AKP’YE SON ÖĞÜTLER!..

AKP’YE SON ÖĞÜTLER!.. Şimdi de ‘Arınç’a suikast’ haberleri ile Türkiye silkelenmek isteniyor.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

AKP’YE SON ÖĞÜTLER!..

Şimdi de ‘Arınç’a suikast’ haberleri ile Türkiye silkelenmek isteniyor.  Sanki yakalanan subaylar olay yerine suikast için gittiklerini itiraf ettiler! Tam aksine Genel Kurmay dışarı bilgi sızdıran bir  (köstebek) meslektaşlarını takip için o subayları resmen görevlendirdiğini açıkladı. Bu açıklamaya değil de hiçbir kanıtı olmayan “yandaş medyanın” senaryolarına neden inanalım? Daha önceki ‘ıslak imzalı’ ve abartılı haberleri anımsayın. Hangisi doğru çıktı? Hiç biri… Bu da onların bir benzeri neden olmasın!.. Bu kadar deneye rağmen bizi sarsacak yalan haberleri dinlemeye pek meraklıyız!..

 

Bu arada olan ruh sağlığımıza oluyor... Ne haber?!..

Genel Kurmay’ın açıklamasına uygun düşecek şekilde düşünmemize engel olan bir şey mi var? Bal gibi biliyoruz ki, TSK’ne karşı ‘asimetrik bir savaş’(1) yürütülüyor. O savaşın bir parçası da bu yalan haberler. Anlaşılıyor ki, askerlerin içinde ve üst düzeyde bir (köstebek) subay var. Askerlerle ilgili bilgilere yalan yanlış şeyleri de ekleyerek dışarıya sızdırıyor.

Köstebeğin haberleri verdiği işbirlikçisi de bu asimetrik savaşı yürütenlere veriyor, onlar da ‘soruşturma dosyalarına’ girmeden ‘yandaş basına’ servis edip, akşam haberlerine yetiştiriyor. Bana göre bu olayda köstebeğin dışarıdaki bağlantısını alalamak(2) için dikkatler yapay bir suikast senaryosuna çevriliyor.

Böylece yaratılan fırsat içince; hem köstebeğe yer altına inip gizlenecek zaman kazandırıldı;  hem de askerin operasyonu deşifre edilerek engellendi!.. 

Oltaya ilk takılanlara bir bakın, CHP milletvekillerinin ne işleri var oralarda anlamak mümkün değil. Sanki basının önüne çıkıp alelacele ilk demeci  vermek üzerlerine vazife!?... Kim bilir, belki de “köstebek tam yakalanmak üzereyken, onu izleyenler ‘yakalanarak’  suikast yapmakla suçlanıp durduruldu!..” Bu seçenek pek tartışılmıyor  nedense!.. Bunu da önümüzdeki günlerde öğrenebileceğiz...

Köstebeği izleyen subayların birinin elinde Arınç’ın evinin bulunduğu apartmanın adı yazılıymış; subay yakalanınca kağıdı yutmaya çalışmışmış; ama başaramamış… Daha neler neler!.. Nasıl olmuş yani?.. Polis albayın ağzını zorla açıp iki parmağını maşa gibi kullanarak, bademciklerine takılı kalan kağıdı  mı çıkarmışı?.. Bir polis memuru elini albayın ağzına o kadar sokabilir mi sizce?

Buna  teşebbüs etti diyelim, albay armut mu topluyordu canım?..  Bırakın Allah aşkına!.. Bize böyle dolmaları artık yutturamazsınız!..  Zaten burnundan soluyan ve çaresizlik içinde bir işe yaramadığı duygusu altında ezilerek evine gitmekten utanan vatandaşa, daha fazla haksızlık etmeyin efendiler!  Bizimle alay etmeyin!.. ‘Keser döner sap döner, bir gün bu hesap döner’; etmeyin eylemeyin!..

Seçimler de yaklaşıyor tersten tokadını yer; yüzükoyun yere kapaklanırsınız burası Türkiye; olmayacak şey değil!.. İşte o zaman yandınız ki ne yandınız!  Hakkınızda açılacak davaları takip bile edemezsiniz. Yüce Divan’dakiler, ‘Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davalarınız yanında yaya kalır. Geçmişinizin hesabını vermekten kurtulmak için giderken kendinize bir ‘af kanunu’ çıkarmaya bile akıl edemediniz, yazık!..

Var sayalım, yerinize gelen hükümet ‘özel yetkili savcıları’ sizin yaptığınız gibi kendi düşüncesine yakın olanlardan atadı! Tahmin edeceğiniz gibi, o zaman Silivri’yi mumla arayacaksınız!  Muhtemel davalarınız ne kadar mı sürer?.. Kaba bir hesapla sonsuza kadar diyelim!.. Çok mu fazla geldi? Bu süreci başlatan sizdiniz, kime şikayet edebilirsiniz?!.. 

Bir gün muhalifleriniz için kazdığınız derin kuyuya düşebileceğiniz hiç aklınıza gelmiyor anlaşılan. Bir zamanlar her yaptığınız hukuksuzluk içinde Avrupa’ya uyumlu bir şeyler bularak sizi ‘destekleyen’ dostlarınız o gün sırtlarını dönecek hepinize… Buna ne dersiniz?..

ABD desen o da öyle; PKK’yı ‘terörist ve uyuşturucu trafiğini yönetmek’ suçlamaları altında yalnızlaştırıp terk ettiği gibi, size de aklınıza gelmeyecek suçlamalar yöneltip, arkasını dönmeyeceğinin garantisi ne?.. Onları işi o gün de  ‘demokrasi’ ve ‘insan haklarını’ savunmak olacak yer kürenin üstünde; ABD’de ikamet, yeşil kart v.s gibi kolaylıklar da yok artık... Hepinize geçmiş olsun!..

Kala kala yine bize kalacaksınız!..

Belli ki, son derece dürüst ve inançlı hukukçulara ihtiyacınız olacak. Bu konuda iyi bildiğiniz adamlarınız sanık sandalyesinde dava arkadaşınız olarak oturacak, onlardan da fayda yok. Hukuksuz işlerin kılıflarını onlara hazırlattınız. Dolayısıyla sizi savunacak olan ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesine yürekten inananlardan başka kimse olmayacak ortalıkta.

Onlar bir taraftan sizleri ‘savunurken’; asıl ‘evrensel hukuk kurallarının’ kalıcı olmasını güvence altına alan kurumları savunacaklar;

Bunu bugünden bilin. Bir dudak payı kadar savunulacak yer bırakmadınız kendinize çağdaş hukuk düzeni içinde... Bu hale düşürdüğünüz  ‘adalet mekanizması’  bir gün liyakatsiz ellere geçer ve  ‘Demokles’in kılıcı’na(3) dönüşür; bu olasılık  galiba ‘araya şeytan girdiğinden’ aklınıza hiç gelmedi!..

Ne oldu çok mu korkuyorsunuz? Hele bir durun bakalım!.. Daha iki paragraf okudunuz; öyle erken karamsarlığa düşmeyin; umudunuzu yitirmeyin; hukukun bıraktığınız kadarının ‘üstünlüğüne’ teslim olun bir kere!?..

İktidarınızda her geçen gün ‘hukuk’ biraz daha fazla yerlerde süründü. Birbirini dengeleyen Anayasal kurumları ha bire yıprattınız. ‘Adalet’in dibe vurduğu bir noktada, ‘baskın ve beklenmedik’ bir seçimle –kurtulmayı düşlerken- hükümetin  beklenmedik bir sürprizle tepe taklak olduğunu bir düşünün. İkinci gün sizin için en gerekli olacak adaleti mumla arayacaksınız. Ampulünüz önünüzü aydınlatamayacak!.. Adaleti kendi ellerinizle güvenilmez hale getirdiniz.

Adalet İlahesi Themis’in(4)  gözlerini açarak onu Anadolu kadınına benzettiğinizi ne çabuk unuttunuz… İşte o gün ‘adalet hanımı’ soktuğunuz yol sonunda onu pavyonlara düşürdü!..  Bundan sorumlu olan sizsiniz...

Şimdi size birinci  önerimi söylüyorum: Adaletle bu şekilde oynamayın!..

 ‘Yargı reformu’ diye diye yargı organları  ile  mensuplarını da  birbirine düşürdünüz!.. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı, Devletin resmi evrakı üzerine:”Erzincan Başsavcılığı’nın yetkisi tarafımızdan kaldırılmıştır” diye yazabiliyor bugün. Silivri’den örnek vermeye lüzum kalmadı. Sadece bu cümle bile yargının ne hale geldiğini görmemize yetiyor.

‘Yandaş yargı’ yaratma gibi insana küçük dilini yutturacak işlere giriştiniz. İktidar olduğunuz ilk yıl, “dokunulmazlıkları kaldırma sözünüzü neden tutmuyorsunuz?”  sorusuna ‘biz bu yargıya güvenmiyoruz’ demiştiniz. Demek ki sekiz senedir güvenebileceğiniz yargıyı yaratmakla meşgulsünüz!?.. Yargıyı bağımsız hale getirmeniz gerekirken tam tersini yaptınız!.. Bu da sırtınıza yazılı hükümlü numaranız olsun!..

Gelelim güvenlik konusuna,  o adaletten de beter!.. Bugüne kadar o konuda söylenenleri gerçek dışı sayabiliriz. Örneğin yemin ettiniz biz de inandık size, öyle olsun bakalım!.. Peki bugüne ne diyeceksiniz: ”Erzurum Özel Yetkili Savcılığı’nca tutuklanan MİT ve Jandarma personeli ile görüşen TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi, tutuklamaları, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nın İsmailağa cemaatine yönelik başlattığı soruşturmaya ‘misilleme’ ve laik cumhuriyet yapısını tarikatçı-cemaatçi  yapıya dönüştürme projesinin parçası’ olarak nitelendirdi... Jandarmayla yapılan operasyonda 16 kişi gözaltına alındı...

Başbakan Yardımcısı savcıyı arayarak ‘onları bırak’ dedi... Savcı ‘olmaz’ deyince hakkında soruşturma başlatılıp 26 yıla kadar hapis istemiyle hakkında dava açıldı...  Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı yürüttüğü soruşturmada ‘silah ve şiddete’ ilişkin kanıtlar yok diyerek yetkili olduğunda ısrar ederken; ‘bir vatandaş’ DSİ’nin göletinde bolca mühimmat buldu...

Bu konu ile ilgili bir istihbarat elemanı jandarmaya gelerek; “polis, sana mühimmat verelim, söyleyeceğimiz yere koy, sonra gelip biz onu bulalım” diyor dedi...  Böylece işin içine ‘silah ve şiddet’ de girerek Erzurum Özel Yetkili Savcılığı ‘yetkili’ hale getirildi!?..

Buyurun ‘sanık sizin’, dilediğiniz soruyu sorabilirsiniz!?..

Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcısı soruşturmayı kontrolüne aldıktan sonra, Erzincan MİT Bölge Müdürlüğü’ne baskın yapıyor... Başbakanlıktan izin alınmadan MİT personeli hakkında soruşturma başlatıyor... Başsavcı yine izin almadan Jandarma İstihbarat müdürü ve iki personelin odasında arama yapıyor...

23.12.2009 tarihli akşam haberlerinde bir muhalif milletvekili kimlik kısmı boş bırakılan imzalı bir mahkeme kararını gözümüzün içine sokuluyor. Arama, el koyma, tutuklama, ne lazımsa var içinde... Bu arada aynı günlük gazeteler(5) son derece önemli bir başka haberi geçiyorlar: “MİT kendi içinde operasyon yapıyor. Yani anti-Amerikancı ve ulusalcı kanadın tasfiyesi için düğmeye basıldı.”

Hadi bakalım, çıkın işin içinden!..

Her türlü güvenliğimizden sorumlu olan kurumlar: Ordu, Jandarma, MİT ve Polis değil mi? Şimdi söyler misiniz hangisi bizim, yarından itibaren hangisine güvenelim?..

Anlaşılıyor ki, iktidar oldunuz ama orduya hakim(!) olamadınız! Bu nedenle komuta kademesini günlük siyasi tartışmaların içine çekerek yıpratmak, daha sonra ‘çok politize oldular’ diyerek yerlerine hükümete yakın olanları atamayı düşündünüz.  Kendinize göre haklı nedenleriniz bulunabilir.

Örneğin; iktidar olmanızdaki en büyük desteğiniz ABD’nin, ‘asker’ konusundaki isteklerini beklenen şekilde yerine getiremediniz. Çoğu kez bu isteklere henüz hükümet bir cevap vermeden Silahlı Kuvvetler adına bir komutan çıkıp onları reddedebiliyor!..

Devletin tavrını sizden önce ordu belirledi diye içerlediniz. Bu nedenle Ordu’yu “siyasi iradeye tabi kılmak” zorunda hissettiniz... Bu fikri benimseyenlerin çoğu diğer konularda size muhalif kalabilir; bu çok da önemli değil. Bunlar bir şekilde kabul edebilir… Ne var ki, hal böyledir diye her istediğinizi yapamazsınız. İktidarların yapamayacağı şeyler de vardır.

Bunların başında “fonksiyon gaspı”(6) gelir.  Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden gelen “hamiline arama kararı”  görünüşte yargı kararına benzese de gerçekte yargı fonksiyonunu gasp edildiğinin çarpıcı bir kanıtıdır. Gasp edilme ister yürütme tarafından gerçekleştirilsin, ister yargı organı kendine ait olan bir yetkiyi yürütmeye devretsin sonucu değiştirmez.  Her iki halde de yapılan işlemler yok hükmündedir... Dolayısıyla Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu yönde vermiş olduğu bütün kararlar tartışmalı hale gelmiştir!..

Geride bir enkaz bırakarak iktidardan gittiğinizde, kendi başına buyruk hale gelerek keyfi davranmayı adet haline getiren kurumların, sizden daha ‘yetersiz’ siyasi kadroların eline geçtiğini hiç aklınıza getirdiniz mi?.. Örnek olarak, Çocuk Esirgeme Kurumu’nu ele alalım. O yuvalarda anne sevgisi ve baba şefkati olmadan her türlü tacize ve şiddete maruz bırakılarak büyütülen, 18’ine geldiğinde de sokağa fırlatılmış ‘bali çeken’ eğitimsiz çocukların bir gün bu kurumların yönetimine geldiğini var sayın. Çocukların durumunu ne olur hiç düşündünüz mü?.. Bütün kurumlar için geçerlidir bu söylediğim...

Acıma duygusunu tatile siz çıkarttınız, ‘adalet’ hanımı pavyona düşürdünüz  artık onlardan medet beklemeyin!..

İkinci önerimi daha bir dikkatle dinleyin:Yürütme olarak yargıya müdahale etmeyi bırakın artık!.. ‘Yandaş yargı’ fikrinin oluşması bile Devletin temellerinin sarsılması için yeterlidir. “Adalet Devletin Temelidir” bunu hiçbir zaman unutmayın...

Beyler sizi tehdit ediyor değilim, bunu yapacak ‘elverişli bir vasıtam’  elimde yok. Boşuna yere dava açmayı denemeyin onu da kaybedersiniz!.. Uyarıları inadına yanlış anlamayın; bu yaptığım bir ‘açılım’ değildir!..

Sadece öngördüğüm kötü olasılıkları dile getiriyorum... Gelin bana sorarsanız her şeyi bir tarafa bırakarak, yargının bağımsız olması için ne gerekiyorsa onları yapın... Bundan en çok yine siz yararlanacaksınız; buna inanın... Çünkü o ‘ihtimal’ gerçekleştiği gün, yaptıklarınızda art niyetli değilseniz hava kadar acil ihtiyaç duyacağınız ikinci husus tarafsız ve bağımsız bir yargıç olacak!..

Bir önerim daha var:  Hukukta ‘normlar hiyerarşisi’ diye bilinen kuralı da ters yüz ettiniz. Bu hiyerarşinin en başında ‘temel hak ve özgürlükler’ bulunur bilirsiniz!.. Bu haklar doğuştan gelir. Ne devredilebilirler ne de onlardan vazgeçilebilir... Ardından insanlık tarihi boyunca deneyimlerle kazanılmış ‘evrensel değerler’ sırayı alır.

Bu ilkeleri çiğneyenler, bir şekilde mutlaka bunun bedelini öderler. Bu kocaman dünya o gün sizlere de onlara da dar gelir. Tarih bunun tipik örnekleri ile doludur. Daha sonra ulusal Anayasa, yasalar, tüzükler ve yönetmelikler arka arkaya sıralanır. Bu hiyerarşide normlar daha üsttekilere aykırı olamazlar... 

Böyle olunca ancak; bir gece 5 general karar verip, normlar hiyerarşisinin en alt sıralarında bulunan İç Hizmet Kanununun bir maddesine dayanarak, üstündeki normları ortadan kaldıramaz!.. Anayasal kurumların denetiminden kaçmak için üst normlara aykırı yapılan yönetmeliklerle de bir ülke yönetilemez!..

Bir de bu yüz karası düzenlemeler yürürlükteyken iktidardan düştüğünüzü düşünün… Kötü düzenlemelerinizle adamlarınıza dağıttığınız kamuya ait yetkilerin, daha kötü adamların eline geçebileceğini de hesaba katın...

O zaman ‘hukukun üstünlüğü ilkesini’ savunup duracaksınız, adalet arayacaksınız, hukuksuzluktan yakınacaksınız da bu  haklı yakınmalarınızı kimse dinlemez!.. Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi Özel Yetkili Savcılıklarla yargıyı yürütmeye hem daha bağımlı, hem de iki başlı hale siz getirdiniz...

 “Kendim ettim, kendim buldum” bir şarkı sözüdür sadece, geçiniz!..

Bugün dost bildikleriniz, etrafınızda pervane kesilenler, iktidardan düştüğünüz gün sizi bir de şöyle suçlayabilirler: ”Bunlar İslami gelenekten gelmiş olmalarına rağmen, ‘dinler arası diyalog’ gibi saçmalıklarda rol alıp, İslam alemini parçalayıpsömürme planı olduğu kesinleşen Büyük Orta Doğu Projesi içinde de yer alarak, Müslümanlara  önemli ölçüde prestij kaybettirdiler!..”

Bir de böyle bir ‘handikabınız’ olacak!.. Ne haber!?..

Özetle durumunuzu hiç iyi görmüyorum!.. Bu koşullar altında ‘savunmaya’ duyacağınız ihtiyaç, soluduğunuz hava kadar önemli olacak. Vaktiniz varken yukarıdaki üç önerimi yerine getirin ki, sırası geldiğinde avukatlığınızı üstlenip size gerekli olan acil hukuki yardımları yapabilecek birilerini belki bulabilirsiniz!?..

Sakın yanlış anlaşılmasın; kendi adıma bu işe bayılıyor değilim; buna rağmen görevi üstlenmek zorunda kalacağım! Para kazanmak da değil derdim; sadece annemin isteğini yerine getirmektir niyetim... O da sizden biri, evvelce söylemiştim... Geçenlerde: “Bu anlattıkların hayal gibi geliyor ama, ya gerçekleşirse bir gün ve ‘bizimkilere’ hukuki yardım yapmazsan eğer, bedduadan kuruturum seni!” dedi...  O bakımdan hiç değilse kendiniz için birkaç kurumu sağlam bırakın!..

Gidici olduğunuz kesinleşti; bu annemin dualarındaki talebin değişmesinden belli değil mi?..  Benden yardım sözünü aldıktan sonra biraz rahatlasa da, dua etmeye ara vermiyor… “Allah muvaffak etsin!” diye başladığı dualar, son zamanlarda  “Allah ıslah eylesin!” şeklinde değişti… Şimdilerde ses tonunu iyice düşürdü biçare; iki katına çıkardığı vakit namazlarının sonunda “Allah af etsin!” diye dua ediyor!.. Gördünüz mü sekiz yılda kadını ne hale düşürdünüz!..

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR        :

(1)  http://tr.wikipedia.org/wiki/Asimetrik_sava%C5%9F

(2) Alalamak:Gizlemek

(3)  http://tr.wikipedia.org/wiki/Demokles

(4)  http://tr.wikipedia.org/wiki/Themis

(5) 23.12.2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesi

(6) Fonksiyon Gaspı: Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının görevlerinin neler olduğu yani neleri yapıp, neleri yapamayacakları kanunlarla belirlenmiştir. İşte bu organlardan herhangi birisi kanunlar gereği yapamayacağı bir işlevi yaparak diğer organın görevine taşarsa Fonksiyon Gaspı söz konusu olur.

http://www.medyagunebakis.com/

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP