DOĞUSU BİZİM BATISINA ORTAĞIZ

KÜRT AÇILIMI (=FIRATIN DOĞUSU BİZİM BATISINA ORTAĞIZ.!..) 15 Ağustos günü açıklanması beklenen ‘yol haritası’nın birkaç gün gecikmesinin nedeni sonunda anlaşıldı!...

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

KÜRT AÇILIMI

(=FIRATIN DOĞUSU BİZİM BATISINA  ORTAĞIZ.!..)

 Av.Cemil CAN-Yılmaz ÖZBAY

15 Ağustos günü  açıklanması beklenen ‘yol haritası’nın  birkaç gün gecikmesinin nedeni  sonunda anlaşıldı!... Müttefikler (ABD-AB-PKK ve Bölgesel Kürt Yönetimi) tarafından ‘Mondros Mütarekesi’ ‘formatında’ kaleme alınan ‘yol haritası’na son şeklini vermek bunca işi arasında yine Apo’ya bırakılmıştı!... Gecikme bundandı!…

 

Telekom’un özelleştirilmesinden sonra Apo’nun ‘güvenlik’ nedeniyle kullanmaya başladığı posta güvercini İmralı Adasının 3 mil açığında atmacaların saldırısına uğradı!… Denize düşen kuşun ayağında taşıdığı çok gizli işaretli sarı zarfı, batık olmaktan kurtaran “Laz Takalarının Reisi Dursun Kaptan”, İstanbul Boğazından geçip, Karadeniz’de yoluna devam ederek, İnebolu üzerinden,  Anıtkabir önlerine kadar gelmeyi başardı!…

Dursun Kaptan’ın getirdiği zarftan çıkan belgelerin birinde şu notlar vardı:

Fransız Gazetesi Le Monde’un savaş muhabiri ile röportaj yapan PKK’nın  ‘kurmay başkanı’; dağdaki bir numara Murat Karayılan’ın 17 Ağustos’da söyledikleri şimdi ‘Demokrasi Açılımı’(!) denilen  ‘Kürt Açılımı’  sürecinin her aşamasında esas alınacaktır...

Ayrıca aynı belgede: ‘Şark Meselesi’ ile ilgili konuşacak olan ‘yetkililere’ (emir gibi verilen) şu öneriler vardı: Türkiye’nin Kürt sorunu ile ilgili tezlerinde yalnız kaldığı; ABD’nin Iraktan çekilme planı doğrultusunda  ‘uyumlu’ bir devletin hızla kurulması gerektiği; Türk Devletinin Kürtlerden özür dileyerek işe başlanmasının uygun olacağı; bu arada 4000 civarında militanın Türkiye tarafında bulunduğu;bu sayının ise kolayca artırılabileceği hususlarına vurgu yapılacaktır(2)!...

Asıl önemli olan ise, iki numaralı belgeydi… Bu belgede ‘Kandil Ateşkes Mütarekesi’nin son şekli verilmiş iki örneği bulunmaktaydı... Sözleşmeyi olduğu gibi aşağıya alıyorum:

 

“KANDİL SİLÂH BIRAKIŞIMI SÖZLEŞMESİ”

(ABD-AB) Hükümetlerinin, Müttefikleriyle anlaşmış olarak, ‘yeterli kaldığı’  Türkiye’nin 12 Kötü Adamı(Prof. Dr. Doğu Ergil, Deniz Ülke Arıboğan, (Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü), Baskın Oran,(Radikal Gazetesi yazarı), Mehmet Altan, (Star Gazetesi yazarı), Okan Müderrisoğlu, (Sabah Ankara Temsilcisi), Muharrem Sarıkaya, (Habertürk Ankara Temsilcisi), Mehmet Metiner, (Star Gazetesi yazarı), Cengiz Çandar, (Radikal Gazetesi yazarı), Mehmet Kartal, (Eski CHP Van Milletvekili) ile, Kürt tarafı adına hareket etmeye yetkili olan Abdullah Öcalan’ı temsilen avukatları, (İbrahim Bilmez, Ömer Güneş, Mustafa Eraslan ve Zeynel Değirmenci), Kurmay Kadrosundan Murat Karayılan, Osman Baydemir, Parlamento Kadrosundan Emine Ayna ve Ahmet Türk arasında kararlaştırılıp ‘bağıtlanan’ silâh bırakışımı koşulları:

 

01.) Er ve erbaşlar hariç tutularak, geçen 20 yılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde  görev yapan bütün subayların ‘Ergenekon Davası’ kapsamında soruşturması yapılacak; PKK/KONGRAGEL üyelerinden itirafçı olmak isteyenler bu davada asgari ücret üzerinden ‘gizli tanık’ olarak görevlendirilerek ‘adaletin tecellisine’ yardımcı olacaklardır!…

02.) Akdeniz ve Karadeniz’e çıkışın sağlanması için iki liman şehri (Trabzon ve İskenderun) işgal edilecektir; İstanbul ve Çanakkale boğazlarında ‘Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ yürürlükte kalacak; bunlarla ilgili talepte bulunulmayacaktır!...

03.) Irak ve Suriye sınırındaki mayınların temizlenme işinin, mayın  döşeme konusundaki deneyimini binlerce Mehmetçiği havaya uçurarak kanıtlanmış olan  PKK’nin askeri kanadına; ortaya çıkacak arazilerde  organik tarım işinin ise,   Kürt Feodallerine (Ağalar, Şıhlar, Mirler,vb.) verilmesi için  ivedilikle gerekli yasalar çıkartılacaktır… Bu konuda  ‘deneyimli’ olan TBMM’nin 23. Dönem milletvekilleri olağanüstü toplantıya çağrılacaktır; bu dönem içinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da PKK tarafından mayın döşenmiş alanların temizlenmesi işi de bir önceki fıkradaki gibi yine ihale yapılmadan; önceden belirlenmiş fiyatlarla; Kürtdistan kökenliler arasından istekli olanlara verilecektir!… Mayın temizleme işinde İsrailliler lehine ‘pozitif ayırımcılık ‘ yapılmayacağına  dair  söz de verilecektir!…

04.) Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri dışında kalan F Tipi Ceza ve İnfaz Kurumlarında “tutsak” olarak bulunan tüm PKK ve KONGRAGEL mensupları, hiçbir ön koşula bağlı kalmaksızın ‘Fırat’ın öte yakasına’ getirilip, ‘Sayın’ Osman Baydemir  başkanlığındaki  ‘yerel yöneticilere’ teslim edileceklerdir!…

05.) Daha önceki operasyonlarda ele geçirilen her türlü ‘askeri teçhizat’,’bol miktarda gıda maddesi’ ve ‘örgütsel doküman’ ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da konuşlanmış bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerine ait askeri teçhizat ve diğer malzemeler,  bulundukları yerlerdeki yerel yöneticilere teslim edilecektir; derhal Fırat’ın  batısına çekilecek olan Türk Orduları  terhis edilmeyecektir?!…

06.) Karadeniz ve Akdeniz’de limanı olan ve bu ateşkes anlaşması ile  “yönetimi” Kürt Belediye Başkanlarına verilecek olan iki şehrinde sembolik anlamda iki savaş gemisi bulundurulması için, donanmadan iki gemi de ayrılacaktır…

07.) Türkiye’nin batısı da dahil olmak üzere; Müttefik ABD ile AB ‘nin güvenliğini tehdit edecek herhangi bir durum ortaya çıkarsa, o bölgenin yönetimi derhal Kürtlere verilecektir!...

08.) GAP 999 yıllığına ‘yap, işlet ve devret’ modeli ile Kürtlere verilerek, Türklere ‘GAP’tırılmayacaktır!..

09.) Türk Telekom daha önceden özelleştirilerek müttefiklere satıldığı için; telsiz, telgraf ve kablo istasyonlarının denetimine gerek görülmemiştir!…

10.)                     Kürtlerin ihtiyaç duyduğu hiçbir mal başka bir ülkeye ihraç edilmeyecektir!…

11.) (Varsa)Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde  yaşayan Türklerin tamamına batıdan yer tahsis edilerek; bu ‘mezralardan’ çıkartılmaları sağlanacak; buna karşılık Batıdaki Kürtlere dokunulmayacaktır!… Hatta bulundukları yörelerde nüfusları 3000’i aşarsa özerk koloniler halinde yaşamalarına olanak da sağlanacaktır!…

12.) Müttefiklerin çıkarlarını korumak için “Türk Donatım (İaşe) Bakanlığı”na bir Müttefik temsilcisi atanacaktır. Ne var ki, halihazırda bir İngiliz vatandaşı olan Bakanımız bu işi yapabilecek durumda olduğundan, görevin ona verilmesine hiçbir şekilde  itiraz edilmeyecektir!…

14.) ‘Savaşta’ ölen  ‘gerilla ve komutanlar’   için mevcut mezarlar, ‘şehitlik’  biçiminde yeniden düzenlenecek ve her “gerilla komutanı” için Türkler tarafından bir de anıt mezar yaptırılacaktır!…

15.) Türk kökenli Şehit Aileleri,  her türlü maddi ve manevi haklarını çocuklarını şehit eden Kürt  ‘gerilla’larına helal edeceklerdir!…

16.) ‘Savaş’ın yaraları hızla sarılacak; bu kapsamda daha önce okulları yakıldığından eğitimi yarıda kalan Kürt çocukları için Fetullah Hoca Efendi önderliğinde  İngilizce-Kürtçe eğitimi esas alan ‘bildik okullar’ açılacaktır!...

17.) Doğu ve Güneydoğu Anadolu  Bölgesinde ’Türk’ sözcüğü ve ondan türetilmiş kelimeleri kullanarak cümle kurmak ikinci bir emre kadar yasaklanmıştır!… Derhal 1921 Anayasası’nın 3 ve 10. Maddelerinde ifadesini bulan “vatandaşlık” tanımına geri dönülecektir!... Anayasa’da geçen “Türkiye Devleti” kavramından;  Devletin kurucu unsurlarından birinin de Türkler olduğu anlaşılacak; başka anlama gelebilecek her türlü yorum ‘bilim dışı’ ilan edilip reddedilecektir!... ‘Sayın’ Öcalan’ın  yapacağı yeni ‘açılımlara’ kadar bu tanımlamalara bağlı kalınacaktır!... ‘Sayın’  Öcalan ve onun sicil verdiği diğer  üst düzey yöneticilere ‘sayın’ denmeye bundan böyle de devam edilecektir!...

18.) ‘Kürt Yerel Meclisleri’ yasama organı gibi çalışacak, yeni yasalar çıkartılana kadar ‘Töre Yasaları’  yürürlükte olacaktır!...

19.) ‘Savaş’ta  ‘şehit’ olan ‘gerilla’ların  ailelerine bağlanacak olan  aylıklar için, 20 yıl süreyle T.C. bütçesinden pay ayrılacak;  ‘küresel kriz’ söz konusu olursa bu defa  tekel ürünleri ile mazot fiyatları her ay ‘ayarlanarak’ Kürtlerin mağduriyeti giderilecektir!...  Sınır kaçakçılığı ve uyuşturucu ticaretinde başarıları inkar edilemeyen ve her şart altında PKK’ya mali desteğini esirgemeyen Kürt İşadamlarına  ‘madalyaları’ verildikten sonra  eski kapitülasyonlardan yararlanma olanağı da  verilecektir!...

20.) Fırat’ın Batısı’nda doğum kontrolü uygulamasına devam edilecek ve Sayın Başbakan’ın belirlediği  3 çocuktan fazlasını Allah’ın vermemesi(!) için toplu halde dualar edilecektir!... Kürt nüfus, Türk nüfusla eşitlenene kadar  bu uygulama sürdürülecektir!...

21.) ’Allah’ın Verdiği Kürt Çocukları’na sayı sınırına bağlı olmaksızın, Afrika’da açlıktan ölen çocuklar için yapıldığı gibi, ünlü sanatçıların katılımı ve  Deniz Fenerlerinin öncülüğünde Türkiye’de de yardım kampanyaları düzenlenecektir!...

22.) Bu Ateşkes Sözleşmesi imzalanmasından önce ‘T.C.’nin yanında’ kabul edilen tüm  aşiret reisleri  Apo’nun elini öperek ondan af dileyeceklerdir!...

23.)İmralı Adası açık hava müzesi haline getirilecek ve  hava sahası her türlü uçuşa kapatılacaktır!...

24.)Fırat’ın Doğusu’nda Lozan Antlaşması’nda azınlık olarak gösterilen “gayrimüslimlerin’ haklarından Türkler de yararlanabilecektir!...

25.) 364 Sayılı Kanunun 2. maddesinde belirtilen “Türkiye Devletinin dini, Dini İslam’dır” ibaresine geri dönülmesi için, süratle Anayasa değişikliği yapılacak ve ‘Dini İslam’dan  anlatılmak istenilenin ‘Ilımlı İslam’ olduğu  okunaklı bir şekilde bu maddede  ayrıca yer alacaktır!... Hiç bir uluslararası  metinde PKK ve KONGRAGEL için terör örgütü  nitelemesi yapılmayacaktır!... Dolayısıyla  “T.C. terör örgütünü muhatap aldı!” da denemeyecektir!...

Müttefikler (ABD-AB- BKY-PKK ve KONGRAGEL) ile Türkiye arasında düşmanca eylemler 17 Ağustos 2009 Pazartesi günü, yerel saatle öğleden başlamak üzere, duracaktır... Bu Ateşkes Sözleşmesi ABD’nin işgali altındaki Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin kontrolüne bırakılan Kandil Dağı’ndaki PKK’nın ‘gerilla komutanlığı’ çadırında,  17 Ağustos 2009’da, iki örnek olarak, imzalanmıştır…

 

‘BİZİM TARAFTAN’ ATEŞKES ANLAŞMASINI MUVAFIK GÖREN:(12 KÖTÜ ADAM)

(Prof. Dr. Doğu Ergil, Deniz Ülke Arıboğan, (Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü), Baskın Oran (Radikal Gazetesi yazarı), Mehmet Altan, (Star Gazetesi yazarı), Okan Müderrisoğlu, (Sabah Ankara Temsilcisi), Muharrem Sarıkaya, (Habertürk Ankara Temsilcisi), Mehmet Metiner, (Star Gazetesi yazarı), Cengiz Çandar, (Radikal Gazetesi yazarı), Mehmet Kartal, (Eski CHP Van Milletvekili,)

KÜRTLER ADINA SÖZLEŞMEYİ İMZALAMAYA YETKİLİ OLUP İSMİ AÇILAN KÜRTLER:

(Abdullah Öcalan’ı temsilen avukatları,  İbrahim Bilmez, Ömer Güneş, Mustafa Eraslan ve Zeynel Değirmenci, Kurmay Dağ Kadrosundan: Murat Karayılan, Metropol Kadrosundan Osman Baydemir, Parlamento kadrosundan Emine Ayna ve Ahmet Türk…)

Dursun Kaptan’ın getirdiği belgelerin üçüncüsüne biraz deniz suyu sızdığı için, her tarafı iyi okunamamıştır… O nedenle ‘fotokopisi çekilip’ adli tıp uzmanlarına verilmiştir… Gerekli incelemeler yapılıp rapora bağlandıktan sonra ‘ne yapacağımızı o zaman göreceksiniz’?!...

 

DURMAK YOK (=AÇILIMA DEVAM.!..)

Sonunda “Adli Tıp” uzmanları hazırladıkları raporu teslim ettiler. Doğal olarak siz de ne yapacağımızı merak ediyorsunuz…  Ara başlıktan da anlaşıldığı gibi biz de “açılıma devam” ediyoruz…

Yeri gelmişken belgenin aslının kaybolduğunu (!) da bilmenizi istiyoruz. Aslının olmaması çok mu önemli ?!.. Bizde olan fotokopisi ve ‘derin uzman’  yorumları ile kaldığımız yerden devam ediyoruz:

3. belgede ‘ateşkesin’ kamuoyuna yavaş yavaş yedirilerek, iyice hazmettirilmesi için nelerin yapılacağı yazılıydı.., ‘Türk tarafı’nın yapacağı açıklamalarda; dışına çıkılmayacak çerçeve  ricayı fazlasıyla aşan bir ifade ile anlatılmaktaydı… İlk fırsatta ‘bizim tarafın’  Kürtlere minnettarlığının vurgulanmasına özel bir önem verilmesi gereğinden söz ediliyor; metinde bu anlama gelecek cümlelerin her ‘fırsatta’ öne çıkartılmasının önemine değiniliyordu… Mümkün olan en kısa zamanda bu tür cümlelerin Kürtçeye tercüme edilip; sokak gösterilerinde ‘slogan’ olarak kullanılması için, ‘pankartların’ hazırlanması ve derhal üst geçitlere asılması istenmekteydi… Beklenenin üstünde yarar sağlanacağı daha önceki deneylerle sabit olan bu pankartlarda sarı, kırmızı ve yeşil renklerin kullanılması şart koşuluyordu…

 

“Cahil Türk Halkı”nın meseleyi kolayca anlaması için ‘okunamaz’ hale gelmiş konu başlıkları altında şunlar yazılıydı:

01.) Her kesimden insanın bu projeyi sahiplenmesi için “Kürt Açılımı”nın adı derhal değiştirilip, “Demokrasi Açılımı” yapılacak; hükümet adına bir bakan “destek arayışı” adı altında siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını ve giderek de demokratik kitle örgütlerini ziyaret edecek; fakat bu ziyaretler sırasında ‘açılım’ ile ne anlatılmak istendiği; nereye ‘destek’ arandığı hiçbir zaman anlatmayacaktır!… Ziyaret sonrasında basına yapılacak açıklamalarda;  ev sahibi olan taraf zaten ne anlatılmak istendiğini anlamış olacağından, kendi açıklamasını buna göre yapacak ve “her iki taraf için yararlı bir görüşme olmuştur!“ cümlesiyle sözünü bitirecektir!... Destek arayışlarını haberleştirmek için dışarıda bekletilen ‘bizim medya’ mensupları, her seferinde ayrı bir madde başlığına işaret ederek soracağı soru ile ”eşeğin aklına karpuz kabuğunu düşüreceklerdir”!…

02.) ‘Açılımın’ kamu oyuna açıklanacak gibi yapılması sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar ara başlığı altında da: “Sorunun çözümünü istemiyor musunuz?” sorusu ile söze başlanılmasının çok etkili olacağı;  okunamayan iki satırdan sonra da: “Eskiden beri terörün dinmesini, ölümlerin bitmesini istemeyen, terörle mücadeleyi bir rant kapısı gibi gören kamu görevlilerinin bulunduğu, işin bu noktaya kadar gelmesinin müsebbibinin aslında onlar olduğu?!...” cümlesi ile konuşmanın bitirilmesinin son derece yerinde olacağı  ifadelerine yer verilmiştir!…  Bu bölümde, konunun hafızalarda iyice yer etmesi için bazı soruların farklı şekilde yeniden sorulması önerilmektedir... Örneğin:”PKK ile masaya oturulmayalım da savaşı mı sürdürelim, 25 yıldır savaşıyoruz da ne oldu, terör bitti mi?... Doğudan her gün şehit cenazeleri gelmesini mi istiyorsunuz?, Ateş düştüğü yeri yakmıyor mu?...” gibi sorular ‘uzmanlarınca’ geliştirilip çeşitlendirilerek, farklı zeminlerde ‘Türk ve Kürt Aydınları’ tarafından her lehçede dile getirilip sorulacaktır!…  Soruyu soran konuşmacı, dinleyicileri suçlayan bir ses tonu ile ve gözlerinin içine bakarak konuşacaktır… Tam da bu noktada sözü, “Kırk satır mı, kırk katır mı?”(3) atasözüne  getirip  konuşmasını sonlandıracaktır!... Dinleyenlerin kendilerini suçlu hissetmeleri sağlanacaktır!… Bu durumda  hazır bekletilen ambulanslarla bir kısmı acile kaldırılıp oradan da  “merkeze” götürülecek; sonra da serbest bırakılarak sevindirileceklerdir!…

03.) Basra Körfezi’nden Hazar Denizi’ne kadar olan bölgenin altında dünyanın en değerli petrol ve doğalgaz rezervlerinin bulunduğu; bu ‘enerji bölgesi’nin üzerinde ABD ile uyumlu bir ‘Kürt Devleti’ kurulmasında ‘Stratejik Ortak’ Türkiye açısından sayısız yararları bulunduğu; Türkiye’nin artık bir ‘süper güç’(!) olduğu her zeminde anlatılacaktır… Arkasından, Kürtlerin kendi “öz savunma gücünü” oluşturmasının son derece doğal bir şey olduğu söylenecek; ‘ulusların kaderlerine tayin etme hakkını’ Birlemiş Milletler Sözleşmesi ile bütün dünyanın kabul ettiğini belirtilip, Kürt taleplerinin ‘Temel Hak ve Özgürlükler’ kapsamında değerlendirilmesi gerekeceğine söz getirilecektir… “Birlik” kelimesinin içinde geçtiği soruların tümüne “Kürtlerin Türklerle ‘yan yana’ yaşaması için hiçbir sorun olmadığı” cümlesi ile cevap verilecektir… “‘Yan yana’ ile ‘birlikte’ sözcükleri arasında ne fark var?” gibi bir soru ile karşılaşılması halinde; o zaman iyi ‘komşuluk’ ilişkilerinin yararlarından söz edilerek geçiştirilecektir!… Bu yararların neler olduğunu ise, Türkler zaten kendiliğinden bularak,, en kısa zamanda bir tez oluşturup, savunmaya başlayacaklardır?!..

04.) “Demokratik Açılım” süreci % 99’u Müslüman olan halkımızın “kahir ekseriyeti’nin görüşü olarak yansıtıldıktan sonra, Hükümet tarafından sahiplenilecektir… Böylece “milli irade”yi temsil eden(!) hükümetin de eli güçlendirilmiş olacaktır… Projeye karşı çıkanlar “gencecik çocuklarımızın ölümünden rant elde etme peşinde olan vatan hainleri(!)” olarak gösterilecektir… Hatta ‘ibret-i alem’ olsun diye böyle kişilerden bir kaçının “Ergenekon Davası” ile ilişkilendirilip, göz altına alınmaları için Cumhuriyet Savcılarına talimat verilecektir!…

05.) Müttefikler ve onların adına  ‘demokratik açılım’ sürecini yöneten ‘sayın’ Öcalan’ın, bu aşamada “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terhisini istememiş”,  olması önemli bir kazanım olarak anlatılacak; ayrıca savaş tazminatı istememiş olması da ne kadar “özverili” olduğunun bir kanıtı olarak gösterilecektir… Diğer tazminat isteklerini ucu açık olacak şekilde ileri bir tarihe ertelenmesi ise, ‘piyango bileti almadan ikramiyeyi çıkması’ değerinde bir şans olarak belletilecektir…

06.) Türk Devleti’nin özür dilemesinden sonra, Kürtler de özür dilemeyi kabul etme nezaketini gösterecek; Böylece Ermenilerden özür dileyen Türk “aydınları”ndan Kürtlerin aşağı kalır bir yanlarının olmadığı gösterilecektir… O gün dilenen özür ile halkın nabzının tutulup, gazı alındığından bugün dilenen özre halkın tepki gösteremeyeceği göz önünde tutularak;  Türklerle Kürtlerin  özürlü  ikiz kardeşler oldukları anlatılarak kardeşlik bağları güçlendirilecektir!..

07.) Kürtlerin, “bölge coğrafyasının değişmesini istemedikleri?!” şeklindeki açıklama bir uluslararası metinde ifade edilirken, bundan anlatılmak istenenin: dağların yerlerinde kalacağı ve nehirlerin de eski yataklarında akmaya devam edeceği gerçeği olduğu vurgulanacaktır… Bu vesile ile Kürtlere de ‘çevre ve doğa dostu’ olduklarını dünya aleme gösterme fırsatı verilmiş olacaktır… Böylece Türklerden önce Kürtlerin AB’ye ‘entegre’ olabilecekleri ortaya konulmuş olacaktır!...

08.) Bu metinde, bir tek dağdaki bir numaranın “Türkiye sınırları içinde 4 bin adamımız var, gerekirse bu sayıyı daha da artırabiliriz” şeklindeki açıklamasına yer verilmeyecektir… TBMM’ndeki  adamları ile ‘demokratik açılım projesi’ sahiplerinin bu rakama dahil olup olmadığı hususu ise, ‘pentagon’ bağlantısı olmayan yerlerde hiçbir zaman gündeme getirilmeyecektir!...

9.) İstanbul ve Çanakkale boğazları ile ilgili olarak bir talepte bulunulmamış olması; Möntro Boğazlar Sözleşmesi’nin aynen yürürlükte kalacağına söz verilmesi ise, ’Sayın’ Karayılan’ın İngiltere’den daha insaflı olduğuna kanıt olarak gösterilecek; Kürtlerin Türklerle kardeş olduklarına bu vesile ile tekrar vurgu yapılacaktır… Ateşkes Sözleşmesi’ne ‘akit taraf’ olarak Kürtlerin kabul edilmesi, Türkiye için  bir artı olarak anlatılacaktır!... Akit (Vakit) ve Taraf Gazeteleri’ne de bu süreçteki katkılarından dolayı  ‘Şükran’ Madalyası verilecektir!…

10.) Mayın temizleme işi ile ortaya çıkan arazilerin, Kürt ağlara verilmek suretiyle işsizlik sorununun çözümüne ‘düşünce temelinde’ yapılacak katkı, İLO Sözleşmeleri’ne de geçirilecek; güçlü sendikaların yapacağı sempozyumlarda ‘küresel krizden sonra işsizlik nasıl çözülür?” sorusunun yanıtı bu örnekle verilecektir… Sayın  Erdoğan da bu icraatı ile  Nobel’e  aday gösterilecektir!...

11.) Bütün bu anlatılanlardan daha da önemlisi, CHP’nin 1989 yılında yaptığı çalışmalardan sürekli söz edilerek; “açılım”ın o çalışmaların bir devamı gibi gösterilmesiydi… Böylece Baykal’ın ve Bahçeli’nin açılıma karşı yapacağı muhalefet de, Erdoğan’ın başarılarından birini daha kıskanma krizi gibi gösterilebilecektir… Eleştirilere verilecek cevaplar ise; daha önceden ‘amacını aşan ithamlar’ için uzmanına hazırlatılmış olanlar arasından seçilecektir… Bütün cevaplar sert ve kavgacı  bir üslupla medya kuruluşları önünde en geç o akşam haberlerine yetiştirilmek üzere deneyimli hatiplere okutturulacaktır!... Bu fırsattan yararlanarak da Cumhuriyetin ön önemli projesinin ”demokrasi açılımı” olduğuna vurgu yapılacaktır!...

12.) Kuşkusuz  ‘Açılım Bir ABD Projesidir!’ diyen haddini bilmezler de çıkacaktır!... Hatta Başbakan Erdoğan’ın  dönemin ABD Başkanı Bush ile görüşmesinden önce,  Amerikan Dış Politikası Ulusal Komitesi Direktör Yardımcısı David L. Phillips(4) tarafından  hazırlanan planda bu gün yapılmakta olanların hemen hemen tümünün yer aldığını kanıtları ile birlikte ortaya çıkartanlar da olacaktır!... Daha fazlasını söyleyelim: “Bu planda sözü edilen ‘Sopa ve Havuç’ yöntemi, birkaç gün önce Abdullah Öcalan tarafından ‘Şimdi bu mücadelede 40 milyon Kürt var. İyi örgütlenmiş kesimler var. 40 milyon Kürt’e karşı nasıl duracaksın? 40 milyon Kürt ayağa kalktığı zaman ortada devlet-mevlet diye bir şey kalmaz… Ordu öyle çok kendine güvenmesin. Çok kaotik, çok çatışmalı dönem olursa, çözümün önünde engel olursa, ordu da ortada kalmaz, dağılır gider.’(5) sözleri ile uygulamaya konmuştur!..” diyenler de bulunacaktır…  Bu tür yazı ve beyanların sahipleri   ‘bozgunculuk yapmakla’ suçlanıp, halk tarafından ‘linç’ edilmeleri için ortalıkta bırakılacak; zorunlu olmadıkça  “it ürür kervan yürür” atasözü ise hiç  kullanılmayacaktır!...

Bizim ele geçirdiğimiz 3. belgelerde yazılanlar böyleydi…  Gel gör ki, tam da bu sırada MGK’dan ‘açılımla ilgili çalışmalara devam’ kararı çıktı… Doğrusunu söylemek gerekirse biz açılıp, kaldık!...

 

AF AÇILIMI(=PKK BİZİ AF ETSİN!..)

            Dursun Kaptan’ın Ankara’ya getirdiği belgelerden üçüncüsünün bazı  bölümlerini ‘bizim’ uzmanların okuyamadığını sanırım hazırladınız… Onları da okunur hale getirmeleri için okyanus ötesi ve da daha derin uzmanlara rica etmiştik…  Beklediğimizden çok daha hızlı bir şekilde çalışmalarını tamamlayan bu ‘beyler’  son raporlarını da elden verdiler…

Amerika’nın  en önemli düşünce kuruluşlarından olduğu bilinen  Atlantik Konseyi (Atlantic Council,)(6) tarafından ‘parafe’ edildikten sonra,  Beyaz Saray tarafından da ‘onaylandığı’ anlaşılan planın ‘ilgili makama’ tebliğ edilmek  üzere yola çıkartıldığı her  hayız (=regl) halinden   belli oluyordu, buna lütfen gülmeyin!…

 

Raporun “Af Açılımı” başlıklı bölümü altında şunlar yazılmıştı:

“Lider kadrosu da dahil olmak üzere PKK/KONGRAGEL üyelerini (ve aynı zamanda Türk tarafındaki dostlarını da) kapsayacak şekilde af konusu süratle gündeme taşınacaktır!… Bu çalışma için belirlenmiş olan “Af Açılımı” veya “Yaraların Sarılması” isimlerinden başka bir isim kullanılmayacaktır!...  Bu çalışmalar kısa, orta ve uzun vadeli olarak üç ana başlık altında yürütülecektir… Aşağıda ana hatları ile belirtilecek kısa vadeli olan çalışmada görev alacak olanlar,  deneyimli Türk düşmanları arasından kura ile belirlenecektir... 

Af konusu, Türk kamuoyunun en duyarlı olduğu konuların başında geldiğinden, iki tarafın yetkilileri; taraftarlarını bu konuda uluorta konuşmamaları hususunda uyaracaklardır… İlk iş olarak Türk tarafından bir ‘aydın’ İstanbul’da meydana gelen sel felaketinin nedenini, ‘küresel ısınma’ ile ilişkilendirerek açıklarken; bu yaranın da kısa zamanda sarılacağını belirtecek ve  “Kürtler Türkleri af etmeye hazırdır, bu tarihi fırsatı da kaçırmamak gerekir!...” diyerek sözünü bitirecektir… Açılan bu yeni ‘konu başlığı’ üzerine orada hazır bulunan ‘bizim meyda’nın kıvırcık saçlı, kıvrak ve sabırsız genç muhabiri,  ‘aydın bey kardeşimizin’  bu açıklamasını kaydettikten sonra derhal stüdyosuna geri dönecektir… 

Hakkari’nin oralarda bir yerde 29 çocuk anası olan Kürt kadına “korunma” ile ilgili sorulan soru üzerine:  “Allah 29 çocuk verdi ne yazık ki 3’ünü koruyamadım: Biri askerde iken şehit oldu, diğer ikisi dağda askerle çatışma sırasında(?!)… Geri kalan 26’ sı burada  yanımda Hamdolsun!..  “Vatan ve millet”  yoluna onları da feda etmeye hazırım, yeter ki bu kan dursun!... 

Ben hakkımı çocuklarımı dağda vuran askerlere helal ettim!..  Onları doğuran anaları da af ediyorum!..” şeklinde verdirilmiş cevap; arşivden bulunarak yukarıdaki haber  ile birlikte  gösterilecektir… Kadının ağlamaklı konuştuğu bölüm bu defa makaslanmayacaktır… Unutulmamalıdır ki, Türk halkı çok duygusaldır ve  her zamanki gibi  mağdurun yanında bulunacaktır!...

 

Son bir kez daha hatırlatıyoruz ki;

Bu işin uzmanlarına hazırlattırdığımız iki ayrı kayıt daha vardır… O kayıtlardan başı ‘türbanlı’ olanı kadını kullanmak son derece isabetli olacaktır… Hani türbanını bağladığı ‘kencik’ denen bir bez parçası vardı ya, işte o da halkın bu defaki ‘aydınlatılmasında’ lazım olacak!...  Evet, sarı, kırmızı ve yeşil renklerle bezenmiş kumaştan olandan söz ediyoruz… Bu ders pek iyi derecede anlaşılmalı!... Öne çıkartılacak görüntüler o kayıtlar arasından seçilecek, bu konuda başka seçenekler üzerinde durulmamalıdır… Bundan sonra yapılacak kayıtlarda da bu çerçeve dışına çıkmayacaktır… “Zılgıt” da çekilerek yakılan ağıtlar ile diğer ağlama görüntüleri, bundan böyle birlikte verilerek; ‘kardeşlik’ duygularının önemine vurgu yapılmasına ayrıca önem verilecektir!…

 

Acılı Kürt annelerine ‘şehit çocukları’ sürekli hatırlatılarak, bebekliklerinde nasıl da yaramazlık yaptıklarını anlatmaları istenecektir!... “Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler!” şarkısı eşliğinde yapılacak olan törenlere, mümkün oldukça oğlu askerlik yaşına gelmiş annelerin de iştiraki sağlanacaktır… Bu arada göz yaşlarını silmeye çalışan annelere, ‘kendini nasıl hissediyorsunuz?’ sorusunu sormak ihmal edilmeyecektir!…

Bu soruya Türkçe yanıt verilene kadar soru tekrarlanacak ve kaydın Türkçe hali ‘ulusal’ kanallardan gösterilerek Türklere vicdan muhasebesi yapma olanağı verilecektir!…

“Artık bayrağa sarılmış tabut görmek istemiyoruz!”

 

Mesajı Türklerin o ‘kalın’ kafasına girene kadar tekrar edilecektir!…  Acılı annelerin konuşmalarında: Asker sözcüğü geçtiği yerlerde ‘Kürt gerillalardan’; Türk sözü geçtiği yere Kürtlerden;  Türkçe sözcüğünün geçtiği yerlerde  Kürtçeden; Türkiye sözcüğünün kullanıldığı yerlerde ise mutlaka ‘Kürdistan’ sözcüğü  bir şekilde dile getirilecektir!… Bu şekilde bu kavramların günlük konuşma diline yerleştirilmeleri sağlanacaktır… ’yandaş aydınlar’ın haber programlarında bu işi nasıl yaptıkları örnek alınacaktır!...

  

Bugüne kadar hazırlanmış olan toplam 22 ‘Kürt Raporu’nun eksik ve yetersiz kaldığı her fırsatta dile getirilecektir…  TV haber programlarında TOBB’nin hazırlamakta olduğu son Kürt Raporunun da eksik olacağı tahmin edilecek; fakat  tartışılabilir olduğu da söylenecektir!…  Rapor,  Türk tarafının bir önerisi gibi ele alınacak ve PKK’nın ‘silah bırakması’  bağlamında şu iki seçenek üzerinde önemle durulacaktır:

 

Birinci seçenekte; (Önceki ateşkeslerden farklı olarak) PKK’nın silah bıraktığını açıklaması ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin eşgüdümünde elindeki (ABD) silahlarını Irak makamlarına ‘emanet bırakıp’ Birleşmiş Milletler denetimindeki Mahmur Kampı’na yerleşmeleri; daha sonra da gruplar halinde eve dönmeleri önerilecektir…

 

İkinci seçenekte ise; ‘gerillalar’ silahsız biçimde Kandil’den inip,  doğrudan Bölgesel Kürt Yönetimi aracılığı ile  Habur’da Türkiye (Türk değil) Güvenlik Kuvvetleri ile el  sıkışacak,  ardından askeri servis araçlar ile  evlerine gönderileceklerdir!...

 

Bir taraftan bu konudaki tartışmalar sürdürülürken; diğer taraftan ‘gerillaların’ aileleri ile görüşmeler yapılarak; TCY’nın etkin pişmanlığı düzenleyen maddesinden çocuklarının yararlanması için ‘yardımları’ istenecektir!... Böylece Türk kamuoyunda “açılım” kapsamındaki Kürt militanlar hakkında yasal işlemler yapılacağı düşüncesi oluşturulup,  şişleri indirilecektir!.. Bu çalışma ile eş zamanlı olarak da  PKK’nın üst düzey kadrosuna “belli güvenceler”(?!) vererek üçüncü ülkelere gönderilmeleri önerilecek; fakat onlar bu öneriye “bizim siyasal haklarımız ve faaliyetlerimiz ne olacak?”  sorusu ile karşı koyacaklardır!... Türk tarafı işler bu noktaya kadar gelmiş iken, mutlaka bir orta yol arayacaktır…

 

Ulusalcılar ve Türk Milliyetçileri olarak bilinen grupların bu önerilere şiddetli muhalefet etmeleri halinde;  ‘emanete bırakılmamış’ olan silahlardan bir bölümü kılıflarından çıkartılıp silinecek ve  ayın şavkı altında sınır boylarında nöbet tutan Mehmetçiklere gösterilip ‘vukuat raporlarına’  geçirtilecektir!..

Sonuçta her zaman olduğu gibi araya Birleşmiş Milletler görevlileri girecek ve Türkiye tarafına “Mahmur Kampı’ndaki Kürt kökenli ‘Türkiye Vatandaşları’nın hiçbir soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi tutulmadan “Gönüllülük Esası” na göre  evlerine dönüşlerinin  sağlanması  planı (kararı) dayatılacaktır!…  Bu son ‘seçeneğin’  Türkler tarafından kabul edileceğine,  daha önce BM’in aynı kamptaki mültecilerin Türkiye’ye dönüşüne ilişkin görüşmeleri  yürüten yetkililerinin çoğunluğu kesin gözüyle bakmaktadır!... Hatta aralarında ilk öğlen yemeğinde  iki ‘Tekel Birasına’ bahse girenler de bulunmaktadır!...

Bu noktada uzlaşmanın sağlanması için iki tarafta  ünlü-ünsüz ne kadar  yetişmiş hain ‘adam’ varsa,  onların da ellerinden geleni yapacaklarından kimse  kuşku duymaması lazımdır!..

Böylece gerek Türkiye tarafında ve gerekse Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafında konuşlanmış olan  bütün  ‘PeKeKe’li militanlar, önce Mahmur Kampı’na inecekler, oradan da alacakları ‘mülteci’ sıfatıyla,  Birleşmiş Milletler gözetiminde ‘sıcak yuvalarına’ dönmüş olacaklardır!…

Plan  özetle bundan ibarettir!...

Bu süreçte ‘af’ sözcüğü hiçbir şekilde kullanılmayacaktır… 2010 yılının Nevruz Bayramına gelindiğinde yine kaymakamlar ve garnizon komutanları öncülüğünde ‘Nevruz Ateşleri” yakılıp,  üzerinden birlikte atlanarak kardeşlik duyguları pekiştirilecektir!…

            ‘Demokrasi Açılımı’nın orta ve uzun vadeli planları ile ilgili olarak okunabilen notlar ise şunlardı: Orta ve uzun vadeli olan planlarda Kürtlerin yurt dışında eğitim görmüş İngilizce bilenleri ‘gönüllülük esasına’ göre görev alacaklardır... Talipli olanlar Pentagon’da uygulamalı hizmet içi eğitime tabi tutulduktan sonra, başarılı bulunanlar CIA ajanları refakatinde görev yerlerine gönderileceklerdir!… Bu nedenle bu planlar başarılı bir şekilde uygulanana kadar orta ve uzun vadeli planların içinde bulunduğu  zarflar üzerindeki  ‘SECRET’ (7) kaydına dışarıda ve içeride her düzeydeki ‘görevlimiz’ harfiyen uyacaktır!...

 

            IN GOD WE TRUST (8)!...

 

 Av. Cemil Can-Yılmaz Özbay (1)

 

DİPNOTLAR:

           (1) Trabzon Lisesi Emekli Edebiyat Öğretmeni

           (2) http://www.ensonhaber.com/gundem/222733/kurt-sorununun-cozumunu-abd-istiyor-cunku...html

             (3)Ünlü masalı bilirsiniz: Sultan büyük bir suç işlemiş olarak karşısına getirilen kişiye sormuş "Kırk katır mı istersin kırk satır mı?" Kırk satır ile             idam    edileceğini düşünen ve seçenek olarak kendisine kırk katır sunulduğunu sanan adam "Kırk katır!" demiş. Bedeninin her bir parçası bir katıra            bağlanan adam, ayrı yönlere giden katırların            kırbaçlanmasıyla büyük acılar içinde parça parça olarak ölmüş.

            (4) Erdoğan ile dönemin ABD Başkanı Bush arasındaki görüşmelerden önce Amerikan Dış Politikası Ulusal Komitesi Direktör Yardımcısı David L. Phlipps tarafından hazırlanan planda “reformlar yapılmalı, af düzenlemeleri geliştirilmeli, bir aracı tespit edilmeli, alt yapıya yatırım yapılmalı” gibi        gerçekleştirilmiş veya gündemde yer alan             açıklamalar yer alıyor. Planda “ordu demokratikleştirilmeli, sopa ve havuç yöntemi uygulanmalı” gibi             öneriler bulunuyor..(22 Ağustos 2009 ,Pazar, Cumhuriyet, Murat Kışlalı)

            (5) 22 Ağustos 2009 tarihli Milliyet Gazetesi

             (6)Atlantic Council (Atlantik Konseyi)  ve  rapor hakkında aşağıdaki bağlantıları  açarak daha fazla bilgi alabilirsiniz:

            http://www.acus.org/

           http://www.habervitrini.com/mhpden_acilim_tepkisi_bakan_milletin_akliyla_alay_ediyor_-418322.html

            http://www.odatv.com/Siyaset/kurt_acilimi_o_raporun_neresinde-17364.html

            (7) SECRET :GİZLİ;(bilgi ve malzemeye verilen gizlilik derecesi. Bak. "classified matter" ve "defense classification". )

           (8) IN GOD WE TRUST (Türkçe: Tanrıya Güveniriz) Amerika Birleşik Devletleri'nin sloganıdır. 1956 yılında ABD    Kongresi tarafından E pluribu  sunum sloganının yerine seçilmiştir

 

 

http://www.medyagunebakis.com/

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP