ANALAR AĞLAMAYA DEVAM EDECEK.!

“NİYAZİLER” GELECEK ANALAR AĞLAMAYA DEVAM EDECEK.!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

NİYAZİLER” GELECEK

 

ANALAR AĞLAMAYA DEVAM EDECEK.!

 

Ergin Saygun'u Ziyaretin Asıl Amacı: KCK Davalarındaki Tutuklu PKK’lıların Serbest Bırakılmasına Toplumun Vereceği Tepkiyi Dengelemek..

Kılıçdaroğlu'nun da jetonu köşeli, 4 gün sonra düştü. Son yaptığı açıklama ile yine kendini yalanladı.

Başbakan'ın Org. Ergin Saygun'u ziyaretindeki asıl amacını: ”Yakında KCK davalarındaki tutuklularının serbest bırakılmasına toplumun vereceği tepkiyi dengelemek olarak açıkladı.(1)

11 Şubat günü sıcağı sıcağına yaptığı açıklaması ise, Erdoğan'a atılmış can simidi değerindeydi.

O gün ziyaret için "insani bir ziyaret” demişti. Adeta Erdoğan'ın basın sözcüsü gibiydi... Ziyaretin eleştirilecek bir yanını bulamamıştı.! (2)

Kılıçdaroğlu, 40 bin yurttaşımızın öldürülmesinden sorumlu olan terör örgütünün kurucularının, iç infaz nedeniyle öldürülmesi üzerine, ailelerine "PKK irtibat bürosunda" taziye ziyaretinde bulunan Hüseyin Aygün'ün, eleştirilen bu durumunu da "insani nedenlerle yapılmış bir ziyaret" olarak gösterip, savunmuştu.!

Bugüne kadar bir tek şehit askerin ailesine taziye ziyaretinde bulunmayan Hüseyin Aygün'ün, "insani duyguları" nedense Türk askerleri şehit edildiğinde, bir türlü harekete geçmiyor.

Kılıçdaroğlu'nun ürettiği bu mazeretleri, artık Aygün bile kabul etmiyor.!.

Birinci cümlenin başına yerleştirilen insani nedenler ibaresi Atlantik ötesinden ithaldir. Bu ibare matematikteki yutan eleman gibidir; ardından söylenen sözlerin tümünü anlamsız ve işe yaramaz hale getirir. Tıpkı sıfır ile çarpılan rakam, ne kadar büyük olursa olsun, sonucun sıfır olacağı gibi. Kılıçdaroğlu'nun bu olayda İnsani kelimesini kullanmak zorunluluğu yoktu.!

Nitekim Başbakan bir hafta boyunca, kendisine yöneltilen bütün eleştirileri insani sözcüğü ile karşıladı.

Gel gör ki, Erdoğan'ın paşayı ziyaretinin amacı; insani değil, siyasiydi... 

Kılıçdaroğlu her zaman olduğu gibi Başbakan'ın yarattığı gündemin peşine takılıp, yine onun tuzağına düştü ve bir defa daha onu kurtardı.!

Buna Başbakan'a açılmış yeni bir kredi demek yanlış değildir.!

Bir değil, iki değil, Erdoğan'ı, insani cilası ile sürekli parlatması.

Oysa Saygun'a yapılan insanlık dışı muamele ve komplonun ortayla çıkarttığı sonuçtu ziyaretin asıl sebebi. Ana muhalefetin, “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarındaki hukuk dışı uygulamaları öne çıkartması gerekirken, “iyilik meleği” olmaya soyunan Başbakanı, “insani” kelimesi ile kutsamak gerekmezdi.!

Başbakan'ın bu hareketini bir tür özür ve itiraf olarak değerlendirmek gerekirdi. En azından itiraf bölümü üzerinde biraz daha fazla durup, özür dilenecekse; hükümetin komplocuları ortaya çıkartıp, özel görevli mahkemelerde yapılan yargılamaları, bu noktadan itibaren sivil yargıya devretmesi savunulabilirdi. Hükümetten bu seçeneğin yaşama geçirilmesine olanak verecek yasalar çıkartmasını istemek gerekirken, hiç de insanı olmayan, siyasi parsa toplamak amaçlı bir ziyareti, insani hale getirmek, muhalefetin üzerine düşen bir vazife olamaz.!

Özellikle de Başbakan'ın Ergun Paşa'ya: “Biz seni biliyoruz Paşam sözlerinin, yapılan yargılamaların  adil olmadığının bir itirafı olduğu üzerinde durmak gerekirdi.

Muhalefet “çakma” olur ve bütün görevi iktidarı destelemek olarak şekillenmişse, elbette söylenecek sözlerin başına ”insani sözcüğü yerleştirilmesi zorunludur.!.?

Bundan sonra gelen bütün sözleri, “insani” sözcüğü zaten yutmuş olacaktır.!

Kaldı ki, Başbakan “insani" duygularını hasta olan diğer Silivri mağdurları için neden göstermiyor.? Örneğin, Prof. Fatih Hilmioğlu göz göre göre, ölümünü bekliyor. O insan değil miydi.? Onu ziyaret daha insani olmaz mı.?

 

Ergun Saygun'un tahliyesine karar, gece saat 01.00'de verildi. Mahkemeyi o saatte toplayan irade acaba kimindi.? İşte o irade, onu haksız yere tutuklatan ve tutuklu kalmasına karar veren hükümetindir.!

Bu durum aynı zamanda yargının, bağımsız ve tarafsız olmadığının en somut kanıtıdır da...

Bir an için mahkemeyi mesai dışındaki bir saatte toplayan olgunun, Adli Tıp Kurumu'nun Ergun Saygun Paşa hakkında verdiği rapor olduğunu düşünelim. Bundan çıkan sonuç; mahkemenin doktor raporlarına bir değer verdiği ve uyduğudur.! Peki, gerçekte öyle midir.?

Örneğin, Haberal ve diğer hasta tutuklular hakkında verilen hayatı tehlike raporlarına uyulmuş mudur.?

Silivri zindanında yaşamını kaybeden diğer tutukluların sağlığı konusunda Adli Tıp Kurumu, acaba neden rapor vermiyor.?

Demek ki, Ergenekon Mahkemeleri bağımsız ve tarafsız mahkemeler değildir. Tamamen siyasi iktidarın keyfine göre karar veren, “siyasi mahkeme”lerdir...

Dolayısıyla bu mahkemelerden verilen kararları, hiç kimse mahkeme kararı gibi görüp değerlendiremez.!

Tam da bitiyor derken, başımıza bir de casusluk davası çıktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Türkiye'de işlenemez tek suç casusluktur.!

 

Çünkü Düşmanın Bilmediği Bir Şey Yoktur Ki, Casusluk Suçu İşlenebilsin.!

TELEKOM İsraillilerin; TTNET, TELEKOM'UN yan kuruluşu zaten, o da İsraillilerin kontrolünde. Elektronik haberleşmenin tümü, TTNET ve ondan hizmet alan şirketler üzerinden yapılıyor.

 

 

Dolayısıyla Teknik Olarak İsrail İle ABD'nin Bilmediği Bir Şey Olamaz Ülkemizde.!.?

Kısaca düşmana karşı bizim gizlimiz saklımız kalmamış! Haberleşmenin gizliliği yok ki.!

Bir tek vatandaşın bu konularda yeterli bilgisi yok. Dolayısıyla İşlenemez bir suçtan ötürü, 400 civarında subayı casusluk iddiası ile içeri tıkmanın da bir anlamı yok.!

Bu dava ile gösterilmek istenen; iktidarı elinde tutan güç ve ortağı, dilediği zaman, dilediği muhalifi içeri tıkabilir olduğudur. Bu dönem yargı erki, Demokles'in kılıcı gibidir..

74 milyon vatandaşın başının üzerinde sallanıp duruyor. Kimin, ne zaman kellesinin alınacağına ise “siyasi irade” kararı verir.!

CHP'nin eski Genel Başkan'ı Baykal'ın: CHP Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda tuzağa düşürüldü (3) açıklamasından sonra, Kılıçdaroğlu, İngiliz İşçi Partisi'nin daveti üzerine gittiği İngiltere'de, AKP ile Anayasada büyük ölçüde uzlaşma sağlanmış durumda dedi...(4) 

Bir taraftan Baykal'ın konuşması yararlı oldu derken, (5) bu sözlerinin üzerinden birkaç gün bile geçmeden, tarihi öneme haiz bu uyarıların tam tersine açıklamalar yapılması, siyasetteki iki yüzlülüğün canlı bir örneği olarak hafızalarda kaldı.!

CHP'yi, TESEV raporlarını benimseyip överek, ABD emperyalizminin Ortadoğu'ya dönük tezlerinin merkezi haline Kılıçdaroğlu, Brüksel'deki temsilcilikten sonra, şimdi de Washington'da bir temsilcilik açıyor.

Güya, Bu Yolla CHP Tezlerinin Yurt Dışında Duyulmasını Sağlayacakmış.! Yurt Dışında Bilinmeyen CHP'nin Hangi Tezi Kalmış.?

 

Daha yakın işbirliği için Obama'nın dizinin dibinde oturmaya çalışmak, CHP'ye hiç yakışmadığı gibi, ülkemize de bir yarar sağlamaz.!

Dünyadaki dengeler içerisinde, ülke çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa orada yerimizi alırız demek varken, bizi insan yerine koymayan Batılıların karşısına esas duruşa geçip, peşin peşin Yerimiz Atlantik demek, en hafif tabiriyle zayıflıktır ve her türlü işbirliğine hazır olmayı anlatır.!

İktidar sahiplerinin bu şekildeki tavrını anlamak mümkündür ama kuruluş felsefesinin özü, antiemperyalist olan Atatürk'ün CHP'sine ve onun koltuğunda oturan bir adama bu duruş hiç yakışmamıştır.!

Üstelik o Batılılar, ülkemizi parçalamak isteyen PKK'ya her türlü yardımı yaptıkları ortada iken, böyle sözler hiçbir şekilde söylenmemelidir.!

İşte bu omurgasız duruş nedeniyledir ki, son araştırma sonuçlarına göre, Öcalan'la görüşmeye CHP'den verilen destek, genelde yüzde 23 iken, Kılıçdaroğlu'nun kredisine CHP içinde verilen destek yüzde 20'lerde kalmıştır.!

 

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin anketine göre;

 

İkinci Kürt Açılımına İstanbul'da verilen destek ise, yüzde 25 civarında kalmıştır. 2011 Genel Seçimleri'ne göre, İstanbul'daki seçmenin yüzde 50'sinin desteğini alan AKP'nin seçmeni, Öcalan'la Müzakereyi desteklemiyor. AKP tabanındaki bu durum, Meclis grubuna da yansımıştır. TBMM İnsan Hakları Komisyonu toplantısında, Ankara Milletvekili Ülker Güzel ile Erdoğan'ın “sorunsuz dili” ile konuşan Mehmet Metiner, neredeyse biri birlerine girmişlerdir.(6) AKP'nin tabanı bile bu kötü gidişe uyandı.!

1 Mart Tezkere'sini reddeden ve CHP'nin oturmuş çizgisini terk eden Kılıçdaroğlu, sanki “BOP Eşbaşkanlığı”nın halkı aldatmak için uydurduğu  yalanları, tekrar etmekle görevlendirilmiştir.!

CIA'nın etki ajanları”na bu konularda nal toplattırıyor.!

Biliyorsunuz, “etki ajanı” nitelemesi oldukça iddialı ve vatana ihanete kadar varacak suçlamalarla yüklüdür.

Bu nedenle somut olgularla altının doldurulması gerekiyor: ABD ve müttefiki AB'nin, Ortadoğu ve Ön Asya'daki enerji kaynaklarını yağmalama planı olan Büyük Ortadoğu Projesi'nin uygulayıcıları, Kuzey Afrika'dan Suriye'ye kadar olan bütün devletlerin yönetimlerini devirdiler.!

Bir tek mermi bile atmadan (teknolojik üstünlüklerini kullanarak) NATO'nun ikinci, dünyanın beşinci büyüklükteki ordusu olan ve 700 binden fazla mevcudu bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni de etkisizleştirip, kontrolleri altına aldılar.!.

Şimdi TSK'yı da kendi amaçları için kullanarak, Suriye ve İran rejimlerini düşürmeye çalışıyorlar...

Buraya kadar yapılan tespitlere bir itirazınızın olacağını sanmam. Bu kadar kapsamlı bir harekatı yürüten emperyalistler, kendi kontrollerindeki Kuzey Irak ve Türkiye topraklarında konuşlanmış ve en fazla 7000 mevcudu olan PKK ile mi baş edemiyorlar.?

Sadece bu sorunun yanıtını aramak faaliyeti bile, hain emperyalist planı bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermeye yeter. PKK emperyalizmin bir silahıdır sadece ve bu nedenle onu tasfiye etmek istemiyorlar.!

Başka bir deyişle, PKK'yı destekleyen, koruyup kollayan, kol kanat geren ve silahlandıran emperyalist ülkelerdir. Bu noktada Kürt milliyetçiliğinin, işbirlikçiliğine ve gerici karakterine de işaret etmek gerekir.

Asıl söylemek istediğim, bu değildir elbette. 30 yıldır, dış destekle Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı sürdürülen bu kirli ve haksız savaşın, TSK tarafından  “bitirilemediği” veya “bitirilemeyeceği” yalanına, yurtsever olduğunu sandığımız Kılıçdaroğlu'nun da alet edilmiş olmasıdır.!

Ne zaman TSK, PKK 'ya karşı, onu yok edecek şekilde, kapsamlı bir harekâta giriştiyse, ABD ve AB karşısına dikilmiştir.

Ne yazık ki, yurtsever olduğunu sandığımız bazı çevreler de “sivil halk zarar görmesin, insan hakları ihlalleri olmasın, teröristle halk iyi ayırt edilsin vb” propagandalar ile bu harekâtlara köstek olmuşlardır.

Şu anda, geldiğimiz aşamada, emperyalistler e işbirlikçileri, Türk halkını “terörün silahla bitirilmesi imkansızdır, boşuna yere daha fazla analar ağlamasın” yalanına inandırmaya çalışmaktadırlar.!

Başka bir deyişle, düşmanlarımız, PKK'nın TSK'yı yendiğine” inanmamızı istiyorlar.!

Bunun içindir ki, Başbakan Erdoğan ile ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, her türlü bedeli ödemeye, gerektiğinde siyasi yaşamlarını sonlandırmaya hazır olduklarını tekrarlıyorlar.! (7) 

Dikkat ettiyseniz, iktidar ile ana muhalefetin  hemfikir  olduğu tek konu budur.!

Bu durum, her ikisinin de ABD güdümlü olduğunun kanıtıdır...

 

Halbuki, sadece iktidar “bedel” ödese, kazanacak olan ana muhalefet olacaktır.!

Belki de sadece bu başarısızlık nedeniyle CHP iktidara bile gelebilecektir.

Nedense Y-CHP, AKP'nin üzerine aldığı riski, bir kefil gibi gereksiz yere üzerine almaktadır.! “İkinci Kürt Açılımı başarı ile sonuçlanırsa, başarıdan  sadece  AKP iktidarı nemalanacaktır.!

İşte Kılıçdaroğlu'nun bu noktadaki tutukluğu, diyet ödeme durumuyla karşı karşıya bulunduğunu göstermeye yetmektedir.!

***

Besbelli ki, Analar ağlamasın edebiyatı içinde, ağlamak  görevini yerine getirmek, Kılıçdaroğlu'na verilmiştir.!

Bu son derece açıktır. Şu ana kadar, PKK'nın ağlattığı ana sayısı 40 bin  civarındadır.

 

PKK'nın kökünü kazımak üzere, girişilecek kapsamlı bir askeri harekat sırasında, belki de ağlayacak ana sayısı onlarla ifade edilecektir.!

Bu noktada şu soruyu sormak gerekir: 40 bin ananın sürekli ağlaması mı, yoksa bu analara birkaç ana daha eklenip, başka da hiç bir ananın bir daha ağlamaması mı önemlidir.? Terör bitirilince, şehitler ve gaziler ile onların aileleri, hak ettikleri saygıyı gördüklerinde, bütün anaların gözyaşları dinecektir.!

Türk anaları şehitlerine ağlamaz.! Aksine, bu vatan için diğer çocuklarını da ellerine kına yakıp, askere gönderirler. Onları ağlatan; çocuklarının Niyazi muamelesine tabi tutulmasıdır. Kaldı ki, Y-CHP'nin, AKP ile kol kola girerek başlattığı Analar Ağlamasın Açılımına, terör örgütü olumlu yanıt da vermiş değildir.!

PKK'nın askeri karargâhının Kandil'de, siyasi kanadının ise Avrupa'da olduğu bilinmektedir.

Bu merkezlerden, silahlarını bırakacaklarına ilişkin en ufak bir işaret gelmemiştir. Aksi yönde yapılan açıklamalar ise vardır...(8)

PKK'nın Akil Adamlar Projesini sahiplenen Kılıçdaroğlu ile TR 705 no'lu CIA'nın haber kaynağı Sezgin Tanrıkulu ve Hüseyin Aygün şahsında somutlaşan CHP'nin yenilikçi kanadı, CHP'yi siyaseten bitirme pahasına, yukarıdaki politikalar içerisinde yer almakla ve etki ajanı sıfatını fazlasıyla hak etmiş bulunmaktadır.!

O bakımdan Baykal'ın; “Türkiye'yi işgalden kurtarmak için CHP'yi işgalden kurtarmak gerekir” anlamına da gelen "Türkiye'yi savunmak, CHP'yi savunmaktan geçer. Türkiye'yi değiştirmenin ilk aşaması CHP'yi değiştirmekti. Onun için CHP'yi savunmak Türkiye'yi savunmaktır.

Bunu çok iyi bilin. CHP'ye muazzam haksızlıklar yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Bu duruma meydan okumak gerekmektedir“ sözlerini doğru anlamak gerekir.!

Eski CHP Genel Başkanı'nın bu sözleri çok önemlidir. Zira MetroPOLL şirketinin son anketine göre, CHP ve MHP seçmeninin yüzde 50'si, yeni parti aramaya başlamıştır bile.!

Bu sonuç; Y-CHP yönetiminin yarıyıl karnesidir... Birkaç yılda yarı yarıya fire vermişlerdir.!

Sertifika töreninde, Kılıçdaroğlu'nun esip gürlemesine bakmayın siz. CHP Parti Okulu'ndan sertifikalarını alan katılımcılara: Okulda ne öğretildiğini sorduk...

Aldığımız yanıtlar iç karartıcıdır. 2 gün boyunca, ne parti Programından bir satır okunmuştur ne Tüzükten. Övünebildikleri tek şey, partililerin yol paralarını ceplerinden vermiş olmalarıdır.!

Eğitmenlere, Parti Okulu'nda beden dili öğretiliyormuş.! Zahir ağızdan söyleyecek sözleri yok.!

Halka söyleyecekleri, derli toplu olarak öğretilmemiş, ama sertifikaları verilmiş. Eğitmenlerin elinde Parti Programı ve Tüzük olmadığı halde yola koyulmuşlar.

Bunun da bir nedeni olmalı: Y-CHP yönetimi, galiba Baykal'ın konuşmasından sonra, Programının okutulmasını sakıncalı buluyor.

Parti üyelerinin, görev ve sorumlulukları ile parti programını bilmeleri istenmiyor anlaşılan. Partililer, Programı ve Tüzüğü özümseyerek öğrenseler, buralarda yazılı ilke ve kurallara aykırılıklara da karşı gelebilirler diye korkuyorlar.

Düşünen, sorgulayan, yargılayan, üreten ve itiraz eden partili tipini, hiç sevmiyor Kılıçdaroğlu.

Hak ve hukuku bilen üyeler, kolaylıkla Y-CHP yönetiminin, CHP'li olmadığını da anlayıp sorgulayabilirler çünkü.! Yürekli ve inançlı olanlar, sorun da çıkarabilirler elbette. Bu nedenle, suya sabuna dokunmayan, göstermelik, iki günlük bir eğitimile partililer Anadolu yollarına revan edilmiş.

 

CHP'yi Tarihi Köklerinden Kopartmaya Çalışan Kılıçdaroğlu Ve Ekibi, Formatladığı 1915 Partiliye, Büyük Olasılıkla Atlantikçiliği ve TESEV'in Raporlarını Yüklemeyi Düşünüyor.!

 

Ama yemezler.! Zaten bu nedenledir, söz dinleten yöneticiler yerine söz dinleyenleri öne çıkartıyorlar.!

 

Av. Cemil Can

http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/

 

DİPNOTLAR:

(1) http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=399046&kn=895&ka=4&kb=5&kc=895

(2)İnsani bir ziyaret. İnsan olarak baktığımızda bunun eleştirilecek bir tablosu yok, bir tarafı yok. Ama eğer olaya Ergenekon davası penceresinden bakacak olursak, bu gecikmiş bir ziyarettir. Yapılan haksızlıklar toplumun her kesiminde ciddi tepkiler uyandırdı. Sayın Başbakanın bu ziyareti elbette ki toplumda bir rahatlama sağlamıştır...”

http://www.haberturk.com/gundem/haber/819010-kilicdaroglu-surpriz-ziyareti-yorumladi

(3) http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/iste-deniz-baykalin-grup-toplantisinda-yaptigi-konusmanin-tamami-h9011.html

(4) http://www.gercekgundem.com/?p=526390&com=all

(5) "İçerikli bir konuşma. Anayasa konusunda sanki CHP'de farklı görüşler varmış gibi bir endişe taşımış ve bu endişeyi gidermeye yönelik bir konuşma yapmış. İçerik olarak doğru.

http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/02/13/kilicdaroglundan.deniz.baykal.yorumu/696412.0/index.html

(6) "Hak arayışı günahsız yavruların, anaların öldürülmesiyle mi olur.? PKK ve yandaşlarının oynadığı bu oyunda yiyeceği şamar, bir zamanlar dış ülkelerin Osmanlı Devleti’nin yıkılması sırasında karşılaştıkları ve yedikleri Türk şamarı olacaktır”

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/akpde-catlak-teror-ne-zaman-hak-arayisi-oldu-h9033.html

(7) a- http://www.ntvmsnbc.com/id/25107583/

      b- http://www.haberturk.com/gundem/haber/752126-chp-her-turlu-bedeli-odemeye-hazir

(8) http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2013/01/bir-kredi-daha/

 

 

Cemil CAN,  Ankara – Şubat.2013

http://www.medyagunebakis.com/  av.cemilcan@hotmail.com,  

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

 

 

EĞER BİR ÜLKEDE

“Hukuk Üstün Değilse, Adalet Yok Hükmündedir...”

"Türk Yargısında Kronik İşlev Bozukluğu Var"

Bağımsız Bir Millet Olan Papua Yeni Gine, 

Parlamenter Demokrasi Sistemini Kabul Etmiş

Ülkelerdendir.

"Adil Yargılamayı Etkileme Suçunun Oluşabilmesi İçin,

Öncelikle Adil Yargılamanın Olması Gerekir."

Türkiye, ‘Hukuk Devleti İlkesizlikleriyle Malul’ Ülkeler

Kategorisini Oluşturan ‘Hibrit Rejimler’ Arasında 88.

Sıradadır. 

 

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!

Hazırlanmakta olan AKP Anayasası

Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,

KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!

 

SU HAYATTIR… SU BİR HAKTIR…

SU, KAYNAK DEĞİL, DOĞAL VARLIKTIR.

SU YASASI ÇIKARILMALIDIR.!

 

TEMA Vakfı Eko Siyaset Bildirgesi:

 “Salt ekonomi odaklı projeler dönemi

bitmeli, Ekolojik Siyaset dönemi başlamalıdır.!”

 

GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ İÇİN

TEMA VAKFINDAN PARTİLERE..!

“Yaşamın sürdürülebilmesinin” ve

“sürdürülebilir gelişmenin” ön koşulu

“çevrenin, toprağın, suyun, ormanın,

biyoçeşitliliğin” korunarak yönetilmesidir.

 

ÜLKEMİZ, TOPRAKLARIMIZ…

GÖZ GÖRE GÖRE ÇÖL OLMASIN.!

YEŞİL OLMASI İÇİN DESTEK OLUN..

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP