ŞİKE”NİN SUÇ ORTAKLARI

Yurtsever Biri İçin, Bir Tek Mermi Bile Atılmadan, 74 Milyonluk Koca Bir Ülkenin Teslim Alınışını Seyretmek, Öyle Kolay Değildir.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

ŞİKE”NİN SUÇ ORTAKLARI

 

Yurtsever Biri İçin, Bir Tek Mermi Bile Atılmadan, 74 Milyonluk Koca Bir Ülkenin Teslim Alınışını Seyretmek, Öyle Kolay Değildir.

 

 “ŞİKE”NİN  SUÇ ORTAKLARI BİZLERİZ.!

Türk toplumunun ne hale getirildiğini, Trabzonspor taraftarlarının son günlerde olup bitenler karşısındaki tavırlarından anlamak daha kolaydır. Geçmiş yıllarda yapılan hatalara karşı hep bir ağızdan “hayır” demesini becerebilen, rakip takımın hak ederek aldığı galibiyeti ve güzel hareketlerini, kendi sahasında alkışlayabilen, doğruya doğru eğriye eğri diyebilen ve kime yapılırsa yapılsın her türlü haksızlığa dikilen o dürüst ve yürekli insanlar nerelerdedir.? “Bize her yer Trabzon” sloganının anlattığı Trabzonlu tipi bu değil midir.? Ne oldu bize de şimdilerde ölmüş eşeğin nallarını sökmeye çalışıyoruz.? Mezar hırsızları ile ortak olmaya kalkışan küçük insanlar Trabzonlu olabilir mi.? Haksızlıklardan faydalanmak, Trabzonlulara asla yakışmaz.!

 

Futboldaki “Şike” ye Bulaşanlar Ayıklanarak Ortaya Çıkartılmadıkça, Bütün Takımlar Şaibe Altındadır...

Taraftarın gönlünde aklanmak yeterli olamaz. Bir ülkede yolsuzluklar ayyuka çıkmış ise, bundan “spor işkolunu” ayrık tutmak olanaksızdır. En az emekle en çok paranın kazanıldığı bir yerde, trilyonlarca liranın döndüğü düşünüldüğünde, sektördeki işlerin düzgün yürüdüğünü söylemek,  çok iddialı konuşmak olur. Kendisi için haksız kazancı geçim kaynağı gören kişiler, doğal olarak bu sektör içinde de yerlerini tutacaklardır. Bir Ülkede Yolsuzluk Yapanları Tespit Edebilmek İçin SADECE Ve SADECE PARAYI TAKİP ETMEK YETERLİDİR.

Paranın nereden gelip, hangi yolları takip ederek,  kimlerin cebine indiği sorusunun yanıtı, her zaman en doğru sonuçları elimize verebilir. Devleti yönetenler, en kolay olan bu seçeneğe denemeden, nala mıha vurmaya başladığında, yolsuzluğa bulaşan ortaklarını  belki o gün için kurtarabilirler!.. Haklı olarak bu ilişkiler insanın aklına; soruşturma talimatı vermesi gereken yetkililerle, soruşturulacak olanların aralarındaki samimi ilişkileri getirir. Tıpkı Deniz Feneri Derneği’nin soruşturmasında yaşanan olaylar gibi. Hükümet,  soruşturmayı yürütmekle görevli savcıları da sudan sebeplerle görevlerinden almış.!

Bu soruşturmayı yürüten Bakanlık Müfettişleri, savcıları “evrakta sahtecilik yapmakla” suçluyorlar! Umarım anımsadınız. Asıl soruşturmayı yürüten Alman savcılar, daha önce Türkiye’ye gelerek, bazı sanıkları sorguya çekmek istemişlerdi. O günler Bakanlık, nedense bu isteğe olumsuz yanıt vermişti. Şimdi  ise, bizdeki soruşturmayı yürütecek olan savcıları, o gün izni vermeyen  HSYK yedek üyesine bağlanmışlar.!

Muhalefet partileri ise, soruşturmanın kapatılacağından endişe ettiklerini kamuoyu ile paylaşmışlar.  Daha önceden bu soruşturmayı yürütmekte olan savcıların, “evrakta sahtecilik yaptıkları” iddiası üzerine soruşturulmaları oldukça komik, fakat  iyi bir gelişmedir.!

“Ergenekon Davası” ile “Balyoz Davası” nda da  şüphelilerin tutuklu yargılanmalarına neden gösterilen  delillerin çoğu için, masa başında üretildikleri ve  sahte belgelere dayandıkları savunulmaktadır.!

Bu sahte delilleri dosyaya koyanlar ise, ya soruşturmayı yürüten savcılar ile onların denetimi altında görev yapan polislerdir ya da savcıları ve polisi aldatarak, soruşturmayı dilediği yönde yürüten gizli bir örgüttür. Üçüncü bir seçenek düşünülemez. Birinci seçenek üzerinden gidersek, Deniz Feneri Derneği’nin soruşturmasında görev yapan savcıların, “evrakta sahtecilik” yapabileceğini de kabul etmemiz gerekecek. Bu kabul bizi,  aynı sahtekârlığı “Ergenekon Davası” ile “Balyoz Davası”nın savcıları da yapabileceğine varsayımına götürür.

Bu halde devletin bu davalarda ileri sürülen iddiaların tümünün üzerine gitmesini gerektirir. İkinci seçenek üzerinden gidersek, bu defa devlet içinde “derin bir devletin” ya da örgütün varlığını kabul etmek zorunda kalırız ki, bu durumda da devlet olmanın gereği neyse o yapılmak zorundadır.  İddiaları duymazdan gelmek, hiçbir şekilde açıklanamaz.!

Dilerseniz burada bir nokta koyup, “Balyoz Davası”nın tutuklu sanıklarından Tuğamiral Turgay Erdağ’ın Ataol Behramoğlu’na yazdığı mektuba göz atalım. Tuğamiral 18.08.2011 tarihli mektubunda şöyle diyor: ”Şubat 2010 tarihinden bugüne kadar organize bir suç örgütü tarafından yaratılmış sahte dijital verilere Emniyet, savcılar ve yargıçlar tarafından destek verilerek, cezalandırma ve sonuç almaya yönelik tutuklamalarla sürdürülen ucu açık bir dava bu. Ucu açık diyorum, çünkü sahte olduğu mahkeme salonunda yüzlerce somut olgu ile kanıtlanmış dijital verilere savcılar ve yargıçlar itibar etmeye devam etmektedir.”  Bunları söyleyen işgal kuvvetlerinin subayı değil,  Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli bir komutanıdır…

Kendisine saygı duyan, insanım diyen her iki kişiden birinin, bu durum karşısında bir tavır takınması gerekiyor. Bu kadar somut ve açık bir haksızlık karşısında tepkisiz kalmak, kendine saygı duyan bir insana asla yakışmaz. Haksızlıklara karşı duyarlı olup demokratik bir tepki vermek, aynı zamanda bir yurttaşlık ödevi sayılır.  

 

Tavır belirlemeden önce, yaşanmakta olan olaylara ilişkin, bazı sorular sormak ve kafamızda bu soruların yanıtlarını aramamız gerekiyor. Aksi halde,  benzer bir haksızlığın bize karşı yapılması söz konusu olduğunda,  doğruları  savunacak kimseyi yanımızda bulamayabiliriz.!

Fenerbahçe’nin “yargısın infaz” edilmesine, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor gibi büyük takımların taraftarlarının  “Oh oldu.!” demeleri ve bu durumdan yararlanmayı beklemeleri anlaşılır gibi değildir. Fenerbahçe’ye yapılan yargısız infaza sessiz kalmak, aynı zamanda “Hak Arama Özgürlüğü”nü tanımamak anlamına da gelir. Hak arama özgürlüğüne karşı gelen bir insanın, ne hale getirildiğini, artık varın siz düşünün.!

Bir insan, başka bir insanın hak arama özgürlüğünü kullanamamasına sevinebilir mi.?.!

 

Suçlu olduğu ceza mahkemesi kararı ile kesinleşmedikçe “herkesin masum sayılacağı” şeklindeki “masumiyet karinesi” nden, ne kadar da kolay vazgeçebiliyoruz...

Suçluluğu mahkeme tarafından, kesin hükme bağlanmayan şüphelileri, yönetsel organların “suçlu” ilan ederek, halkın vicdanında mahkûm etmesi,  haksızlıkların en büyüğüdür… Fenerbahçe’ye yapılanlar “yargısız infaz” olup, aynı zamanda yürütme organının yargı fonksiyonunu “gasp“ etmesidir de. Bir yanlış anlaşılmayı önlemek için, Fenerbahçe taraftarı olmadığımı ve Fenerbahçe yöneticilerinin suçsuz olduğunu savunmadığımı belirtmek isterim…  Benim savunduğum “Hukukun Üstünlüğü”dür…

En basitinden, Fenerbahçe yöneticilerinin, bir ceza mahkemesinde yargılanmadan ve tüzel kişilik olarak, Tahkim Kurulu’na yaptıkları başvurunun sonucu beklenmeden, TFF kararı ile doğrudan suçlu ilan edilip,  yaptırımla karşı karşıya bırakılmaları,  “Hukukun Üstünlüğü İlkesi” ile bağlaştırılamaz…  Yargılama sonunda belki de suçlu çıkacaklardır, bunu önceden Tanrı’dan başka kimse bilemez.  “Şike” olaylarını kimler ne zaman, nerede ve nasıl gerçekleştirmişlerdir.? Bu soruların açık ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde, yanıtlarının verilmesi gerekir. Henüz maddi olayın meydana geldiği hususu, ceza mahkemesi tarafından,  tespit edilerek hüküm altına alınmış değildir.!

Bu somut gerçekliğe rağmen, ne yazık ki iki kişiden biri, şişirilmiş gazete ve televizyon haberleri ile  “yargısız infaz”lara rıza göstermek konumuna getirilmiştir.!.?

 

Bu andan itibaren iki kişiden biri, bu yargısız infazların  suç ortağı sayılır.!

Mezarlıktaki ölülerin altın dişlerini söken hırsızlara göz yuman bekçiler,   hırsızlıklara yardım ederlerse, sonunda hırsızlarla ortak olmak zorunda da kalabilirler.!

Kötü ortaklıklar hep böyle başlamışlardır. Bakarsınız her türlü ahlaksızlığı ve hırsızlığı yapanlar, ellerindeki yetkileri kullanarak, kötü eylemlerin adını değiştirip “yolsuzluk” olarak koyabilirler. Hatta onları suç olmaktan da çıkartabilirler. Bu eylemler, o kötü davranışları hiçbir şekilde normal veya kabul edilebilir hale getiremezler.! 

Kötü Eylemler, Her Zaman Vicdanlarda Kötü Olarak Kalırlar…

Öte yandan, hak etmediği bir yere, hak eden birinin yerine, bir şekilde gelen birey, toplum tarafından yerini hak etmiş gibi muamelesi görüyorsa, o toplum için tehlike çanları da çalmaya başlamış demektir.

Böyle kişiler, kendisi gibi olmayanlara yaşama şansı da tanımazlar, komşularına  tahammül edemezler.!  Sağa sola saldırıp mahalle baskısını da onlar yaratırlar, hiç kimsede huzur bırakmazlar.!

 

Öyleyse, Olup Biteni Oturup Dizi Seyreder Gibi Seyredemeyiz, Bizlerin De Bir Şeyler Yapması Gerekiyor.

Aydınlarımız, Emperyalizmin Gizli İşgali Altında Olduğumuz Tespiti Yapıyorlar.

İşgal Kuvvetleri İle Kol Kola Gezerek, Düşmanı Taklit Eden Konuşmaları Yapanlar Da Bizim Vatandaşlarımızdır. Savaş Tüccarları Da.

Onları Seyrettikçe İçimiz Acıyor Olabilir. İmkânsız Gibi Görünse De İşbirlikçileri Uyarıp, Yeniden Kazanabiliriz. Bunu denemek zorundayız.

Yurtsever Biri İçin, Bir Tek Mermi Bile Atılmadan, 74 Milyonluk Koca Bir Ülkenin Teslim Alınışını Seyretmek, Öyle Kolay Değildir.

Bu Ülkenin Yurttaşıyım Diyen Birine, İşkencelerin En Ağırı Da Bu Olsa Gerekir…

 

Av. Cemil Can

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP