KORKU TOPLUMU YARATMAK

Silahlı Kuvvetlerimiz, Elindeki Silah Gücüne Güvenerek, 10’ar Yıllık Aralıklarla Siyasi Yaşama Sürekli Müdahale Etti…

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

KORKU TOPLUMU  YARATMAK

Silahlı Kuvvetlerimiz, Elindeki Silah Gücüne  Güvenerek10ar Yıllık Aralıklarla Siyasi Yaşama Sürekli Müdahale Etti…

 

Pek Değerli Ömer Amca ve Hatice Teyze;

 

Evvela selam eder, ellerinizden öper, hayır dualarınızı beklerim. Bu mektubu, sizlerin üzerinden, seçimden seçime sandığa giderek oy veren ve daha sonra köşelerine çekilip, olacakları bekleyen, bütün amca ve teyzelerime yazıyorum. En sonunda sizlerden bir isteğim olacak. Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na ve Meclis Başkanı’na birer mektup yazıp göndermenizi isteyeceğim. Bunu torunlarınız ve torunlarınızın çocukları için yapacaksınız. Lütfen.! Aksi halde bu mektubu okumayın…

Anımsıyor musunuz bilmiyorum. Yıllar önce, karşınıza geçip, Beşiktaş Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi’nde, zor kullanarak hükümeti devirmek isteyen darbecilerle ilgili dalga dalga gelen tutuklamalar için fazlasıyla hukuk dışına çıkıldığından yakınıyordum. Sonradan anladım ki, bu hukuksuzlukların amacı korku toplumu  yaratmakmış. Sizler ise, o gün yapılanları: “Türk milleti adına karar veren bir mahkeme var orada, biraz sabırlı olup, davanın sonucunu beklemek gerekir. Kuruların yanında yaşların yanacağından endişelenmeyin. Adaletli bir yargılıma yapıldığında suçsuz olanlar ayıklanırlar. Orada görevli hâkimler de hukuk mekteplerinde okudular. Daha davanın başındayız, bu kadar feveran etmeniz, insana Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ özdeyişini hatırlatıyor. Siz gençsiniz, son 60 yılda bu ülkede neler yaşandığını bilemezsiniz. Bu milletin yaşadıkları, sizin kitaplardan okuduklarınız gibi değildi. Bu milletin reyleriyle iktidara getirdiği Menderes ve iki arkadaşını, 1960 ihtilalı sonunda yönetime el koyan subaylar astı. 1970de senin gibilerin hala lider kabul ettiği Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını da yoktan yere ipe çektiler… 1980 yılında da Türk Silahlı Kuvvetleri yine yönetime el koydu. Aslında her seferinde el konulan milletin iradesiydi. Bizim ordumuz bizim irademize nasıl el koyabilir.? Yaşı tutmayan Erdal Eren’i, yaşını büyüterek astılar. 7 düveli dize getiren gazi bir orduya bu iş hiç yakıştı mı bu.?

Bu dönemde işkencelerde öldürülenler o kadar fazla ki sayısını bile kimse aklında tutamıyor. Asmayalım da besleyelim mi.? sözleri hala kulaklarımızda çınlıyor. Askerimizi de biz beslemiyor muyuz oğlum.? Bir kişi sağdan astık, bir kişi soldan ne demek oluyor.? Bu ifadenin içinde adalet olabilir mi? Bir an için diyelim ki, soldan asılacak suç işleyen biri vardı, ama darbeciler, bir de sağdan asmaya karar verdiği için, suçsuz bir sağcıyı da asmış olmadılar mı? Tersi de olabilir tabi. Demek ki, insanların suçlu olup olmamasının bir önemi yoktu. Bu nasıl bir cumhuriyettir.? Sırf, Bir kişi sağdan astık, bir kişi soldandiyebilmek için, suçsuz insanı asabiliyorsunuz.! Bize sorulsaydı, kahir ekseriyetle, o çocukları besleyelim derdik.! Nice kır çiçekleri sıkıyönetimlerin rutubetli zindanlarında solduruldu.!

28 Şubat 1997de bir MGK toplantısı sonucu açıklanan kararla başlayan süreçte, Başbakan Erbakan istifa ederek, iktidarı bırakmak zorunda kaldı. Buna post-modern darbe” dediniz… O günlerde olup bitenlerin bir numaralı aktörü TSK idi…

27 Nisan 2007de Genelkurmay Başkanlığı’nın  Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili yaptığı açıklama da, milletin zihninde muhtıra gibi işlem gördü…

Silahlı Kuvvetlerimiz, elindeki silah gücüne  güvenerek10ar yıllık aralıklarla siyasi yaşama sürekli müdahale etti…

İşte, bu müdahaleler TSKnin siciline eksi olarak yazıldı. Halkın çoğunluğunun oylarının bir değerinin olmadığı, buna bağlı olarak da, ülkede demokrasinin bulunmadığı iyice gün yüzüne çıktı… Biz demokrasi ile idare edilmeye layık değil miyiz be oğlum, bizim demokrasi ile idare edilen halklardan ne eksiğimiz var.?

Sonunda iyice bunalan halk, TSK’nin, sivil iradenin emri altına alınması gerektiğine karar verdi. Sağduyu dediğiniz şey budur işte. İnsanlar kendiliğinden bu noktaya geldiler. Son olayın mağduru olarak gözüken AKPye de o nedenle destek verildi ve bu işi çözmesini halk istedi… Buraya kadar anlattıklarıma bir şey diyemezsiniz herhalde.!

AKPnin iktidara gelmesinden birkaç yıl sonra,  TSK içinde, yeni darbe hazırlıkların  yapıldığı fark edildi… Bu defa siviller, gizlice darbecileri izlemeye başladılar. Sonunda işin içinde olanları  tutuklayıp, yargılamaya başladılar. Ellerinde kanıtlar olmasa, komutanları  tutuklayabilirler mi.?  

Tutuklasalar bile mahkûm edebilirler mi.? Yüksek mahkemeler ne güne duruyor.? Sonra, 700 bin kişilik ordudan 500 kişi tutuklu yargılansa gökte bir delik mi açılır.? Bu kadar sayıda subay tutuklandığında, eğer ordumuz devre dışı kalacaksa, varsın kalsın anasını satayım. Demek ki, geri kalanlar ordu değildir ve biz bitmişiz. Askerler kalem efendisi değildir oğlum. Hastal’da nöbet tuttuklarını var saysınlar. Kaldı ki, tutuklu olanların sayısı 300  civarındadır. O kadar da abartmayın canım.!

O bakımdan askerlerin, bizim seçtiğimiz kişilere müdahale etmemesi için, bu işin bir an evvel bitirilmesi gerekir. Sabredin ve biraz daha bekleyin” diyerek, sivil iradeyi savunmuştunuz.!

Sevgili Ömer Amcam ve Hatice Teyzeciğim;

Dediğiniz gibi biz de sabrettik ve bugüne kadar bekledik. Şimdi işin sonuna gelindi. Gelişmeler ise bize anlattığın gibi olmadı. Hala şikâyetlerimiz var. O nedenle sağduyunuza güvenerek, adil davranmanız için yine size başvuruyoruz. Lütfen bir şeyler yapın artık. Sizden başka müracaat edecek hiçbir makam kalmadı…

Beşiktaş’taki o meşhur mahkemeyi Silivri’ye taşımışlar. Tutukluların eşleri Vardiya Bizde dediler ve çadır nöbetine başladılar. Bilirsiniz bizim köylü hanımlar, subay eşlerini pek tutmazlar. O nedenle onlar da yeterince etkili olamadılar… Komutanlar hiç kusura bakmasınlar ama eşleri evlerinde otursaydı, belki de daha iyi sonuçlar alınabilirdi…

Buradan itibaren yazdıklarımı okurken, içerideki tutuklular arasında kendi çocuklarınızın olduğunu düşünün lütfen.! Yüreğinizle vicdanınız arasındaki çizgi hiç eğrilmesin… Eğrilmez de bilirim…

Birkaç gün önce iddia makamı esas hakkındaki mütalaasını okumuş. Duydunuz mu.? Tüm hukukçular şaşırıp kaldık. Esas hakkındaki mütalaadelillerin toplanmasından sonra, son savunmalardan önceki aşamadır. Savcılığın şüpheliler aleyhine getirdiği belgelerin çoğunun sahte olduğu, duruşmalarda kanıtlanmıştı. Sanıkların, tanık dinletme istekleri de vardı. Yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını istiyorlardı. Bunlar soruşturmanın genişletilmesi kapsamındaki talepler değildir. Doğrudan savunmayla ilgilidirler. Öte yandan, tutuklu olanlar şüphelilerdir fakat mahkemenin acelesi nedir anlamak mümkün değildir! Herkesin bildiği gibi adil bir yargılama, ancak iddia ve savunmanın eşitliği ile mümkün olabilir. Teknik deyimle buna silahların eşitliği denir. Çağdaş hukuk sistemlerinde, sadece iddialara ve kanıtlara bakılarak ceza verilemez. Savunma kanıtlarının da getirilmesi gerekir. Savunmaya yapılacak en küçük bir müdahale savunmanın kısıtlanması anlamına gelir…

Hazır söz savunmadan açılmışken, size şu önemli olayları da aktarmak istiyorum: Birkaç hafta önce, İşçi Partisi Genel Başkanı’na, mahkemede savunmasını yaparken kullandığı sözler nedeniyle, 22 yıl 9 ay hapis cezası verilmiştir. Aynı nedenle devam eden davalarda 20 yıl daha hapis cezası verilmesi isteniyor. Avukatına ise, savunmada kullandığı sözler nedeniyle, 4 yıl hapis cezası verilmiştir. Türk yargısı adına utanılacak bir durum değil mi bu? Ayrıca, savunma avukatlarının pek çoğu duruşmalardan dışarı atılmış, bazılarına  16 celseye kadar, bazılarına ise, esas hakkındaki mütalaaya kadar duruşmalara alınmama cezası verilmiştir. Anlayacağınız sanıklar ile avukatları, kum torbası muamelesi görüyorlar…

Sizler hükümete destek verirken, böyle şeyler olsun, istemiş miydiniz?..

Sevgili Ömer Amcam ve Hatice Teyzeciğim;

Siz de bilirsiniz ki, özel görevli mahkemelerde görülen davaların en meşhur olanı BALYOZ DAVASIDIR”.

Bu davada yargılanan subaylar, darbe yapmaya teşebbüs ettikleri için yargılanıyorlar… Yanlış anlamayın, darbe yaptıkları için  yargılanmıyorlar, darbe yapmaya teşebbüs ettikleri için yargılanıyorlar. Darbe yapanlar, kendi hukuklarını da getirdiği için, onlar yargılanamazlar.! Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için geçenlerde açılmış olan dava ise, tamamen göz boyamaya yöneliktir. Ona aldanmayın, sonuç veremez. Çünkü bizim eski ceza kanunumuzdaki zamanaşımı süresi en fazla 30 senedir ve bu süre fazlasıyla dolmuştur. Yeni hükümler getirilse de aleyhte olanlar geriye yürütülemezler. Dolayısıyla Kenan Evren ve arkadaşlarını yargılayıp cezalandırmak hukuken olanaklı değildir. Balyoz Davası’nın sanıkları ise, darbeye teşebbüs ettikleri için yargılanıyorlar. Eğer gerçekten böyle bir teşebbüste bulunmuşlarsa, adil bir şekilde yargılanıp cezalandırılsınlar. Buna kimsenin bir şey söylemeye hakkı yoktur. Yargılama adil değilse, işler yerleşik içtihatlara ve temel hukuk prensiplerine aykırı olarak yürütülüyorsa, insanın aklına şu olasılık gelir: TSKnin geçmişte yaptığı darbelerin kefaret, bu subaylara ödetilmek istenmektedir.! Böyle bir şeyi kabul edebilir misiniz? Başkalarının işlediği bir suçtan ötürü, ilgisi olmayan bir başkasını cezalandırmaya evet diyebilir misiniz.? Bir an için bu şekilde cezalandırılacak olan kişinin siz veya çocuğunuz olduğunu düşünün!.. Bu soruya öyle yanıt verin…

Buradan itibaren söyleyeceklerim hakkında fikir yürütebilmek için hukukçu olmanız gerekmez. Çok basit şeyler anlatacağım size. Ona göre kararınızı verin. Balyoz Davası’ndaki kanıtlar, genel olarak dijital veriler şeklindedir. Bir de gizli tanık modası çıktı biliyorsunuz. Dijital veri nedir.? Torunlarınızın bilgisayarda oyun oynadığı CD denen plaklar içindeki bilgilere dijital veri diyorlar. Bunların içine, çok değişik şekillerde müdahale etme olanağı da varmış. Bunları yeni öğreniyoruz. İşte bu şekildeki kanıtlar arasında 1500den fazla  sahtelik  olduğu ortaya çıkmış. Komutanların savunmasından anlaşıldığına göre: TSKni itibarsızlaştırıp, komuta kademesini etkisizleştirerek, orduyu kendi amaçları doğrultusunda kullanmak isteyen dış güçler vardır. Ve düşmanlarımızla işbirliği yapan hainler de ne yazık ki bu işin içindedir. İşte bunların birlikte sahneye koydukları komplo, bu CDlere kaydedilmiştir… Bu işlerden biraz anlayan biri olarak, komutanların bu savunmalarının doğruluğuna yürükten inanıyorum… Nedenini az sonra size de anlatacağım.

Türk halkı bu davayla neden ilgilenmemektedir?

Bu soruya uzunca bir zamandır yanıtlar arıyorum. Pek çok seçenek üzerinde kafa yordum. Sonunda ikiye kadar indim. Bana göre, bunun iki nedeni olabilir: Birincisi, eskiden yapılmış darbeler nedeniyle, halk TSKnin sicilini bozuk kabul ediyor ve bekleyip sonucu görmek istiyor. İkincisi ise, komutanlar nasıl olsa başlarının çarelerine bakabilirler düşüncesidir. Gerçekten de komuta kademesinin çaresiz kaldığı bir yerde, biz piyadeler ne yapabiliriz ki.?

Balyoz Planı’nın temel dayanağı olarak; bir Plan Semineri esas alınmıştır. Plan Semineri, tatbikat gibi bir şeydir. Olası bir savaşta, en kötü olasılıklar üzerine kurulmuş senaryolar karşısındaTSKnin sahip olduğu imkân ve kabiliyetler sınanır. Hayali olaylar üzerine hayali planlar yapılır. Amaç TSKni en kötü olasılıklara karşı eğitmektir. İddia makamına göre, bu seminerde, güya Balyozadlı bir darbe planı örtülü olarak denenmiştir! Komutanların savunmasına göre ise, olabilecek en kötü duruma göre 1. Ordu’nun hasım ülkeye yönelik harekât planı tartışılmıştır. Burada ilginç bir noktanın altını çizmek isterim. Bu tür hayali planlar, ordu içinde gizli belgeler olarak saklanırlarmış. Nasıl olmuşsa, bu defa belgeler birileri tarafından dışarı sızdırılmıştır… Demek ki, düşmanın ordu içinde ajanları vardı.!

Şimdi de gelelim diğer ilginçliklere: Dava konusu edilen bu seminere katılan 162 subaydan sadece 51i hakkında dava açılmıştır. Neden acaba? Davada yargılanan 365 subaydan 314ü ise bu seminere hiç katılmamıştır. Onlar davaya neden katıldı o da açıklanmamıştır.!

Bilgisayar ortamında kurgulanıp üretilmiş, sahteliği duruşmalarda defalarca kanıtlanmış olan, imzasız, sanal/dijital planlar ve bunlarla bağlantılı olduğu izlenimi verilen yazışmalar, subayların suçlanmasına neden olarak gösterilmiştir…

Sevgili Ömer Amca ve Hatice Teyze;

 

Şimdi de size, yapılan sahtekârlıkların öne çıkanlarını anlatayım:

1- Cami bombalamak için 2003 yılında yapılan keşif raporlarında adı geçen bazı cadde ve sokak isimleri 2006 yılında verilmiştir. Bu durum İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin resmi yazısı ile sabittir. Belediye 3 yıl sonra bu plana göre sokak isimlerini değiştirdi denebilir mi?

2- Aksazda gizli toplantıda olduğu iddia edilen amiraller, o tarihte yabancı bir limandadır.

3- “Gözaltına alınacak personel isimlerinden oluşan listedeki üniversite öğrencilerinden bir kısmı o tarihte orta öğretimdedir.

4- Bazı kurumlarda gösterilen personel ise, o kurumlara 2006 yılından sonra girmiştir.

5- Darbe hazırlığı için görev yapan gemiler, o tarihte tersanede bakımdadır.

İşte bu şekilde, komutanlar aleyhine delil olarak gösterilen belgelerde, akıl ve mantık dışı 1500den fazla sahtekârlık tespit edilmiştir. Şüphelilerin savunma için getirmek istediği kanıtlar ve tanıklar ısrarla ve inatla mahkemeye getirilmemektedir… Bunun adı savunmasız yargılama değil mi.? İddia makamı, esas hakkındaki mütalaasını vermiş. Her bir sanık için 15 ile 20 arasında hapis cezası verilmesini istemektedir. Bütünlüğü bozulmuş kanıtlara göre, mahkeme mahkûmiyet hükmü kurabilir mi.? Hangi kanıta nere göre üstünlük tanıyacaktır.? Böyle adalete adalet denir mi? Bu soruların yanıtı şimdilik belli değildir.!

Sevgili Ömer Amcam ve Hatice Teyzeciğim;

Bugüne kadar şakadan bile olsa, sizlere yalan söylemediğimi bilirsiniz. Her zaman doğruluğuna inandığım şeyleri savunmuşum. Pek çok konuda sizlerden farklı düşündüğüm doğrudur. İnanın hak bildiğim yoldan hiçbir zaman şaşmadım. Haksızlıkların karşısında her zaman onurlu bir şekilde dikildim. Yanlış yapanlar en çok sevdiğim kişiler bile olsa, onları görmezden gelmedim. Gerektiğinde de acımasız bir şekilde eleştirdim. Son birkaç aydır, hiyerarşik yapı içinde siyasi amirim durumunda olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ne kadar ağır eleştiriler yaptığıma tanıksınız. Bu eleştirilerimi az önceki sözlerimin kanıtı olarak kabul edin. Şimdi sizlere 30 yıllık hukukçu deneyimim ile söylüyorum: Özel görevli mahkemelerde yapılan yargılamalar adil değildir!.. Bu mahkemelerden verilecek olan kararları hiçbir vicdan kabul edemez.!

Avrupa Parlamentosunda hükümet ve cemaate yakın kesimler Türkiye raporunda değişiklik yapılması için yoğun çaba sarf ettiler.  “Soruşturmadaki tutarsız deliller”  ifadesinin metinden çıkartılması için Yeşiller’e değişiklik önergesi verdirdiler. Bu hareket bile tek başına özel görevli mahkemelerde yapılan yargılamaların “siyasi” olduğunu göstermeye yetmektedir.!

Suçsuz insanları, haksız yere zindanlarda çürütmenin vebaline ortak olmayınız.! Biz ne yapabiliriz de demeyin artık. Adalet yolundan şaşan bir iktidarı uyarmak, sizin yapabileceğiniz ilk iştir ve görevinizdir. Örneğin Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na ve Meclis Başkanı’na birer  mektup yazabilirsiniz. Onlardan hak yolundan ayrılmamalarını isteyebilirsiniz. Hatta diyebilirsiniz ki: Bu dünyada bizden aldığınız güçle, bir tek haksızlık bile ederseniz, öteki dünyada iki elimiz yakanızda olacaktır.!

Bu hükümete verdiğiniz destekle, Irak’ta 1,5 milyon, Libya’da 300 bin Müslüman katledilmiştir, bunu unutmayınız. O suçsuz insanların kanının kokusu, sizin parmaklarınıza da sinmiştir. O cinayetlere sizler de ahlaken ortaksınız.! Şimdi kendinizi affettirmenin zamanı gelmiştir. Bari aynı kötülüğü kendi çocuklarınıza yapmayın. Hükümeti uyarın, halka zulüm yapan bu özel görevli mahkemeleri kaldırsınlar. Aksi halde ilk fırsatta hükümetten desteğinizi çekeceğinizi söyleyin.! Sizi dinlemek zorundadırlar…

Yoksa bu halinizle ölmek bile ölemezsiniz, kara toprak sizi kabul etmez. Bugüne dek yaptığınız ibadetler ile cenazelerinizin arkasından yapılacak duaların ise, size bir yararı olacağını hiç sanmam.! Zaten bizden de Fatiha falan beklemeyin.!

Kalıyor geriye üçkâğıt ve bir kalem. Kâğıtları torununuzun harita metot defterinin ortasından kopartın. Kurşun kalemle yazabilirsiniz, çantasında var. Hadi bakalım iş başına, sallanmayın artık. Bugün için namazınızı kazaya bırakın. Doğru postaneye.!

Av. Cemil Can

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

 

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!

 

Hazırlanmakta olan AKP Anayasası Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,

KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP