

İrtica Başbakan’dan Cesaret Bulursa,

Kim Onun Sokağa Dökülmesini Önleyebilir.?

İrtica’nın Sokağa Dökülmesi İse Ülkenin Kana

Bulanmasıdır. İ.İnönü


Biz Açıkça Milliyetçiyiz...

Ve Milliyetçilik Bizim Yegâne Birlik

Unsurumuzdur. Türk Ekseriyetinde Diğer

Unsurların Hiçbir Etkisi Yoktur. Vazifemiz

Türk Vatanı İçinde Türklüğü Yaşatmaktır.

Türkleri Ve Türklüğe Muhalefet Edecek

Öğeleri Kestirip Atacağız. Ülkeye Hizmet

Edeceklerde Her Şeyin Üstünde Aradığımız

Türk Olmalarıdır. İ.İnönü

 

Kızıldere Şehitleri Ölümsüzdür
Onlar Halkın Yüreğinde Yer Edinmişlerdi
Her Şey Özgür Bir Vatan İçin Dediler
Hiç Bir Tereddüt Etmeden Toprağa Düştüler
Anıları Önünde Saygıyla Eğiliyorum.
Yaşasın Devrim,Yaşasın Sosyalizm..

 

"Siz Bana Din İle Refaha Ulaşmış Bir Toplum

Gösterin, Ben de Size Devrim İle Geri Kalmış

Bir Toplum Göstereyim".  E. Che Guevara

 

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP