MİNARE GÖLGESİNDE ASKER İHRACI!..

MİNARE GÖLGESİ ALTINDAN BİRİNCİ SINIF ASKER İHRACI!..

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

MİNARE GÖLGESİ ALTINDAN BİRİNCİ SINIF ASKER İHRACI!..

Av. Cemil CAN

Çoğunluğun oyunu almış olmak, iktidara her isteğini yapma yetkisini vermez!.. Öyle ki, çoğunluk iradesine dayanarak yapılmak istenenler, çoğunluğun isteği olsa bile durum değişmez. Bu kural demokrasinin olmazsa olmazlarından biridir sadece. Aksi halde azınlıkta olan fikirlerin iktidar olma şansı kalmaz. Öyle ya iktidar gün gelir azınlıkta kalan fikri ‘sakıncalı’ bulup yasaklayabilir!.. Oturup bunun için bir de ‘kamu yararı kararı’ da alabilirler… İsterlerse gerçekte olmadığı halde kararın gerekçesine; ‘bu fikir, “zor” kullanarak hükümeti ortadan kaldırma amacını taşıyor’ gibi bir kılıf da uydurabilirler. Hatta zorlama kanıtlar yaratılarak “zor” unsurunu iktidarın kendisi de ekleyebilir. –Buna gücü yeter-  Bu tür sakıncaları gidermek için geliştirilen ‘kavramlar’ ile bu kavramların hayat bulması için oluşturulan ‘kurumlar’dan asla vazgeçilemez!.. Demokratik hayat için asla vazgeçilemez olanlar bu kurumlardır. Tehlikeleri bertaraf edecek olan, demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesinin biricik güvenceleri: Meclis, Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Yargı Organlarıdır

Geçen hafta içinde İsviçre’de ‘minare’ yapılmasını sınırlayan kararın halk oyna sunulması üzerine, Başbakan’ımızın söylediği sözler son derece anlamlı!.. Ne dedi Başbakan: ”Böyle şeyler referandum konusu yapılamaz!… Söz konusu edilen “temel hak ve özgürlükler” ise, son derece doğru ve yerinde bir saptama bu… Bu sözleri hukuk diline çevirirsek eğer Erdoğan: ”Düşünce ve İnanç Özgürlüğü konusuna giren hususlar halkın ‘çoğunluğun’ kararına göre sınırlandırılamaz!”diyebiliriz. Bu fikir dayanağını ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden alır. Ancak ve ancak insanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyet ile eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması sonucu, hürriyet, adalet ve dünya barışının sağlanabileceği kabul edilmiştir... Doğuştan gelen ve vazgeçilemeyecek olan temel hak ve özgürlüklerden biri de ‘düşünce, vicdan ve din Özgürlüğü’dür(1)… Bu hakkın “din ya da inançları,  ibadet ve ayinlerle açığa vurma özgürlüğünü de kapsadığı” tartışmasızdır(2)… Kişinin kendi özgür iradesi ile dahi yok edemeyeceği bu tür özgürlükleri, çoğunluğun ‘her hangi bir şekilde’ ortadan kaldırması eşyanın tabiatına aykırı olur. Bunun gibi bir ülkede çoğunluğun desteğini alarak iktidarı ele geçiren bir siyasi parti için de durum farklı değildir.

Bu bağlamda AKP iktidarı çoğunluğun desteğini arkasına aldı diye, dilediği her şeyi yapabilir sanmayın!.. ‘Temel hak ve özgürlükler’i ortadan kaldırmadan, bazı sınırlamalar yapılabilir. Söz konusu sınırlamalar zorunlu olduğunda hakların özüne dokunmadan kamu yararı, genel sağlık ve ölçülülük gibi  kıstaslara uyulur. Örneğin, siyasal bir iktidar kendisini denetlemekle görevli (yasama ve yargı gibi) organların varlığına son veremeyeceği gibi bunların asıl fonksiyonlarını ortadan kaldıracak düzenlemeleri de yapamaz. Yapmaya kalkışsa eğer, değişiklikler “yok hükmündedir”. Başka bir ifade ile teknik olarak böyle bir yasa çıkartsa bile, buna yasa denemez. Bu konu ile görevli mahkemeler,- genellikle Anayasa Mahkemesidir- hukuka aykırılığı saptamakla yetinirler. Yasayı iptal etmelerine dahi gerek yoktur. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, ne var ki,  bu yazının konusu bu değildir, bu kadarı yeterlidir…

En iyisi biz yine dönelim İsviçre’den uzayıp gelerek üstümüze düşen “minare” gölgesine!.. Bir ülkede -bu halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülke de olabilirminare sayısına sınırlama getirmek ‘düşünce ve inanç özgürlüğü’ne getirilen bir kısıtlama olarak değerlendirilebilir mi?.. Bu sorunun cevabını vermeden önce, dilerseniz bu örneği yine Türkiye üzeriden başka bir şekilde vererek çözümü arayalım… ‘Çoğunluğu Müslüman’ -böyle olunca sanki ne oluyorsa- olan Türkiye’de gayrimüslim vatandaşların vakıflarından biri, ‘her yerleşim biriminde bir kilise veya katedral ile bunlara birer de gösterişli ‘çan kulesi’ yapmak’ isterse, ve bizim AKP iktidarı da ‘kilise veya katedral yapmak sizin  bileceğiniz iş ama, bunlara ‘çan kulesi’ yapamazsınız!’ şeklinde bir tavır alsa buna ne dersiniz?.. Hükümet bu kararına ‘kamu yararı’ndan tutun da ‘genel güvenlik’e kadar pek çok gerekçe bulabilir. Müslüman vatandaşlarımız bu kararı gayrimüslim vatandaşlarımızın “düşünce ve inanç özgürlüğü”ne bir kısıtlama olarak değerlendirip sokaklara dökülürler mi sizce, yoksa kararın arkasında mı dururlar?.. Öncelikle bu soruya dürüstçe bir cevap vermek lazım. Benim tanıdığım Türk halkı böyle bir kararı umursamak bile umursamaz; hatta alkışlayabilir de… Bu görüşümü nereye dayandırdığımı da söyleyeyim isterseniz… Hıristiyanların en kutsal mekanlarından biri olan Ayasofya Kilisesi’ni (ibadete açılsın diyerek) cami haline getirmek isteyenler bugün nerdedir dersiniz?.. Sakın ‘iktidarda!’ diye bir cevap vermeyin, çarpılırsınız!.. Peki!.. Bir de şuna cevap verin bakalım: ‘Bizimkilerin her yaptığı icraatta doğru bir şey vardır!’ önyargısı ile mikroskop elerinde o doğruyu arayanlar nerededir?..  Bu soruya sakın  ‘aramızda!’ diye cevap vermeyin şimdi gerçekten çarpılırsınız!..

Çarpma ve çarpılma durumlarına girmeden, en azından siz böyle bir Hükümet kararı karşısında eylemli bir tavır takınır mısınız?.. Buna cevap verin. Dürüst cevap vereceğiz demiştik unutmayın. Yanıtız: Hayırdır… Sebebiniz de hazır: “Gayrimüslimlerin derdi beni  mi gerdi”!.. Hatta bu kadarla da kalmayıp,  kararın ‘doğru’ olduğunun en ateşli savunuculardan biri olacağınıza bahse girebilirim… Hem de sizinle!?.. Yine de kaybedersiniz, öyle değil mi?…

 (Bıyık altından gülmeyin, siz kendinizi  bilirsiniz!..)

Bu noktada bir mola verip, cevabımızı da külahımızla birlikte önümüze koyarak önceki soruya cevap vermeyi deneyelim… Her zamanki gibi dürüst olmak gerekir unutmayın!... ‘Düşünce ve İnanç Özgürlüğü’ her düşünce ve inanç için geçerlidir; bunun tekrarı bile gereksizdir… Yeni inşa edilecek kiliselere ‘çan kulesi’ yapılmasını yasaklayan bir karara, bu halk değil karşı gelmek, alkış bile tutacaktır. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın, bu bir Türkiye gerçeğidir… O halde benzer bir tutumun, Hıristiyan bir ülkeden gelmesi halinde, kıyameti koparmak da hakkımız değildir! Kaldı ki, Devletlerarası ilişkilerde “mukabele-i bilmisil(3) denen bir müessese vardır. Eğer yabancı bir ülkede yaşayan vatandaşlarımızın bazı hakları için kısıtlamalar söz konusu olursa, biz de o ülkenin vatandaşlarına aynı kısıtlamaları getirebiliriz… Bu da bizim en doğal hakkımızdır. Bunun da ötesine geçerek dünyadaki bütün Müslümanların temsilcisi sıfatıyla hareket etme yetkisini kendimizde görüyorsak; o zaman da bütün yabancılar için aynı kısıtlamayı koyarak, kiliselere ‘çan kulesi’ yapmayı yasaklayabiliriz...

 (Alkışlar nerde, hadi hadi çekinmeyin!... Alkışlayın!..)

Bir taraftan ‘dinler arası diyalog’ siyasetine teslim olacaksınız, diğer taraftan minare ve çan kulesi gölgeleri altında yürütülen kavgada taraf olacaksınız… Demek ki, gündeminize bu konu sokuldu!.. Gerçek gündemde bu konu mu olmalıydı acaba?.. Dilerseniz bir de halka soralım bakalım onların gündeminde ne var?.. Cahil belleyip beğenmediğiniz bu halk diyor ki: “Bizim gündemimizde açlık ve yoksulluk var; bizim gündemimizden küresel krizden sonra Türkiye’nin %6,5 civarında küçülmüş olması gerçeği çıkmıyor bir türlü; bizim gündemimizden özelleştirilen kamu iktisadi kurumlarının çarçur edilen paraları ne oldu sorusu düşmüyor; bizim gündemimizde bitirilen tarım ve sanayinin durumu ne olacak sorusu duruyor; bizim gündemimizdeki işsizlik sorunu hala görüşülmedi;bizim gündemimizde çalışanların ücretlerinin yetersizliği hep ön sıralarda; emeklilerin maaş kuyruklarında ölümlerinin haber değeri kalmadığı da çabası; bizim gündemimiz eğitim ve sağlık sorunları ile dolu; bizim gündemimizden ülkemizin bölünme tehlikesi çıkmadı hiçbir zaman; bizim gündemimizde Cumhuriyetimizi tehdit eden tehlikeler her geçen gün daha da güçlenerek saldırısı var; bizim gündemimiz komplolarla dolup taşıyor; bizim gündemimizde ABD askerleri yerine, onların çıkarları korumak üzere yad ellere gönderilmek istenen elleri kınalı Türk askerleri var!... Anlayacağınız bizim gündemimizde minareye yer kalmadı; gündemimiz lebalep dolu!…

(Çok mu cahil kalmış vatandaş?..)

Aslında ‘minare gölgesi’ altında yapılan plan,  göründüğünden çok daha başkadır: Obama (ABD’nin çıkarları için) Afganistan’da  savaşacak Türk askeri istiyor!.. Asıl yapılmak istenen: İşin bu can alıcı yanını Türklerin gözünden kaçırtıp, onları başka bir konu ile meşgul etmek ve hükümet üzerinde oluşacak kamuoyu baskısını en aza indirmektir… Gerisini bir kalem geçin, bana anlatmayın…

(Aynı görüşte olanlar bir adım öne çıksın!..)

İsviçre’de sınırlama getirilen, ‘cami yapılması’ değil minaredir beyler!..  Dolayısıyla bu kararı “düşünce ve inanç özgürlüğü” kapsamında bir sınırlandırma olarak değerlendirme olanağı da yoktur. Minare ibadet için zorunlu bir mekan değil… ‘Türk ve İslam aleminin’ içine sokulmak istendiği tartışma boştur;  minare üstündü bir saniye bile durulacak konu değildir. O nedenle  hızla buradan uzaklaşıp, gerçek gündeme dönmek ve bu şekilde gözümüzden kaçırılmak

Obama,  ISAF’ta(5) görev yapan kendi askerlerini geri çekmek istiyor… Güzel!.. ‘Görev tanımını’ değiştirmeye çalışma sebebinin altında yatan gerçek bu. Yapmak istediği, kendi askerlerinin görevini, onların yerine gelecek olan NATO askerlerine yıkmaktan başka bir şey değil. NATO’da ne işimiz var, o da ayrı bir konu… Hatırladınız değil mi? Vaktiyle Obama İslam dünyasına elini uzatarak; ‘yumruk yapılan el sıkılmaz, elinizi açın!’ demişti. Başkanın Afganistan için düşündükleri Irak için de geçerlidir her zaman… Orada da kendi askerleri yerine görev yapacak bir orduya ihtiyacı var.  Bu saptama ‘Barzani Yönetimi’nin ordu kurma çabalarına verilen katkıdan belli değil mi?..  ‘Kürt Ordusu’ kurulduğunda ABD, askerlerini evlerine gözü arkada kalmadan gönderebilecek. Siz bir de şu Kürt Mehmet’lerin  ‘makus’ talihine bakın, ‘nöbete kalkmak’ yine onlara kalacak!..

ABD Irak için Türk askerlerinden umduğunu bulamadı diye, Afganistan için asker istemekten vazgeçebileceğini sanmayın… Biliyorsunuz ABD’nin etkili ağızlarından Soros birkaç ay önce: ‘Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü askeridir!” demişti(4)…  Bu devirde Türk askeri podyumlara çıkınca başka ülkenin ‘ihraç malına’ bakılmaz, bu gerçeği aklınızdan çıkarmayın!..

 

(Dileye n, dilediği kadar bu yanımızla övünebilir!..)

Duydunuz mu bilmem, ABD bu defa bir taşla üç kuş vurmanın peşinde!.. O bakımdan Türkiye çok uyanık ve akıllı olmak zorundadır. Daha önceki Genel Kurmay Başkanlarımızdan Büyükanıt: “Afganistan”a gidecek bir tek askerimiz bile yoktur!” diyerek TSK’nin genel tutumunu belli etmişti(6), umarım hatırladınız… Aradan geçen zaman içinde, ABD kendi elçilerinin ifadesiyle “üst düzeyde”, “üst üst düzeyde” ve “çok daha üst düzeyde”(!) görüşmelerini sürdürmeye devam etmiş(7) Devletlerarası ilişkilerde duyguların yeri yoktur; o nedenle ‘bu ne yüzsüzlüktür!’ diye de düşünmeyin!.. Bir taraftan da “darbe edebiyatını” tırmandırarak TSK’ni eski kuvvet komutanları üzerinden baskı altına almayı sürdürdüler… Bunda kısmen başarılı olundu da denilebilir. Bir geçe yarısı operasyonu ile hazırlamış olan hukuki zemin, bayağı işe yaradı. Görüldüğü gibi böyle zamanlarda, ‘eski komutanlar’ sivil mahkemelerde kendilerini savunmakla meşgul edilmektedir…

(İlginç mi geldi, yoksa AKP’yi Bitirme Eylem Planından alınma  darbeci bir düşünce mi ?..)

Vurulacak birinci kuş: TSK’ni sivil iradeye boyun eğdirmektir!?.. Sivil irade emperyalist iradenin esiri olunca, kaçınılmaz olarak sonuç ABD’nin istediği gibi tecelli edecek… Bunun tartışılacak bir yanı yoktur! Bu Tanrı’nın bir isteğidir demek de zevahiri kurtarmaz!.. Hayati önemdeki bu eylemi, “TSK’nin komuta kademesini yabancı iradeye boyun eğdirmek” olarak dile getirmek daha isabetli olacak.  Vurulmaya çalışılan ikinci kuş sizce nedir?.. Evet!.. Bildiniz aynen öyle: Amerikan kamuoyunun, Obama’nın temsil ettiği yönetim üzerindeki baskısını en aza indirmek. Son derece doğru ve yerinde bir tespit…  Daha önceden de söz verdiği gibi “yenilgi” sözcüğünü telaffuz etmeden, bu hamle ile ABD askerlerini evlerine göndermeye başlamış olacak hazret. ABD’nin çıkarlarını dünyanın öteki yerlerinde koruyacak “kiralık askerler” ise,  ISAF’ta safta toplanmaya başladı bile, çok merak etmeyin!… Gelelim en önemli olan üçüncü kuşa O da: ABD’nin başına bela olan “Radikal İslamcı” örgütlerin karşısına, yasal statü içindeki “Ilımlı İslamcı” olanları çıkartmak...  Bu şekilde ayrıca bir de,  düşmanı  düşmana kırdırarak, onlardan kurtulmaktır!..

 (Sizde mi aynı şeyleri düşünüyordunuz?.. Eeee… sorun nedir o zaman?)

Obama Afganistan’ın Pakistan sınırında da ‘aynı kanser’in nüksettiğini söyleyerek, çatışmaların Pakistan’a kadar uzayacağının işaretini verdi… Dünya kamuoyunun ‘objektif ve doğru haber alması’ için açıklama yaptığını söyleyip de beni güldürmeyin... Bu açıktan açığa Pakistan’a gözdağıdır beyler… Obama aynı zamanda Pakistan’a: “Taliban’a destek olmadığınızı söylüyorsunuz; bu yetmez; bizim komutamız altında, onlara karşı muharip askerlerinizi de devreye sokacaksınız!” diyor...  İran’a bugüne kadar ‘nükleer silah’ yapma ihtimali üzerinden yapılan tehditleri de aynı kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Karargahtaki ABD subayları, ‘Doğu Cephesini’ bu şekilde garanti altına alma hesapları içinde, ne haber?!..

(Bunu  anlamayacak ne var mı dediniz?..)

Her halükarda işi zordur ABD’nin…  Daha da zor durumda olanlar her zamanki gibi yine bizimkilerdir… Bundan böyle ABD’nin emri ile Müslümanlara yapacaklarının vebali altında ezilecekleri kesin… Bu kısım daha çok öteki dünyaya ilişkin… Tövbe istiğfar edip Cehennemden kurtarabilirler mi, onu ulu Tanrı bilir!.. Bu dünyada  nasıl anlatacaklar bütün bu yaptıklarını şu asil millete onu bilemen!.. Dilerseniz sözü bitirmeden “ondan kolay ne var!” diyenlere de bir kulak verelim... Diyorlar ki: Önümüzdeki günlerde AB’nin diğer ülkelerinde minare değil, ‘yeni cami yapılması yasaklanacak!..’ Bak sen şu kefereye!.. Ayrıca Salman Rüşdi ile Peygamber Efendimizin karikatürlerini bir kitapta toplayan Lars Hedegaard’ın(8) bu kitabı büyük kentlerde ‘yeni Türk misyonerler eliyle’ satışa sunulacakmış!?..”

(Vay be!... Güler misin ağlar mısın?..)

Tartışmak istiyordunuz öyle mi?.. Alın size göre bir konu daha, hem de en iyisinde buyurun tartışmaya başlayın!… Bu tartışmaların sonunda ‘cihat’ ilan edilme ihtimali de olabilir; onu sakın unutmayın!.. Hatta renk katsın diye  sohbetinize ‘sayın’ Öcalan’ın önceki hücresi ile, şimdikisi  arasında ölçülerek bulunan santimetrekare farkını da bu tartışmalarınıza ekleyin!.. …

(Sen oradaki çok konuşma!.. Karnımdan uydurmuyorum bunları; aç ulusal kanalları da gör bak!?..)

 

Av. Cemil CAN

 DİPNOTLAR:

(1) İnsan Hakları Evrensen Beyannamesi :Önsöz

(2) İnsan Hakları Evrensen Beyannamesi:Madde:18

(3) Mukabele-i bilmisil: Misli ile karşılık verme

http://www.tkgm.gov.tr/ana.php?Sayfa=kanundetay&Id=38

(4) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=58836&yazarid=19

(5) http://afganistan.ihh.org.tr/uluslararasi/isaf/isaf.html

(6)http://www.haberaktuel.com/Ankara,-Amerikanin-Afganistana-ek-asker-talebini-reddetti---haberi-114006.html

(7) 03.12.2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesi.

(8) http://www.porttakal.com/haber-peygamber-karikaturleri-simdi-de-kitap-174408.html

 

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP