TAŞ ÜSTÜNDE TÜNEYENLER OLMASA.!

“Tutuklu Arkadaşlarımız Bırakılmazsa, ‘Meclis’e Gelmeyiz, Yemin Etmeyiz’ Dediler. Tıpış Tıpış Geldiler Mi, Geldiler. İşte Bunun Ezikliği, Şaşkınlığı, Kompleksi İçindeler.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

TAŞ ÜSTÜNDE TÜNEYENLER OLMASA.!

12 Haziran genel seçimlerinden sonra Tutuklu Arkadaşlarımız Bırakılmazsa, ‘Meclis’e Gelmeyiz, Yemin Etmeyiz’ Dediler. Tıpış Tıpış Geldiler Mi, Geldiler. İşte Bunun Ezikliği, Şaşkınlığı, Kompleksi İçindeler.

Tükürdüklerini yaladıklarının verdiği eziklikle TBMM’yi terörize etme gayreti içindeler dedikten sonra, Milli Eğitim Komisyonu’nda yaşananlardan CHP’yi sorumlu tutan Erdoğan, Hangi dilden anlıyorlarsa o dilden diyerek meydan okumuş.! Erdoğan’ın bu sözlerini AKP milletvekilleri ayağa kalkarak alkışladılar! Millet iradesini hiç kimseye çiğnetmeyiz sözlerinden sonra adeta çıldırdılar.!

CHP’nin tutuklu milletvekillerini seçen, sanki aynı milletin iradesi değildi.!

Yoksa millet sadece AKP’ye oy verenlerden mi ibaret.?

CHP’liler bu kadar ağır sözleri hak etmediler…

Meclis Başkanı Cemil Çiçek, komisyondaki kavganın ardından yaptığı “Bizim anayasa yapımı süreciyle ilgili olarak yapmakta olduğumuz çalışmayı da olumsuz etkiliyor”  açıklaması üzerine, Kılıçdaroğlu imdadına yetişti.!

Ankara’ya dönemediği için milletvekillerini bile doğru dürüst dinlemeden alelacele “Milli Eğitim Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu farklı şeyler. Oradaki arkadaşlarımız görüşmelerini sürdürecek” dedi. Böyle bir açıklama yapma ihtiyacı nereden çıktı?  Genel Başkan, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan  çekilmeyi ve sine-i millete dönmeyi tartışmaya başlayan CHP’li vekillerin kulağını derhal çekmiştir.! Dikkat edilirse, o andan itibaren,  CHPmilletvekillerinden ‘çıt’ çıkmamıştır.!

Kılıçdaroğlu’nun gerekçesi de çocukça! Milli Eğitim Komisyonu farklı, Anayasa Uzlaşma Komisyonu farklıymış.! Sanki komisyonlarda farklı AKP’liler var.! Bu açıklamanın inandırıcı bir yanı olamaz.?

Kuşkusuz, bütün bu olup bitenlerin bir anlamı vardır. Kılıçdaroğlu hakkında, rejimin değiştirilmesi konusunda, karşı tarafla işbirliği içerisine girdiği şeklinde iddialar var. Bu tür açıklamalar, iddiaları haklı hale getiriyor.!

Ne yazık ki, parti grubunun çoğunluğu “işbirliği” iddialarına inanmıyor.!

Ben inanmaya başladım. Çünkü böyle bir işbirliğinin açık ve tartışma götürmez kanıtlarınıgörüyorum: 12 Eylül’de yapılan Anayasa Referandumunda; kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve “hukukun üstünlüğü” gibi vazgeçilemeyecek ilkelere aykırılık teşkil edecekleri tartışmasız olan, aynı zamanda demokratik, laik cumhuriyetle bağdaşmadıkları ve kabul edilmeleri halinde Cumhuriyetin temel niteliklerinin değiştirilerek, rejimin dönüştürülmesi tehlikesini yaratacakları için Hayır dediğimiz anayasa değişikliklerine, bugün hangi nedenlerle Evetdiyoruz.?

Bu soruya yanıt veremeyen Kılıçdaroğlu ve ekibinin, AKP iktidarı ile işbirliği” yaptığını söyleyenler haksız değildir. İşbirliğinin  ilk kanıtı budur.!

Nitekim Anayasa değişiklikleri yürürlüğe girdikten sonra, kuşku duyduğumuz bu tehlikeler, birer birer gerçekleşmeye başlamıştır. Yargı bağımsızlığı yok edilmiş. Yasama ve yargı yürütmenin etkisi altına girmiştir. Meclis’te muhalefet milletvekillerine göstermelik dahi olsa söz hakkı tanınmamaktadır.

Gerektiğinde anladıkları dilden konuşularak, kaba dayakla susturulup, yola getirilmektedirler.!

Muhalefetin sesini iyice kısmak için, içtüzük değişikliği bile yapılmak istenmektedir.

Milli Eğitim Komisyonu’nda son yaşanan olaylar, yürütmenin devletin bütün erklerine egemen olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kamuoyunda Silivri Hukuku olarak adlandırılan özel görevli ağır ceza mahkemeleri ile ilgili yakınmalar ise, yargının yürütmeye bağımlılığı hususunda yeterince fikir vermektedir.

Sivas Davası’nın zamanaşımına uğratılması, Hizbullah sanıklarının serbest bırakılması, Deniz Feneri Davası’nı soruşturan savcılar hakkında dava açılması, Hrant Dink Davası’nda karar veren hakimlerin verdikleri karardan tatmin olmaması, polisin sehvenkanıtlar üretmesi ve yıllarca süren tutuklu yargılamalar, yargı bağımsızlığının  ne hale getirildiğinin en göze batabilen kanıtlarıdır.!

Ülkeyi bu duruma getiren icraatların dayanağı olan üst yapı kurumu, 12 Eylül Referandumu ile onaylanan anayasa değişiklikleri ile getirilmiştir.!

İşte AKP, bu değişiklikleri kırmızıçizgisi olarak muhalefete dayatıp, Anayasa’nın diğer maddelerinde değişiklikler yapmak için bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ kurmuştur… Amaç: Başkanlık Sisteminin yolunu açmak ve Kürtlerin kendilerini idare etmelerine olanak sağlayacak (özerkliğe veya federasyona) anayasal zemin hazırlamaktır. Buna karşılık, CHP Cumhuriyet Rejiminin iskeletini oluşturan Anayasanın ilk 4 maddesini kırmızıçizgi olarak ileri sürüp, savunmaktan acizdir. En acısı, Y-CHP, bu Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda oturmayı içine sindirebilmektedir.! Şimdi de masadaki yerini korumanın gayreti içerisinde debelenmektedir. Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’a daha önce anlaştık ya dediği husus budur.!

AKP’nin 4+4+4 konusundaki kararlı tutumu karşısında, “Gelin uzlaşalım bu konuda ve bunu gerçekleştirelim” diyen Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “Hangi konuda uzlaştık ki bu konuda uzlaşalım” şeklindeki yanıtına: Anayasa konusunda uzlaştık ya, oturduk uzlaşma komisyonu kurduk ya, niye bu konuda uzlaşamıyoruz diyerek iyice saçmalamaya başlamıştır. Evet, ana muhalefet partisinin genel başkanı aynen böyle demiştir. Y-CHP’nin, AKP iktidarı ile işbirliği içerisinde olduğunun ikinci kanıtı da bu ifadedir.!

Kılıçdaroğlu’nun Y-CHP’si, Cumhuriyet Rejimi’ni Ilımlı İslam’a dönüştürmek için en önemli araç olarak kullanılan, özel görevli ağır ceza mahkemelerine de karşı değildir! Bu konudaki görüşünü Biz yargılanmasınlar demiyoruz cümlesiyle defalarca dile getirmiştir. Kamuoyunun tepkisinden çekindiği için, arada bir karşı imiş gibi sözler söylemektedir! Bu sözlerin hiç birinde samimi değildir! Kaldı ki, bu konudaki söylemi, CHP tabanının oldukça gerisindedir.!

Y-CHPnin iktidarla işbirliği içinde olduğununüçüncü kanıtı da bu tutumudur.!

Ne yazık ki Kılıçdaroğlu, tabanın sesine kulak vermeden, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları ile el altından anlaşma yoluna gitmiştir! Bu anlaşma ile üzerine aldığı görev ise, utanç vericidir.! CHP’nin geçmişini inkar etmek, Atatürk’ü ve İnönü’yü itibarsızlaştırmak ve böylece AB’nin de isteği olan; Kemalizm’le hesaplaşmak kavgasında düşmanın safında yer almak olarak özetlenen bu görev başarıyla” yerine getirilmektedir.!

Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun söylediği: AKP iktidarına karşı mücadele ederken, ben bazen kendimi 1940’lar CHP iktidarına karşı mücadele ediyormuş gibi sanıyorum. Çünkü AKP iktidarı aynen 1940’lar CHP iktidarının ortamının, koşullarını yarattı…”  şeklindeki sözleri,  itiraf niteliğinde ve  gerçekten ibret vericidir.!

Kılıçdaroğlu’nun daha önceki söylemleri ile bu son sözleri birleştirildiğinde; onun BOPni benimsediğini söyleyebiliriz. Kaset olayından sonra oluşturulan ortamda, TESEV üyesi arkadaşları ile birlikte,  CHP’lilerin yaşamakta olduğu şok ve şaşkınlıktan da yararlanarak, kolayca sızdıkları CHP’yi, ne yazık ki, kısa sürede ele geçirmişlerdir.! Gelişmelerin seyrine görekaset operasyonundan önce, BOP içinde ana muhalefet olma  görevini kabul ettiklerini söylemek, çok da yanlış değildir! Milletvekillerinin çoğu, tabanın Bu parti hala Atatürk’ün CHP’sidirfikrine bağlı kalmasını sağlamak amacıyla seçilmiş vitrin süslerinden ibarettir…

Kılıçdaroğlu’na rağmen, olması gereken doğruları savunmak, giderek cesaret işi haline gelmektedir. İsa Gök’e kurultayda yapılan muamele bu konuda yeterli fikir verir sanırım.!

Sırası gelmişken belirtelim ki, Kılıçdaroğlu’nun ekibiyle birlikte partiyi ele geçirmesini kolaylaştıran en önemli faktör; Önder Sav ile Deniz Baykal’ın geçmişte izledikleri antidemokratik ve bireyci uygulamalardır.  Onlar da vaktiyle, samimi partilileri kapı dışarı etmişler, altlarını kapıkulları ile doldurmuşlardı. Sonunda olanlar oldu işte; fikirsiz ve inançsız Brütüsler, hançerlerini önce efendilerine batırdılar, sonra da işbirlikçi bu ekibin yanında yerlerini aldılar.!

Böylece partinin sahipsiz kalması sonucunu doğurdular. Bu nedenle de CHP’nin işgalinin vebali, Baykal ile Sav’ın omuzlarındadır.! Kurultaylarda yaşananlara, bu sahipsizliğin özeti de  denebilir.!

Son haftalarda bazı yol arkadaşlarım bana: “Yeter artık.! CHP’yi eleştirmeyi bırak, sen de elini taşın altına koy ve hep birlikte AKP’yi eleştirin” diyorlar.!.?

Benim düşüncem biraz farklı: Emperyalizme ve onların yerli işbirlikçilerine karşı, tek mücadele silahımız CHP değil midir.? O da karşı tarafın eline geçerse, mücadeleyi başarıya nasıl ulaştırabiliriz.?

Bu noktadan itibaren ilk işimiz; arkasında milyonlarca seçmeni olan partimizi (silahımızı) geri almak değil mi.? Bu nedenlerle önceliklere göre, yeni bir mücadele stratejisi belirlemek zorundayız.! Halk partisine sahip çıkıp, yönetime el koyana kadar, önceliği  CHP yönetimini izlemeye vermek gerekir.!

Taşın altına elimizi koyalım diyen yol arkadaşlarıma şimdi soruyorum: Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilmesinden sonra, pek çok kişinin sıkça tekrarladığı bu sözlerle ne anlatılmak isteniyor.?

Yani ses çıkarmayalım da, hep birlikte karşı tarafın değirmenine su mu taşıyalım.?

Sıradan bir üye, yönetimdenemin olmadıktan sonra, taşın altına elini nasıl koyabilir.?

Parti yönetiminin görevi, partilileri parti ideolojisi doğrultusunda eğitmek ve yönetmek değil midir.?

İktidarla işbirliği yapmaya muhalefet yapmak denebilir mi.?

Kayıtsız, koşulsuz genel merkezi desteklemeyi bir parti "görev"i gibi düşünen ve benim gibi genel merkezin politikalarını eleştirenleri, acımasız bulanlara bir kez daha soruyorum: Söyleyebilir misiniz, 12 Eylül Referandumu'nda haklı nedenlerle "HAYIR" dediğimiz Anayasa değişikliklerine, şimdi hangi akılla ve gerekçelerle "EVET" diyeceğiz.?

Kırmızıçizgilerolarak dayatılan bu değişiklikler karşısında,  CHPgrubunun, AKP ile aynı masaya oturması başka ne anlamı olabilir.? Yoksa o günlerde halka söylediklerimiz  yalan  mıydı.? Bu sorunun yanıtı evet” ise, o gün yalan söyleyen bir parti yönetimine, bugün neden inanalım.?

AKP'nin "kırmızıçizgi" olarak belirlediği o değişikliklere dokundurmayacağını açıkça söylemesi karşısında, CHP yönetiminin hala Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda sonuna kadar oturacağını açıklaması; rejimin  “Ilımlı İslam’a” dönüştürülmesinde rol almak değil de nedir.? Özellikle de Milli Eğitim Komisyonu'nda yaşananlardan sonraki bu ısrarı anlamak mümkün değildir.

Bazı milletvekillerinin, gerektiğinde Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan da çekiliriz, hatta sine-i millete bile döneriz şeklindeki tepkilerinin, CHP tabanında taraftar bulup yer etmemesi için, Kılıçdaroğlu’nun anlaşılmaz bir panikle, "Oradaki arkadaşlarımız görüşmelerini sürdürecek şeklindeki açıklamasına ne diyorsunuz.?

Biri çıkıp anlatsın da öğrenelim.!

BÖLÜNME ANAYASASI NIN YAPILMASINDA KILIÇDAROĞLU ROL ALIYOR.!.?

“Anayasada ETNİK KİMLİK tanımı yapılmaması gerekir. ÜST KİMLİK olarak 'TÜRKİYE CUMHURİYETİ YURTTAŞI' tanımı uygun olacaktır" demek, Amerika’nın önerdiği "BÖLÜNME ANAYASASI"na onay veriyorum anlamına gelir!.. Oysa Anayasamızdaki "Türklük" tanımı, Türkiye Cumhuriyeti’ne  vatandaşlık bağı ile bağlı olmayı ifade ediyor... Bu sözcükten kimsenin rahatsızlık duymaması gerekir...

Ne yazık ki,  bu sözlerden en çok rahatsız olan Kılıçdaroğlu’dur.! İlginçtir patrik Türk olmaktan rahatsızlık duymuyor.! İşte Y-CHP’nin bu tutumu, rejimin dönüştürülmesi eyleminde (karşıdevrimde) rol aldığının en çarpıcı olan  dördüncü kanıtıdır.!

Y-CHP neden AKP'nin kuyruğuna takılmıştır.” sorusunun yanıtı da bu işbirliği içinde aranmalıdır.!

CHP gibi Osmanlı’nın küllerinden bir Cumhuriyet kuran parti, BOP içinde ana muhalefet partisi olarak herhangi bir görev alamaz.!

Belki de Kılıçdaroğlu ve ekibi, şimdi CHP YÖNETİMİNE GETİRİLİRKEN, HAZIRLANAN ELVERİŞLİ ORTAMIN DİYETİ ÖDENMEKTEDİRLER.?

Sebep her neyse, birileri çıkıp anlatsın biz de öğrenelim... Olguları yargılamadan, olup biteni sorgulamadan, kör kütük lidere bağlılık, CHP’lilerin göstereceği bir davranış şekli olamaz.!

Kaslarımızda taşın ağırlığına karşı koyacak kadar gücümüz vardır...

Atatürk ilke ve devrimlerine olan inancımız da tamdır. Bu nedenle en başından taşın altına elimizi koyduk.!  Lakin, gördük ki,  bizden görünerek, o taşın üstünde tüneyenler var.! Elimizi ezen onların bu ağırlığıdır.!

Av. Cemil Can

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa Olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.  

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP